En Çok Size Üzülüyorum
Süslenmekte üstünüze yok. Avrupa’nın güzellerine beş çekersiniz. Takıp takıştırma sizde… Topuklu, renkli, gösterişli son moda ayakkabılar, açık saçık gösterişli giyimler, saç baş düzenleme, saçları savurarak, gözleri süzerek şöyle bir bakma sizde… Çevreyle ilgilenmeme, siyasete bulaşmama, bulaşınca da yaltaklanmayı seçme, son model ithal( dışalım)taşıtlara binerek hava basma, dünya vatandaşı gibi yaşama, üstelik yaşama nanik yapma sizde… Dünyayı merak edip gezmek de yine sizde…
Birileri kaç kez umreye gittiğiyle, kaç kez hac ibadeti yaptığıyla övünürken, sizler İtalya’ya beşinci gidişinizle, Paris’i üçüncü gezişinizle, Latin Amerika danslarına olan ilginizle, yabancı dillerin bir kaçını bilmenizle övünüyor, aklınızca millete hava atıyorsunuz. Aranızda sosyetik umre gezileri yapanlarınız da var. Bunlarla övünen, göze girmeyi düşünen… Kapanarak daha çok ilgi çekeceğini düşünen de…
Siz sıradan vatandaşsınız… Nereden geldiniz, nerede yetiştiniz, nereden besleniyorsunuz bilmem ama çok bakımlı, ayrıcalıklı olduğunuz kesin…
Sizin yanınızda bir de aynı durumda yaşayan, paraya para katmayı, üne ün katmayı bir şey sanan ünlülerimiz var.
Bunların çoğu hiçbir şey yapmadan, hiçbir iş işlemeden kendiliğinden ünlüler sırasına katılanlar. Çevirdikleri fimlerle, televizyonda sundukları izlencelerle, haberlere bolca konu olan sıradışı yaşamlarıyla… İçlerinden çok azı ülkemiz için elini taşın altına koymuş, ülkemiz için yüreğinde acı duymuştur…
Çok iyisiniz, çok mutlusunuz, her şey yolunda…
Tekerinize taş koyan şu an için yok. Değirmeninizin suyu da öyle akıyor maşallah…
Bu değirmenin suyu ne zaman kesilecek hiç düşündünüz mü?
Ne zaman size dokunacaklar?
Ne zaman viyaklayacaksınız “Yandım Allah!” diye?
Türkiye dönüştürülüyor. Türkiye’ye el konuldu. Türkiye bölünme- irtica (gericilik)- sömürgeleşme tehlikesinin tam ortasında.
Yıkılmaz kalelerimiz temelden sallandırılıyor. Değerlerimiz elimizden alınıyor. Başka kültürlerin etkisi, başka kültür dayatması altındayız.
En kötüsü topraklarımız satılıyor, karşılıklılık şartı bile aranmadan her isteyene, her müşteriye! Bir mal gibi satılıyor, kan dökülerek korunan, savaşarak düşmandan kurtarılan topraklar… Satılık, vatanımız bizim çoktan…
Beş yıldır bu duruma direnebilecek, karşı koyacak kişiler, düzmece bir davanın, hem de Türk’ün diriliş destanının adıyla adlandırılabilen bir sözde davanın sanıkları durumuna sokuldular… Duruşmaları böyle yıllarca süren, suçlananları tutuklu yargılanan, duruşmaları yüzleri, ikiyüzleri geçen belki de dünyada gelmiş geçmiş bu kadar çok duruşmayla görülen tek dava budur. Bu sözde davanın sanığı olarak dört duvar arasında tutsak tutuluyor, generalimiz - subayımız, öğretim üyelerimiz, bilim insanlarımız, yazarlarımız, gazetecilerimiz, siyasetçilerimiz…
Ordumuz derseniz baştan aşağı değiştirildi, direnenler hapse tıkıldı, bütün yapısıyla oynandı…
Genelkurmay’ın önceki simgesi, hep bilinen simgesi “Atatürk Kocatepe’de” resmi çok uzun yıllardan beri (Hilmi Özkök zamanından beri) ordumuzun simgesi değil. İçi boş bir şapka resmi koydular ordumuzun büyük komutanının resmi yerine.
