BDP'liler, Türkiye'nin güneydoğusundaki feodal yapının temsilcisi olduklarını itiraf etseler, son derece ilkel, çağ dışı ve anti-demokratik olan yapılarına rağmen, bir sosyal sınıfın temsilcisi sıfatıyla demokrasiye az da olsa yaklaşabilecekler ama, 'etnik temsil' deyince, şişirdikleri demokrasi balonları hemen patlıyor.
Buna karşın, düşünmemek için kulaklarını ve gözlerini kapatan aydınlarımızın açık kalan ağızlarından duyabildiğimiz tek lâf ; "etnik temsil" oluyor maalesef.
Kötü niyetle hazırlanmış ilkokul fişi kılıklı ezber kalıplarını ve sloganları hiç düşünmeden kullanma akılsızlığından muzdarip olunca, "Kürt Sorunu" sakızının yanıltıcı etkisiyle ülkede etnik bir sorun olduğunu zannetme ve etnik çözümler arama hatalarına düşmekten kurtulmak çok zor galiba.
Etnik temsil taklidi yapan feodal BDP'ni veya gerçekten etnik temsil için kurulacak başka bir siyasi partiyi muhatap alarak, "sorun çözme" adı altında girişilecek her türlü açılım-saçılım hareketinin, ABD'nin, bölgemizin kaderini tayin etmek üzere kendi kafasına göre yaptığı plânlara hizmet etmekten ve milyonlarca insanı, kanlı olaylara gebe bir geleceğin, güvenliği şüpheli maceralarına sürüklemekten başka bir işe yaramayacağını bilmemiz gerek.
"Demokrasiyi maskaraya çevirmek pahasına etnik temsile izin verelim, yeter ki terör olmasın" çukurundan, "Etnik siyasi partinin bütün taleplerini kabul edelim, yeter ki terör olmasın" kuyusuna inersek eğer, demokratik yollarla oradan çıkmak çok zor olur ve Amerikalılara çok kötü bir zayıflık gösterisi yapmış oluruz. Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da bize dayatacakları her şeyi kabul ettirmek için, terörü bir silâh olarak kullanmaya devam ederler.
PKK terörünün bitmesi için her şeyden önce Amerikalılara : "Türkiye Cumhuriyeti, liyakat esası üzerine kurulmuştur. Irkçılıktan bir türlü kurtulamadığından, aidiyet esasına takılı kalan ABD'nde görülen etnik tepişmelerle, din ve mezhep itişmeleriyle dolu bir kalitesizliğe düşerek, Irak'a da bulaştırılan 'kimlik kontenjanları' hastalığına yakalanmış, çok ayıplı bir demokrasiye sahip olmayı kesinlikle istemiyoruz" dememiz lazım.
Avrupa'da, Amerika'da ve Türkiye'de sorulduğu takdirde, demokrasiye inandıklarını ve bağlı olduklarını söyleyen, çok demokrat görünen insanların 'etnik siyasi temsil' hakkındaki düşüncelerine bakılırsa, Türkiye'deki terörün bitmesi için demokrasinin askıya alınmasında bir sakınca yok.
Demokrasiyi ortadan kaldıracak bir demokratikleşmeyi(?) çözüm olarak takdim etmek isteyen bu insanlara, Avrupa ile Amerikanın niye aynı şekilde demokratikleşmek istemediğini kimse sormuyor nasıl olsa.
Mesela Obama'ya, "ABD'nde neden bir 'Afrika Partisi' yok. Latinler niçin halâ partisiz ?" diye sormayı akıl edemiyor bizim politikacılarımız ve aydınlarımız.
Bugüne kadar, sloganlarla yapılan beyin yıkama çalışmasına aldandık ve etnik siyasi temsile izin verirsek, sorunu çözeceğimizi düşündük. Sorun etnik olsaydı, bu yöntemle çözülürdü belki ama, tam tersi oldu ve ağırlaştı. Demek ki, bazılarımızın taammüden, geri kalanların da malûlen iddia ettikleri gibi bir "Kürt Sorunu" değil bu.
Şimdi artık bu temel yanlışlığı bir tarafa bırakalım ve gerçekten Kürtleri temsil eden bir siyasal yapının var olabileceğini farz edip, demokrasi açısından bunun ne anlama geleceğini düşünelim.
