BİR ZİYARETİN ANALİZİ
September 8th, 2008 · No Comments Loading ...
Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
I. Cumhurbaşkanı Gül, 06 Eylül 2008 Cumartesi günü, Ermenistan-Türkiye milli maçı nedeniyle Ermenistan Cumhurbaşkanının yaptığı maçı birlikte izleme davetine icabet ederek bu ülkeye gitti.
Uluslar arası ilişkiler ve diplomasi, bir boyutuyla şekil işidir, semboller edinir ve onları kullanır. Bu şekil ve semboller üzerinden, muhataplarında ve üçüncü kişilerde önceden biçimlendirilmiş algılama ve izlenimleri doğurmayı amaçlar. Bu bağlamda, ABDnin Gürcistana yönelik insani yardımını en modern askeri savaş gemileri ile yapması ve bölgedeki Amerikan filosunun amiral gemisinin Gürcistana liman ziyareti yapması, insani yardım ve liman ziyareti olgularını çok aşan, bunlardan çok farklı anlamları taşıyan, uluslar arası ilişkiler ve diplomasi açısından muhataplarına ve üçüncü kişilere ciddi mesajlar veren eylemlerdir.
Sayın Gülün Ermenistan ziyaretine bakarken bunları görmek gerekir. Yani ziyaret edilen ülke ve ziyaret edenin kimliği/statüsü, uluslar arası ilişkilerde çok önemlidir.
II. Ziyaret edilen ülke Ermenistandır. Ermenistan; Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan ve İran tarafından çevrelenmiş, denize çıkışı olmayan bir ülkedir.
Sovyetler Birliği dağılma sürecine girip 1991 yılında bağımsızlığını kazandığında, Türkiye, Ermenistanın bağımsızlığını ilk tanıyan ülkeler arasında yer aldı. Ancak Türkiyenin bağısızlığını tanıma jesti bu ülke tarafından karşılık görmedi. Karşılık görmediği gibi, Türkiyeye kaşı, Türkiyenin ülke ve ulus bütünlüğünü hedef alan bir politika izlemeye başladı.
Ağrı Dağını da içine alan Türkiyenin doğu bölgesini Batı Ermenistan olarak nitelemesi, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında o zamanki Sovyetler Birliği ile doğu sınırları için yapılan anlaşmayı tanımaya yanaşmaması ve bunların Türkiyeden toprak talepleri olduğu anlamına gelmesi, bunlarla yetinmeyip Ağrı Dağını kendi devletlerini temsil eden birçok yerde motif olarak kullanmaları, 1915de yaşandığını ileri sürdüğü sözde soykırım için Türkiyeden özür beklemeleri ve tazminat talep etmeleri karşısında, Türkiye de, bağımsızlığını tanımakla beraber, Ermenistan ile bugüne kadar diplomatik ilişki kurmadı.
Ermenistan, bağımsızlığına kavuşmasına rağmen, Sovyetler Birliğinin dağılması ile ortaya çıkan havanın etkisinde, bununla yetinmeyip denizden denize Ermenistan olarak bilinen Karadenizden Hazar Denizine kadar olan topraklar üzerinde Büyük Ermenistanı kurmak için hareket geçmiştir. Bu amaçla, Karabağda yönetimi ele geçirerek Karabağı Azerbaycandan koparmayı öngören bir süreci başlatmıştır. Karabağdaki Ermenilerin önce Karabağın Ermenistana katılma kararı almaları dikkat çekicidir. Azerbaycan ve uluslar arası kamuoyu buna karşı çıkınca, bu kez Karabağın Azerbaycandan tamamen koparak Ermenilerin yönetiminde ayrı bir devlet olmasını gündeme taşımışlardır. Azerbaycanın buna karşı çıkması üzerine, Ermeniler, Azerbaycan Türklerine saldırarak Azerbaycanın yüzde yirmisini işgal etmişler, binlerce Azerbaycan Türkünü
öldürmüş, bir milyona yakın insanın da işyerlerini, yurtlarını ve topraklarını bırakarak kaçmalarına ve bugüne kadar çadırlarda yokluk ve sefalet içinde yaşamalarına neden olmuşlardır.
