Faili Belli Açılımlar Atlası - Tevfik Çavdar

Faili Belli Açılımlar Atlası - Tevfik Çavdar

İletigönderen MansurSah » Pzt Ağu 17, 2009 9:20

Faili Belli Açılımlar Atlası - Tevfik Çavdar

İki yüzyıldır açılıyoruz. Batıya doğru kürek çekiyoruz. Her biri yakın tarihimizin parlak sayfaları diye kıvanç duyduğumuz nice kararlara yelken açtık. Önce Tanzimat dedik, olmadı 1856 Islahat kararnamesini çıkardık. Meşrutiyet ilan ettik, akabinde “Muharrem kararnamesi” ile “Düyunu Umumiye” yönetiminde ekonomik açılım sefinesinin forsalığını yaptık… Açıldıkça açıldık. Cumhuriyet’le biraz dik durmaya çalıştık. Ama 1946’da İstanbul’a cenaze getiren Missouri zırhlısıyla “25 kuruşa Amerika”ya açılıverdik… Özal’la, Evren’le, Derviş’le neo-liberal sulara girdik, nihayet “Kürt Açılımı” ile günümüzün bol çığırtkanlı şölenine ulaştık. “Açılıma” birde ad bulduk “Demokrasi ve Kardeşlik” açılımı. Artık bu doğrultuda “Kol Bastı” oynar, “Kolcu”yu görünceye kadar tepinir dururuz.

Hiç sevmediğim bir huyum vardır. Sık sık “Kurtlar Vadisinin” Murosu gibi “Lanet olsun şu hocalık tutkuma” diye söylenir dururum. Gene aynı tutkuyla son açılıma yelken tutanlara yakın tarihle ilgili bazı hatırlatmalara deyinmek isterim.

Bilirmisiniz ki şimdilerde pek beğenilen Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türkler en çok aşağılanan halktı. “Etrak-ı bi İdrak” diye nitelenirlerdi. Bu niteleme “İdraksiz Türkler” şeklinde günümüze çevrilebilir. İmparatorluğun diğer halkları kutsanırdı. Örneğin Araplar “Kavmi Necip”ti. Yani saygın kavimdi. Ermenilerden ise “Tebai Sadıka” diye söz edilirdi.

Yeni Osmanlılardan Jön Türklere uzanan siyasi muhalefet ise “Osmanlılık” kavramına dört elle sarılmıştı. İttihat – Terakki 1908 eylemini bu şiarla gerçekleştirmişti. Vatan şairi Namık Kemal yapıtlarında Osmanlıyı yüceltmiştir. Aşağıdaki dizeleri bu yaklaşımının en güzel örneğidir.

Ey Ümmet-i Osmaniyan
Ey muhteşem şir-i jiyan

Namık Kemal millet ve ümmet sözcüklerini yazılarında içice kullanmış, millet yine ulus kavramına özel bir ağırlık katmamıştır. Döneminde büyük beğeni kazanan ünlü piyesi de “Vatan” kavramını yüceltirken “Osmanlılığa” yurttaş anlamını yükler. Osmanlının son kuşağı Türk kimliğini bir anlamda Rusya’dan, Çarın zulmünden kaçan Türklerden öğrendi. Bu bağlamda Yusuf Akçura’nın “Üç Tarzı Siyaset” adlı eseri çok öğreticidir. Akçura bu yapıtında 1876’dan sonraki üç siyasal yaklaşıma dikkatleri seçmektedir. Bu üç tarzı siyaset şunlardır:

· Osmanlıcılık (İttihad-ı Anasır) Siyaseti. Bu bağlamda İttihad-ı Terakki’nin net tavrını Dahili’ye Nazım Halil (Menteşe) Bey Meclis-i Mebusandaki konuşmasında şöyle ortaya koymuştur: “… Dahili siyasetin esası bütün Osmanlıların siyasi birliğidir. Bu birlik siyasetinin gayesi bütün Osmanlıların Osmanlı vatanının her tarafını vatanı umumisi ve yine aynı umumi aşk ve muhabbetle Osmanlı Devletini de kendi devleti tanımasıdır” Böylece iki kavram gündeme getirilmişti: Vatan-ı Umumi ve Vatan-ı Hususiyi Prof. Tunaya’nın altını çizdiği gibi “Osmanlı Devletinin dokusu genel ve özel vatanlardan örülüydü. Huzur ve barış bu iki toplum tipi arasında ki diyaloga dayanıyordu”. Balkan Savaşı bu ütopyaya son verdi. Ziya Gökalp’ın şu dizeleri yeni bir siyasal doğrultuyu gündeme getiriyordu.