Ülkemizde eğitim, millî eğitim değil artık. Dinî eğitime, İngilizce sömürge eğitimine doğru son hızla gidiliyor. Yüce önderimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk, kurduğu Cumhuriyet’ten koparılıyor. Bayramlarımız bile yasaklanıyor. Ulusal duruş yasak. Atatürk ilke ve devrimleri gereksiz bulunuyor… Okullara başörtüsü çoktan girdi. Kılık kıyafet serbestisi diye bölücülük, gericilik canlandırılacak okullarda… Yoksul ezilecek, dağıtılacağı muştulanan giyim kuponlarıyla yandaş zenginleştirilecek, tüketime övgü düzülecek…
Her konuda ayrımcılık aldı başını gitti. Adalet herkese aynı işlemiyor. Yolsuzluk, açgözlülük, soygun, devlet malını yağmalama haberleri yeri göğü sardı…Yanımız yöremiz, tek tip, göğe uzanan boru gibi yapılarla doluyor. Kaba bir taş yığını gibi görünen, üst üste yığılan onlarca kattan oluşan, içleri ışık almayan, karanlık, çirkin yapılarla dolduruluyor her yan. Ayağı yerden kesildi kesilecek halkımızın. Toprakla, dağla taşla, çiçekle, doğadaki canlılarla ilişkisi kesilecek herkesin… Yapay ışıklarla aydınlanacak, sanal sevinçlerle avunacağız…
Şaka maka değil, ciddi ciddi padişahlık, başkanlık düzenine dönmeyi tartıştırıyorlar topluma… Tek bilicimiz, tek seçicimiz, tek bir yöneticimiz var bizim çoktandır…
Siz ise hep böylesiniz. Gününüzü gün ediyorsunuz. Televizyonlara çıkanlarınız, yılların gazetecileri, yazarları falanları filanları geçen akşam, “kuş gagası, kuş kakası” deyip deyip gülme krizine girmişler. Vallahi imrenilecek bir durumdasınız: Keyfiniz gıcır! Para musluğu kesilen, çevirdiği TRT dizisi yayından kaldırılan bir erkek şarkıcı- oyuncu, iktidarın başının elini ayağını öpecek bir fırsatını bulsa… Mektup döşenmiş… Yardım istiyor…
6 Aralık’ta yine TRT’nin bu döneminin gözdelerinden şarkıcı, oyuncu, sunucu, elinden her iş gelen bir kadın, Yahudi olduğu bilindiği halde Hristiyanların Aziz Nikolas gününü çocuklarıyla kutluyor. Başlarına külahlar geçirip Noel için süslenmiş bir çam ağacının altında poz veriyorlar. Yahudi- Hristiyan işbirliğinin bir örneğini, ülkemiz insanını değiştirmenin kolay bir yöntemini çaktırmadan uyguluyorlar böyle ünlüler eliyle…
“Batı’nın Noeli”ni bize “yılbaşı” diye kakıştırmışlar bunlar çoktan. Yılbaşını Noel Baba’yla kutlamak yalnızca dünyada bize özgü olmalı. Hristiyan Noel bitince Noel ağacını kapının önüne atar. Yeni yıl kutlaması ayrıdır onların. Noel ile en küçük bir benzerliği yoktur. Biri (Noel) 24 Aralık’ta kutlanır, diğeri (yılbaşı) yılın son günüdür. Tüm dünya, hangi dinden inançtan olursa olsun insanların çoğu, yeni yıla sevinçli girmek ister, bu geceyi kutlar… Bizde ise bunların Noeli bitiyor, bizim yılbaşımız başlıyor Noel Baba’lı… Başı külahlı, şişman, kırmızı giyimli adamlar her yerde boy gösteriyorlar… Noel şarkıları, ayin müzikleriyle hemde…
Kısaca, çam ağacını, Noel süslemelerini bunlar kaldırıp atıyor Noelleri bitince, bizim yalakalar ise alıp yeniden düzüyor bunları…
Yılbaşını kendimiz gibi kutlayamıyoruz. Ya taklitçiyiz, Batı’nın dinî törenlerini kopyalayıp yılbaşı böyle kutlanırmış diye çevremizi kandırıyoruz… Ya da kafaları yıkanmış sahte dindar olup Mekke’nin mi nerenin fethini kendimize dert edip kutluyoruz aynı gece… Dinî takvimlerde durağanlık olurmuş gibi. Yıldönümleri on gün ileri gitmezmiş, değişmezmiş gibi…
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyorsanız çok aldanırsınız… Hangi yılan dokunacağını ayırır? Hangisi seçme yapar canı ısırmak istediğinde birini? Hangisi bekler yeme sırası geldiğinde…
O güzelim saçlarınızı zorla kapattıklarında ne yapacaksınız? Ben sizdendim, sizi hep destekledim demenizi kim dinleyecek? Atatürk’ün kadınlara verdiği bütün haklar elinizden tek tek alındığında, araba kullanmanız bile yasaklandığında o hep gülücükler saçan mutlu yüzünüzün aldığı durumu görmek için neler verilmez?..
Saçınıza boya bile bulamayacaksınız belki… Günah diyecekler…
Eteklerinizin boyuna, ne giyip giymeyeceğinize, kendinize ne yapıp yapmayacağınıza sizin karar verme yetkiniz olmayacak… O çok sevdiğiniz yabancı dansları size oynatmayacaklar, kadınsınız diye… Göreceksiniz ikinci sınıf vatandaş olmak ne, erkeğin gerisinde olmak, hizmetçi olmak, çocuk büyütmekten başka görevi olmamak, değersiz biri olarak , erkeğin bilmem kaçıncı eşi olmak ne anlama geliyor?
