EVVEL ZAMAN İÇİNDE (Bir, “Dedim – Dedi” Başlatalım mı?)

EVVEL ZAMAN İÇİNDE (Bir, “Dedim – Dedi” Başlatalım mı?)

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Eki 04, 2020 21:05

EVVEL ZAMAN İÇİNDE
(Bir, “Dedim – Dedi” Başlatalım mı?)


Vali oldum, esnafı dolaşmaya çıktım: “A benim esnafım, “salgın” kurallarına uyuyor muyuz?" dedim.

“Ben şahsen uyuyorum," dedi bir esnaf; "Bana yetki verseniz de uymayanların gırtlağına sarılsam!”

“A benim esnafım!” dedim, “Sen nesin, potansiyel katil misin?”

Sonra valiyim ya, devam ettim, korku saldım, “Salgın artarak devam ediyor, önüne geçilemiyor.” dedim.

“Kentimizde kurallara uymayan 116 kişiye suç duyurusunda bulunduk, yirmi birini yurda attık."

“Yeri dar olanı da yurda koyduk, evinden kaçanı, hapisten kurtulanı da.” dedim.

Dinleyenin biri, “Oh ne güzel olmuş, açıkta tek kişi bırakmasaydınız keşke, ne güzel idare ederdiniz memleketi,” dedi.

Tam bu sırada bir haber indi ekranlardan:

Akape’li bir vekil muştuladı:

“Hobi bahçelerine son bir uyarı, cezasını veriyoruz, yıkın diye uyarıyoruz. Uymayanı cezalara boğuyoruz.” dedi.

“Metrekareye 10 lira, cezalısı 30 lira, bir dönümdeyse evciğin gerisini sen hesapla! İyi paraymış!” dedim.

“Bu yıllardır deniyordu zaten, neden şimdi, insanların temiz havaya ihtiyaçları varken, evlere sığılmazken?” dedim.

“İnsanlar apartmanlara tıkanınca şehirleri yapay yapılaşmaya (? ) tam anlamıyla açamayınca binalarda sıkıştılar. Bu nedenle, buralara yüzde beş yüz talep oldu.” dedi.

“Gerçeği diyene ne denir, yapan da siz, eden de siz, insanları betonluklara sokan da siz, cezayı veren de siz! Parayı kapan da siz” diyecektim, ne olur ne olmaz, sustum, diyemedim.

Sağlık bakanı, dün en nihayet doğruyu dedi, “Her vaka hasta demek değildir!” dedi, hemen önlediler, saldırıya geçtiler:

Bir artist hanımı itelediler öne, “Hamile testi pozitif çıkan hamile değil mi yani?” dedi.

Dayanamadım, bu kadarına; “A benim, gül beyazım, a benim güzelim, o başka iş bu başka iş,” dedim.

Biri, “virüs bulaştı mı?” testi, isteyene bulaşan, istemediğini sollayan, hem havada, hem karada hem orada, hem burada, yalnızca evde bulunmayan bu virüsün testinin, sen diyesin, yüzde ellisi, ben diyeyim yüzde yetmişi doğru çıkmaz!” dedim.

“Hamilelik öyle midir ya, ya hamilesindir ya değilsindir, birazcık hamile olunmaz duymadın mıydı?” dedim.

Ötelerden sevinç çığlıkları geldi. Erzurum’da bir köyde altın bulunmuş, bir ton toprakta dört gram dedi, müjdeci ilgili.

Köylüleri konuşturdular, garipler de bir sevinç bir sevinç…

“A, benim akıllım!” dedim, " Bunun sevinilecek nesi var? Toprağın taşın bir gram altına ziyan olacak, memleketin elden gidecek!" dedim. "Sağlığının gitmesi bir yana, toprağın ormanın ağacın kuşun ne olacak, un olup hepsi elekten geçecek, sen düşünmeyi bilmez misin?” dedim.

“Yok!” dedi madenin patronu, “Bizde siyanür yok!” “On yıldır bu işin peşindeydik, dün nihayet işi bağladık, yaşasın korona günleri!” dedi. “1500 hektar araziyi kaptım, Boğazgören köyünde.” dedi.

“Milyonlarca dolara patlarmış siyanürden başka usulle maden çıkarmak, senin annen güzel mi, kimi kandırıyorsun?

O güzelim topraklar yaşanmaz olacak, yörede tarım bitecek, ormanlara kıyılacak, değer mi çöp kadar bir altın parçacığı uğruna!" dedim.

Oradan bir kaset koydular televizyonlara, ben bilgisayarda izledim.

Dokuz yaşındaymış, görünüşte bir kocaman kız, elinde cep telefonu “maskesiz avına” çıkmış. Sitenin kapısında üç kadını uyarmış; “Nerede maskeniz! Takın maskenizi, ona göre ha!” demiş. Kadınlar aldırmamışlar. Kız başlamış mı kadınların filmini çekmeye. Kararlıymış, onları “sosyal medyada” rezil etmeye, olmadı polise vermeye. İşte o zaman kıyamet kopmuş. Kız kadınları tekmeliyor, kadınlar kızı itekliyor.

