Elinin Körü!

Elinin Körü!

İletigönderen Feza Tiryaki » Sal Mar 04, 2014 22:41

Elinin Körü!

Hadi bizi saymayın, yaş yaşadık, gün gördük. Yurdumuzun güzel günlerinde, güzel okullarda, güzel öğretmenlerle okuduk. Babalarımız, onların büyükleri, büyük annelerimiz halkevlerinde çalıştı. Annelerimiz güzel Türkçemizin güzel yazı diliyle, Türk harfleriyle, inci gibi dizili elyazısıyla yazılar, mektuplar yazdılar. Kitaplar okudular, temsiller oynadılar, tiyatrolara gittiler, kendilerine güvendiler… Batılı kadınlar gibi giyinebildi, okuyabildi, istediği mesleği edinebildi Türk kadını, kızı… Devlet bizleri okuttu, Atatürk sevgisiyle yetiştirdi, yurda eşit şartlarda, ad çekerek, hiç birimizi diğerinden ayırmadan dağıttı…

Biz iyi kötü yaşadık, bağımsızlık nedir, vatanının, bir özgür, çağdaş devletinin olması ne demektir, ülkenden söz ederken başının dik olması nasıl bir duygudur gördük… Bayramları yaşamak, tarihinle övünç duymak… Meydanlarda marşlar dinlemek, birlikte marşlar söylemek… Önemli günlerimizde askerin yürüyüşü, tüm görkemiyle, saltanatıyla, tanklarıyla, uçaklarıyla gözünün önünden geçmesi, gece fener alaylarıyla kurtuluş günlerini kutlamak, hepsini gördük… Türk işçilerinin Avrupa’ya gönderilmesiyle vatandan ayrı düşmenin acısını, yurt özlemini öğrendik. Gurbette vatanı belki sılada olanlardan daha çok sevdik. Vatanın değerini anlamayanlar, hazıra konanlar, kurulmuş bir düzende doğanlar gurbete düştüklerinde vatan nedir anladı… Ülkemizin yazarlarıyla, bilim insanlarıyla, eğitim yuvalarıyla, sanatıyla, kültürüyle, dansıyla, oyunuyla, müziğiyle her şeyiyle gururlandık…

Bizi saymayın bu yüzden, gençlerimize yazık edildi. Ne, kim olduğunu biliyor çoğu, ne, nereye gittiğini… Öğretmenler sanki başka bir gezegende yetiştirildiler. Doğru okulları yok, okul bitirince doğrudan atanmaları yok… Kursları derviş gibi dolanıp sınavlara girip duruyorlar. Devrimleri, Atatürkçülüğü, derslerde, yükseköğrenimde bir kez daha öğrenmeden, bu yurdu bize emanet edenlerin, şehitlerin değerini bilmeden, kimliğine, kişiliğine kavuşamadan ortada kaldılar, kendi dertleriyle boğuluyorlar…

Cumhuriyetin değerlerini tek tek yıktılar seçilenler, ama aslında seçmediklerimiz… Bu gün, en son eğitim birliğini kaldırmışlar ortadan. Öyle bir günde ki şeytanın aklına gelmez:Türk Millî Eğitimi'nin temel yasası, 3 Mart 1924 yılında yasalaşan Eğitimde Birlik, tam 90 yıl sonra aynı tarihlerde kaldırılmış.

Artık, Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden biri, "Eğitim Birliği Yasası" yok… İsteyen istediği özel okulu açabilecek. Olmayan dillerden bile eğitim yapılacakmış, nasıl yapacaklarsa…

Akıl fikir aramayın bu gece yarısı yasalarında. Birileri dayatıyor, kuklalar şakır şakır geçiriyor… Halk uyuyor. Uyumayanlar da uyuyor gibi yapıyor…

Bu yasanın geçtiğini duyduğumuz gün yüreğimiz cayır cayır yanarken CHP’nin başkanı hırsızlara efelenerek kendi mal varlığının açıklamasını göndermiş basın yayına. “A kardeş!” demeli, “Bize ne senin evinden parandan? Soran mı oldu? Sen Meclis’ten geçen ihanet yasalarından haber ver!”

