Erkek arkadaşları ile diskoya giden türbanlılar

Genel & Güncel Konular

Erkek arkadaşları ile diskoya giden türbanlılar

İletigönderen Ram » Cmt Mar 08, 2008 16:25

Burası İstanbul’un kenar semtlerinden Bağcılar’da bulunan ve adına ‘Cafea’ denilen bir disko… Ve bu görüntüler çekildiği sırada saat gündüz iki suları… Yani burası bir gündüz diskosu…



İçerisi tıklım tıklım gençlerle dolu… Yüksek sesli müzik eşliğinde liseli gençler böyle dans ediyorlar… Dans eden gençler arasında mekana erkek arkadaşlarıyla gelen, türbanlı genç kızlar da var… Kot pantolon ve spor ayakkabılı türbanlı kızlar dans pistinde arkadaşlarıyla eğleniyorlar… Bu mekanın adı Işık Cafe… Bağcılar meydanındaki bir binanın bodrum katındaki Işık Cafe’nin tabelasına bakanlar aldanabilirler… Burayı gerçek bir cafe zannedebilirler… Ama binanın bodrum katındaki Işık Cafe aslında bir gündüz diskosu… Hatta burası Bağcılar'da açılan ilk gündüz diskosu… Liseli gençlerin okul çıkışlarında ya da okulu kırıp geldikleri bir eğlence merkezi burası…

Normal diskoların aksine gündüz 12'den gece 10'a kadar açık olan Işık Cafe'de gençlerle röportaj yapmak istediğimiz de hiçbiri konuşmaya yanaşmadı… Özellikle türbanlı kızlar ailelerinin burada olduklarından haberleri olmadığını söyleyerek konuşmayı reddettiler… Ama Işık Cafe'nin ya da daha doğru bir tanımlamayla Işık diskonun sahibi Murat Bey sorularımızı yanıtladı…

Murat Bey, Işık Cafe'ye gelenlerin 18 yaşın üstünde olduğunu söylese de içerdeki gençler çok daha küçük görünüyor… Ayrıca burada disko deyince akla gelen pop tekno gibi müzik türlerinin yanısıra arabesk fantazi hatta oyun havaları dahi çalınıyor… Hatta gençler oyun havalarında bir anda el ele tutuşup halay çekebiliyorlar… Yani burada disko kavramı biraz esnemiş durumda… Ve bu yeni durum aslında yaşanan kültür karmaşasının en açık örneği… Işık Cafe'den çıkıp Bağcılar semtinin sokaklarına dalıyoruz… Çünkü gündüz diskoları hakkında en azından civarda oturan gençlerle konuşmak istiyoruz…

Ama sokakta da konu gündüz diskoları olunca, röportaj yapmaya bir kişi hariç pek de hevesli gençler bulamıyoruz… Aslında Işık Cafe Bağcılar'daki tek gündüz diskosu da değil. Bir kaç sokak ilerde adı yine cafe olan ama, aslında bir disko gibi çalışan Çıtır Kafe var… Çıtır Kafe'de diğer mekanlardan farklı olarak bir de giriş ücreti alınıyor. Buraya kimlerin neden geldiğini kafenin özgüveni son derece yüksek garsonu ile konuşuyoruz… İstanbul'un kenar semtlerindeki böyle gündüz diskolarında el altından alkol, hatta kimilerinde uyuşturucu dahi satıldığını iddia ediyor… Örneğin bu diskoların kimilerinde garsonlar, kızılateş istiyorum diyen gençlere votka vişne getiriyorlarmış…

Uyuşturucuya gelince Bağcılar, uyuşturucu imal edilen evleri ve satılan sokakları ile daha önce defalarca gündeme gelen Esenler'in Karabayır Mahallesi'ne yakın olduğu için uyuşturucu satıcıları bu diskoların önünü mekan tutuyorlarmış… Hatta Çıtır Kafenin işletmecisi, bir önceki gündüz diskosunu uyuşturucu satıcıları ile uğraşmaktan bıktığı için kapatmış… Ve sonra da burada Çıtır Kafe'yi açmış… Gündüz diskolarıyla ilgili sorun sadece 18 yaş altındaki gençlere alkol ya da uuşturucu satışı ile sınırlı da değil… Bir apartmanın bodrum katında açılan bu kafelerin çoğunun ya ruhsatı yok ya da fast food restoranı ruhtası var… Ama buna rağmen içerde dans pisti açılıyor ve yüksek sesli müzik çalınıyor. Tabi tüm bunlar semt sakinlerini rahatsız ediyor… Bodrum katlarında gündüz diskoları olan apartmanlarda oturanlar böyle bir diskoyla birlikte yaşamak istemediklerini söylüyorlar… Hatta Bağcılar'da Umut Apartmanı sakinleri uzunca bir süre korktukları için ses çıkarmasalar da, sonunda bodrum katlarında bulunan Royal Clas Cafe'yi önce belediye sonra polise şikayet etmişler. Fakat bir sonuç alamayınca son olarak mahkemeye de başvurmuşlar…