Yakaladım kız çocuğunu, “A zamane çocuğu, a filmciler şahı, sosyal iletişimin gururu (?) kızım, bu iş senin üstüne vazife mi?” dedim. “Bu işler benden sorulur!” dedi. “Televizyona çıkacağım çekil yolumdan sen de yersin bir tekme ha!” dedi.

“Allah akıl versin, sana da annene de!” dedim. "Değer mi iki dakikalık bir ün için bu yaptığınız! Sizi filme çekenler televizyonlara çıkaranlara acaba ne denir, gazetecilik bu mu?" dedim.

Tam bu anda, ABD başkanı “Trump taçlandı”, yani taçlı virüse yakalandı haberi yayılmaz mı ortalığa. Kızında, damadında, oğlunda yok. Televizyona birlikte çıktığı rakibi Biden’de yok, sunucu da yok. Yardımcısında, yardımcısının karısında yok!

“Bari bu kadar açık etmeseydiniz, foyanız iyice ortaya çıktı!” dedim. “Sizi sahte salgın sahtekârları sizi!”

“A dünyanın sarı civcivi, bu nasıl akıl bu nasıl fikir, bu nasıl uygun bir zaman toplumu hazırlamaya, herkesi hizaya sokmaya,” dedim.

“Testim pozitif” dedi.

Tiyatroya başladılar. Bir ilaçla imdadına yetiştiler. Bir de tılsımlı kokteyl içirmişler.

Aids’in, Ebola’nın, Sars’ın Mars’ın elimizde kalan satmayan ilacının tanıtımını yapma fırsatı da doğdu. Adı: Remdesivir!” dedi esas oğlan Fauci.

“Hani basında yayında ilaç adı vermek, kullanılan ilacın adını yaymak sıradan vatandaşa yasaktı, bu yaptığınız ne?” dedim.

“Sen karışma!” dedi, biri yukardan. “Sus!” dedi biri yandan.

“Aşıya kadar bu işler böyle!” dedi oyun kurucu. “Tüm dünyayı aşılayana kadar. Kimseyi elimizden kaçırmadan, insanlığı yeni düzene geçirene kadar!" dedi.

“Ama biraz sayıları azalacak, sanal paraya geçilecek, servet tek elde toplanacak, herkes robot olacak! 5G bile yetmeyecek, ışınlanacak dünya, bundan böyle, sanal âlemde yaşanacak, bir yanda efendiler, bir yanda tutsakları, öyle mi?” dedim.

Tam o anda Esra Erol ekibi paniklemez mi? Gazetelerin diline düşmezler mi?

“Komşusunun karısından çocuk yapan Cengiz,” “Korona” olmaz mı?

Bunu koca koca gazeteler haber diye aynen böyle yazmaz mı?

“Eyvah!” dedim, “İnsanlık iyice delirdi. Akıllar kuş olup uçtu gitti!

Gördün mü başa gelenleri?” dedim.

Uzaktan bir ses geldi:

Bunlar size “Az bile!” dedi.

“Neden?” dedim.

“Eeee,” dedi. “Duymadın mı, Varlık Fonu, THY hisselerini yabancılara satabilirmiş. Tek hava şirketiniz bile batıyor, satılmadık neniz kaldı?” dedi.

“Bu bayramın da kutlanmayacak, Cumhuriyet Bayramı’nı bekleme, çünkü Aralık’a kadar tüm etkinlikler yasaklandı. Ölüm yıldönümünde de yüce önderinizi anamayacaksınız, korona var ona göre!” dedi. “Lozan’ın yıldönümünü, Ankara’nın başkent oluşunu da unutun!” dedi.

“Durduk yerde başa “Ayasofya açılımı” açarlarken, 350 bin kişiyi dere tepe toplarlarken korona yok muydu?” dedim.

2020’de başa gelenleri, nelerin değiştiğini, okulların halini, sanal eğitimi, çocukların, yaş yaşamışların yaşamdan nasıl koparıldığını, işsizlerin halini, yoksullaşan insanlığı, zenginleşen çeteyi saydı döktü. Dünyaya, alık alık, yaygın bir aşının bulunmasını bekletiyorlar!” dedi. Sonra ekledi:

“İğneci, pardon, aşıcı Bill Gates’in çocuklarına hiç aşı yaptırmadığını biliyor muydun?” dedi.

Bana da, haklısın demek düştü.

“Kendi düşen ağlamaz” dedim. İnsanlığın bu maskeli, gülünç durumunu, kukla benzeri ipte oynatılmasını masalların girişine benzettim;

“Gelen bakar giden bakar;

Kimi güler geçer, kimi söğer geçer… Kiminin kırdığı ceviz kırkı geçer… Kimi ince eleyip sık dokur…

Gel zaman git zaman, çat burada çat kapı ardında…

Az gider uz gider… Altı ay bir güz gider…

Yer demir gök bakır… Hani han, hani harman? En iyisi anamızın beşiğini tıngır mıngır sallamak,”
dedim.

Ben dedim, o dedi. Sen dedin. Onlar dediler! Biz dedik!

Dedim, dedi.

Yazı da, bu çirkin oyun da, bu günlük bitti!

Feza Tiryaki, 3 Ekim 2020
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 987
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x