Muhalefetin başına, zaten böyle akçalı işleri televizyonlarda tartıştırarak, kendini böyle ispatlatarak getirildin. Hiçbir düşünceni bilmeden, yurtseverliğini ölçmeden hırsız yakalıyorsun diye seni millete sevdirdiler, alkışlattılar o zaman. Şimdi hırsız olmasan, yoksul çıksan ne olur, varsıllığını ispatlasalar ne olur… Mesele hırsızlıktan çoktan çıktı. Çalınan mal, para, yerine konur, kâğıt parçasıdır yenisi bulunur ama satılan vatan bir daha geri alınamaz! Elini verirsen kolunu kaptırırsın düşmanına! Siz, bu iktidarın devrim yasalarını kaldırmasına, dilimizi şamar oğlanı yapmalarına göz yumun, devletin temelini yıktırın, sonra ben hırsız değilim deyin. “Ben değilim, o hırsız!..”

Bize ne be kardeşim senin hırsız olup olmamandan! Hırsızlığı önleyebiliyor musun ondan haber ver! Vatan satıcılarına dur diyebiliyor musun? Bunu yaptırmam diye önlerine dikilebiliyor musun? Hani anlı şanlı iktidar bakanı eskinin İstanbul valisi, dinlenen kasetlerinden birinde, İranlı kara sakallı eşkıyanın önüne yatarım diyordu, başına bir iş getirtmem diye söz veriyordu, siz o kadar bile olamadınız!

Atatürk devrimlerinin önüne yatmadınız tek tek yıkarlarken!

Türk Harfleri, Türkiye’nin, Türk devletinin tapusu. Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşam, sağlık, esenlik garantisi. Devletin silahsız ordusu. Kültürünün, varlığının, sonsuza dek yaşamasının koruyucu ordusu. En değerli hazinesi.

Türk harfleri ses bayrağımız. Gökyüzü sınırımız, dış ülkelerle sınırımızı çizen dilimiz Türkçemiz.

Türkçemizin yazı dili, dikili taşımız yurdun ortasında, Cumhuriyetle, 1928 yılında dikilen anıt taş! Dünya durdukça duracak anıt!
Atatürk’ün harfleri varlığımızın belgesi, dilimiz Türkçe, Cumhuriyeti yaşatacak damarlardaki kan.

Türkçe, Türkçe yazı dili, şehit kanlarıyla çizilen egemenlik alanı, yurt toprağı… Türkçe, Türk ulusunun yürek atışı, beyni…

“Türk Dili, Türk ulusunun yüreğidir, beynidir !” sözünü boşuna mı dedi yüce önderimiz Atatürk?

“Türk ulusunun dili Türkçedir.” Atatürk’ün dilimiz üzerine söylediği sözlerden belki de birincisidir. Anayasa’da da yazılan budur, ulusun yüreğine kazınan da budur!

“Türk Dili Türk ulusu için kutsal bir hazinedir !” dedikten sonra yüce önderimiz neden böyle dediğini şu sözlerle açıklamıştır: “Çünkü Türk ulusu geçirdiği sonsuz yıkımlar içinde ahlakını, göreneklerini, anılarını, çıkarlarını, kısacası; bugün kendini ulus yapan her niteliğinin dili sayesinde korunduğunu görüyor.”

Dilini bozduktan, bozulmasına göz yumduktan sonra hırsızlık gibi adi suçlardan arınmış olmak, temiz olduğunu öne sürmek ne ifade eder? Hırsızlığın anası, suçların en büyüğü dil hırsızlarını ortalığa salmak, dilini, kudurmuş, salyasını tutamayan itten köpekten, satılmış hainden koruyamamaktır.

