AKP'NİN İKTİDARA SARILMASININ NEDENİ SİYASET DEĞİL; "EKONOMİK RANTI" ELİNDE TUTMAK İSTEMESİDİR
ERHAN GÖKSEL’in 24 Ocak 2010’da MİLLİ GAZETE’de YAYINLANAN EBUBEKİR GÜLÜM ile YAPTIĞI RÖPORTAJ
—Açılımın amacı: İsrail’e tampon Kürt Devleti
—Kürt açılımı ABD’nin projesi
—7,5 senenin en büyük hatası
—İsrail ile kriz diplomasisi, mühendislik projesi
—Ürdün yerine Alman vizesini kaldırsınlar!
—Erken seçim olursa, bu yıl Ramazan’da olur
—AKP, bu seçimde öngöremediği büyük bir sürpriz yaşayacak
Refah Partisi’nin patlaması, küresel ekonomik kriz, Dubai’nin batışı gibi birçok öngörüsü doğru çıkan VERSO Araştırma Şirketi Sahibi ve Analist Erhan Göksel, elindeki önemli veriler ışığında yine çarpıcı ve ilginç iddialarda bulundu. Göksel, erken seçim tarihinden demokratik açılıma, AKP Hükümeti-İsrail ilişkilerinden ABD’nin yeni projelerine, adım adım kurulan Kürt Devletinden Türkiye’deki işçi sınıfındaki büyük dönüşüme kadar birçok konuda yine tartışma çıkaracak, analizlerini Milli Gazete’ye açıkladı. İşte Göksel ile yaptığımız dikkat çekici röportajın ayrıntıları:
—AKP’nin iktidardaki 8. yılını nasıl değerlendirdiğinizi sorarak başlamak istiyorum?
—AKP, 2002 yılında iktidar oldu. Milli Görüş hareketi içinden çıkmıştır. Ancak, bugün ciddi şekilde Milli Görüş’ten farklılaşmıştır. Bugün, çok trajik bir şekilde farklılıklar vardır. Ak Parti, dış politikada tamamen batı yanlısı, gayri milli bir politika çizgisine girmiştir. Saadet Partisi ise, son derece milli bir çizgiye çekilmiştir. Ve bu nedenle de uzun dönemde Türkiye’de muhafazakâr İslami kesimlerin hepsi birden ciddi bir saflaşma ve kamplaşmaya gidecektir. Herkes Saadet Partisi ile Ak Parti’nin eninde sonunda, bir şekilde birleşeceğini düşünüyor.
—Siz ne düşünüyorsunuz?
—Ben tam tersini düşünüyorum. AKP’nin en büyük ideolojik düşmanı, ondan oy aldığı Saadet Partisi’dir. Ve bu kısa sürede, siyasi çekişmeye de dönüşecektir.
Ak Parti, 2002 yılında yolsuzluk ve yoksullukla mücadele için iktidara geldi. Ancak, aynı AKP’nin 2007’den sonraki ikinci iktidar döneminde, yolsuzluk iddiaları aşırı derecede arttı. AKP hükümetinin; yolsuzlukların üzerine gitmemesi, Deniz Feneri dahil, kamuoyu vicdanında sorgulanmasına neden olmuştur.
AKP’NİN KİMYASI BOZULDU
—‘AKP ile birlikte yeni bir zenginler sınıfı oluştu’ eleştirileri var?
— 2007’den sonra, AKP yoksulların partisi olmaktan çıkmıştır. Sadece AKP yöneticilerinin mal varlıklarındaki gözle görülür artış bile, bunu izah etmektedir. Sayın Başbakan, 5 tane villada oturmaktadır. Bu AKP tabanında, Milli Görüş çizgisinden gelenleri son derece rahatsız etmiştir. Önümüzdeki seçimlerde Türk siyasetini yolsuzluk ve yoksulluk belirleyecektir. Bu nedenle, Saadet Partisi’nin milli bir çizgide durmasından öte, ezilen insanlardan yana tavır almasının da çok önemli olduğuna inanıyorum. Ve önümüzdeki seçimlerde ezilen insanlardan yana olmak en büyük argüman olacaktır.
—AKP’nin 2002 ile 2007 iktidarları arasında bir fark olduğunu mu söylüyorsunuz?
—Evet. 2007’ye kadar olan Ak Parti ile 2007’den sonrakini ayırmak lazım. Burada, bir şeye dikkat çekmek istiyorum. 2007 seçimlerinde AKP yüzde 47 ile kazandığında biliyorsunuz, daha önce e-muhtıra verilmişti. Askerler, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasını istemiyorlardı. AKP, Gül’ü Cumhurbaşkanı seçtiği an, TSK’nın kimyası bozuldu. Ve TSK, kendi geleneksel dünya bakışından da bu kimya bozulması nedeniyle koptu; kendine ve topluma da yabancılaştı. Bu çok net.
—AKP’nin kimyası nasıl?
—Arkasından, 2008’de AKP’ye kapatma davası geldi. Bu dava, AKP’nin kimyasını bozdu ve AKP kendi tabanına yabancılaştı. Milli bir parti olmaktan hızla uzaklaştı. Çünkü Anayasa Mahkemesi’ndeki kapatma davasında kendisini savunmak için Türkiye’de değil yurtdışında mevzilendi. Bir örnek, biz partinin kapatılmayacağını 30 Temmuz’a 5 gün kala, bugün iflas edip sahip değiştirmiş olan Morgan Stanley firmasının bir ekonomi raporundan öğrendik. Üstelik 6’ya 5 sonucu bile orada yazılıydı. Ayrıca Kürt açılımı ile başlayan süreçte, Türk halkının kimyasını bozdu. Şu anda Türk halkı, çok hızlı bir şekilde ayrışma sürecine girdi.