Bir ülke ki toprağında başka elin gözü yok
Her ferdinde mefküre bir lisan, adet, din birdir
Mebusanı temiz, orda Boso’ların sözü yok,

· Türkçülük akımı Ermeni, Rum, Arap vb. unsurların ayrılıkçı mücadeleleri sonucu bir savunma ve kimlik arama duygusuyla su yüzüne çıkmıştır. 1908 inkılabından sonra yapılan seçimde Ermeni Rum, Bulgar vb. azınlık partilerinin sürdürdükleri Osmanlı karşıtı ulusalcı, ayrılıkçı propaganda Hüseyin Cahit’in Tanin’de “Millet-i Asli” başlıklı makalesi ile yanıt buldu. Daha sonra Bulgar Prensliğinin krallığa dönüşerek bağımsızlığını ilan etmesi, Avusturya – Macaristanın Bosna – Hersek’i ilhakı, Arnavutluk isyanı, Trablusgarb’ın ve on iki adamın İtalya tarafından işgali, nihayet Balkan Savaşı Türkçülük akımını güçlendirdi, Ziya Gökalp bu akımın ideologu olarak öne çıktı. “Yeni Hayat” önerisi inkılabın gelecekteki ütopyasının ana çizgilerini belirledi.

· İttihad-ı İslam siyaseti. Bu siyaset İkinci Abdülhamit döneminde hem iç, hemde dış politika alanında büyük bir önem kazanmıştır. İttihatçılar’da Birinci Dünya Savaşına girerken sömürgeleştirilmiş İslam halklarını yanlarına çekmek için “Cihat” ilan etmişlerse de bir yararını görmemişlerdir. 1924’de Halifeliğin ilgasına karşı koyanlar itirazlarını aynı nedene dayandırmışlardır. Maalesef aradan 80 yıl geçtikten sonra bu “tarzı siyaset” ABD eliyle yeniden gündeme getirilmiştir.

Ne yazık ki aydınlarımızın bir bölümü rüzgar gülü olmayı çok seviyorlar. Ömer Seyfettin bu tip aydınları Efruz Bey tiplemesiyle çok güzel betimlemiştir. Efruz Bey’in “Tarz-ı hayatını” kaleme alan usta hikayecimiz, bu zatın yeri gelince “Türk Ocaklı” yeri gelince “Cemiyet-i Hafiye üyesi (yani İttihatçı)” oluşunu, bazende batı aristokrasisine temayül edip, baron, marki vb. gibi sıfatlara soyunmasını ince bir mizah biçimi ile anlatmıştır. Polis akademisinde “Kürt açılımına” katkı yapan 12’i akıl adamını Efruz Beyin günümüzdeki son numuneleri olarak algılayabiliriz.

Bunları anlatmamın nedeni Kürt sorunu kadar önemli bir Türk sorununun da varlığına deyinmekdir. Ezilen, sömürülen, işsizlikden kıvranan, her alanda özgürlük diye çırpınan iki halkda aynı sorunlarla boğuşmaktadır. Ne Kürtçülük, ne de Türkçülük bu sorunların umarı olamaz. 1970 – 80’li yıllarda Diyarbakır, Batman, Şırnak, Hakkari, Van yöresini sendika seminerleri, paneller vb. nedenlerle dolaştım. Seminerlerde Kürt emekçilerin başat sorusu “Sömürge nedir?” olurdu. Böylece bölgenin Türkiyenin sömürgesi olduğunu ima ederlerdi. Başlangıçta yanıtlamakta zorlanırdım. Sonra cevabı buldum. Onlara aşiret reislerinin sömürgeci sultası altında olduklarını anlattım. Devletin de aşiret reislerini koruyarak bu sömürüye göz yumduğunu söyledim. Bu sorunlar ancak emekçilerin, ezilenlerin ortak eylemiyle çözülebilir. Efruz beylerden medet beklenemez.

