
Evet mayınları
Sonuçların kesinleşmesinden dakikalar sonra ilk açıklamayı yapan MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli, "Başbakan Erdoğan ve AKP'nin bölücülük ve yolsuzluk siciline uygun yandaş yargı yaratma gizli amaçlarına hizmet edecek Anayasa değişikliklerinin Türk milleti tarafından kabul edilmesiyle Türkiye için hayati risk ve tehlikelerle dolu karanlık bir döneme girilmiştir." Demişti. Biz de yapılan referandumda cevap arayan sorunun, "ülke bölünsün mü, bölünmesin mi?" olduğunu söylemiştik. Aradan henüz bir hafta geçti. Sayın Bahçeli'nin tespitin ne kadar doğru, ne kadar haklı ve ne kadar uyarıcı olduğu gün gibi ortadadır. Vatan-millet düşmanları hiç vakit kaybetmemişler ve ihanete yeni halkalar ekleyerek ülkeyi uçuruma sürükleme gayretlerine hız vermişlerdir. Asıl acı olanı hükümetin bu sürecin içinde olduğunun bir defa daha ve en küçük bir şüpheye yer kalmayacak şekilde ortaya çıkmasıdır.
Kimler sevindi?
Başka hiçbir ölçüye gerek olmadan, referandum sonuçlarına kimlerin sevindiğine bakarak Türkiye'nin nasıl bir karanlıkla karşı karşıya olduğunu anlayabilmek mümkündür. Ne kadar ülke- millet düşmanı varsa bayram yaptı. İhanetin tarafı olan gazeteler zafer manşetleri attı. ABD ve AB övgüler sıraladı. BDP ve PKK havai fişekler patlatarak kutlamalar düzenledi. Cumhuriyet ve Atatürk düşmanları coştu. Özel menfaatlerinin peşinde olanların, şahsi beklentileri bulunanların ağızları kulaklarına vardı. AKP ve beslemelerinin ayakları yerden kesildi. Bu vatanda yaşamaktan onur duyan, bu ülkenin birliğinden, bu milletin bölünmez bütünlüğünden yana bir tek kul gösterin ki, bu gelişmelerden memnuniyet duymuş olsun.
Yeni hazmettirme süreci
Bu kadarla da bitmiyor. Türkiye'nin derin bir karanlığa sürüklendiğinin çok daha başka ve çok daha sarsıcı işaretleri geliyor. Başlatılan başkanlık sistemi ve yeni anayasa tartışmalarının ayrıntıları henüz net ortaya çıkmasa da, Cumhuriyeti dönüştürecek bir dönemin başladığını AKP sözcüleri söylüyor. Bu dönüşümün nerede başlayıp nerede biteceği, ne kadarına cesaret edebilecekleri şimdilik meçhuldür. Kesin olan milli devletin ve üniter yapının ortadan kaldırılmak istendiği ve AKP'nin bu yolda yalnız yürümediğidir. Bunu millete kabul ettirebilmek için startı şimdiden verdiler. Çok yönlü bir hazmettirme sürece yaşayacağımız anlaşılıyor. BDP'de, PKK'da, İmralı'da okyanusötesi de, AB ve ABD dayatmaları da Soros formları da, besleme ve yanaşmalar da bu sürecin içerisindedir. Zaten hiç vakit kaybetmeden harekete geçmişlerdir.
Sözde ateşkes
Bu ihanet cephesinin niçin bu kadar ileri gidebildiğinin ipuçları referandum öncesindeki pazarlıklarda saklıdır. İmralı'daki caninin açıklamaları, dağdaki katillerin ateşkes oyunları, BDP'nin hükümetin önünü açma gayretleri bugün daha bir anlam kazanmıştır. O süreçte yapılan pazarlıkların gereğinin yapılması için AKP üzerinde bir baskı oluşturulduğu görülüyor. Bu baskının en önemli aracı sözde ateşkestir. Güya tek taraflı bir ateşkes yaparak hükümete bir fırsat ve imkan tanımışlarmış. Hükümetin bunu iyi değerlendirmesi ve gereğini yapması ve bu fırsatı kaçırmaması gerekiyormuş. Aksi halde çok kanlı, çok tehlikeli bir süreç başlayabilirmiş. Bunları BDP söylüyor, PKK söylüyor, AKP beslemeleri söylüyor, AB ve ABD sözcüleri söylüyor. Hükümet bu söylenenlere önce sessiz kaldı, sonra hak verdi. En son olarak da, BDP'lilere ateşkes görüşmesi yapmak için randevu vererek, İmralı canisinin arabulucu tayin ettiği Finlandiya eski Devlet Başkanı Marti Ahtisaari başkanlığındaki kalabalığı Dolmabahçe Sarayında kabul ederek, gereğini yapmak için harekete geçti.