DAĞ FARE DOĞURDU
— Kürt sorunu ve demokratik açılım sürecinde gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
—Dağ fare doğurdu. Birincisi, Cumhuriyet kurulduğunda beri Türkiye’nin çok ciddi bir demokrasi sorunu vardır. 12 Eylül darbesi, Türkiye’nin ayağına pranga vurmuştur. 12 Eylül darbesi, yasaklar ve tecritlerle birçok alanda Türk halkının koluna kelepçe takmıştır. Kürt meselesini ciddi bir sorun haline getiren de, 12 Eylül darbesi olmuştur. Ancak Türkiye’de çok ciddi bir terör eylemi oldu. Çok sayıda insan hayatı kaybetti veya mağdur oldu. Birçok şehit verildi. Devletin içinde karanlık işler de yapıldı. Biz bunları biliyoruz. Eskiden de biliniyordu ama şimdi dillendirilmeye başladı. Kürt meselesi ve demokrasinin çözülmesi elzemdir.
—Hükümetin yöntemi nasıl?
—Çok yanlıştı. Bir kere Türk halkının yapısını tanıyan bir Hükümetin, ismini Kürt açılımı koyması büyük bir hatadır. Özünde Kürt meselesi olsa bile, adının demokrasi olması gerekirdi. Bu nedenle, bir Türk reaksiyonu ve Türk sorunu yarattılar.
İkincisi, sayın Başbakan, böyle bir süreci ulusal konsensüs olabilecek bir konuyu, meclisteki iki büyük muhalefet lideriyle gidip konuşması lazımdı. Daha düne kadar DTP’lilerin elini sıkmayan, Ahmet Türk’e randevu vermeyen Başbakan, ne oldu da birden bire dönüş yaptı. Bu soruya cevap aramak lazım.
Ayrıca eğer bu bir devlet projesi ise, AKP 7.5 senedir iktidarda. 7.5 senedir iktidarda Kürt meselesi yoktu da şimdi bu proje nereden çıktı? Bu proje, AKP’nin projesi değildir.
KÜRT AÇILIMI ABD’NİN PROJESİ
—Kimin?
—Bu proje, ABD’nin Kuzey Irak projesidir. Ayrıca AK Parti’nin, bu işe hazırlıksız olduğu açıklamalarından bellidir. Eylem yapan çocukların işleriyle ilgili kanun tasarısının dışında ortalıkta tek bir şey yok. Abesle iştigal.
—Başlangıçta Kürt açılımı idi sonra Demokrasi açılım en son Milli Birlik projesi oldu.
—Bu tam bir, tornistan geri dönmedir. Ama bu Türk halkını ilgilendiren, Anayasa’yı değiştirmeyi ilgilendiren bir konudur. Herkesi ikna etmek zorundasınızdır. Bu siyaset değildir. Milli Birlik projesi, ülkenin bütünlüğünü ilgilendirir.
—Sayın Başbakan ile muhalefet partileri ortamı niye gerdiler?
—Madem Milli Birlik projesi idi, Sayın Başbakan; Baykal, Bahçeli ve Türk ile gider konuşur, fikirlerini söyler, projeyi açar, onlar kabul etmezse, o zaman medyada, çıkar tartışırdı. Sayın Başbakan, kendinden başka hiçbir siyasetçiyi kaale almayarak, hareket etti. Doğal olarak muhalefet partileri bunu kullandılar. Haklı bir gerekçe olsa bile, yöntem kökünden yanlıştı. Ve Sayın Baykal, Bahçeli ve Ahmet Türk bu projeyi, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın basın toplantısında duydular. Böyle devlet yönetilmez.
—PKK’lıların Habur’dan törenle gelişi ve sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
—Bu proje, Abdullah Öcalan eliyle gündeme getirilmiştir. Öcalan bir çağrı yapmıştır. 48 saat sonra Kandil’den indiği iddia edilen bir grup insan, sınırdan geçti. Ve televizyonlarda, Öcalan’ın emriyle indiklerini söylediler. 1997 yılında da bir grup insan dışarıdan geldi. Devlet hepsini hapse attı. Gelmeleri tam iki ay sürdü.
Ebubekir Bey, oraları biliyorum. Sizi Kandil’e bıraksam, oradan gelip Türk sınır kapısından 2 gün değil 12 günde bile geçemezsiniz. Böyle bir organizasyon her yönüyle hazırlanmış. 100 bin insanın sınırda hazır olması, 750 bin kişinin Diyarbakır’da mitingi yapması, havai fişek gösterisi yapılması.
—AKP hükümeti bundan sonra ne yapacak?
—Bence AKP’nin açılım meselesini sürdürmesinden başka çıkar yolu yoktur. Bu açılımı ortada bırakmak veya geri dönmek; iyi veya kötü olmasına bakmadan toplumsal bir mutabakatla bir sonuca bağlayamadığı sürece Türk halkı ayrışmaya başlar. Bu ayrışma çok hızlı arttı. Bunu gelecek için, çok tehlikeli görüyorum. Bundan sonra Türk siyasetinin temel belirleyici unsuru, Kürt meselesi olacaktır. Ak Parti ve Tayyip Erdoğan, 7.5 senelik iktidarındaki en büyük hatayı yapmıştır.
Ve çok üzülerek, söylüyorum; AKP bu açılımı yönetemiyor. Türkiye korkarım ki, rüzgarda savrulan bir yaprak gibi, savrulur hale gelecek. Çok tehlikeli bir sürece giriyoruz. Bunları insanları ürkütmek, negatif bir şey söylemek için söylemiyorum. Türkiye'deki AKP iktidarına yönelik, negatif bir söylem var kartel basınında. Ben negatif konuşuyorum, ama Kartel medyasının negatif söylemi ile yan yana düşmek istemiyorum. Türkiye'nin sorunlarını konuşuyorum. Ak Partinin sorunlarını değil.
ÖCALAN AÇILIMDA SİYASALLAŞTI
—Öcalan, demokratik açılımda nasıl bir konuma geldi?