Lozan andlaşmasının tüm belgeleri iyi okunmalıdır. O belgelere göre (hepsi Prof. Reha Meray tarafından derlenip yayınlandı) Türkler ve Kürtler yeni devletin aslı unsurlarıdır. Rumlar, Ermeniler, Museviler azınlık statüsündedirler. Kendi okullarını açabilir, çocuklarını bu okullarda eğitebilirler. Diğer yandan, bugün artık unutulan, 1921 anayasası gerekçesi ve 1. Meclis’teki tartışmaları ile ele alınmalıdır. “Misak-ı Milli” tartışmalarıda son Osmanlı Meclisi Mebusanı zabıtlarından okunarak bu bağlamda değerlendirilmelidir. Yerel yönetimler, il genel meclisleri bu bağlamda önem taşır.

Tüm bunların ötesinde Türk ve Kürt halklarının ortak bir özgürleşme sorunu vardır. Siyasal yaşamdan, sağlığa kadar mutlak bir özgürlük gereksinimi ortadadır. Derebeylerinin sultasına son verilmelidir. Toprağa bağlı kulluk nihayete ermelidir. Ne Barzani, ne Ahmet Türk ne de diğer aşiret reisleri ve onlara biat edenler ezilenlerin lideri olamaz; onları lider kabul etmek sorunu baştan çözümsüz kılar. Bütün bunların ötesinde etkin bir toprak reformuyla ekonomik özgürlüğün temelleri atılmalıdır. Bu söylemi kim yükseltiyorsa, Türk halkının ve Kürt halkının, ezilen yığınların sorununu da o çözecektir. Bölgedeki yüzyılı aşkın emperyalizmin sultası ve onun oyunları yeni sorunları yaratmaktan ileri bir yarar sağlamaz. Bölgenin yakın tarihi emperyalizm tarafından ezilen halkların kanıyla sulanmıştır. Analar ağlamasın söylemi halkların analarını gerçekten ağlatan emperyalist oyunları gizlemek için yükseltilmektedir.
------
Kaynak: soL
Fatih "Mansur Şah" Özaydın

Hem Cemaat hem Cumhuriyet olunmaz,
Ters mıknatıslanma yapar!!!
Kullanıcı küçük betizi
MansurSah
Bilim Adamı
Bilim Adamı
 
İletiler: 611
Kayıt: Cum Ara 07, 2007 18:04
Konum: Osaka, JP

Re: Faili Belli Açılımlar Atlası - Tevfik Çavdar

İletigönderen MansurSah » Pzt Ağu 17, 2009 9:38

Beğenerek paylaştığım bu yazıda katılmadığım temel noktalar da var elbet, herşeyden önce, bence Deniz'lerin de düştüğü hata ile, artık şu "Türk-Kürt halkları / halkların kardeşliği" lafını bir kenara bırakıp, hepimizin tek bir halk olduğunu anlamak gerekir. Ülkemizde yaşayan bazı insanlara bir halk, diğerlerine de başka bir halk dediğimiz anda zaten bölmüş olmuyor muyuz? Sonra "yaşasın kardeşliği" diyerek, demin böldüklerimiz kardeşleştirmeye çalışmayı saçma buluyorum.
Fatih "Mansur Şah" Özaydın

Hem Cemaat hem Cumhuriyet olunmaz,
Ters mıknatıslanma yapar!!!
Kullanıcı küçük betizi
MansurSah
Bilim Adamı
Bilim Adamı
 
İletiler: 611
Kayıt: Cum Ara 07, 2007 18:04
Konum: Osaka, JP

Re: Faili Belli Açılımlar Atlası - Tevfik Çavdar

İletigönderen Ram » Pzt Ağu 17, 2009 10:16

Mansur, onlar hata değildir. Bilinçli yaklaşımlardır, yazarın kendi algısındaki öğretisinin gerekleridir. Özetle diyorki: "Açılımı emperyalizm yaparsa berbat, emekçi yaparsa şâhane"

Ulus devlet biçimini yazar benimsememiş olsa gerekir. Zira ulus bir devletin, bir halkı vardır. Mesele, her yurttaşın kendini Türk kabûl etmesiye ve aynı zamanda kendi budunsal kökeninin getirdiği dili de, folkloru de özgürce yaşatabileceği günlerin gelmesiyle çözülecektir.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Re: Faili Belli Açılımlar Atlası - Tevfik Çavdar