Başı dik kendi vatanında özgürce yaşamakla, kendi vatanında parya olmanın arasındaki uçurumu yalnızca yaşayarak mı öğrenir insan? Ülkemizin gittiği yönü göremiyor musunuz?
Görüyorsunuz da bu sizi ilgilendirmiyor mu yoksa?
Onlarca ünlü çok okunan yazarımız var. Romanları ellerden düşmedi. Aşkı sevgiyi yıllarca gençliğe öğrettiler… Batı yazınını dilimize çevirdiler… Onlar gibi yazdılar… Hani nerdeler? Neden ortaya çıkıp destek için Silivri’de buluşalım demiyorlar? Atatürk’te birleşelim çağrısı yapmıyor bu çok okunan adları sanları ünlü yazarlar? Yarın sizin o çok okunuyor diye övündüğünüz kitaplarınızı okuyan, okumak isteyen, anlayan kimse kalmayacak böyle gidilirse…
Türkçemiz gidecek az daha böyle giderse. Derdinizi yabancı dillerle anlatacaksınız! Yerel ağızların, yabancı dillerin egemenliğine girecek Türk’ün kültürü, Büyük Türk Milleti Anayasa’dan silinecek siz böyle tınmazsanız, duymazdan görmezden gelirseniz durumumuzu…
Bu halkın yüreğinde yer etmiş gönüllerin sultanları, imparatorları, taçsız kralları, babaları… Sinema sanatçıları, tiyatro oyuncuları, şarkıcılar, oyuncular… Duyguları sömürüp bol kepçe para kazananlar…Hani nerdesiniz?
Ortalıkta dolanıyorsunuz dolanmaya da hani nerede ruhunuz, nerede vatan sevginiz? Sizi adam eden Cumhuriyete gönül borcunuz yok mu?
Üç kuruş çıkar uğruna güç sahiplerinin eteğinde yerlere diz çökenler, bölücülerin, eli kanlıların yanında yer alanlar, paranın tutsağı olanlar, ne oldum delisi olanlar, aklının gerisinden yürüyenler, yalancılar, ikiyüzlüler, şımarıklar, aymazlar! Nerdesiniz nereye saklandınız?
Televizyona çıkıp siyaset bilimi okuduğunu söyleyen üniversiteli, şarap uzmanı olmak isteyen Boğaziçili, bale yapmışsın, gitar çalmışsın, yüzmüşsün… Uzaydan gelmiş gibisin, sanki on yıl önceki Türkiye’de yaşıyor gibisin durumuna bakarsak.
Bu devran hep böyle sürecek, sana kimse dokunmayacak ha?
Silivri’de olanlar seni hiç ilgilendirmiyor. “Amerika, Türkiye bölünebilir” demiş, nihayet baklayı çıkarmış ağzından, Hatay yöremiz tehlikedeymiş, başka yönetimlerin eline geçecekmiş, ülkemizin büyük bir bölümünü elimizden almayı düşünüyormuş düşmanlarımız, bizi sonunda vatanımızdan kovacaklarmış… Bütün bunlara omuz silkiyormuşsun öyle mi?
Hayatını anlatan bir kitap yazmışsın, eski bir film yıldızısın kendini “Sultan” sandıran… Kitabevinde seni ilgisiyle bayıltacak kadar büyük bir kalabalık toplanmış. Sevgi bir sel olmuş akmış… Bu sevgiye karşı ne yapabilmişsin, kaş göz süzüp oynatmaktan başka? Dudağının boyasını kağıda basmaktan başka? O dudaklarından çıkan bir söz ne kadar önemli olabilirdi, ne kadar önemli bir iş başarırdın iki söz edeydin ülkenle, olacaklarla ilgili öyle değil mi?
“Türkiye tehlikede. Üstümüze bir oyun oynanıyor. Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkmak istiyorlar, çağdaş ülkem karanlığa gömülecek, buna karşı duralım!” diyebilmiş misin? “Silivri’ye gidelim, yurtseverlerin, adaletsiz bırakılanların, tutsak edilenlerin yanında olalım!” çağrısı yapabilmiş misin şöyle yarım ağızla bile olsa…
En çok sizlere üzülüyorum…
Ülkemiz sahipsiz değil. Gün doğmadan neler doğacaktır ama sizler hep karanlıkta olacaksınız, batacaksınız…
Gözünüz açıldığında ne yapacağınızı, başınızı hangi taşlara vuracağınızı görmek için neler vermezdim…
Feza Tiryaki, 13 Aralık 2012