—Bu açılımı ellerine yüzlerine bulaştırdıkları için, Abdullah Öcalan’ı; Türkiye siyasetinin en temel belirleyicilerinden biri haline getirmiştir. Bundan sonra kim iktidara gelirse gelsin, Kürt meselesi deyince Abdullah Öcalan ile masaya oturmak zorundadır. Bunun en güzel örneğini Ahmet Türk, basın toplantısında açıkladı. DTP kapatılınca, meclise girmeyeceğiz dedikten sonra ‘ Öcalan’ın emriyle Meclise giriyoruz’ dedi. Bunu dili sürçerek söylemedi. Bunu söylemek için çıktı. Bugünden itibaren, Abdullah Öcalan siyasallaşmıştır. Hep istediği buydu. Bunun müsebbibi de, süreci yönetemediği için Sayın Başbakandır.
—Projenin kaynağı yurtdışı dediniz. Hedefi ne peki?
— Bir kere bu proje, hükümetin olsaydı, içeriği olurdu. Başlığından başka, içindekiler sayfası bile yok. Sadece öncesi var. Kürt meselesi, Osmanlının dağılmasından sonra devşirilmiştir. Artık Kürt meselesi sadece Türkiye’yi ilgilendirmiyor. İran, Suriye ve Irak'ta Kürt nüfus olduğu için hepsini yakından ilgilendiriyor. Ve benim tezim, ikinci bir İsrail kuruluyor. Ki şunu da söyleyeyim, bu kurulacak Kürt devleti, Türklere de Kürtlere de fayda sağlamayacak. Kürt vatandaşlarımızı uyarmak istiyorum.
Ayrıca Araplar, Kürtlere çok tepkili. İsrail, büyük bir Kürt devleti kurulmasını sağlarsa, bölgedeki sorunları buraya taşımış olacak. Çatışma bölgesinin, odağını değiştirmiş olacak.
—Bakan Atalay’a göre; fikirleri dinliyorlar şu anda.
—Devlet, dinlemez. Devlet, zaten bilir. Devlet, zaten her zaman dinler. Dinleme davalarıyla, boşuna mı uğraşıyoruz. Devlet bir açılım yapacaksa, bunların hepsini tartar. Çünkü bunlar ateşle oynamaktır, tehlikeli şeylerdir.
—Siyaset ve toplumdaki bu kırılma, nasıl oldu?
—29 Mart 2009 yerel seçimleri, ileride yaratacağı sonuçlar açısından Türk siyasetinin en önemli seçimi olmuştur. Bugün kimse bunun farkında değil. 29 Mart seçimleri, Türkiye’de ciddi bir bölünmenin, kırılma noktalarının ortaya çıktığı ve bunun tescillendiği bir seçimdir.
Bu seçim sonucunda, Türkiye’de 3.5 tane kırılma hattı çıktı. Türkiye, 3.5 bölgeye ayrıldı. Beni okuyanları ikna etmek için hemen söyleyeyim. Türk siyasi tarihinde bütün seçimlere baktığınızda, bir siyasi parti Türkiye ortalamasında ne oy aldıysa, bölgelerde de artı-eksi 5 puanla aynı oyu alır. Örneğin ANAP ülke genelinde yüzde 20 oy aldıysa, Karadeniz’de de 15-25 arasında alır. Ama son 10 senedir Kürt nüfusunun yaşadığı yerlerde, DTP çizgisindeki partiler bunu bozmuştur. Kürtler, ülke genelinde oy almazken, Güneydoğu’da yüksek oy almaya başlamıştır. Bu seçimde de, DTP ezici bir oy aldı.
İkinci bölümde ise, Akdeniz ve Ege sahilleri, ezici bir şekilde CHP’ye oy verdi. CHP, Türkiye ortalamasında yüzde 20’lerde iken burada yüzde 50’lilere vardı. Laik yaşam tarzının tehdit edildiğini düşünen seçmen, AKP’ye reaksiyon olarak onun karşısındaki CHP’ye oy verdiler.
Üçüncü büyük bölünme, Kürt meselesi nedeniyle Sivas, Maraş, Çorum gibi İç Anadolu üçgeninde oluşan büyük bir Kürt alerjisi ile meydana geldi. Yeşilırmak havzasında CHP’den MHP’ye kayma oldu.
Son olarak, bir kritik bölünme de, çok şehit verdiğimiz illerde radikal bir şekilde MHP patlama yaptı. Manisa, Uşak, Balıkesir, Kırıkkale. Kimse, bunları incelemiyor. Türk siyasetinin, beyni dumura uğradı. Bu Türkiye’nin, çok ağır bir şekilde parçalandığının işaretidir.
—Bugüne kadar birbirine yan gözle bakmayan bu halkı bir arada yaşatan çimento size göre ne?
— Burada, bir şey hatırlatmak istiyorum. İngiliz Büyükelçi, Lord Curzon'a ‘'Türkler ile Kürtlerin birlikteliği, Araplar ile Kürtlerin birlikteliğinden bin misli fazladır' diye mektup yazınca, Lozan'da Kürt meselesi Türkiye lehine halloluyor. Kürtleri, bölmekten vazgeçiyorlar. Dolayısıyla İslamiyet, bu milletin en birleştirici unsuru olmuştur. Birleştirici çimentoyu ortadan kaldırdığınızda, ayrıştırma daha kolay olur. Türk-Kürt meselesini benim gibi düşünen tek siyasi liderin Sayın Erbakan olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, şu anda Türkiye'nin en laik ve seküler partisi, DTP'dir. DTP kapatıldığı için BDP, geçmişinde HEP, DEP ve HADEP.
ERBAKAN, SORUNU DOĞRU GÖREN BİR LİDER!
—Sayın Erbakan, bu konuda Bingöl’deki bir sözü nedeniyle ceza almıştı ?
—Sayın Erbakan ile çok fazla konuştum bu konuyu. Sayın Erbakan’ın bakış açısının çok doğru olduğunu biliyorum. Neden? Çünkü Türk ve Kürt kavramı, Osmanlı’da yok. Ben 82'de mecburi hizmete Ağrı’ya gitmiştim. Diyarbakır'a gittiğimde, şehrin kalesine “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazmışlardı. Ben Türkiye'nin batısında hiçbir yerde “Ne mutlu Türküm Diyene” yazısını görmedim. Bu sadece bir örnek.
Ayrıca Refah Partisi ve Fazilet Partisi kapatıldığında, bunu ‘laikliği değiştiriyor; Türkiye’de şeriat tehlikesi var’ meselesi olarak görmüştüm. Ama şimdi farklı düşünüyorum.