Bağcılar istanbul’un gündüz diskoları olan tek semti de değil… Aslında son yıllarda istanbul da çevre semtlerin pek çoğunda böyle yerler açılmış durumda. Burası Gaziosmanpaşa… Gaziosmanpaşa'da gündüz diskosu olarak çalışan 4 kafe var. Cafe Es bunlardan en kalabalık olanı… Saat öğlen bir sularında Es kafeye girdiğimizde içeride yaklaşık 40 kişi vardı… Cafe Es'in ortamını görünce 80'li yıllarda pek çok Türk filmine dahi konu olan disko ambiyansının burada yeniden yaratılmış olduğunu düşünmemek neredeyse imansız gibi… Diskonun bir ucundan öbürüne hızla hareket eden lazer ışıkları, disko küreleri ve büyük bir aynanın önünde kendini seyrederek danseden onlarca genç insan var burada… Buraya gelen gençlerin çoğu bu semtte oturuyor ve birbirlerini tanıyorlar. Ve Bağcılar'daki gençlerden farklı olarak konuşmaktan da çekinmiyorlar… Cafe Es'e gelen gençlerden öğrendiğimize göre, Bağcılar'daki gündüz diskolarında karşılaşılan alkolle ve uyuşturucuyla ilgili sorunlar buradaki bazı mekanlarda da yaşanıyormuş... Onlar semtte bulunan her gündüz diskosunun masum olmadığını söylüyorlar…

Gaziosmanpaşa'daki bir başka gündüz diskosunda Cafe Free'de öğlen saatlerinde canlı müzik yapıldığını ve çok da kalabalık olduğunu duyunca Cafe Es'ten ayrıldık… Ama kapısında müessesemiz alkolsüzdür yazısıyla karşılaştığımız Cafe Free'nin sahibi, diğer işletmecilerin aksine bizi içeri almak istemedi… Çocuklar rahatsız olur demekle yetindi… Peki ama nerden çıktı bu İstanbul merkeze uzak semtlerinde birer pıtrak gibi her gün bir yenisi açılan gündüz diskoları ve neden bu yerler bu denli rağbet görüyorlar? İstanbul kenar semtlerinde yaşayan gençlerin modern hayata tutunmak, televizyonda gördükleri ve özendikleri hayata eklemlenmek için gittikleri bu gündüz diskoları sadece birer eğlence mekanı olarak kalsa aslında varlıkları iyi bile olabilir…

Ama el altından satılan alkol ve hatta uyuşturucu da işin içine girince bu diskolar aslında birer tehlike çanı gibi çalıyor… Ama ne yazık ki tehlikenin şimdilik sadece bu semtlerde yaşayan aileler farkına varmış gibi görünüyor… Biz de bu mekanlar hakkında konuşmak için hem Gaziosmanpaşa Belediyesi'ne, hem de Bağcılar Belediyesi'ne başvurduk… Bağcılar Belediye Başkanlığı'ndan önce çok yoğun olduğu için başkanın zaman ayıramayacağı, ikinci kez aradığımızda ise başkanın yurt dışı seyahati olduğu söylendi… Ama telefonda bile olsa Bağcılar Belediye Başkanı bu konu ile ilgi bilgi vermekten, sorularımızı yanıtlamaktan kaçındı…

Gaziosmanpaşa Belediyesi yetkilileri ise gündüz diskolarından haberleri dahi olmadığını söylediler… Yani aslında görmezden geliniyor ama şu günlerde İstanbul'un kenar semtlerinde masum gibi görünen bu gündüz diskolarında ileride bir çığ gibi büyüyecek olan sorunlar yumağının ilk ilmikleri atılıyor…

