
Erdoğan, Lübnan gezisine katılan gazetecilerle Ortadoğudaki gelişmelerden kapatma davasına, ekonomiden futbola kadar çok sayıda konuda sohbet etti.
Beyrutta pazar günü, güneşi deniz kıyısında Akdeniz üzerinden batırdık. Büyüleyiciydi.
Böylesine güzellikler içinde çekilen acıları, insanın insana reva görebildiği zulüm ve kötülükleri, bu ülkede on beş yıl süren iç savaşı düşündüm.
Akdeniz mavisi uzaklarda kızıla boyanırken bir kadeh bol buzlu Bekaa Arakı canım çekti. Cengiz düzeltti, Bekaa rakısı yoktur, Zahle rakısı vardır diye... Kendi içimden barışa kadeh kaldırdım, Yahya Kemalin dizelerini anımsayarak:
Ne Şam semasını
yalelle dolduran şarkı,
Ne Zahlenin üzümünden
çekilmiş eski rakı...
Yaşamak güzel şey.
Tercihlerimizi dayatamayız
Başbakan Erdoğanla pazar gecesi Beyruttan Ankaraya uçarken, o sabah partisinin bir toplantısındaki konuşmada, laiklik ve hayat tarzları konusunda güvence vermeye neden ihtiyaç duyduğunu kendisine sorduk.
Önce güldü.
Hürriyetin bir turistik yerdeki alkollü içki yasağıyla ilgili pazar günkü manşet haberine işaret etti. Evet, bazı arkadaşları rahatlatayım dedim. Örneğin Hürriyetin bugünkü manşetindeki otel. Kendi densizliği... Gereği yapılacak dedikten sonra devam etti:
Hepimizin güvencesi laik ve demokratik rejimdir. Hiçbirimiz tercihlerimizi birbirimize dayatma hakkına sahip değiliz.
Başbakan Erdoğanla Beyruta günübirliğine geldik. Lübnan parlamentosunda cumhurbaşkanı seçimi vardı. Sıradan bir seçim değildi bu. Yalnız Lübnanı değil, bütün bölgede savaş ve barış hallerini, dolayısıyla Türkiyeyi de yakından ilgilendiriyordu.
Çünkü Lübnan öteden beri Ortadoğudaki tüm sorunların yansıdığı bir ayna sayılır. Cumhurbaşkanı seçimi dolayısıyla bir yıldır her şey kilitlenmiş ve bu ayın ilk haftasından beri de iç savaş manzaraları yaşanmaya başlamıştı.
Lübnanın içindeki iktidar ve muhalefetle, bunların arkasında güçler, bir yanda İranla Suriye, öbür yanda Suudi Arabistanla Mısır, Amerika, İsrail derken, ülke çok tehlikeli bir kaynaşmanın içinde buldu kendini.
Osmanlıların dönüşü
Türkiye ve Katar, bu kriz durumunun aşılmasında önemli rol oynadılar. Uzlaşma noktalarının yakalanmasında, diyaloglar örülmesinde yoğun çaba sarf ettiler. Ankaraya uçarken Erdoğandan bunların ve gizli diplomasinin perde arkasını dinledik.
Bu arada Lübnan parlamentosundaki seçim sırasında, Türkiye ve Katar başbakanları ile dışişleri bakanlarına uzlaşmada oynadıkları yapıcı rol dolayısıyla oturma düzeni dahil bazı bakımlardan sembolik jestler yapıldı.
Lübnanlı bir meslektaşımız köşe yazısına, Osmanlıların dönüşü... diye bir başlık koymuştu. Lübnanın önde gelen siyaset adamlarından birinin sözleri ilginçti:
Lübnanı İrana bırakmayın!
Lübnanda kriz ortamının su yüzüne çıkmasında, Başbakan Erdoğanın deyişiyle, İran-Suriye hamlesi vardı. Beyrutta bölge siyasetini konuşmaya başlayınca, Türkiyenin Ortadoğu dengelerinde gitgide artan önemi daha çok anlaşılıyor.
Bu konuda Erdoğan şöyle dedi:
Arap dünyası Türkiyeyi yeni yeni hazmetmeye başladı. İnşallah bu yaz İstanbulda Türk-Arap Forumunu toplayacağız.
Türkiyenin etkinliği artıyor
Üst düzeyde bir diplomatımızın deyişiyle, Türkiye, dünyanın başına sürekli sorun üreten bir bölgede kutuplaşmaların üzerinde kalarak ağırlığını hissettiriyor, diyalog ve uzlaşma kanallarında etkinliğini artırıyor.
Havalimanından şehre, parlamentoya gelirken hepimizin dikkatini olağanüstü güvenlik önlemleri çekti. Köşe başlarını silahlı askerler, zırhlı araçlar, tanklar, toplar tutmuştu. Başka kimsecikler yoktu. Sanki ülkede darbe yapılmış, el ayak çekilmişti.
Burası Lübnan, her an her şey olabilir dedi Cengiz, Unutmayın, iki cumhurbaşkanıyla bir başbakanı seçildikten kısa süre sonra havaya uçuruldu bu ülkede...
Genelkurmay Başkanı Mişel Süleyman adının, cumhurbaşkanlığı seçiminde uzlaşma adayı olarak ortaya çıkmasında Türkiye de rol oynadı. 128 sandalyeli Lübnan parlamentosunda 120 oyla yeni cumhurbaşkanının seçilmesiyle birlikte Beyrut bir anda canlandı.
Savaş değil barış gelmişti çünkü.