Refah Partisi, 1997 yılında kapatıldı. Yani Türkiye'de iç savaş kızışmış, terör artmış, her gün insanlar ölüyor. Refah Partisi, İslami anlamda Türkleri ve Kürtleri, aynı çatı altında birleştirdiği için sistem hazmedemedi. O yüzden kapatıldı. Çünkü o dönemde, o bölgede çok yüksek oy aldı. Devlet ile PKK arasında sıkışan Kürtler, sığınacak bir liman olarak Refah Partisi’ne oy verdiler. Hakkını vermek lazım. 2004'de aynı şey oldu. AKP, bölgede ezici bir seçim kazandı. Bugün, devlet ile PKK arasında sıkışan Kürt vatandaşlar, ayrılmak istemedikleri ve kendilerine biçilen kaftanı giymemek için ara formül bularak, oylarını AKP'ye veriyor. Bu oyların aslında AKP’ye değil rejime verildiğini, defalarca söylememe rağmen kimseyi ikna edemedim.
—ABD’nin Kuzey Irak politikası şu an hangi aşamada?
—Obama; ABD’nin Kuzey Irak'tan çekilme planları yaparken, Araplarla Kürtlerin bir arada duramayacağını bildiği için; kendileri için çok önemli olan Kuzey Irak Kürt devletini, ki devlettir, kimin güvencesine vereceğini tartışmaya açtı. Çekilirken ya Türkiye'nin güvencesine verecekti ya da bir B senaryosu yapacaklardı. Bunu Genelkurmay, Hükümet ve Gülen :Cemaati biliyordu. O yüzden ortak çalıştılar. Eğer seçimleri DTP kaybetseydi, ABD Kuzey Irak'ın güvenliğini Türkiye’ye devredecekti. Fakat seçimi DTP alınca B senaryosu devreye sokuldu.
—B senaryosu nedir?
—B senaryosu, Kuzey Irak'taki Kürt devletinin güvencesinin, Türkiye'deki Kürtlere verilmesidir. Çünkü orada 5, Türkiye'de 15 milyon Kürt yaşıyor. Bu analizimi, tarih gösterecek. Kuzey Irak’ın güvencesi Türkiye'deki Kürtlere verilence, Türkiye'deki Kürt muhatabı kim olacak sorusunu gündeme getirdi.
Hillary Clinton geldi. 29 Mart'tan sonra Ahmet Türk ile çok uzun bir konuşma yaptı. Obama geldi, ABD başkanlarının programları kendilerine ait değildir. Devlet, tarafından planlanır. Başbakan ile 47 dakika, Ahmet Türk ile 1 saat 42 dakika görüştü.
Ve 29 Mart seçimleri, ABD için bir büyük Kürt Devletine uzun vadede sıcak bakılmasını; şu anda da Türkiye’deki Kürt nüfusu ve onun önderi olan DTP, ki süreç içinde onun da önderi Abdullah Öcalan oldu, Kuzey Irak'ın hamisi olma yoluna gitti.
—Bu süreçte; PKK'nın silahsızlandırılıp, hareketin siyasallaştırılması mı hedefleniyor?
—Aynen. Fakat oradaki kritik nokta şu, hükümet bana göre, çok hatalar yaptı. Bu hatalar sonucunda, Abdullah Öcalan bu işin tek merkezi haline geldi. Bunun üzerine, Hükümet de Abdullah Öcalan ile köprüleri attı. Bu saatten sonra perdenin arkasında da masaya oturmaları da zor gözüküyor.
Abdullah Öcalan’ın, PKK'nın terörü bırakacağını düşünmüyorum. Çünkü Türk hükümeti, siyasi bir nedenle, seçimlerin yaklaştığı bir dönemde, Abdullah Öcalan ile IRA gibi masaya oturabilecek bir konjonktürde değil. Yani siyaseten Recep Tayyip Erdoğan, masaya oturamaz. Sonu olur.
Peki bu süreci böyle bırakabilir mi? TSK, PKK'ya karşı başarı kazanamamıştır. PKK'nın kendi yayın organlarında geçen hafta yayınlanan bir açıklamasında, Türk Hükümeti’ne açılımı yeniden başlatmak için Şubat'a kadar süre verdiğini söylüyor. Bu açıklamanın hemen arkasından, Hükümetten vitesi büyütüyoruz, açılımı yeniden başlatıyoruz diye açıklamalar geldi.
—Reşadiye’deki baskın açılıma engel mi oldu?
—Evet, engel oldu. Çünkü Abdullah Öcalan’ı tanımıyoruz dediler, Abdullah Öcalan da ben size kendimi tanıtırım dedi, bu kadar basit. Bence, PKK terörü artıracak ve Türk hükümetini masaya oturmaya zorlayacaktır. Terör artarsa, AKP'nin sonu gelir. AKP, her açıdan açmaza girdi. Abdullah Öcalan ile masaya oturursa sonu gelir. Terör artarsa, bastıramazsa yine sonu gelir. Şimdi bugün ordunun bu kadar baskı altına alındığı bir dönemde, bilerek konuşmuyorum, benimkisi senaryo. Ordu bu kadar baskı altına alınırsa ve terör tırmanırsa, TSK’nın teröre karşı savaşacağına inanıyor musunuz? Ben size soruyorum. Savaşacağı varsa, AKP'yi yıpratmak için savaşmayacaktır. Çok basit.
—Son dönemde, Doğu’daki şehirlerde sokak eylemleri arttı. Çocuklar kullanılıyor. PKK strateji mi değiştiriyor?
—Önümüzdeki dönemde, PKK terörü artacaktır. Şu anda çocukları görüyoruz ama PKK'nın Kürt kadınlarını sahneye iteceğini zannediyorum. Çok büyük bir gerilime, büyük çatışmalara arifedir bu. Felaket tellalı gibi gözükmek istemiyorum ama bunlar büyükşehirlere yayılacaktır. Büyükşehirlere taşımanın provaları yapılıyor. PKK eylemleri sokağı tehdit ediyor.