Zeynep Celep
Resim
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen ihsanerden » Cmt Mar 08, 2008 17:21

anladim rte neden uc cocuk istiyor(!)
Kullanıcı küçük betizi
ihsanerden
Üye
Üye
 
İletiler: 113
Kayıt: Pzt Ara 31, 2007 5:39

İletigönderen Türk-Kan » Cmt Mar 08, 2008 17:41

Icecekte yakiyor hani mirim 8)

Resim
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen İlteriş » Cmt Mar 08, 2008 17:42

civisi cikmis su Istanbul'un, hic sevmemedim gitti. Eline saglik RAM.
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş
Üye
Üye
 
İletiler: 1197
Kayıt: Cmt Eki 20, 2007 23:05

İletigönderen Pınar » Sal Mar 11, 2008 16:18

istanbulda böyle yerler çookkk var. Aileye mi kızacaksın, O işletmeyi açan herife mi kızacaksın...

yok ya ben de 20 yaşındayım ben de istanbulda büyüdüm kişinin kendi elinde biraz da sanki...

Yazık ama çok yazık yani :?
Halk tarafından devlete "Sen bana hizmet etmek için varsın, bunun ötesinde senin bir anlamın yok" dendiğinde herşey yoluna girecektir...

(Osman Pamukoğlu)
Kullanıcı küçük betizi
Pınar
Üye
Üye
 
İletiler: 1380
Kayıt: Çrş Haz 06, 2007 7:47

Ustten devam...

İletigönderen Yusuf Batum » Sal Mar 11, 2008 16:35

Aaa Bakin! Bir turbanli ata binmis.
Aaa, bir digeri de bisiklet suruyor.
Aaa, su turbanliyi gordunuz mu, sevgilisinin elinden tutmus.
Aaaa, suna bak, sinamadan cikiyor.

Yani bu kadarina da pes!

Ya siz turbanlilarin gercekten melek ! olduklarina inandiniz, ya da inandirildiniz; bu yuzden onlarin insan olduklarini soylemeye gayret gosteriyorsunuz. Ya da baska bir derdiniz var mirim...

Bu tip kizlari ancak onlarla ayni seyi yasayip ama gorunuste farkli kisilerin elestirebilecegini durustluk olarak gorebilirim ancak.


(Elestirimin hedefi bu tur haber yapanlaradir, asanlara degil)
Veni Vidi NoN Vici / Poet Valent, Poem Manent

Eskali Cizilmis Tutku: Memleket!

Avrupa'dan kaz gelmez, tavuklarinizi ziyan etmeyin...
Kullanıcı küçük betizi
Yusuf Batum
Üye
Üye
 
İletiler: 192
Kayıt: Çrş Şub 27, 2008 16:18

İletigönderen Ram » Sal Mar 11, 2008 19:42

Yusuf Batum, haber ister iyi niyetle hazırlanmış olsun, ister tamamen provakatif bir haber olsun... Asıl sorulması ve sorgulanması gereken şudur:

"Bir saç telini dahi, Allah korkusundan ve Allah'ın emirleri doğrultusunda göstermekten şiddetle kaçınanların (türbanlıların gerekçesi), böyle bir ortamda [fingirdek karılar gibi :arrow: (kelebek tabiri)] dans etmesi normâl karşılanacak bir şey midir¿?

Dans etmek, ahlâkıyla eğlenmek, sadece bir parça rahatlamak için kurtlarını dökmek, yüksek sesle müzik dinlemek, benim günâh anlayışım içinde yoktur. Kimsenin de böyle bir anlayışta olmasını hoş görmem. Lâkin burada bir tezat vardır, mantıksızlık vardır. Dinimizde mantık dışılık yoktur. Akla uygundur, bu yüzden son dindir. Dinde türban olmadığını da defalarca kanıtlandığını/kanıtladığımızı göz önüne aldığımızda; hiçbir şey için tehlike olmasa da bu türban, dinimiz için kesin bir tehdittir. Böyle hurafelerle, tezatlarla, akıl dışılıklarla, yobazlıklarla, bilinçsizlikle, kendini bilmezlikle, kimliği kaybetmişlikle her daim savaşmak gerekecektir. Zira bu tür algılar, yine her daim hasıl olmuştur.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen Nihan » Sal Mar 11, 2008 23:19

