ELMA ATTIM PINARA (eleştiri)
İki ayda bir çıkan düşün dergisi ( kültürel, sanatsal, siyasal) Çözümleme'nin Temmuz Ağustos sayısında Ezgi Dalan'ın masal kitabım "Elma Attım Pınara" üzerine bir yazısı yayınlanmış. Yazı masallar üzerine açıklamalarla başlıyor, Elma Attım Pınara masal kitabının eleştirileriyle sürüyor. Ezgi Dalan'a teşekkürler... Sevgiler... Geleceği açık, kalemi hep güçlü olsun... (Feza Tiryaki)
*
ÇÖZÜM(LEME)
Ezgi Dalan
Türk Dili ve Edebiyatı Öğrencisi
Evvel Zaman İçinde
Masal, çocukluğumuzun büyülü dünyasının o eşsiz hikâyeleridir. Hayal gücümüzün şekillenmeye başladığı yıllarda kulağımıza çalınan bu hikâyeler sayesinde eğlenirken öğrenir, hayal gücümüzün sınırlarında masal kahramanları ile deli dolu maceralara katılırdık. Bilirsiniz ki, çocukların hayal dünyalarının sınırları oldukça geniştir. Altı ay, bir güz gider, dağlar, taşlar aşarlar. Şimdi “Masal nedir?” diye sorsak, hiç kuşkusuz büyük bir kesim Pamuk Prenses ya da Uyuyan Güzel masallarını örnek verir. Nedense masal denilince, illa bir prensin ya da prensesin hikâyesi olmak zorundaymış gibi, akla ilk olarak bu örnekler gelir. Oysaki bu bizim kültürümüz dahi değil! Bizim kültürümüzde prens, prenses yoktur. Hakan vardır, sultan vardır, şehzade vardır, beyoğlu, beykızı vardır…
Hangimiz küçük bir çocukken masal dinlemedik? Masalların girişindeki o tekerlemeleri. “ Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… / Develer tellal iken, pireler berber iken / Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken…” sözlerini hangimiz duymadık? Bizim kültürümüz, bizim mirasımızdır bu masallar. Büyüklerimizden bize geçmiş olan, bizden de küçüklerimize geçecek olan, böylece nesiller boyu uzanacak köprülerdir masallar.
Masal, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Genellikle halkın yarattığı, ağızdan ağza, kulaktan kulağa sürüp gelen, olağanüstü kişilerin başından geçen olağandışı olayları anlatan öykü türü” şeklinde tanımlanır. Her masalın bize ve çocuklara verdiği bir öğüt vardır. Olağanüstü büyüleyici hikâyelerin arasında ışıldayan; ders niteliğinde öğretici mesajlar vardır. Bir taraftan çocukların yüzünde gülücükler açtırırken öğreten, düşündüren, eğlendiren bir türdür masal.
Türk kültüründe masallar, millî bir hazine değerindedir. Geçmişten günümüze kadar uzanan söz varlığının en büyük temsilcilerindendir. Masal, bizim söz dağarcığımıza Arapçadan gelmiştir; fakat aslen Habeşçe “mesl, messâle” kelimelerinden türemiştir. İslâm Ansiklopedisi’nde “mesel” Kamus-ı Türkî’de “Mesel, âdâb ve ahlâk nasayihe müteallik küçük hikâye” biçiminde geçer. Türkçedeki karşılığı ise “ötkünç”tür. Nesilden nesle uzanan masal, farklı coğrafyalarda farklı isimler alır. Bu şekilde zaman içinde, farklı isimler alarak günümüze kadar uzanmıştır.
Elma Attım Pınara
Feza Tiryaki’nin Elma Attım Pınara kitabı Türk masallarından derlenmiş, sadece çocukların değil, her yaşın okuyabileceği bir kitap. “Masal sadece çocuklar için midir?” sorusuna çok güzel bir cevap niteliğinde. Masal, günümüzde, gelişen dünya ile değişmiş bir kavram haline gelmekte; eskiden çocukların seve seve dinlediği, bir şeyler öğrendiği masallar, artık eski öğreticiliğinde değil. Masal, kelime anlamı ile “öğüt veren hikâye” demektir; ancak son zamanlarda bizim bildiğimiz masallar, gerçek anlamından oldukça uzaklaşmış durumda. Masallar, iyi bir insan olmayı, çalışkanlığı, doğru sözü ve güzel ahlâkı anlatır ya da anlatılan olaylar dahilinde çıkarılan mesajları konu alır. Ne yazık ki, günümüz masalları bu açıdan sınıfta kalıyor. Çocuklara iyiyi öğretmesi gereken masallar, kötünün, haksızlığı yapan kişinin “haklı” çıkarılması ile son buluyor. Bu mudur bizim bildiğimiz masallar? Halka zulmeden padişahlar, hak ettiği cezayı bulmayacak mı? Ya da evlatlarına zulmeden üvey ana haksız nedenler ile haklı mı çıkarılacak? Nerede kaldı bizim bildiğimiz masum, öğretici masallar? Bir de şöyle bir durum var ki; masal denilince sadece Batı’nın yazdığı masallar geliyor akla. Bu durum acınası bir durum! Çocuklarımız tanımadığı ülkelerdeki krallıkların hikâyeleri ile büyüyor. Oysaki bizim kültürümüzde, masalın çok önemli bir yeri vardır. Bizim geleneğimiz, bizim örfümüz anlatılır.