Hükümet üzerinde baskı
Bütün bunlar olurken dağdaki katiller de boş durmuyor. Hükümeti zorlamak ve üzerinde bir baskı oluşturmak için sözde ateşkese rağmen her türlü kahpeliğe devam edip, taleplerinin kabul edilmemesi durumunda nelerin olacağını göstermeye çalışıyor. Hakkari'de bir minibüsü havaya uçurarak 9 sivilin ölümüne sebep olan mayının başka hiçbir anlamı ve izahı yoktur. Başta BDP sözcüleri olmak üzere, onların sivil uzantılarının bu kahpeliğe başka anlam yüklemeleri AKP'nin milletin kafasını karıştırarak yaptıklarına meşruiyet kazandırma oyunlarına destek vermekten başka bir şey değildir. Bu alçaklara bakarsanız dağdaki katiller hiçbir yanlış yapmamış, hiçbir cinayet işlememişlerdir. Sadece haklarını savunmuşlardır. Cinayet işleyen de, katliam yapan da devlettir. Bu bakış açısı AKP ve beslemeler sayesinde ne yazık ki çok yaygın bir hal almış ve neredeyse kabul görmüştür.
Yüzde 42'yi unutmayın
Bir hafta içinde olanlar, bundan sonra olacakların, Türkiye'nin nasıl bir karanlığa sürüklendiğinin göstergesidir. Bu cesareti "evet" oylarından bulmuşlardır. Hakkari'de patlayan mayının da, bundan sonra patlayacak bombaların da, düşecek şehitlerin de, yaşanacak ihanetlerin de gelip dayanacağı yer "evet" oyları olacaktır. Bütün alçaklar, bütün hainler, bütün işbirlikçiler, bütün katiller "evet" oylarını referans gösterecek ve istediklerinin verilmesini isteyeceklerdir. Israrla ve inatla bunu anlatmaya çalıştık. Türkiye'nin bu noktaya geleceğini gördük. Çok daha acı olanı burada kalmayacak olmasıdır. Bu alçaklıkların karşılık bulması ve haklılık kazanmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin rayından çıkması, milli devletin yok edilmesi ve üniter yapının ortadan kaldırılmasıdır. Elbette bu o kadar kolay olmaz. Yüzde 42'yi hiç kimse unutmasın. Ancak, ellerine çok önemli bir fırsat verilmiştir. Bunu son sınırına kadar kullanmak isteyeceklerdir.
Millete gidilsin
Bu gidişi durduracak, bu ihanete son verecek güç yine Türk milletidir. Zaten en fazla 10 ay sonra seçim bir mecburiyettir. Bu süreyi biraz öne almak ülkenin geleceği açısından hayati önem kazanmıştır. AKP eğer yaptıklarının doğruluğuna inanıyor ve yüzde 58'i bu sayede aldığını zannediyorsa milletten niye kaçıyor? Yargıyı da ele geçirdiğine göre neden korkuyor? Eğer millet tekrar onay verirse bütün söylemlerine, bütün yaptıklarına haklılık kazandırmış olur. Ancak seçimin gecikmesi yüzünden hainler ve bölücüler daha fazla cesaret bulur ve daha fazla ileri giderlerse bu AKP'nin kabarık hesap defterine başka türlü yazılır. Biz AKP'nin eline de geçmiş olsa yargıya güvenimizi kaybetmedik. Bu hesap er geç bağımsız Türk mahkemelerinde görülecektir.
Orhan KARATAŞ
Ortadoğu Gzt.