Bütün bu yapılanların en acısı, en kötüsü Türk harflerinin artık korunmasız bırakılması. Güzel dilimizin İngiliz’in o üç virüsüne, hırıltılı seslere, ilkel ses imlerine açılması. Fransız’ın yabancının kullandığı sözüm ona inceltmeli bir iki ses daha katıldı mı bu pis çorbaya Türkçemiz iyice yaralanacak… Bulanacak, duruluğunu yitirecek… İçine bu mikropların girmesinin artık devletçe değil önlenmesi, devleti ele geçiren ulusal olmayan bu iktidar bunu hiç çekinmeden bilerek isteyerek yapacak. Bu harfleri,Türk dilini Arapçaya, eski yazı diline çevirebilmek, bölücüye verdiği sözü yerine getirmek, Türkçeyi karman çorman edebilmek için dayatacak. Bölücülerce de bu Türk harflerine ihanet her fırsatta önerilecek, özendirilecek… Bölünmenin olmazsa olmazı görülecek bu olmayan dile (ağızlara) olmayan seslerin yamanması… İnsanlar ikiye ayrılacak. Türkçe adlılar, Türkçe olmayan adı olanlar… Bu ayrılık terörün kanla yaptığını aratacak. Daha beteri olacak, yürekler kanayacak, toplum ayrışacak! Bu, terörle, asker sivil önüne geleni öldürerek, elleri yüzleri, ağzı burnu kanlı hainlerin sırtlarının sıvanması demek… Bu yapılan ayrıcalık taslayan, azıtan, şımaran dış maşalara, vatanımızda gözü olan, buraları kendinin sayan Ermenilere, Yahudilere, dolayısıyla gâvura, bu maşaların ardındaki Batılı’ya, Yunan’a, İngiliz’e, Rus’a… vatanını peşkeş çekmedir…

Akıllara durgunluk veren, insan aklını zorlayan yasalar, kararlar geçiyor Meclis’ten. Sanki düşman ülkesinde düşman bizim sonumuzu hazırlıyor, Türk ulusunu köşeye sıkıştırıyor!

Bir yerin adı orada yaşayan ulusun egemenliğidir. Belgesidir. Türk vatanında adların Türkçe olmasından başka doğal ne olabilir? Her bağımsız ülke bunu yapıyor, önce dilini koruyor, böyle yapmak zorunda. Osmanlı Türk devleti döneminde sınırlarımız içinde olan nerenin adı Türk kaldı günümüzde söyler misiniz?

Köyün, belden, ilin ilçen doksan yılı aşkın bayrağının altında, özgür yaşadığın memleketin. Birden adını alsalar elinden, elin adını verseler… Senin memleketinin adını değiştiriyorlar, seni orada tarihte Ruslarla, Fransızlarla İngilizlerle… ortaklık ederek boğazlayanların dilini, Ermenicesini, Rumcasını, bilmem necesini yaşadığın yere ad diye veriyorlar, sen buna dayanıyorsun öyle mi? Bölücü ırkçıların, Kürtçülerin zaten ortak bir dilleri, dil denecek bir dilleri yok. Birçok yerel ağızın birleşmesine, dillerden sözcük toplayarak bundan yamalı bohça gibi bir ağız oluşturmalarına dil denmeyeceğini bunu yapanlar da biliyor.

Bir dilleri olsaydı Kuzey Irak’taki kukla yönetim, eğitimini İngilizce değil yerel ağzıyla yapardı. Yapamadı! Neden? Engelleyen mi oldu? Neden demiyorsunuz yetersiz kaldı bunların yerel ağızları diye. Kabile diliyle kukla devlet bile yönetilemedi diye, neden açıklamıyorsunuz?

Yapılan, çoban kulübesinde padişah rüyası görmek!

Bir kötülüğe bulaşmamak, kötü işe elini sürmemek insanı temize çıkarmaz. Böylesi tavşan pisliği gibi olmak, ne kokmak ne bulaşmaktır…

Elini kolunu sallaya sallaya gezen hırsızların arasında, ben hırsızlık yapmadım demek ne işe yarar ki…

Bak, devrim yasaları bitirildi. Halifelik bile geri dönebilir!