Başka bir konu başlığında "türban, gaflet, dalalet ve ihanetin tesettürüdür" demiştim; neden demiştim? Bu haber gibi birçok haberi ve çevremde karşılaştığım türban takan fakat vücut hatlarını ortaya çıkaran giysi giyen ucubelerin dinle ilgisi olmadığını gördüğüm için. Bu ucubelerin çoğu namaz kılmaz, kılanların da okuduğu Kuran-ı Kerim gırtlaklarından öteye geçmez. Oysa namaz dinin direğidir; türban değil. Nikahı düşen erkekle elele tutuşup gezmek, dans etmek zina demektir. Dinimizde tesettür, göz zinasına karşı bir tedbir olduğuna göre bu türban takıp arkasından erkeklerle vücut teması sağlayanlar karşı cinsle ilişkilerinde türbanın arkasına saklanarak kötü niyetlerini örttüklerini mi sanıyorlar? Böyle sanıyorlarsa gaflet, yok eğer bilinçli yapıyorlarsa dalalet ve dine ihanet içindedirler ki her üçü de bir müslüman için kabul edilemez. Dinimiz ancak Allah'ı hatırlatacak ve sadece insan sesiyle söylenen müziğe izin vermiştir. Dans zaten din dairesine girememiştir. Bu türbanlılar Ipod'larıyla müzik aleti kullanılmadan söylenen ilahiler dinlemiyorlar herhalde.
[img]http://img340.imageshack.us/img340/5780/nihanimza1kx5.jpg[/img]
Artık beklemiyorum.
Açık bir kapı gördüm.
Şimdi sevgi şehrindeyim.
Boşuna beklemişim.
Kullanıcı küçük betizi
Nihan
Üye
Üye
 
İletiler: 832
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:55

İletigönderen Efe » Çrş Mar 12, 2008 0:15

Bunlara şaşırmıyorum artık çünkü etrafımda bu tarz olayları her zaman görüyorum, geçenlerde gittiğim bir bardada bir türbanlıyı birasını yudumlarken görmüştüm, açıkcası beni ilgilendirmiyor die düşünüyordum fakat bu tarz kişiler yüzünden kurunun yanında yaşta yanıyor mevzusu oluyor.

Tarabya'da uşaklar, Etiler'de yumuşaklar, Bağcılar'da da türbanlılar :)

damnant quod non intelligunt...
Kullanıcı küçük betizi
Efe
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi
 
İletiler: 1508
Kayıt: Cmt Şub 17, 2007 22:58

Ustten devam...

İletigönderen Yusuf Batum » Çrş Mar 12, 2008 11:56

Bakiniz, bazi seyleri bazi seylerle bazen karistiriyorsunuz.

Namaz tabii ki dinin diregidir. Once gelir.
Ama her turbanliyi -hos ben bu lafi kullanmak istemiyorum, benim icin basortudur. Turban Hintlilerin basina doladigi seyir. Ama neden hala turban denir, anlamis degilim- dini butun, gunahsiz saymaniz dogru degildir.
Halk icinde tabulasmis bazi anlayislar vardir. RAM'in dedigi gibi sacin bir telinin gozukmesi cok buyuk bir gunahtir algisi var. Ama namazin terki ile ilgili elle tutulur, halk nezdinde bir seyyok. O yuzden basortu, namazin onune gecmis. Bu toplumun yargisidir.
O kisilerin degil. Ben de goruyorum bazi basortulu kizlarin uygunsuz davranislarda bulundugunu. Ama bunu one surmek ve fikrinizi bunun uzerinde temellendirmek dogru ve samimi degil.

Mesela verecegim bir ornek, bazi ibadet ve davranislarin neden birbirinin onune gectigini size daha iyi anlatacaktir.

Domuz eti haramdir degil mi? Yasaktir yani. Yenmemesi emredilmistir. Kisi vasat bir Musluman da olsa, oldurseniz agzina surduremezsiniz. Ama alkole gelince lukur lukur icebilir. Yasak yasaktir. Ama domuz etine -hatta etinin yenmesi yasak oldugu icin haksiz yere bircok hakarete de maruz kalir domuz- yaklasmayan kisi, alkole yaklasmakta bir sakinca gormez.
Yargiyi bu misal uzerinden yapin. Asagilayarak degil. Sosyolojik olarak degerlendirin. Toplumsal yargilari gozden kacirmayin.
Ben basortuye karsi degilim. Acik olan kisinin de -yani Kur'an'in cizdigi sinirlar icinde ortunen- dindar olabilecegini dusunurum.
Ama tabii ki hem acikligin hem de ortululugun bir siyasi partinin bayraktarligini yapmasini tasvip etmem mumkun degil.