İkincisi, PKK'nın en önemli stratejilerinden birisi şu: Batıdaki Türkleri, Kürtlere saldırtmak. Batıda Türkler, Kürtlere saldırırsa, PKK'ya hiç sıcak bakmayan Kürtler, PKK'ya sığınmak zorunda kalırlar. İzmir'deki yürüyüşte ve Edirne'de bunlar yaşandı. Devletin bunu da görmediğini düşünüyorum.
İŞÇİ SINIFI NASIL KÜRTLEŞTİ?
—Bu konuyla ilgili, yeni bir araştırma üzerinde çalışıyordunuz. Ne aşamada?
—Türkiye’de 3 aydır çok özel bir çalışma yapıyoruz. Ülkenin iktisadi ve sınıfsal yapısının değişimi üzerine. Ergenekon nedeniyle, bütün teknik altyapım alındığı için çok zorlanıyoruz. Teknik donanımımız yok. Bazı şirketler ve üniversitelerden yararlanmaya çalışıyoruz. Şu anda yürüyen bir çalışma. İlk verileri çok şaşırtıcı. Akıl sır almayacak bir değişimi, hiç kimsenin fark etmediğini gördük.
Ben de, bilmiyordum. Türkiye'de işçi sınıfı, Kürtleşiyor. Türkiye'de, yüzde 15-18 oranında Kürt nüfus var. Yüzde 20 diyelim. Doğal olarak işçinin, doktorun, esnafın bütün meslek dallarının yüzde 20'sinin doğu kökenli olması gerekir.
Ama işçi sınıfının, yüzde 50'sinden fazlası Kürttür. Nerden biliyoruz? Bazı sendikaların işçi kayıtlarına baktık. İnşaat sektöründeki sendikalı işçilerin yüzde 80'i, gıda sektörünün yüzde 56’sı, tekstilin yüzde 72'si ,ki çoğunlu kadındır, Kürt kökenli olduğunu gördük. İlginç bir şekilde, ne zaman koptu bilmiyorum. Ama işçi sınıfı Kürtleşti. Bu, kısa sürede PKK tarafından fark edilecektir. Benim söyleyip söylemememin önemi yok.
—Peki, Tehlikesi nedir?
—En tehlikeli şey bu. Etnik hareket, siyaseti bir sınıf üzerine kurarsa, bir koç başının kapıya vurması gibi olur. Bu silahtan daha tehlikelidir. Bu yeni keşfim. Çok önemli bir şey. PKK, sendika yönetimlerini, HEP'i ele geçirdiği gibi 2-3 günde ele geçirebilir. İşçi sınıfına, BDP ve PKK çizgisi sahip çıkar ve yönlendirirse, Türkiye silahlı güçten daha tehlikeli bir güçle karşı karşıya kalır.
—İsrail’in, Kürt devleti kurma ve bölgeyi kendine göre dizayn etme planı yıllardır konuşuluyor. Demokratik açılım ile bunun arasında bir bağ kurulur mu?
—ABD'nin tekeffüliyeti altındaki bir numaralı sorun, İsrail'dir. Sadece İsrail değil, İsrail’in güvenliği ve birliği. Yani İsrail, ABD ve Anglo-Sakson Dünyanın koruması altındadır. Müteselsil, kefilidirler. Bunun nedeni, dünyadaki sermayenin yüzde 60-70'inin Yahudi sermayesi olmasıdır. Bugün ABD'de en üstteki 200 dev şirketin, 130 tanesi Yahudi şirketidir. Dünyanın en büyük 10 bankanın 6’sıYahudidir. İlk üçü de Yahudi şirketidir. Dolayısıyla, sermayeyi kontrol eden, her şeyi kontrol eder.
İsrail'deki nüfus, 7 milyondur. Bunun 5,5 milyonu Yahudi kökenlidir. Halbuki, sadece New York’ta 5 milyon Yahudi yaşıyor. Dünyada 25 milyon Yahudi var. Bunun 20'si dışarıda yaşıyor. Eğer ABD’de İsrail ile ilgili bir konu varsa, ABD'nin dümeninde İsrail vardır. Bunu bilmek lazım.
Ortadoğu yeniden yapılanırken, İsrail’in güvenliğinin sağlanması için İsrail'in projelerinin gündeme gelmesi lazım. İsrail'in projesi ne? Sadece Kuzey Irak'ta değil bölgede büyük Kürdistan’ı kurmak. Bunu yaptığında en büyük düşmanı İran'ın önüne bir tampon kurmuş olacak. Çünkü Kürt nüfus, Suriye, Irak, İran ve Türkiye'de.
AKP - İSRAİL GERGİNLİĞİ TEZGÂH
—Yeri gelmişken, AKP Hükümetinin İsrail ile son 1 yılda gerginliğe neden olan ilişkilerine nasıl bakıyorsunuz?
— AKP iktidarıyla alakası yok. AKP iktidarı, İsrail ile hep müttefik oldu. Ben hala bütün çatışmalara rağmen, kısmi müttefiklik olduğunu ve AKP'yi desteklemek için bazı tezgâhlar olduğunu da iddia ediyorum.
-Davos’taki çıkış da mı o kapsamda?
—Bana göre öyle. Hepsi öyle.
—Son alçak koltuk krizi de mi?
—Evet. O da. Bana göre, hepsi İsrail'in planı. Bu son olayda, biliyorsunuz Obama seçimde, seçmene vaatte bulunduğu için, İsrail'e karşı mesafeli duruyor. Son olayın, İsrail tarafından planlandığına inanıyorum. Kameraları içeriye getiriyor, görüntü aldırıyorsunuz, alçaklık lafını özellikle söylüyorsunuz. Çok büyük bir proje bu.
—Neden yapıyor bunu?
—Çünkü Türk-İsrail ilişkileri iyice koparsa, ABD kimden yana tavır alır? ABD şu anda İsrail’e mesafeli duruyor. Ama Türkiye ile İsrail papaz olursa, ABD birini seçerse Türkiye’yi mi İsrail’i mi seçer? İsrail’i seçmek zorunda. Bugünkü bu proje, Türkiye ile hır çıkararak, ABD'yi İsrail'in yanına çekme projesidir. Ve Obama da buna düşecek. Amaç burada Türkiye ile İsrail’i kötüleştirmek değil yani.