İnsan haklarının ağızlarda sakız yapıldığı 21. yüzyılın eşiğinde ve hemen başında yaşanan bu insanlık dışı tablonun arkasında, Ermenilerin yasa dışılığa kapı aralayan ve hukuku hiçe sayan siyasal kültürleri yer alır. Ermeni siyasal kültürüne göre, en yüce duygu adalettir ve adaleti sağlamak adına yasalar çiğnenebilir ve hukuk görmezden gelinebilir. Bu siyasal kültürün etkisinde, dün onlarca sivil-asker Türk diplomatını yurt dışında hunharca şehit eden Ermeniler, bugün aynı şekilde Azerbaycan Türklerini katletmiş ve Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisini işgal etmiştir.
Bu ülkenin nüfusu üç milyon civarındadır ve nüfusu her yıl azalmaktadır. Satın alma gücü paritesi itibarıyla bu ülkenin ekonomik varlığının toplamı 17 milyar Amerikan Doları civarındadır. Türkiye, bu ülkeden yaklaşık 52 kat daha büyük bir ekonomik varlığa sahiptir. Türkiyenin ihracatı bu ülkenin ihracatının 110 katı, ithalatı da 82 katı kadardır. Türkiye ile Ermenistan arasında çok ciddi bir güç farkı vardır. Bu fark, askeri açıdan da geçerlidir.
Ziyaret edilen Ermenistan, böyle bir ülkedir.
III. Yukarıda çarpıcı özellikleri verilen Ermenistanı ziyaret eden kişi ise, Ermenistanın ülke ve ulus bütünlüğünü hedef aldığı Türkiyenin Cumhurbaşkanıdır.
Cumhurbaşkanı, hukuken, Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil eder ve bu sıfatı ile, hiçbir yerden yetki almasına gerek olmaksızın Türkiye Cumhuriyeti Devletini bağlayacak uluslar arası anlaşmaları imzalamaya yetkili bir kişidir.
Uluslar arası politikada, cumhurbaşkanlarının ve devlet başkanlarının ayrı ve özel yerleri vardır. Bu nedenle, yapacakları ziyaretler, devletlerini bağlama açısından bir anlam ifade eder, o ülke ile ilişkilerin geleceği açısından bir işaret niteliğindedir. Bu bağlamda, Cumhurbaşkanı Gülün yaptığı bu ziyaretin, Ermenistan ile olan ilişkilerde yeni bir sürecin başlangıcı olarak görülmesi icap etmektedir.
Uluslar arası politikadaki bu yerleri, bu işlevleri, tutum ve davranışlarının ifade edebileceği bu anlamlar nedeniyle, cumhurbaşkanlarının ve devlet başkanlarının devletlerin ilgili bakanlık ve kurumları ile istişare ve koordinasyon içinde ziyaretler, kabul ve davetler yaptıkları varsayılır. Bu yerleşik evrensel genel kural nedeniyle, Cumhurbaşkanı Gülün Ermenistan ziyaretinin de, benzeri bir istişare ve koordinasyon sonucu planlanmış olduğu varsayılmak durumundadır.
IV. Ziyareti sağlıklı şekilde analiz etmede, yukarıdaki veriler yeterli değildir. Bir de mevcut koşulların ve Türk Dış Politikasının içinde bulunduğu durumun ortaya konulmasına ihtiyaç vardır.
Türkiye ile ABDnin Yönetimleri arasında çok yakın bir ilişki mevcuttur. Bu yakın ilişkinin, mevcut ve kamuoyu tarafından bilinen anlaşmaların dışına taşan bir ilişki olduğu düşünülmektedir.
ABD, epeyi bir süredir İranı karşısına almıştır ve Ermenistan, İrana kuzeyden komşudur.
ABD Yönetimi, Gürcistanın mevcut Yönetimi ile de çok yakındır. Öyle ki bu yakınlık, Venezüella Devlet Başkanı Chavez tarafından, Gürcistan, ABDnin bir parçası şeklinde ifade edilmektedir.
