Gerek Suriye’nin, İslâmî terör örgütünün siyah takım elbise giymeye başlayan lideri komutasındaki 60 kamyonetle işgal edilmesi…
Gerek İsrail’in bölgedeki haritaları kendi lehine değiştirmesi ve…
Gerekse de İsrail- İran ve ABD’nin karşılıklı bombalaşma sürecinde gördük ki:
Türkiye’nin son yıllarda yetiştirdiği en üretken endüstrilerden biri, hiç kuşkusuz:
“Yüksek oktanlı hamasi özgüven” fabrikalarıdır…
Bu fabrikalarda, gerçeklikle temas kurmamış ama ses tonu megafon seviyesinde olan Milliyetçi-Müslüman bir kitle üretilmiş... Bunların baş sloganı da belli:
“Amerika’yı ezer geçeriz, Rusya’yı tuzla buz ederiz, İsrail’i haritadan sileriz, Yunanistan’ı sabah kahvaltısında yeriz...”.
Vazgeçtiklerimizden örnekler
Amerika’yı ezecek geçecektik ki başkanları başkanımıza:
“Aptal olma ekonomini felç ederim” diye bir tweet attığında 1 dolar 3.85’ten 7.28’e fırlayınca acıdık(!), pas geçtik…
Rusya’yı tuzla buz etmek üzereydik hatta bir de savaş uçağını düşürdük ki, Putin’in emriyle Suriye İdlib’de 34 Mehmetçiğimiz şehit edilince hem tuzla buz etmekten vazgeçtik…
Hem de 2.5 milyar dolar bastırıp süs bitkisi olarak kullanmak üzere S 400 füzelerini satın aldık…
İsrail’i haritadan silmemize ramak kalmıştı ama terör devleti İsrail haritasını büyütünce (Şimdilik) erketeye yattık, operasyon ertelemesi yaptık…
Tam, Yunanistan’ı sabah kahvaltısında yemeye hazırlanıyorduk…
Turizm Bakanı’mızın 1.5 katrilyon liraya satın alıp Yunanistan’da bir yat limanına bağladığı 50 metrelik yatında: “gereğini yerine getir Ahmet (Hakan)” ile kahvaltı yaptığını öğrenince, hevesimiz kursağımızda kaldı…
Bilmemeyi marifet sayma
Bu arada, bu Milliyetçi Müslüman kitle bir yandan “küresel güçlere” posta koyarken…
Diğer yandan Almanya’dan ithal araba, ABD’den cep telefonu, Çin’den vida bekliyor...
Bu kitle için dünya: eski bir Osmanlı haritası ve TRT 1’de yayınlanan Osman, Kuruluş, Diriliş dizilerinden ibaret...
Strateji dersen yok ama haritada her ülkeyi işaret edip:
“Bunu da alırız abi” diyen, üzerinde “yerel ve milli” yazan tişörtlerle gezen Milliyetçi Müslüman yiğitlerle dolu kafelerimiz var… Bu özgüven bolluğunun en büyük kaynağı ise: “Hiçbir şey bilmemek ve bunu marifet sanmak…”.
Ne vereyim abilerime
Canlarım, gerçekten güçlü olmak için bağırmak değil, çalışmak gerek...
Bağımsız olmak için dua değil, üretim gerek…
Küffarı ezmek istiyorsan önce kendi içindeki cehaleti, tembelliği ve sahte tarih masallarını ezip geçmek gerek... Ama hakikat acı, hamaset tatlıdır...
Cem Yılmaz’dan mülhem: “Ne vereyim milliyetçi Müslüman ve de çok kahraman abilerime?..”
“Ezer geçeriz!” cumhuriyetinden beş – altı porsiyon versem yeter mi?..
Memduh Bayraktaroğlu