AKP'li başkandan ilginç mesaj: 'Kadınları hafifçe dövüp korkutabilirsiniz'
AK Parti Kırıkkale İl Başkanı Mehmet Demir Facebook sayfasından çok tartışılacak bir Kadınlar Günü mesajı yayınladı.
İşte AKP'li başkanın Kadınlar Günü mesajı:
“Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız.
Onların namus ve ismetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz.
Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.”
'HAFİFÇE DÖVÜP KORKUTABİLİRSİNİZ'
“Sizin kadınlar üzerindeki haklarınız, aile namusu ve şerefinizi kimseye çiğnetmemeleridir.
Eğer onlar sizden izinsiz razı olmadığınız kimseleri aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe dövüp korkutabilirsiniz.
Kadınların sizin üzerinizdeki hakları ise örfe göre hür türlü (meşru ihtiyaçlarını), yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir...
http://www.turktime.com/haber/AKP-li-Ba ... ji-/214800
--
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
TÜRBANLI TÜRBANSIZ ÜMMET-İ HATUNA, VEKİL-İ VÜKELA'DAN "HEDAYE-İ ŞAHANE" TAKDİMİDİR.
KADINLARIMIZA 8 MART ARMAĞANLARI (!)
Dr. Noyan UMRUK
Kanlarının nihai katresine kadar arslanlar gibi türban müdafaasında kusur eylemeyen vekil-i vükela "Hatunlar Günü Sene-i Devriyesi" esbab-ı mucibesiyle, 11 Rebiülevvel 1429 sene-i hayriyyesinde (Galiba miladi takvime göre 8 Mart 2008' e tekabül ediyor) meclis-i mebusan bina-i müştemilatında içtimaa ile evlad-ı ayalin asgari 3 o da olmazsa 5 ile müsemma olması ferman eylenen ümmet-i hatuna, bila kayd-ü şart her sene-i devriyesi vesilesi ile hatırlatılmak üzre muhtelif ve dahi muhteşem "hedaye-i şahane" takdim eylediler.
Bakın, vekillerimiz toplanarak, insanüstü çabalarla ve büyük duyarlılıkla doğumdan ölüme kadar, evinde olsun, işinde olsun aslında tümü “emekçi” olan kadınlarımıza tüm insan ömrünü kapsayacak şu armağanları sundu:
*Emzirme yardımı süresi, 6 aydan 1 aya indirildi,
*Çalışamayan ve evli olmayan kız çocuklarımızın, sağlık yardımlarından yararlanması kısıtlandı, 18 yaşını doldurduklarında kesildi. Bu sınır orta öğretimdeki kız çocuğu için 20, yüksek öğrenim için ise 25 oluyor.(Daha önce yasa dul ya da evlenmemiş kız çocukları için yaş sınırı getirmeyerek "pozitif ayırımcılık" anlayışını benimsiyordu)
*Çalışan eşi nedeni ile, halen, sağlık yardımına hakkına sahip olan veya işten çıkartılmış olan ya da isteğe bağlı olarak sigortalı olan kadınlarımız ayrıca genel sağlık sigortası primi ödemeden, sağlık yardımlarından yararlanamıyorlar ,
*Yatarak tedavi ücrete tabi kılındı,
*Kadınlarımızın, erkeklere göre, 2 yıl önce emekli olma hakkına son verildi,
*Ev hizmetlerinde çalışan kadınlarımız, sosyal güvenlik sistemi dışına çıkartılıp, sigortalı olabilme haklarını kaybettiler,
*Malullük aylığı bağlanabilmesi için, gerekli olan sigortalılık süresi 5 yıldan 10 yıla çıkartıldı
*Yetim kız çocuklarına yapılan, 24 aylık tutarındaki, evlilik yardımı, %50 indirildi,
*Kadınlarımızın yoğun olarak çalıştığı basın ve hava taşımacılığı işkollarında, fiili hizmet zammı-yıpranma hakkı geri çekildi,
*Aylık bağlanacak çocuğu bulunmayan ve çalışan dul eşin, ölüm aylığına bağlanma oranı %75 den, %50 e düşürüldü,
*Sayın vekillerimiz, bu meselelerde, o kadar, duyarlılar ki; cenazelerimizi de ihmal etmemişler. Haklarını teslim etmek lazım, en ince detaylara kadar düşünüyorlar… Ezcümle, sigortalı olarak çalışmakta iken, ölen sigortalının eşine, sigortalılık süresine bakılmaksızın, cenaze yardımı yapılmakta iken, yasa , bu yardımın yapılmasını, 360 gün prim ödemiş olma koşuluna bağlıyor. E, pes doğrusu, bu ne incelik …
Vekillerimiz toplanmışlar, düşündüler, taşındılar, gazilerimizle ilgili bir yasal düzenleme içerisinde, kendi emeklilik maaşlarını yükseltmenin onurlu! yollarını arayıp, nihayet 2012 yılında külliyetli miktarda yükseltirken Sosyal Güvenlik Kurumunun(S.G.K.) açıklarını kapatmak ve kırılgan ekonomimizi düzeltmek için bu çareleri bulmuşlar. 2000 yılı öncesi emeklilerinin emekli aylıklarındaki korkunç eşitsizlik ise ciddi! oranlarda artış, 10-340 T.L. sağlanarak sözüm ona düzeltildi. Ancak, ödemeler 2013’ de. Böylece S.G.K. bütçesinden 2.5 milyar T.L. tasarruf sağlanmış emeklilerin sırtından… Ne gam! Kendilerine daha nice yıllar hayırlı çalışmalar...