Konuyu tartışırken hiç aklımızdan çıkarmamamız gereken bir kural var bence ; "DEMOKRASİYİ ORTADAN KALDIRMAK, DEMOKRATİK BİR HAK DEĞİLDİR"
BDP'nin mecliste yer alarak, Kürtleri temsil etmesinin demokrasinin gereği olduğunu söyleyenlere (Bu görüşe göre, PKK Türkiye'ye demokrasi getirmiş oluyor !) karşı, varlığının bile demokrasiye aykırı olduğunu söylemek zorundayım.
Demokrasilerde siyasi partiler fikirler üzerine kurulur ve aynı temel görüşü paylaşan insanlar, aynı çatı altında bir araya gelerek siyaset yaparlar. İktidar yarışı, 'kendi görüşünün doğru, diğer görüşlerin ise yanlış olduğunu söylemek', şeklinde özetleyebileceğimiz tarz ve yöntemlerle yapılır.
Etnik temel üzerine kurulmuş siyasi partilerin olduğu bir yerde, bir parti diğerlerinden farklı olduğunu nasıl ifade edecek, diğerlerini ne ile ve/veya nasıl suçlayacak ? "Yanlış etnik gruptansınız" mı diyecek ? İnsanın anne ve babasını seçme şansı olmadığı gibi, demokrasilerde "Doğru etnik grup" diye bir kavram olduğunu da hiç duymadım.
Etnik temel üzerine kurulmuş siyasi partilerin olduğu bir yerde, iktidara gelmenin yolu siyasi ve sosyal projeler üretip fikirlerle insanları ikna ederek seçimlerde oy toplamaktan değil, ÇOCUK YAPMAKTAN geçer. Hangi etnik grup daha kalabalık ise, onun partisi iktidar olur. Bu yüzden seçim yapmanın manası da lüzumu da yoktur. Nüfus sayımı, seçim yerine geçer. Peki, seçimsiz bir demokrasi olur mu ?
Etnik temel üzerine kurulmuş siyasi partilerin olduğu bir yerde, siyasi partilerin propaganda yaparken parti programlarını anlatmaları da gereksizdir. Cinsel iştahı ve gücü artırıcı çalışmalar amaçlarına daha uygun düşer, daha iyi hizmet ederler.
Kısaca ifade etmek gerekirse, siyasi partilerin iktidara gelme yolunun, "ETNİK SEKS YARIŞI" olduğu bir demokrasi çeşidi olamaz. Bu maskaralıktır.
Toplumda birer kara delik durumuna düşmüş bazı romancılarımız, profesörlerimiz ve gazetecilerimiz bu maskaralığı "demokratik seks" adı altında şirin ve haklı göstermeye kalkarlarsa hiç şaşırmam tabii ama, Türkiye'de bir Kürt Partisi görmek isteyenler, bir yandan demokrasiyi dillerinden düşürmezken, öte yandan da Türkiye'deki siyasi yapıyı, Nazi Almanyasındaki insan üretme çiftliklerine çevirme niyetlerini nasıl açıklarlar acaba ?
Bir hayvanat bahçesinde, hayvanları cinslerine göre ayrı bölümlere yerleştirebilirsiniz. Zaten doğa kanunları da bunu gerektirir. Ama, bir ülkedeki siyasi yapıyı oluştururken insanları hayvanlar gibi cinslerine, ırklarına, kabile ve boylarına ayırıp, buna göre bir düzenleme yapamazsınız.
İnsanlar, hayvanlardan daha yüksek düzeyde düşünebilen ve fikir üretebilen canlılardır. Orman kanunlarına dayalı bir siyasi yapı istenmiyorsa, düşünceler ve fikirler esas alınmalı, siyaset onların üzerine kurulmalıdır.
Türkiye'de etnik bir siyasi yapı isteyenlerin, hepimizi hayvan yerine koyarak, sürekli aşağılayıp hakaret etmeleri kabul edilemez.
Demokrasi'yi ırkçılıkla karıştırmamak lazım. Siyasi yapıyı, insanların bilinçleriyle kendi özgür iradeleriyle düşünüp oluşturdukları fikirler üzerine değil de, kendi seçimleri olmadan, kendilerini doğuştan içinde buldukları ve dışına çıkamayacakları gruplar üzerine kurarsanız, bunun adı demokrasi değil ırkçılık olur.
Sorunu yaratanların, belediye başkanı, milletvekili, bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı olmak için önlerinde hiçbir engel bulunmadığına göre, ithal malı yapay "Kürt Sorunu" yerine "Ağalık Sorunu" ifadesinin kullanıldığı günlerde olduğu gibi fikirler üzerine inşa edilmiş siyasi partilere girerek politika yapmaları, daha demokratik ve ahlâkidir.