—Bu AKP’nin de işine yarıyor ama?
— Tayyip Bey, başından beri eğer İsrail'e bu kadar karşıysa, Amerikan Yahudi Kongresi'nin (AJC) verdiği "Cesaret Ödülü"nü iade etsin. Biliyorsunuz ilk ve tek kez bir Türk’e verildi. Bu ödülü, tek Yahudi olmayan tek kişi olarak aldı
—Erdoğan ama bu çıkışları nedeniyle Arap dünyasında, Gazze'de çok seviliyor. Doğan çocuklara onun ismi veriliyor?
—Bu bir mühendislik projesi. AKP, bu mühendislik lafını çok sever. Çünkü 28 Şubat'a İslamcılar arasında mühendislik projesi diyenler var. Asıl mühendislik projesi, bu yapılan şeydir. Bunun altında yatan başka önemli bir neden ne biliyor musunuz? ABD ve İsrail’in; İran’ı vurmasına yönelik sürecin hızla ilerlemesi. Böyle bir durumda, Türkiye asla ve asla, ABD’nin yanında yer alamaz. Türk halkı, İran’ın yanındadır. Hiç bir iktidarda tabana aykırı hareket edemez. Bütün bu mesele Türkiye’nin İran konusundaki katı tutumundan kaynaklanıyor.
—Savaş demişken, ABD son dönemde Yemen’e odaklandı. Sebebi ne?
—El Kaide yanlısı El Şebab gerillaları var. Yemen’de rejim çok zorda. Londra’da 29 Ocakta bir konferans var. O konferansta vurup vurulmayacağı belli olacak. Bana göre eninde, sonunda Yemen’e de müdahale edecekler. Çünkü Yemen’de, büyük gaz ve enerji yatakları var. Afganistan’dan sonra El Kaide’nin çıktığı ikinci büyük nokta Yemen. Hem de El Kaide’yi durdurmak istiyorlar.
21. yüzyıl siyasetinin, ana belirleyicisi bundan sonra savaşlar olacaktır. İddialı tezlerimden birisidir. Askeri güçler, bu yüzyılda daha da önem kazanacak. İnsanlık tarihinde, askeri stratejide 3 nesil değişti. Dördüncü nesil savaşta, artık devletler kendi aralarında çatışmıyor. Devletlerle, silahlı gruplar çatışıyor. Taliban, El Kaide çatışıyor. Cephe ve savaş alanı tabirleri ortadan kalktı.
Bana gelen duyumlar, ABD böyle gizli bir yapılanmaya gidiyor. Noktasal operasyonlar yapacak yeni bir gerilla tipi yapılanma.
ALMAN VİZESİNİ KALDIRIN!
—Bazı ülkelerle vizeler kalktı. Bardağın dolu tarafına bakılmadığını savunuyor AKP. Doğru mu?
—Bardağın dolu tarafında hiçbir şey yok ki. Bardağın dolu kısmında gözüken, zenginlerin cebindeki para. Halkın cebinde, hiçbir şey yok. Vizeyi kaldıran yerlere bizim Türk halkı zaten gitmiyor. Kaç kişi Ürdün'e, Suriye’ye gidiyor. Kusura bakmasın, Sayın Davutoğlu. Bir vizeyi kaldıracaksa, Alman vizesini kaldırsın. Ben ara sıra, Alman elçiliğinin önünden geçiyorum. İnsanlar, gece 05.00'te karton kolilerin üzerinde soğukta, yatarak sıra bekliyor. Sıranın ucu bucağı yok. Kaldırıyorsa, ABD'ye kaldırsın. ABD'ye, İsveç, İngiltere’ye sayın başbakan bile kırmızı pasaportla vize alarak gidiyor, biliyor muydunuz? Başbakan ABD'den vize almadan giremez. Sayın Başbakan önce ABD'ye kendisi vizesiz girsin. Ondan sonra Türk halkının karşısına vize kaldırıyoruz diye çıksın.
—Davutoğlu’nun dış politika söylemi nasıl?
— Sayın Davutoğlu’nun eşit mesafeli ve sıfır sorunlu politikasını anlamak mümkün değil. Sayın Davutoğlu, herhalde ütopik komünist. Böyle bir dünya mı var? Şam ile Washington, eşit mesafede ve sıfır sorunlu olur mu? Olamaz. Sıfır sorunlu bir dünya mı var? Dünyanın her yeri yanıyor.
AKP’NİN ANKETİNDEN ÇIKAN RAKAM!
—AKP ile CHP arasında oy oranları tartışılıyor. Size göre AKP ne durumda?
—İkisi de siyaset yapıyor. Ben çok bağımsız olduğum için, hiçbir partiyle bağım olmadığı için, sokakta ki insanlardan çok net görüyorum. Bu konuda hiç mütevazi değilim. Bütün seçimleri bilmiş bir adamım bu ülkede. Arşivler bunu gösteriyor.
Araştırmalardan çok, kendi sokak gözlemlerimi önemsemişimdir. Sayın Baykal AKP yüzde 20’lerde derken doğru söylüyor. Tayyip Bey’in anketi, benim de elime geçti. Denge Araştırma Şirketi, kara kutusudur Başbakanın. Basına vermediği, en önemli araştırma şirketi Denge’dir. Denge’nin araştırmasında, AKP’nin oyu yüzde 29 çıkmıştır. Muhtemelen, Sayın Baykal bunu görmüştür. Yüzde 20 de 29 da yirmiler demektir.
Tayyip Erdoğan da Baykal’ın söylediğine 20 koyun derken, o da haklıdır. Siyaset yapıyor. Onun doğru yanı nedir? CHP’ye göre yaklaşık 10 puan fazla oyu var. Elbette siyasi bir lider 20 ekleyin diyecek.
—Yani AKP’nin oyları düşüşte mi?