Bir de "kürtaç" a takmıştı hazret, biliyorsunuz...
“ASİBE’NİN KÜRTAÇ'I”
Dr. Noyan UMRUK
Fetva başka… Yaşamın gerçekleri başka… Ortaköyden çocukluk arkadaşım Kara Ahmet’in bir oğlu var: Memet. Emekçi bir genç. Yakmış bir güzel kıza abayı. Biraz ileri gitmişler mi ne… Görüşemeyince mektup yazmış kıza.
“Badem Gözlü Asibem,
Te büle akşam oldu mu epten akılcımı alır, gözümü göğnümü bir oş edersin beyaa…
A be Alla belacımı vesin seni çok severim.
Yatmaz mıyım yatacıma, bi direm uyku girmez güzlerime…
Dünerim u tarafa, dünerim bu tarafa ep, bi türlü silinmez ayalin beyaa.
Ekmekten sudan kesildim artıkın. Elim iş tutamaz alde … Kaavede desen ne bi laf ederim ne de kiyaat oynarım. Üldürdün beni beyaa… Düşün bobam düşün, kara kara, indiler gibi…
Aaşamları maalledeki çınarın altında “Bi gece ansızın gelebilirim”i sülerim, Dinnersin elbet. Bütün maalle dinner. Çıkarlar camlara…
“Annarım kızanım seni, annarım ama, unda u boba varkene verirle mi sana iç Asibeyi” der ep gırnatacı Aasan… Bilmez ki durumun vazyetini beyaa… Gel de annat… İşte u zaman kan çanakçığına düner güzlerim. Epten gine vıcık vıcık olur aalamaktan… Napçez biz be Asibem… Kuran, musaf çapsın suratçağzımı, asıl senin için üzülürüm beyaa …
Süledin di mi agana amile olduğunu… İyyy, onu gine er gün gürür gürmez kovalar Alla kovalar, yakalayınca da sual bilem etmeden düver beni, vicdansız erif; sırtım kamçı yemiş sıpalar gibi karardı beyaa… Dua etsin büyüğüm, bi de sen varsın arada, yoosa… Süleyesin beyaa, “onun eli agamsın diye sana varmıyor vurmaya” diye, artıkın düvmesin beni… Sankilim u iç aşık, maşık ulmamış. Kendi Acer’i nası almış? Acer’i alır almaz, düünden bi ay soğracığma Acer duğurmadı sankilim nurtopu gibi Ayreddini…
Anan seni kürtaççıya gütürür diye aalar dururmuşsun. Maazallah, ülürüm ben Asibem. Tayyip bilem kürtaça kafayı taktı beyaa… Kürtaç, mürtaç yaramaz bize. Em ben isterim kopilimi. Adı bilem aklıma düştü. Aaşar koycam adını. Er bi şeyi aaşar, er engeli aaşar…
Süleyivesen anan olacak gacıya, şu boban olcak kapçık aazlıyı yola getirivese beyaa… Nolcak, çıtlatıvese durumun vazyetini. Kendi kopili nası evlendi bizim Acerle. Amucam boba değildi sankilim. Aşıklık çekeriz işte. Oluvedi bi kaza, n’olmuş mercimeği fırına vediysek… Üzüle üzüle gündöndü sapına döndük anacını sattımının…
Bizimkiler dünden razı beyaa… Acer de sevinir. Takarım sana cumuriyet altını, alırım uzun tüülü bi mantu, gelinliğin Ayriye tezeden, em cazlı, em mastikalı düün bilem yaparım, taa ne olsun beyaa…
N’olcak tekrardan süleyivesen anana, akşama çıtlatıvese bunları bobana.
Yoosa atar damarları, em vallaa em billaa beynimin.
Buzmasınlar adamın aklını.
Bi gece ansızın gelirim; alırım Alil’le İsiin’i de yanıma, atarım seni Ismayıl’ın arabaya, undan sonra bulsunlar bakalım bulabilcekle mi? Dürbinin tersiynen gürüler kızlarını… Edirne mi olur, Gandıra mı? Bilemem iç orasını.
Te ben adama bukuda sülerim başka da bişe sülemem…
Seni er bi şeyden çok seven Memet”
Kızın babası yakalayınca mektubu, kıyamet kopmuş… Dedik ya. Yaşamın gerçekleri… Kara Ahmet “Yaa sen okumuş adamsın, gel de konuşalım şu “erifle”, işi tatlıya bağlayalım” dedi. Konuştuk, zor da olsa ikna ettik. Temmuzda evlenip, erecekler muratlarına…
Lakin biz çıkamadık kerevetimize…
*Vesayet altındaki adalet sistemi ile yüzlerce aydın, yurtsever, genç zindanlardayken,
*Teröristbaşı yeni anayasayı yazarken,
*Komşu ülkelerle kanlı-bıçaklı hale gelmişken,
*Aydınlanmayı esas almış eğitim sistemi, dogmatizmin karanlığına gömülürken,
*Kürtaj, sezaryen fetvaları, yukarıdaki gibi şiddet tavsiyeleri ile kadınlar aşağılanırken,
*Medya sulta altına alınmışken...