Gürcistan Yönetiminin Güney Osetyaya asker göndermesi ile başlayan ve Moskovanın bölgeye asker göndererek kontrolü ele geçirmesi ile sonuçlanan süreç, ABDyi bölgede sıkıntıya sokmuştur. ABDnin Gürcistana insani yardım yapmak üzere savaş gemilerini Karadenize göndermesi ve Amerikan Donanmasının Gürcistan limanlarına liman ziyareti yapması, Rus-Gürcü çatışmasının ABDyi sıkıntıya sokacak bir mecrada sonlanması ile ilgilidir. ABDnin görünür gelecekte Gürcistandan vazgeçmesi beklenen bir durum olarak görülmemektedir.
Hal böyle olunca, ABDye yakın Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanının Ermenistan ziyareti, bir taraftan Gürcistana komşu Ermenistanın Gürcistan konusunda hareketsiz kılma, diğer taraftan da Moskovanın Erivan üzerindeki nüfuzunu azaltma amacına hizmet edebileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu durumda, Cumhurbaşkanı Gülün ziyaretinin, bölgede ABD, Türkiye, Gürcistan ve Ermenistan arasında adı konmamış bir birlikteliğin önünü açabileceği de söylenebilir.
Bu tür muhtemel bir birlikteliğin, Karadenizde en uzun kıyı şeridine sahip ve bu deniz üzerinden Rusya ile komşu olan, aynı zamanda Kafkasyaya bitişik Türkiyeye ne getirip ne götüreceğinin, Cumhurbaşkanı Gülün ziyareti öncesinde ilgili bakanlık ve kurumlar ile istişare ve koordine edildiğini de, yine varsaymak icap eder.
V. Geçtiğimiz Haziran ayı içinde Moskovada yapılan kapalı bir toplantıda, Ermenistandan, bir stratejik araştırmalar kururumu temsilcisi ile de bir araya geldim. Kendisinin bana çok ilginç gelen bir ifadesi olmuştu: Karadeniz, bölge ülkelerine bırakılmalıydı. Bu söz, çok anlamlı gelmişti. İki neden dolayı; birincisi güncel bir Ermeni bakış açısını yansıtıyordu, ikincisi de Ermenistan için stratejik bakış açıları üreten bir kurumdan ileri geliyordu.
Bugün bu sözleri söz konusu ziyaret bağlamında düşününce, Ermenilerin artık kullanılmış (istismar edilmiş) olmaktan duymuş oldukları rahatsızlığı açıkça dile getirir oldukları aklıma geliyor.
Yukarıda Ermenistanın ülke olarak gücü konusunda bazı bilgiler sunulmuştu. ABDdeki ve Avrupadaki Ermeni diasporası da bu güce eklense, Ermenistanın Türkiye karşısında güç olarak bir anlam ifade etmeyeceği objektif olarak söylenebilir.
ABDdeki ve Avrupadaki Ermeni diasporasının, genellikle savunma sanayiden beslendiği ve bu nedenle Ermenistanın şahin ve uzlaşmaya karşı bir dış politika izlemesi için örtülü-açık bir çaba içinde olduğu, bugün artık Ermenistanda yaşayan halk tarafından da fark edilen bir husus haline gelmiştir. Diasporanın sözde Büyük Ermenistan idealine gösterdiği sadakatin (bağlılığın), gerçekte bunların kişisel çıkarlarına hizmet ettiğini artık herkes bilmektedir. Ermenistanda yaşayan Ermeniler bütün sıkıntıyı, acıyı, yokluğu, işsizliği ve sefaleti yaşarken, ABDdeki ve Avrupadaki Ermeniler de bu sıkıntıdan, acıdan, yokluktan, işsizlikten ve sefaletten beslenmekte ve bunları kendileri için kullanmaktadır. Bu gerçeğin açığa düşmüş olması nedeniyledir ki, Ermenistandaki Ermeniler güvercin, diaspora Ermenileri ise şahin olarak nitelendirilmekte
ve görülmektedir. Stratejik Araştırmalar Merkezinden gelen Ermeni uzmanın Karadeniz, bölge ülkelerine bırakılmalıydı. ifadesini de bu bağlamda hatırlamak yerinde olacaktır.