İletigönderen İlteriş » Pzt Ağu 17, 2009 10:30

MansurSah'a bu noktada katiliyorum,

Tarihteki butun Turk devletlerinde, bir ust kimlik olagelmistir, hicbiri kesinlikle irkci yahut, etnikci bir anlayisla yonetilmemistir. Ornegin; Hunlar dedigimiz zaman, icerisinde onlarca Turki, yahut Turki olmayan boylar bulunduran bir yapinin "Hun" ustkimligi altinda "Tek Yumruk" olduklarini goruyoruz. Ayni durum "Gokturkler" icin de gecerlidir, daha sonra Kirgiz, Turgis, Kipcak vb "Boy veya Oba"yi one cikaran alayislar isin icine girmis ve buyuk bir boylararasi uzlasmanin neticesi olan bu buyuk devlet yikilmistir.

Ayni durum "Osmanli Devleti" icin de gecerli olmustur, Osmanli asirlar boyunca "Osmanlicilik" yapmis ve kucumsenemeyecek bir zaman dilimi boyunca basarili olmustur. Osmanli devleti, 100'lerce etnik kokenin bir ortak degerler uzlasmasi seklinde ayakta kalmistir. Suphesiz, bu kadar farkli etnik koken ve inanc farkliliklarini bir arada tutan sey, "Birlikte buyuk bir dunya gucu olabilme bilinci"dir.

Ancak, 19. yuzyilda, gelisen Ulusculuk akimlari, oncelikle Balkanlarda yasayan Yunan ve Bulgarlar etnisitesi mensuplarinda "Yunan adi altinda", yahut "Bulgar adi altinda" bagimsiz olma fikri uyandirmistir. Yani, "Buyuk bir Osmanli Devleti'nin zengin ve mureffeh yurttaslari olma fikri", bu etnisitelerin mensuplari icin "kendi bagimsizliklarini kazanma fikri" karsisinda tutunamamis ve modasi gecmis bir fikir olarak kalmistir.

Farkli etnisitelerden insanlar, neden bir birlik kurarlar, yahut, nasil bir ortak noktada uzlasirlar? Bu soru, simdiki guneydogu sorununun cozumu arastirilirken sorulmasi gereken ilk sorudur.


Bu soruya benim sahsi cevabim sudur;

Herhangi bir "X" Etnik grubu, yan yana yasadigi etnisitelerden veya Ulustan kendini soyutlarsa, cevresel ve tarihsel kosullar itibariyle ayakta kalmasi mumkun olacaksa bagimsizlik ister, eger yok olacagini biliyorsa bagimsizlik istemez.

20. yuzyil Yunanlisi icin, Osmanli'dan ayrildiktan sonra hayatta kalabilecegi bir uluslararasi denge durumu mevcuttu. Ancak 21. yuzyil Kürt'ü icin boyle bir denge durumu soz konusu degildir. Turkiye'den idari olarak ayrilmak, her ne kadar bu hayalle yasayan aptallar mevcutsa da, imkansizdir! Kurtculerin, Turkiye'den toprak almalari, ancak ve ancak pek cok etnik kokenden olusmus olsa da kendini "Turk Ulusu" sayan Anadolu insanini maglup ederek mumkun olabilir. Yani "Turk"u yenmeden, Turkiye'den toprak a-la-maz-lar.

Diyelim ki, uydu bir siyasi iktidar, Turk halkini bir sekilde uyutup Turkiye'den onlari ayirdi. Bu durumda da, ortaya cikacak olan "sozde" Kurdistan, dort tarafi (hem de birisi Turkiye olan) dusmanlarla cevrilmis olacak. Boyle bir kusatma altinda 3 gun bile yasayamazlar.
Ayrildiklari anda, Ataturk sayesinde nispeten cagdas bir statuye ulasmis olan Turkiye Cumhuriyetinin nimetlerinden faydalanamama durumu da cabasi elbette.