Sadece geri kalmış değil, gelişmiş toplumlarda yaşayan birçok etnik grubun da imreneceği çoğunluk haklarına sahipken, bununla yetinmeyerek üzerine özel azınlık hakları eklemek ve böylece diğer bütün vatandaşların üzerinde çok ayrıcalıklı bir konuma yerleşmek istemenin sadece "SEÇİLMİŞ, ÜSTÜN IRK" kavramına dayanabileceğine ve savunulacak demokratik veya ahlâki hiçbir haklı tarafı olamayacağına göre, bu talepleri karşılamayan demokratik bir politikayı içeriden ve dışarıdan hiç kimsenin eleştirme hakkı olamaz.
Cumhuriyet'in ilânından 1980 yılına kadar geçen süre boyunca bütün kavgamız, gerçek demokrasiyi kurabilmek üzerine olmuştu ve dış kaynaklı müdahâlelerin yarattığı kesintilere rağmen, büyük ölçüde başarılı olmuştuk.
Rekor sayıda imam hatip okulu açmaktan da sabıkalı 12 Eylül askeri darbesinin yönetiminde başlayan ve onun ürünü ve devamı olan AKP iktidarı ile birlikte büyük bir hız kazanan değişim, Türkiye'nin, felsefî düşüncelerin temsil edildiği evrensel değerler üzerine kurulu gerçek demokrasi peşinde koşmayı bırakıp, kimliklerin temsil edildiği Amerikan tarzı kovboy demokrasisine geçme dönemi oldu.
ABD, kendi sistemini etnik gruplar ve din mezhepleri üzerine kurmuş. Bütün gruplar, ülkenin temel yönetim stratejisi bakımından hiçbir anlam taşımayan farklılıklara sahip iki parti içinden satın aldıkları siyasi temsilciler ve senatörler vasıtasıyla mecliste ve senatoda yani, siyasal sistemde temsil ediliyor, meydana getirdikleri çeşitli örgütlerin lobi faaliyetiyle çıkar sağlamaya çalışıyorlar. Başkanlık yönetimi ve Yüksek Yargı da, bu itiş kakışta bir denge kurup, asayiş ve adaleti korumaya uğraşıyor.
Bu yüzden, insanların içine doğdukları ve çıkamayacakları kimlikler üzerine kurulu gruplar yerine, felsefî düşüncelerin temsil edildiği evrensel değerlerin üzerine kurulu gerçek demokrasi peşinde koşan bizim gibi toplumlar, Amerikalıları çok rahatsız ediyorlar.
Kendi düzenlerini korumak ve hedef seçtikleri ülkelere istediklerini kolaylıkla yaptırabilmek için sistemlerini ihraç edip, mümkün olduğu kadar yaygınlaştırmak istiyorlar. Bu açıdan bakıldığında, kendi dinî yönetimini ihraç etmek isteyen İran'dan hiçbir farkı yok ABD'nin.
Türkiye'de, eskiden hepimiz insandık. AKP iktidarından önce, birbirimizin etnik kimliklerini bilmez, merak edip sormaz ve insanlara kimliklerinden dolayı farklı davranmayı (Batılılaşmayı) ayıp saydığımızdan, aklımıza dahi getirmezdik.
Kimlik sobeleme oyunu ile, aslında birbirimizden çok farklı olduğumuz için ortak hedeflere sahip olmamamız gerektiği, güya hiç sezdirmeden her gün defalarca vurgulanıyor, toplumun bilinçaltına yerleştirilmeye uğraşılıyor.
Bizi güvenli, güçlü ve etkili kılan birleştirici unsurlar, geçmişte yapılan büyük hatalar olarak takdim ediliyorlar ve bugünkü kusurlarımızın kaynakları arasında sayılıp, "sorun" sıfatı yakıştırılanlara "çözüm" adı altında, birliğin çözülmesi dışında başka hiçbir sonuca ulaştırmayacak yolların çizilmesinde kullanılıyorlar.
Kimliğine bakılmaksızın herkesin istediği her şey olabildiği kalitede demokrasi ve özgürlükler seviyesine ulaşmış bir devlette yaşamaktan sıkıldıysak eğer, bu gidişi hiç bozmadan aynen devam ettirelim. Demokrasiden kurtulacağımız günler çok yakındır.
Selçuk TINAZ, 9 Nisan 2012