O yuzden bu tip haberlere, yazilara, musaade ederseniz kendi bakis acimdan degerlendirmelerde bulunacagim.

Saygilar...
Veni Vidi NoN Vici / Poet Valent, Poem Manent

Eskali Cizilmis Tutku: Memleket!

Avrupa'dan kaz gelmez, tavuklarinizi ziyan etmeyin...
Kullanıcı küçük betizi
Yusuf Batum
Üye
Üye
 
İletiler: 192
Kayıt: Çrş Şub 27, 2008 16:18

İletigönderen Nihan » Çrş Mar 12, 2008 15:03

Yusuf Batum, türban zaten fitneyi çıkaranların verdiği isimdir ve bağlanış şekli itibarıyla da başörtüsünden ayrılır. Türbanın namazın önüne geçmesi halkın yerleşmiş görüşü değil yine fitneyi çıkaranların yerleştirmeye çalıştığı bir görüştür. İslam'ın şartları içinde tesettür var mıdır? Sayalım bakalım: 1- Kelime-i şehadet getirmek, 2- Namaz kılmak, 3- Oruç tutmak, 4- Zekat vermek, 5- Hacca gitmek. Tesettür nerede? Tesettür emri sadece tedbirdir. Tesettürden önce takva(haramlardan sakınmak) gelir. Bunu çeşitli konu başlıklarında açıkladık: bizim türban adlı bir meselemiz yoktur diye. Dinini Fethullah Gülen'den öğrenenlerin, siyasi ve ekonomik çıkar beklentisi olanların meselesidir bu. Fethullah Gülen'in Samiri'den farkı yok. Samiri de kim diyeceksiniz. Aşağıdaki alıntı açıklayıcı olacaktır.
Hz. Musa'nın Kavminin Saparak Buzağıya Tapması

Firavun ve askerlerinin suda boğulmasının ardından, Hz. Musa kavmiyle beraber güvenlik içinde yaşayacakları yere doğru yola çıktı. Ancak bu yolculuk sırasında, İsrailoğulları'nın çoğunun imani yönden çok zayıf ve sapkınlığa çok açık olduğunu gösteren alametler ortaya çıktı.

Mısır halkının dini putperest bir dindi. Bir çok putları vardı. Orada yaşadıkları süre içinde İsrailoğulları da bu dinden etkilenmişlerdi. Her ne kadar ataları Hz. İbrahim, Hz. İshak ve Hz. Yakub'un kendilerine yol olarak bıraktıkları tevhid dinine mensup olsalar da, Allah'ı anmada zayıf oldukları için, putperest Mısırlıların kültürlerinden etkilenmişler, onların bazı sapkın adet ve anlayışlarını benimsemişlerdi. İsrailoğulları'nın putperestliğe gösterdikleri bu eğilim, yolda giderlerken putperest bir kavme rastladıklarında ortaya çıktı. Bazı Yahudiler bu putperest kavme akılsızca özenerek Hz. Musa'dan kendilerine de put yapmasını istediler:

İsrailoğulları'nı denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (var; onların ki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" dedi.
Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir. (Araf Suresi, 138-139)

Hz. Musa'nın kavmi içindeki bu putperestlik düşüncesi bundan sonra da ortaya çıkacaktı. Çünkü Hz. Musa'nın kavmi içinde Allah'tan gerektiği gibi korkmayan ve kolaylıkla inkara düşmeye eğilimli insanlar vardı.

Hz. Musa ve kavmi Tur Dağı'na doğru yöneldiler. Çünkü Kuran'da bildirildiğine göre orada Allah Hz. Musa ile "sözleşmişti". Bu sözleşme kırk günlük bir süre için yapılmıştı, Hz. Musa dağda kırk gün kalacaktı. Hz. Musa acele ederek kavmini geride bıraktı ve tek başına önden gitmeye karar verdi. Yerine kardeşi Hz. Harun'u bıraktı. O da Allah'ın elçisiydi. Hz. Musa gittiğinde kavmini o yönetecekti. Hz. Musa kavminden ayrılmadan önce Hz. Harun'a bazı tavsiyelerde bulundu:

Musa ile otuz gece için sözleştik ve ona bir on daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a "Kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma" dedi. (Araf Suresi, 142)

Hz. Musa kavminden ayrılıp tayin edilen sürede Tur Dağı'na ulaştı. Allah, orada onunla bir kez daha konuştuğunu Kuran'da şöyle haber verir::

Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi O'nunla konuşunca: "Rabbim, bana göster, Seni göreyim" dedi. (Allah:) "Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de Beni göreceksin." Rabbi dağa tecelli edince, onu param parça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: "Sen ne yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim" dedi.
(Allah:) "Ey Musa" dedi. "Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmamla seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol."
Biz ona Levhalar'da herşeyden bir öğüt ve herşeyin yeterli bir açıklamasını yazdık. (Ve:) "Şimdi bunlara sıkıca sarıl ve kavmine de emret ki en güzeliyle sarılsınlar. Size fasıkların yurdunu pek yakında göstereceğim" (dedik). (Araf Suresi, 143-145)

Bu sırada İsrailoğulları içindeki münafıklar Hz. Musa'nın kavminden ayrılmasını bir fırsat bildiler. Hz. Harun'un emirlerini de dinlemeyen kavim kendilerine Mısır dinindeki gibi bir put yaptılar; bu put bir buzağı heykeliydi:

(Tura gitmesinin) Ardından Musa'nın kavmi süs eşyalarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilah) edindiler... (Araf Suresi, 148)

Bu esnada Allah Hz. Musa'ya kavminin durumunu ve neden onlardan önce geldiğini sordu:

"Seni kavminden 'çarçabuk ayrılmaya iten' nedir ey Musa?"
Dedi ki: "Onlar arkamda izim üzerindedirler, hoşnut kalman için, Sana gelmekte acele ettim Rabbim." (Taha Suresi, 83-84)

Hz. Musa kavminin içine düştüğü durumu bilmiyordu. Allah ona, kavminin sapışını, kavmi saptıran Samiri isimli münafığın konumunu ve kendilerine buzağıdan bir put yaptığını söyledi:

Dedi ki: "Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı." (Taha Suresi, 85)

Bunun ardından Hz. Musa aşağıdaki ayetlerde bildirildiği gibi, Rabbimizin verdiği levhaları alarak kavmine geri döndü:

Bunun üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: "Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?"
Dediler ki: "Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı."
Böylece onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, "İşte, sizin ve ilahınız, Musa'nın ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler. (Taha Suresi, 86-88)

Bu kıssada bir münafığın, kalbinde hastalık olan insanları nasıl saptırabileceği çok net bir şekilde anlaşılmaktadır. Münafıklar daima fitne ve karışıklık için uygun ortamları kollarlar. Burada da zaten sapmaya eğilimli olan bir kavim için en uygun ortam, Hz. Musa'nın içlerinde bulunmadığı zamandır. İşte Samiri de böyle bir ortamda ortaya çıkmıştır. Daha önce de bu insanlar puta tapmaya eğilimlidir. Hz. Musa'dan kendileri için böyle bir put yapmasını isteyen kavmin bu zaafını da Samiri bilmektedir. Tam onların isteği olan ve sapmalarını sağlayacak bir yöntem bulmuştur. Bunu kullanarak onların seveceği buzağı heykelini yapmıştır. Bu yaptığının doğru olduğunu göstermek için heykelin güya Hz. Musa'nın da ilahı olduğunu ve Hz. Musa'nın onu unuttuğunu iddia etmiştir.



İsrailoğulları, Mısır dinindeki sapkın inanışlardan etkilenmişlerdi. Hz. Musa onlara gerçeği getirmesine rağmen, bu cahiliye kültürünü terk etmediler. Mısır dininde yer alan ve üstteki gravürde temsil edilen "buzağıya tapınma" sapkınlığı, İsrailoğulları'nı da imandan sonra inkara düşürecekti.

Hz. Musa, denizin kenarında Firavun ve askerleri geldiğinde tek başına Allah'a olan imanını ayakta tutup kavmine nasıl hidayette yol göstermişse, burada da Samiri tek başına aynı kavme sapkınlıkta yol göstermişti. Burada, imanlı bir kişinin bir topluma ne kadar hayırlı etkisi olabileceği görülürken, aynı zamanda münafık bir kişinin de ne kadar zarar verebileceği anlaşılmaktadır.