Gürcistanın son Rus-Gürcü çatışması sonrasında içine düştüğü durum ve Rusyanın bölgedeki kontrolünü pekiştirmesi, bir taraftan Ermenilerin denizden denize Ermenistan ideallerine uygun düşmüş, diğer taraftan da toplumsal zeminde Erivanı Moskovanın etkisine daha çok açmıştır diye düşünülmektedir. Çünkü Şakaşvili Yönetimi güç ve prestij kaybetmiştir ve bu durum, Gürcistanın Cevehati bölgesindeki Ermenilerin, tıpkı Karabağ gibi, Tiflisten ayrılmalarını teşvik edici ve tetikleyici bir etkiye yol açacaktır. Tiflis karşısında Moskovanın buna destek verme ihtimalinin çok yüksek olması, Erivanı Moskovaya daha çok itecek ve Cevaheti Ermenilerini ayrılma yönünde daha çok isteklendirecektir. Bu, Gürcistanı küçültebilecek, en azından köşeye daha çok sıkıştıracak ve ABDnin de, kendisine müzahir Gürcistanı tamamıyla kaybetmesi anlamına
gelebilecek bir durumdur.
Bu değerlendirme karşısında, ister istemez, ABDye yakın Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Gülün maç bahanesiyle Erivanı ziyareti, Ermenistan Yönetimini Gürcistan ve Rusya konusunda uyarma amacına yönelik olduğu akla gelmektedir. Cumhurbaşkanı Gülün, ziyaret öncesinde, 02 Eylül 2008 günü, ABD Cumhurbaşkanı Bush ile yaptığı ileri sürülen telefon görüşmesinin de, bu varsayımın oluşmasında pay sahibi olduğu belirtilebilir.
Bu durumda, Ermenistanı Gürcistan ve Rusya konularında uyardığı varsayılan Türkiyenin, sadece sözlü uyarı ile kalmayacağı, ABD destekli olarak Ermenistanın bazı taleplerini eylemli olarak karşılamasını beklemek gerekir. Türkiye, Ermenistanın muhtemel taleplerini öyle karşılamalı ki, Ermenistan, Gürcistan konusundaki emellerini fırsattan istifade ile gerçekleştirmeye yönelmesin, Tiflisi daha zor koşullara itmesin ve Rusyanın yardım ve desteğine ihtiyaç duymasın!
Söz konusu varsayım kapsamında Washingtonın ve Ankaranın birlikte karşılayacakları Ermeni taleplerinin ne olacağı aşağı yukarı bellidir ve muhtemelen çoğu Türkiyenin vereceği tavizler şeklinde kendisini gösterecektir. Ankaranın verebileceği tavizler ve Washingtona vereceği destek karşılığında, Türkiyenin ne elde edebileceği, herkesin sorgulaması gereken bir konudur. Türkiye, ABDnin bölgesel çıkarları için, bu ülkeye niye ve ne karşılığında destek vermelidir? Türkiye, Gürcistan Yönetiminin daha da kötü duruma düşmemesi için, bu ülkeye niye ve ne karşılığında destek vermelidir? Bu sorular, ilgililer kadar, kamuoyunun da kendi kendine sorması ve cevabını araması gereken sorulardır.
VI. Diğer taraftan yine bu varsayım kapsamında, Türkiyenin, ABDnin etkisinde, Gürcistanı da dikkate alarak, Ermenistana yaptığı bu açılımın Rusya ve Azerbaycan tarafından nasıl algılanacağını ve Türkiyenin Azerbaycan ve Rusya ile olan ilişkilerini nasıl etkileyeceği üzerinde de durmak gerekir.