Arabalardan yarı bellerine kadar sarkarak Lübnan bayrağı sallayan gençlerin sevinç çığlıklarıyla korna ve silah sesleri birbirine karışıyordu.
Kriz aşılmıştı.
Seçim bunun işaretiydi.
Malum mesele
Erdoğan, Her şey bitti mi, hayır. Ama yeni bir süreç, yeni bir umut dedi Ankaraya uçarken. Bu arada Lübnandaki krizi bitiren uzlaşmayla eşzamanlı olarak açıklanan Suriye-İsrail diyaloğuna sözü getirdi:
Bu konuda başlama vuruşunu yaptık. Ama sabır lazım. Taraflar İstanbulda her ay asgari üç kez bir araya gelecekler. Mekik diplomasisi yapılacak. Çünkü bir araya gelmek, doğrudan aynı masaya oturmak istemiyorlar. Tek endişem İsrailde. Başbakan Olmert yapabilir mi? Bu süreci sabırla işletelim istiyoruz. Hamdolsun iyi bir başlangıç oldu. Lafları getirdik götürdük ve süreci başlattık.
Ve burada şöyle yakındı Erdoğan:
Dünya medyasında 300 haber ve yoruma konu oldu bu olay. Bizim basın neredeyse görmedi.
Durdu ve ekledi:
Malum meseleden dolayı...
Malum mesele, Yargıtay Başkanlar Kurulu bildirisiydi.
Dava bir an önce neticelensin
Başbakan Erdoğan bu arada partisiyle ilgili kapatma davasının, Türkiyeye bu yıl 25 milyar dolar kazandırması muhtemel doğrudan yabancı yatırımcıları tereddüde sokmasından yakındı. Bizden kaçacak sermayenin Polonyaya, Macaristana, Çek Cumhuriyetine gittiğini söyledi.
Siz bu dava bir an önce bitsin diyorsunuz öyle mi? sorusuna şu yanıtı verdi:
Evet, dava bir an önce neticeye ulaşsın istiyoruz. Türkiye zarar görmesin. Ekonomik sıkıntı yaşanmasın, terörle mücadele etkilenmesin. Ayrıca mart ayında seçim var. Ne olacaksa olsun, herkes adımını ona göre atsın. Nereye gitsek herkes şaşırıyor bu işe...
Erdoğan, Anayasa Mahkemesindeki dava sürecini hatırlatarak, Şimdi Savcı mütalaasını verecek, ardından bizim yanıtımız ve sözlü savunma diyerek şöyle devam etti:
25 milyar dolar kaçıyor
Bizim elimizde değil. Bize verilen süreleri en kısa zamanda kullanmaktan yanayız.
Erdoğanla Ankaraya dönerken kendisini izleyen gazeteci milletiyle arasında sorulu cevaplı şöyle bir sohbet yaşandı:
Geçen yıl Büyükanıt Paşaya 27 Nisan nedeniyle uğranılan ekonomik kaybı anlatmıştınız, bu seferki kayıp ne kadar?
O anlık bir olaydı, yaşandı bitti. Ama bu süreç bıçak sırtında devam ediyor. Daha ne olacağı belli değil.
Yabancı yatırımcı tedirgin mi?
Bu yıl 25 milyar dolar küresel sermaye gelebilirdi. Ama şimdi dil döküyoruz. Devlette devamlılık esastır diye ikna etmeye çalışıyoruz.
İkna olup gelen var mı?
Örneğin Fransız otomotiv şirketi Türkiyede 800 milyon dolar yatırım yapacak... Fransa ile sıkıntılarımız olduğu için etkilenir mi diye sordular. Hayır ama Fransız yönetimiyle konuşun telkininde bulundum. Ayrıca Avusturyanın alüminyum devi yatırım kararı aldı.
Körfezle yatırım ve ticaret gelişiyor mu?
Çok iddialı söylemeyeyim ama yakında petrol, gaz neyse buğday ve pirinç de öyle olacak. Belki buğdayı verip petrol alacağız.
Konya Ovası projesi?..
Konya Ovasındaki Mavi Tüneli bitirince Türkiyenin bütün buğday ihtiyacı karşılanır. İhracata bile gidebiliriz. GAPa 5 yılda toplam 12.5 milyar dolarlık yatırımı salı günü açıklayacağım.
Lübnana, İsrail-Suriye görüşmelerine aracılık ediyorsunuz. Kapatma davası elinizi zayıflatmıyor mu?
Biz demirperde ülkesi değiliz. Dünyada demirperde kalmadı. Çinde, her yerde yıkıldı. Ama bizde perde örme gayreti içinde olanlar var. Ekonomik ve siyasi olarak dünyanın her yanına açılmak zorundayız. Biz dünyaya açılırsak dünya da bize gelir.
6 puan kötü oldu
ANA uçağı Ankaraya inerken Erdoğan, futbol geyiği yapmadan duramadı. Anlaşılan Galatasarayın şampiyonluğuna daha hâlâ tam alışabilmiş değildi.
Cengiz Çandara döndü ve beni işaret ederek şöyle dedi:
Çok keyifliler bugünlerde.
Çıldırdılar!
Ben de, Fenere altı puan takmak hiç de fena olmadı deyince Erdoğan, Evet, çok kötü oldu dedi.
Bu arada Başbakan Erdoğanın Avrupa Futbol Şampiyonasındaki ilk maçımızı, Türkiye-Portekiz karşılaşmasını izlemek için 7 Haziranda Cenevreye geleceğini öğrendik.
Pazar günü gece yarısı Ankarada sona eren beş altı saatlik Beyrut ziyaretinin özeti böyleydi.
KAYNAK