Aslında Hz. Harun kavmini uyarmış, yanlış yola saptıklarını, fitneye düşürüldüklerini onlara anlatmıştı. Fakat buna rağmen onun sözlerine itaat etmediler. Kuran'da bu gerçek şöyle anlatılır:

Andolsun, Harun bundan önce onlara: "Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz). Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah)dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti. Demişlerdi ki: "Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle ayrılmayacağız." (Taha Suresi, 90-91)

Burada kavmin Hz. Musa'ya olan itaatinin onu lider olarak kabul etmelerinden kaynaklandığını anlıyoruz. Eğer imandan kaynaklanan keskin bir itaatleri olsaydı, Hz.Harun'a Allah'ın elçisi olduğu için hemen itaat etmeleri gerekirdi. Fakat onu kendi liderleri olarak görmeyip Hz. Harun'un sözünü dinlemediler. Hatta yaptıkları hataya müdahalesi üzerine onu öldürmeye bile kalkışmışlardı:

(Musa da gelince:) "Ey Harun" demişti. 'Onların saptıklarını gördüğün zaman seni (Onlara müdahale etmekten) alıkoyan neydi?"
"Niye bana uymadın, emrime baş mı kaldırdın?"
Dedi ki: "Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutup-yolma. Ben, senin: "İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin" demenden endişe edip korktum." (Taha Suresi, 92-94)
...(ki Harun ona:) "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)" dedi.
(Musa yalvarıp) Dedi ki: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın." (Araf Suresi, 150-151)

Hz. Harun'un verdiği cevap üzerine Hz. Musa onu bıraktı. Asıl fitneyi çıkaran ve insanların yoldan çıkmasına sebep olan Samiri'ye döndü. Yaptıklarının sebebini ona sordu. Samiri, kendisinin bunları boşuna yapmadığını ve kimsenin fark etmediği şeyleri fark ettiğini söyleyerek kendisini yüceltmeye çalıştı. Hatta elçinin izinden de bir şeyler aldığını ve nefsinin de bunu yaparken kendisine yol gösterdiğini söyledi:

(Musa) Dedi ki: "Ya senin amacın nedir ey Samiri?"
Dedi ki: "Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi."
Dedi ki: "Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakettiğin ceza: "Bana dokunulmasın") deyip yerinmendir." Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azab dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; Biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız." (Taha Suresi, 95-97)

Dikkat edilirse Samiri'nin fitne çıkarmasının ardındaki en büyük neden, kendisinin diğer herkesten çok daha akıllı ve ileri görüşlü olduğuna inanmasıdır. Bu kibir, "ben onların görmediklerini gördüm" şeklindeki cümlesinden açıkça anlaşılmaktadır. Bu büyüklük ve gurur hissi, Samiri'nin kolayca nefsinin ve şeytanın emrine girmesine ve 'farklı bir şeyler yaparak lider olmak" psikolojisi içinde inkara sapıp fitne çıkarmasına neden olmuştur. Oysa bir Müslüman asla diğer Müslümanlara göre kendisinin en akıllı ve en üstün olduğu zannıyla hareket etmez. Her zaman için kendisinde bir hata payı olabileceğini düşünür, hata yapmaktan Allah'a sığınır. Eğer gerçekten kimsenin fark etmediği ve görmediği bir hususu görmüşse bile, bunun Allah'ın bir lütfu ve imtihanı olduğunu bilir ve ona göre davranır. "Allah bana bunu görmeyi nasip etti, ilim ancak O'ndandır" der. Kaldı ki Samiri'nin gördüğü şey sapıklık ve fitneden başka bir şey değildir.

Tüm bu olayların ardından Hz. Musa, Samiri'nin başlattığı fitneye karşı iki tane önemli tedbir almıştır. Birincisi, fitnenin kaynağı olan ve insanların sapmasına sebep olan Samiri'yi kavminin içinden kovmaktır. Böylece Samiri, bir daha münafıklık yapamayacak ve fitne çıkaramayacaktır. İkincisi ise onun oluşturduğu putu tamamen yok etmektir. Kavmin put olarak benimsediği buzağı heykeli tamamen yakılacak ve külleri de bir daha bulunmamak üzere denize serpilecektir.

