
Bölgenin huzur ve refahı için
Öyle görülüyor ki önümüzdeki süreçte tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sözde Ermeni soykırımı iddiaları daha yoğun biçimde seslendirilecek... Çeşitli programlar ve yazı dizilerinde bilimsellikten uzak ve ön yargılı yaklaşımlar görülebilir. Elbette ki ülkemizin birlik-beraberliği ve huzuru için herkesin görüşlerini özgürce dile getirmesi vazgeçilmez bir ilke olmalıdır. Zaten Türkiye, öteden beri tarihçilerin bu konuyu tartışmasını ve belgelerle tezlerini ortaya koymasını salık vermektedir. Ancak meseleyi her fırsatta ideolojik ve uzlaşmaz bir çerçeveye oturtan, bizzat Ermenistan’ın kendisidir. Başta Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan olmak üzere pek çok üst düzey yetkilinin konuyu mecrasından uzaklaştıran, provoke eden açıklamaları, sürece hiçbir artı değer katmamış, aksine Türkiye’yi bütünleşme stratejisinden giderek uzaklaştırmıştır. Oysa uzun süredir Rusya ve diğer uluslararası desteklerle ayakta duran Ermenistan’ın, stratejik açıdan bakıldığında her zamankinden daha fazla Türkiye ile işbirliği yapmaya ihtiyacı vardır. Sınırlar kalkarsa, Türkiye hattı Ermenistan için Batı’ya açılan en etkili ve işlevsel köprü konumundadır. Üstelik iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi sadece Ermenistan’ın çıkarlarına değil aynı zamanda Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı tüm Avrasya bölgesindeki istikrar ve entegrasyon çabalarının güçlenmesi anlamına gelmektedir.
Ne yapılmalı?
Şüphesiz bu meselenin çözümü hiç de kolay değil... Tek taraflı adımlarla istenilen noktaya gelinmesi düşünülemez. Ancak gelinen durumda Türkiye ve Azerbaycan’ın çıkarları bir bütün olarak kabul edilmelidir. Buradan hareketle şu temel aşamalardan söz edilebilir: (1) Ermenistan BM kararlarınca da ortaya konulduğu gibi Dağlık Karabağ’daki işgali sonlandırmalı ve öncelikle çevredeki 7 bölgeden başlayarak geri çekilmelidir. Zira Türkiye’nin sınırları kapatmasındaki temel gerekçe budur ve böyle bir adımla sınırların yeniden açılması mümkün hale gelecektir. (2) Bununla eş zamanlı olarak 1915 olayları için ikili ve çoklu görüşmeler başlatılmalı, tartışma zemini “soykırım” kelimesi gibi ön yargılardan arındırılmalıdır. (3) Her iki ülkenin yöneticileri bu konuda son derece dikkatli açıklamalar yapmalı ve ilgili ülke kamuoylarında hakkaniyet ölçüsünde tartışılması sağlanmalıdır. Dolayısıyla kitle iletişim ve medya unsurlarına büyük görevler düşmektedir. (4) Meselenin odağında yer alan Rusya, iki ülke ilişkilerinin normalleşmesinin kendi coğrafyasına muhtemel katkılarını iyi analiz etmeli ve arka planda uzlaşmaz yönetimleri desteklemekten vazgeçmelidir.
Kürşad ZORLU, 21 Şubat 2015
kzorlu77@gmail.com