Geleyim son zamanlardaki "Sozde Kurt Acilimi" durumlarina;

Kurt kokenli insanimizin, akli basinda olanlarinin, bir tanesinin bile Turkiye'den ayrilma gibi bir talebi olacagini sanmiyorum. Su anki pkk sorunu buyuk olcude "dis destek" ile yurutulen bir sorundur. Tek bariscil cozumu ise, Kurtlere, "gelin birlik olalim, "Turk" adı bir etnik koken adı degil, ULUS denilen buyuk bir birliktelik ve dayanismanin adidir!" denilerek, "buyuk ve guclu bir Turkiye'nin mureffeh yurttasi olmalari" onerisinin goturulmesidir! Eger kabul etmez ve dagdan inmezlerse esas kesin cozum, "TEK BIR TERORIST KALMAYINCAYA KADAR" TURK MILLETININ ORDUSUNUN ONLARI EZMESI VE YOKETMESIDIR!
"Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir"

Mustafa Kemal Ataturk
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş
Üye
Üye
 
İletiler: 1197
Kayıt: Cmt Eki 20, 2007 23:05

Re: Faili Belli Açılımlar Atlası - Tevfik Çavdar

İletigönderen Ram » Pzt Ağu 17, 2009 11:23

Haydi bu konuyu tartışalım.

20. yuzyil Yunanlisi icin, Osmanli'dan ayrildiktan sonra hayatta kalabilecegi bir uluslararasi denge durumu mevcuttu. Ancak 21. yuzyil Kürt'ü icin boyle bir denge durumu soz konusu degildir. Turkiye'den idari olarak ayrilmak, her ne kadar bu hayalle yasayan aptallar mevcutsa da, imkansizdir! Kurtculerin, Turkiye'den toprak almalari, ancak ve ancak pek cok etnik kokenden olusmus olsa da kendini "Turk Ulusu" sayan Anadolu insanini maglup ederek mumkun olabilir. Yani "Turk"u yenmeden, Turkiye'den toprak a-la-maz-lar.


Ben, Yunan için sağlanan uluslararası mutabakatın, 21. yüz yılda Kürt için de sağlandığını düşünüyorum. Her ne kadar din farkı olsa da; o kadar açılım, o kadar AB ve BD yönlendirmesi, kışkırtması, o kadar uluslararası vakıf ve enstitü ve eşkıya örgütü bu mutabakatın birer göstergesidir.

"Savaş koşulları yok" diyebilirsin Mehmet ama, zaten toplu bir ayrılık ve ayaklanma teşebbüsü alenen iç savaş demektir. Kaldı ki eşkıya örgütüyle de savaşım hâlâ sürmektedir.

Diyelim ki, uydu bir siyasi iktidar, Turk halkini bir sekilde uyutup Turkiye'den onlari ayirdi. Bu durumda da, ortaya cikacak olan "sozde" Kurdistan, dort tarafi (hem de birisi Turkiye olan) dusmanlarla cevrilmis olacak. Boyle bir kusatma altinda 3 gun bile yasayamazlar. Ayrildiklari anda, Ataturk sayesinde nispeten cagdas bir statuye ulasmis olan Turkiye Cumhuriyetinin nimetlerinden faydalanamama durumu da cabasi elbette.


Yukarıda, "düşman devletlerle çevrili olacaklar" demişsin. Daha düne kadar Kürtleri kullanan Suriye ve İran, biraz Türkiye'nin baskısından, biraz Birleşik Devletler'in bölgedeki -çıkarlarına aykırı- hesaplarından ve biraz da kendi içlerindeki Kürtlerin sorun olmaya başlamasından dolayı bu siyâseti zayıflattı ya da rafa kaldırdı. Ancak, Türkiye sömürge bir hükûmet eliyle bu yaklaşımı sürdürür de, bunun sonucunda toplu bir ayaklanma başlarsa, Suriye ve İran, kendine daha fazla sorun yaratmaması adına, basit ifadeyle "Kürtleri defedercesine", Türkiye'de meydana gelecek ayaklanmaya iter, "gidin ne yapıyorsanız orada yapın" diyerek Irak kuzeyine göç başlatır, hatta ayaklanmaya adam yetiştirir.

Tek bariscil cozumu ise, Kurtlere, "gelin birlik olalim, "Turk" adı bir etnik koken adı degil, ULUS denilen buyuk bir birliktelik ve dayanismanin adidir!" denilerek, "buyuk ve guclu bir Turkiye'nin mureffeh yurttasi olmalari" onerisinin goturulmesidir!