Türkçemiz için elini oynat!

Haydi, elinden geleni ardına koyma!


Kaset savaşında açığa çıkanlar ağızlarına almadıkları, devletin kurumlarından tek tek indirdikleri, devletin bankası Ziraat Bankası’ndan söküp attıkları, valiliklerden kazıdıkları, devleti teröriste teslim etmenin yolunu açmak için devlet nişanından bile çıkardıkları Türkiye Cumhuriyeti’nin simgesi T.C.’ye sığındılar: “Yapılan TC başbakanına yapılmış alçakça bir saldırıdır!” sözüyle yarı uykuda olan vatandaştan, yıkıcılığa devam etmek için yardım isteniyor.

Kesin şu yalanları artık! Oyun oynamayı bırakın!

Keli körü toplayarak memleketi sözde idare ettiriyorlar, güzelim ülkemizi viraneye çevirdiler, muz cumhuriyetlerinden beter olduk. Eli sopalı bir yönetim, el etek öpenleriyle, yıkıcı hainleriyle geliyor; çıkın ulusa bütün gerçekleri söyleyin! Tehlikeyi gösterin!

Vatanı bu kadar mı öksüz buldunuz?

Yeni kuşaklara yazık. Çocuklarımız yap boz eğitimiyle şaşkın. İlkokulda İngilizce başlıyor, Arapça öğretiliyor. Gençlerimiz ne yapacaklarını bilmiyorlar. İki arada, bir deredeler… Orta yaşlılara yazık. En verimli çalışma çağlarında yarın korkusu içindeler. Ne iş, ne istedikleri yerde çalışma garantileri var. Yaş yaşamışlara yazık. Dinlenecekleri, çoluk çocuğun tadını, yaşamın güzelliklerini görecekleri yerde ülkemizin geleceğiyle uğraşıyor, bir gün huzur bulamıyorlar…

Bir düşünür demiş ki: “ İnsan her gün bir parça müzik dinlemeli. İyi bir şiir okumalı. Güzel bir tablo görmeli. Ve mümkünse birkaç mantıklı söz(cümle) söylemeli.”

Bunları okuyunca gülümsediniz değil mi? Alaycı alaycı bıyık altından güldünüz…

İnsanlığımızı aldılar elimizden. Yaşamı duyumsamayı, güzellikleri görebilmeyi, mutluluğu çaldılar bizden. Şiir okumayı unuttuk. Kendi yaşamımız kalmadı. Yarınlara güvenimizi yitirdik. Hani nerede akıllıca birkaç tümce kurabilen? Kendine tanrısallık vermeye bile kalkıştı iktidar başı:

Önceki gün, “Bizim rahmetimiz gazabımızı aşacaktır, inşallah!” dedi.

Kalındığı yerden, hiçbir şey olmamışçasına, dinlenen açığa çıkan onlarca ses kaseti yokmuş, bakan evlerindeki paralar, evlerde bulunan sıra sıra para kasaları, ayakkabı kutularında istiflenen paralar bir rüyaymış, rüşvet kol gezmiyormuş, vatan alınıp satılacak mal olarak görünmüyormuş, bölücü hainler pusuda değilmiş, eli kanlı katil başına yine önceki gün salıverilme yolu açılmamışmış gibi devam ediliyor…

Üstelik dil dil diye yırtınan, yer adlarını değiştirmeye kalkışan, Kürtçe (?) eğitim diye çığıran bölücüler, teröristler aralarında bile Türkçe konuşuyor… Başka ortak dilleri yok, gazeteleri Türkçe, yazışmaları Türkçe!

Bu yapılanlara, utanmazlıklara, aldatmacalara, soytarılıklara, hainliklere, bu konuşmalara, halkı aptal yerine koyarak akıl dışı soru soranlara, “Elinin körü!”nden başka ne denebilir?

Ölünün körü!

Yok, elinin körü!

Feza Tiryaki, 4 Mart 2014
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x