Karadenizde, var olan durumu (statükoyu) bozmaya yönelik girişimler karşısında, Rusya ile Türkiyenin çıkarlarının örtüştüğü ve aynı paydayı paylaştıkları bilinmektedir. Bu nedenle, söz konusu gelişme ile birlikte, Türkiyenin, hem Rusya ile aynı paydada yer almak, hem de ABD ile birlikte hareket etmek gibi, bölgesel koşullarda birbirleriyle çelişkili olan iki durumu eş zamanlı olarak yaşadığı düşünülmektedir. Bunun çok ciddi olumsuz sonuçları olabileceğini görmek gerekir. Ne İsaya, ne de Musaya yaranamamış bir Türkiyenin ortada kalmaya ve kaybeden olmaya mahkum olabileceğini, bir ihtimal olarak değerlendirmelerde dikkate almakta yarar görülmektedir.
Bu noktada, eğer Türkiyenin ABD askeri (savaş) gemilerinin Karadenize açılımlarından bir endişe duymamasından, NATOya üye ülkelerin tatbikat amacıyla sıkça Karadenize çıkmalarına NATO içinde evet demesinden ve Cumhurbaşkanı Gülün Ermenistanı ziyareti ile ilgili olarak bu yazıda yer alan Türkiyenin ABD ile birlikte hareket ettiği yolundaki değerlendirmelerin doğru olduğunun kabul edilmesinden hareketle, Karadenizde var olan durumu (statükoyu) değiştirmeye yönelik girişimler karşısında Türkiye ile Rusyanın aynı paydayı paylaşmadıkları gibi bir sonuca ulaşmak ta mümkündür. Bunun bir diğer anlamı da, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile getirilen ve 70 yılı aşkın bir süredir istikrarlı bir şekilde uygulanan sistemden Türkiyenin vazgeçebileceğidir. Belirtilen olayları bu şekilde anlamlandırmak pekala mümkündür.
Bu tür bir anlamlandırma öngörülmemiş bir anlamlandırma ise, Türk Dış Politikası için tehlike çanları çalıyor, Türkiye sonu belli olmayan bir maceraya doğru yol alıyor demektir.
Dost ve kardeş Azerbaycan Devletinin ve Azerbaycan Türklerinin, Türkiyenin Ermenistana verebileceği muhtemel tavizlerden ne şekilde etkileneceği ve bunları nasıl algılayacağı, üzerinde durulması gereken bir başka konudur. Cumhurbaşkanı Gül, Ermenistanı ziyareti ile, yurtlarından bırakıp Ermenilerden kaçan yıllardır çadırlarda sefalet içinde yaşayan ve gaçgın olarak bilinen Azerbaycan Türklerinin kırılan kalplerini ve onlarda yol açtığı endişeyi, onları ziyaret ederek telafi etme yoluna gitmeli ve onların yüreklerine su serpmelidir, diye düşünülmektedir. Üstelik bunu, Ermenistana yaptığı ziyaretin sıcaklığı geçmeden yapmalıdır.
Türkiye, asılsız Ermeni iddialarına ilgisiz kalmalı, bu iddialara sırtını dönemli, diye yıllarca yazdık ve söyledik. Olmayan olayların olmuş gibi gösterilmesi, Türkiyeyi bazı şeyleri yapma veya yapmama noktasında, Türkiyeye karşı sıkça kullanılan bir araç haline gelmiştir. Türkiye, bu iddialara sırtını dönmek ve ilgisiz kalmak suretiyle, bu aracı, kullananların elinden almak zorundadır. Ziyaretin bu amaca hizmet etmesini ümit ediyoruz.
Ümit ediyoruz ki, bu ziyaret, gelecek kış günlerinde, Türkiyeyi Rus petrolü ve doğal gazından sonra, Azeri petrol ve doğal gazından da mahrum bırakmasın!
Ve yine ümit ediyoruz ki, Türkiye, 70 yılı aşkın bir süredir Karadenizde istikrar üreten bir düzeni değiştirecek bir politika değişikliğine gitmesin ve Rusya ile karşı karşıya gelmesin!
Giresun, 07 Eylül 2008