Bunun denilmesi kâr etmemiştir. Tüm sağlamaları yapılarak, dayanaklarıyla birlikte bir anlatım ve uygulama gereklidir. Bunun için de zaten olmazsa olmaz tek şart, millî yâni tam bağımsız bir hükûmetin hüküm sürmesidir. Özetle, çare bizleriz.

Eger kabul etmez ve dagdan inmezlerse


Dağdaki dağa katletmek ve gebertilmek için çıkıyor. Afla çözüm olmuyor. Ben bu konuda Osman PAMUKOĞLU'nun görüşünü destekliyorum. Dağdakine anladığı dilden cevap verilmelidir. Korkar ya da nedâmet getirir, dağdan inip de teslim olan olursa ne alâ...
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Re: Faili Belli Açılımlar Atlası - Tevfik Çavdar

İletigönderen İlteriş » Pzt Ağu 17, 2009 12:21

Ram yazdı:Haydi bu konuyu tartışalım.


Hadi bakalim :-)

Ram yazdı:Türkiye sömürge bir hükûmet eliyle bu yaklaşımı sürdürür de, bunun sonucunda toplu bir ayaklanma başlarsa, Suriye ve İran, kendine daha fazla sorun yaratmaması adına, basit ifadeyle "Kürtleri defedercesine", Türkiye'de meydana gelecek ayaklanmaya iter, "gidin ne yapıyorsanız orada yapın" diyerek Irak kuzeyine göç başlatır, hatta ayaklanmaya adam yetiştirir.


Bu varsayim, tamamiyle oyle bir durumda olusacak guc dengelerinin, bu varsayimin gerceklesmesine olanak saglayacagi mukemmellikte Turkiye aleyhine tesaduf etmesi ile mumkundur. Ama en kotu olasiligi dikkate almak lazim gelir dersen, haklisin! Turkiye en kotu kosullara kendini hazirlamalidir.

"Tek bariscil cozum" olarak gordugum olayi, senin soyledigin sekilde, tum boyutlariyla Kurt kokenli yurttaslarimiza anlatirsak, bu anlatisin kar edecegine inaniyorum. Bu cok da iyimser bir inanc degildir, tarihte hep birlikte yasamis bu halk ve ozellikle, bu asiri uzun sure birlikte yasamisligin verdigi bir "aynilasma" soz konusu. Dunyada Turk'un renklerine, kulturune Turki olmayip da bu kadar yakin olan baska bir kultur daha yok. Ozellikle bu kulturel benzerlikler, bahsettigim anlatimla birlikte vurgulanirsa basariya ulasacaktir.

Sozunu ettigim "Tek Bariscil Cozum"un gerceklesmemesi durumunda zaten ben de Osman Pamukoglu'nun yontemine gecilmesi gerektigi fikrindeyim.

Sanirim, burada sen benim "Tek Bariscil Cozum" dedigim seyin icerisine dagdaki serefsizleri de kattigimi sandin. Onlar dagdan inip gelip siyaset yapsinlar demedim, benim esas ifade etmek istedigim suydu;

"Eline silah almamis sempatizanlara, neyin sempatizani olduklari konusunda aydinlatici bir bilgi vermeyi denemek ve onlara kulturel haklarinin sadece 'Pkk terorunden kaynaklanan hassasiyetten oturu' uygulamada tam olarak saglanamadigini hatirlatmak ve onlari sadece guclu ve adil bir Turkiye'ye sempati duyan Kurt kokenli Turk vatandaslari yapmak. Olusacak bu atmosferde de, yeni eleman sikintisi cekecek olan bolucu orgute silah birakmaktan baska secenek birakmamak."

Bir de, silahi birakan ne yapacak? sorusu var, ki bahsettigim "tek bariscil cozum"un icinde kesinlikle "bunlarin gelip Turkiye sinirlari icerisinde elini kolunu sallayip dolasmasi, af veya ceza indiriminden faydalanmasi veya siyasete atilmasi" gibi sacmaliklardan hicbirine yer yok. Turk adalet sistemine gore "suclu" kalmaya devam etmeliler.
"Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir"

Mustafa Kemal Ataturk
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş
Üye
Üye
 
İletiler: 1197
Kayıt: Cmt Eki 20, 2007 23:05


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x