—Ak Parti, çok ciddi şekilde, iki nedenden dolayı eriyor: Ekonomik kriz ve Kürt açılımı. AKP; faizi, borsayı, dolar kurunu ekonomi zannediyor. Halbuki, AKP iktidara geldiğinden beri tek bir fabrika yapılmadı bu ülkede. Üretim yok. Ha bire bir şeyler satılıyor. En son şeker fabrikalarından sonra yol ve köprüleri satacak. Ve sürekli faiz ödüyor. Milli Görüş, hareketinden en büyük farklarından birisi de bu.
Bir dipnot, Refahyol dönemi, Özal’dan beri Türkiye’nin ekonomik olarak en iyi yönetildiği dönemdir. Sayın Erbakan, o zaman rantı kesmek için çok uğraştı.
—Size göre AKP’nin oy oranı ne?
—Ben bu seçimde büyük bir sürpriz yaşanacağına inanıyorum. AKP önümüzde eğer bir seçim olursa, anketlerde görünene göre çok ağır bir darbe yiyecek. AKP kendi anketlerinde gördüğü oranın, en az yüzde 20 eksiğini alacaktır. Bunu da ben iddia ediyorum.
Benim gözlemlerimde, araştırmalarımda AKP’nin oy oranı yüzde 30’dur. Ancak tahminim şu ki, ekonomik krizden çıkmıyoruz, daha da ağırlaşacak. Bugüne kadar yaşananlar, finans kriziydi. Asıl kriz ekonomiye yansıyacak. 2011’deki seçime AKP’nin yüzde 20’lerde gireceğini düşünüyorum.
Ayrıca şu anda Türkiye, korku rejimi haline geldi. Anketörler, sokağa çıktığında AKP’ye yakın olanların yüzde 100'ü rahatlıkla oyunu söylüyor. Şimdi Kürtler, DTP’liler de açılımdan sonra çok rahat. CHP, MHP gibi partilerin militan kadroları oylarını söylüyorlar.
Ortada asla AKP'ye oy vermeyecek, ama şu andaki mevcut siyasal ortamın baskısından ürkerek, ankette doğruyu söylemeyen, cevap vermeyen yürüyüp giden yüzde 25'lik bir kesim var. Asıl belirleyici olan onlar.
AKP, ANAPLILAŞTI
—AKP dönemi deyince akıllarda size göre ne kalacak?
—Türkiye tarihinde, siyasetçilerin bu kadar zenginleştiği bir dönem olmamıştır. Türkiye, AKP'nin 8 yılında sanayiyi terk etmiştir. Ekonomi; ticaret, rant, borsa ve dolar zannedilmiştir.
Hâlbuki Milli Görüşün özü sanayidir. Bugün özelleştirme diye satılan fabrikalar, Milli Görüş’ün döneminde yapılmıştır. Her hükümet, iktidara sarılır. AKP ise herkesten daha çok sarılıyor. Bu canhıraş bağlanma, zannetmeyin ki siyaset.
—Nedir?
—Ekonomik rantı, elinde tutmak içindir. AKP, ANAP’lılaştı. Kurucu olan dört büyük AKP’liden birinin lafıdır bu. Benim değil. Bir sohbetimizde, bir bardak su ver deyince kaç para vereceksin diye soruyorlar dedi. AKP bugün buraya gelmiştir.
Bu teşkilatlara da yansımıştır. 2007’ye kadar çok güçlü teşkilatları vardı. 2007’den itibaren artık teşkilatların büyük bir kısmı iş takipçisi haline geldi. Büyük oranda zayıfladı. Eğer toparlayamazsa, büyük sorunlar yaşayacak. AKP tabanını bekleyen iki tehlike var: Saadet Partisi'nin gelişimi ve Kürt açılımı.
—Kriz teğet geçti diyor Başbakan. Size göre durum nasıl?
—Bursa’da her dört kişiden biri işini kaybetmiş. 128 bin kişi, işten çıkmış. Bu çok vahim bir durum. Bu ülke, üretmiyor.
Tayyip Bey, ekonomi bilmez. Söyleneni, yapıyor. Ekonomi de, üretimdir. İşsizlik oranı, sürekli artıyor. Geçen hafta rakamlar, yayınlandı. İşkur’a, başvuranların sayısı yüzde 25 azaldı. İş için başvurmayanı biz işsiz saymıyoruz. İnsanlar iş bulmaktan ümidini kestiği için başvurmuyor. Şu anda yüzde 13,4 olan işsizlik oranı İLO’nun kayıtlarına göre, yüzde 19’dur. Her eve bir ateş düşmüş.
Bir anekdot anlatacağım. Geçenlerde bir banka müdüre arkadaşımla sohbet ediyorduk. Şubeye bir polis memuru gelmiş, bankamatik kartını uzatmış. Para çekecektim yardım edebilir misiniz demiş. Güvenlik görevlisini çağırmış müdüre. O da bankamatikten değil hesaptan demiş. Müdüre hanım şaşırmış. Ne fark eder? O da bankamatikten 10 TL'nin altını vermiyor. Hesabında 9 TL varmış. 9 TL’yi çekmek istemiş. İnsanlar bu durumda.
IMF ANLAŞMASINI BURJUVAZİ VE YABANCILAR İSTİYOR
—IMF ile anlaşma yapılmak üzere. Ekonomiye olumlu bir hava verir mi?
—IMF ile anlaşma, çoktan yapıldı. Sağlık katkı payları, diğer vergiler, artışlar IMF anlaşmasının ürünü. Sadece siyasi nedenden, imza atmıyorlar. Çünkü para alacaklar. Emlak vergisi 2–3 kat artırıldı. Türkiye dışarıdan gelen sıcak para ile ayakta duruyor. Devlet olarak borçlanmaya devam ediyor. Tahvil çıkartıyor ve kâğıt satıyor. Sürekli faiz ödüyoruz. Türkiye’nin iç ve dış borç toplamı, 550 milyar doları aşmıştır. Bu vahimdir. GSMH’sine oran olarak, ABD’den sonra ikinci borçlu devletiz. ABD dolar basıyor, bize satıyor. Onun borcu borç değil. Ödemediğinde bedeli yok. Bizim her şeyimiz ipotek altında. Bunların etkisi bir günde çıkmaz. Ama seçime kadar çıkacak, hissedilecek.