Görüldüğü gibi Hz. Musa'nın dine karşı büyük bir hamiyet hissi ve tutku derecesinde mutlak bir bağlılığı vardır. Hz Musa insanları Allah'ı inkara yönelten etkenlere karşı çok keskin ve isabetli tedbirler almış, inkarın kökünü kazıyabilmek için çok kararlı davranmıştır. Bu, tüm peygamberlerin ve onların yolunu izleyen hidayet önderlerinin ortak vasfıdır.

Hz. Musa, fitne sebeplerini yok ettikten sonra da tüm kavmine ders vererek onları tevbeye ve Allah'a itaate davet etmiştir:

Hani Musa, kavmine: "Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca yaratan (gerçek ilah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır" demişti. Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir. (Bakara Suresi, 54)

Hz. Musa'nın bu kararlı müdahaleleri ve sözleri kavminde etkili olmuştur. İsrailoğulları, Hz. Musa'nın uyarılarına icabet ederek Rabbimize tevbe etmişlerdir. Ancak bu, İsrailoğulları'nın tamamiyle düzeldiği anlamına gelmiyordu. Çünkü İsrailoğulları, ilerleyen sayfalarda göreceğimiz gibi, bundan sonra da her fırsatta Hz. Musa'ya karşı gelip ona manen eziyet etmeye çalıştılar.
[img]http://img340.imageshack.us/img340/5780/nihanimza1kx5.jpg[/img]
Artık beklemiyorum.
Açık bir kapı gördüm.
Şimdi sevgi şehrindeyim.
Boşuna beklemişim.
Kullanıcı küçük betizi
Nihan
Üye
Üye
 
İletiler: 832
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:55

Ustten devam...

İletigönderen Yusuf Batum » Çrş Mar 12, 2008 15:54

Sevgili Nihan Hanim,

Uzuuun uzuun yazmissiniz. Tesekkurler.
Ama Islam'in sartlarini 5 ile kisitlayarak o elestirdiginiz kisilerle ayni hatayi yaptiginizi fark etmiyor musunuz?

Kusura bakmayin ama, namazin onune gecmis cok sey vardir. Bu da halktan kaynaklanir. Yargilariniz belki sizin cevrenizi baglar.
Ama ben gordugum gevseklikten bahsediyorum. Halkimi da cok iyi taniyorum.

Diger meseleleri guzelce aciklamisiniz. Ustune soz soyleyemem.

Saygilar.
Veni Vidi NoN Vici / Poet Valent, Poem Manent

Eskali Cizilmis Tutku: Memleket!

Avrupa'dan kaz gelmez, tavuklarinizi ziyan etmeyin...
Kullanıcı küçük betizi
Yusuf Batum
Üye
Üye
 
İletiler: 192
Kayıt: Çrş Şub 27, 2008 16:18

Re: Ustten devam...

İletigönderen Nihan » Çrş Mar 12, 2008 16:40

Yusuf Batum yazdı:Sevgili Nihan Hanim,

Uzuuun uzuun yazmissiniz. Tesekkurler.
Ama Islam'in sartlarini 5 ile kisitlayarak o elestirdiginiz kisilerle ayni hatayi yaptiginizi fark etmiyor musunuz?

Kusura bakmayin ama, namazin onune gecmis cok sey vardir. Bu da halktan kaynaklanir. Yargilariniz belki sizin cevrenizi baglar.
Ama ben gordugum gevseklikten bahsediyorum. Halkimi da cok iyi taniyorum.

Diger meseleleri guzelce aciklamisiniz. Ustune soz soyleyemem.

Saygilar.

Yusuf Batum, İslam'ın şartlarını ben kısıtlamıyorum, İslam'ın kendisi bildiriyor. Kafamıza göre takılamayız bu konularda. Bir müslüman bunları bilmeli. Bilmediği takdirde Fettan adam gibiler din adı altında kendi görüşlerini kakalarlar insana. Yoksa din diye icat ettiğimiz şey, nefsimize tapmak olur. Halktaki gevşeklikle alıntıdaki İsrailoğullarının iman zayıflığı benziyor bir farkla bu, İsrailoğullarında geleneksel bir özelliktir; biz ise gevşetildik.
[img]http://img340.imageshack.us/img340/5780/nihanimza1kx5.jpg[/img]
Artık beklemiyorum.
Açık bir kapı gördüm.
Şimdi sevgi şehrindeyim.
Boşuna beklemişim.
Kullanıcı küçük betizi
Nihan
Üye
Üye
 
İletiler: 832
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:55


Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x