Feza Tiryaki, özellikle yukarıda değindiğim konulardan yakınarak Türk masallarına yeni bir bakış açısı kazandırıyor. Derlenen masalları günümüze uygun bir öğreticilik ile tekrardan düzenliyor. Bu masallarda herkes hak ettiğini alıyor. İyilik eden muradına, kötülük eden ise “ kırk satır ya da kırk katır”ına kavuşuyor. İncelikli bir üslup, kıvrak bir zekâ ile günümüz mantığına uygun, Türk halk masalı geleneğini ve söz yapısını bozmadan bu masalları tekrar ele alıp, düzenleyerek Elma Attım Pınara kitabında bir araya getiriyor.
Bu masal kitabında, sonsuz bir uykudan uyanmak için prensin öpücüğünü bekleyen prensesler ya da kapısız bir kaleden çıkabilmek için prens yolu bekleyen prensesler de yok. Aklın gücü ile hareket eden, haksızlığa tahammül edemeyen, yardımsever, erkeklerine yol gösteren, akıl veren güçlü kızlar var! Halkına zorbalık eden, çalan çırpan padişahın hazin sonu, çalışan çabalayan halkın hak ettiği değeri aldığı masalları anlatıyor Feza Tiryaki!
Tiryaki’nin derlediği masalların her biri ayrı bir öğreticilikte; ama benim en sevdiğim masalı, Keloğlan’ın Akıllı Anası oldu. Masallar bilindiği üzere hep mutlu son ile biter; bununki ise pek mutlu! Birlik ve beraberlikle, yardımlaşmanın gücü ile çıkılan bir maceranın sonu ancak bu kadar güzel bitebilirdi. Bu güzel masalı okumayı, siz okurlara bırakıyorum. Bir aşk masalı olarak, kadının gücünü gösteren Fesleğenci Kız masalı ise ayrı hoşuma gitti doğrusu. Becerikli, güzel ve güçlü kadınların hikâyelerini hep sevmişimdir. Oğuz Han ve Ergenekon Yaylası ve Deli Dumrul Destanı’nın kitapta geçmesi, bir Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencisi olarak beni ayrıca mutlu etti. Bu iki destanın tarih açısından da büyük bir önemi bulunmaktadır.
Kitabı elime alıp genel olarak değerlendirdiğimde, masalların başlangıçlarındaki tekerlemeleri ne kadar çok sevdiğimi söylemeden geçemeyeceğim. Her biri kulağımıza çalınan, çocukken dilimizden düşmeyen sözler… Harf büyüklükleri (punto) bir yetişkin için gayet uygun, hatta büyük bile sayılabilir; ancak okur kitlesini dokuz yaş ve üzeri olarak düşündüğümüzde, bundan sonraki baskılarda belki biraz büyütülebilir. Her masalın başlangıcında, o masalı anlatan çizimler yer almakta; ancak bu çizimler siyah – beyaz… Bence renkli olsaydı, çocukların göz zevkine daha çok hitap ederdi diye düşünüyorum.
Masallar, çocuklar için anlatılan büyülü dünyalardır. Bu yüzden öğreticilik payı çok yüksek. Çocuklara örnek olacak, iyi bir insanın özelliklerini gösterecek, doğru sözün ve çalışmanın faydalarını öğretecek, öğretirken güldürecek ve sorgulatacak olan bu masallar, yetişkin insanların dudaklarında da bir gülümseme bırakacak. Feza Tiryaki’nin eşsiz yorumu ile Elma Attım Pınara kitabını mutlaka okumalı, çocuklarınıza okutmalısınız.
Gökten üç elma düştü, Biri, haksızlığa “Dur!” diyenin başına… Biri, gücünü akıldan alanın başına… Biri de, geleceğe ışık olan çocukların başına…
Feza Tiryaki Kimdir?
Samsun İlk Öğretmen Okulu’ndan sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nü bitirdi. Önce Maraş Lisesi’ne atandı. Sonra sırasıyla Antakya Kız Öğretmen Okulu’nda, Antakya Ortaokulu’nda, Pozantı Ortaokulu’nda Resim-İş öğretmenliği, yurtdışında ise uzun yıllar, yurtdışında yaşayan Türk çocuklarına, “Türkçe Anadil Dersi” öğretmenliği yaptı. Günümüzde, bilgi ağı (internet) gazetelerinde günlük yazı yazıyor.
Kitap için yazdığı önsözde Tiryaki’nin şu satırları çok önemli:
“(…) Küresel yayılmacıların, bizi bir de bu yönden yok etmek istediklerini anlayınca, görünmeyen kültür düşmanlarıyla savaşmaya karar verdim. Ben bir karıncaysam, yanıma bir karınca daha gelir, biri daha… derken, çoğalırız. Kültür ağacımızın köklerine damla damla su taşınır... Karıncalar çoğaldıkça kurumaya yüz tutan köklerimiz canlanır… Sonra bu dönemi atlatan ülkemize, Türk kültürünü yaşatacak, ulusal birliğimizi savunacak yöneticiler de gelir; yeniden, ulusa, “Büyük Türk Milleti” diye seslenen, ulusunu yücelten devlet adamları da geçer başımıza, yeniden aydınlanır geleceğimiz.”
(Ezgi Dalan)