—Reyting kuruluşları niye iyi not veriyor?
—Onlar, ekonomiye değil para piyasalarına not verir. IMF anlaşmasını, Türk burjuvazisi ve yabancılar istiyor. İstanbul dükâlığı istiyor. Çünkü devlete sattıkları ve borsadaki paralarının, Türkiye’de yarın bir kriz çıkarsa, garantisini istiyorlar. 20–21 Kasım’da Demirbank’ın battığı krizi hatırlayın. Hemen arkasından IMF 2. Başkanı Stanley Fischer Türkiye’ye geldi. Ecevit ne olduğunu anlamadan, tam 14 tane kanun çıkarttı. Yabancıların paralarını garanti altına aldılar. Daha kriz çıkmamıştı. 21 Şubat’ta kriz çıktı. Yabancılar, hiç paraları kalmadan devlet garantisiyle alıp götürdüler.
2001 krizinin tüm faturası, Türk halkına ödettirildi. Hiçbir zenginin parası yerde kalmadı. Onların paraları için fidyeyi Türk halkı ödedi.
Şimdi Türkiye aynı sürece, yeniden sürükleniyor. Reytingler, onun için akıyor. Dünyada dolara verilen faiz, yüzde 0,25’e düşmüştür. Sıcak paranın kar edeceği yer yoktur. Ama biz hala yüzde 7, bonolarda yüzde 9 faiz veriyoruz. ABD Federal Reserve Bankası’nın 40 katı fazla faiz veriyoruz biz.
—Çok mu zenginiz?
—Türk halkı, bunu ödeyecek. Bütün bu işte dahli olanlar, Türk halkını salak yerine koyuyorlar. Eli mahkûm yerine koyuyorlar. Artık halkımızın, bu düşüncede olanları silkelemesi lazım.
—Halk silkeleyecek belki ama; seçimlerde ekonomi konuşulmasına fırsat verilmiyor?
—29 Mart seçimlerinde, büyük bir gerginlik oldu. CHP ve MHP'ye karşı çıkan Saadet Partililer de, götürüp AKP'ye oy verdi. Tayyip Bey ve Baykal bunu çok iyi biliyorlar. Toplumu, akordiyon gibi germek istiyorlar. Gerginlik, siyasette kutuplaşmayı yarattığı için, aradaki bütün gri tonlar erir.
Şimdi İslamcı kesimde bir şey belirdi. Tayyip Beyin Gorbaçov olduğunu söylüyorlar. Gorbaçov dediğiniz adam Sovyetleri yıktı. CIA'nın ajanı olduğu kabak gibi ortada. Eğer Tayyip Bey, Gorbaçov ise, Türkiye'yi mi parçalayacak demek istiyorlar. Buradan bu sonuç çıkar.
Rusya’nın onurunu kurtaran ve kalkındıran Putin'dir.
ERKEN SEÇİM RAMAZAN’DA
—Sizce erken seçim olur mu?
—Tayyip Bey, kendini çok bağladı. Hatta etik laflar söyledi. Tükürdüğünü, yalayamayacak laflar söyledi. Buna rağmen, benim 30 yıllık siyasi tecrübeme göre, seçim liderlerin elinde değildir. Seçim olabilir. Seçimin olmamasının Türkiye'de dış konjonktürel faktörleri de var. Ama AKP için seçime gidilecek en iyi zaman, 8 Ağustos Ramazan'dır.
Yorum yapmıyorum, bilerek söylüyorum. 1994 yılında seçim Ramazan'a denk gelmişti, Tayyip Bey dedi ki bizzat şahsıma, 'Ramazan işimizi zorlaştıracak. Çünkü Ramazan’da gündüzleri insanların kafaları dağınıktır, rehavettedir'. Ben de dedim ki; ‘Ramazan'da insanlar camilere gider, manevi bir hava oluşur. Sizin için en iyi seçim Ramazan da olur’. Tayyip Bey bunu kullandı. Tayyip Bey Ramazanda bir seçim yaşadı. Bu, tek seçimidir. Tayyip Bey’e göre, kitlesel mesajın yayılacağı en iyi zaman, Ramazandır. 2010 yılında bir baskın seçim olursa bu tarihte olacağına inanıyorum. Bayramdan önce, Ramazan ayı içinde.
İkinci bir şey, Tayyip Bey’in benden öğrendiği bir şey daha var. Hasat kalkmadan seçim olmaz. Hatırlarsanız, seçim 29 Haziranda olacaktı. Sonra birden bire YSK 22 Temmuz'da karar aldı. Durum dururken ileri atmadı tarihi. Hasat kalkacak. İnsanların eli para görecek. Kışın seçime gidilmez. Tayyip Bey IMF'den para alırsa, IMF politikalarına uyulmayacak tek dönem seçimdir.
Seçim olunca verilen sözlerin tutulmaması normaldir. IMF'den 40–50 milyar dolar para alıp, ciddi bir seçim yatırımı yapıp öyle seçime gidebilirler. Ayrıca yazın Sol kesim tatildedir ve tatilden sandığa oy kullanmaya gelmeye fazla hevesli değillerdir.
—AKP’ye dönük diktatörleşme eleştirilerine katılıyor musunuz?
—AKP’nin demokrat olduğuna inanmıyorum. Fazilet Partisi'nde Abdullah Gül ve çevresindekiler Avrupa Birliğine karşıydı. Ama 2002'de bir daha kapanmayalım diye AB'ci oldular. Şu anda kendilerine karşı en büyük siyasal gücü, CHP ve MHP’yi görmüyorlar. Tek gördükleri güç, Türk Silahlı Kuvvetleri. Bu gücü kırmak ve TSK'yı siyasi sistemden çıkarmak için demokrasi adına konuşuyorlar. Burada haklılık payları da var.
Kaynak:Verso Haber Portalı: http://www.versohaber.com/index.php?opt ... 2&Itemid=1