Farkında mısınız? Dokunuyoruz! / Feza TİRYAKİ

Farkında mısınız? Dokunuyoruz! / Feza TİRYAKİ

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş Şub 13, 2013 11:13


Farkında mısınız? Dokunuyoruz!


Yok bunların yalanı dolanı. Dobra dobralar. Devlet duyuruları (kamu spotu) adı altında oynattırdıkları kafa dönüştüren, iç bulandıran kısa filmlerden birinde aynen böyle diyorlar:

“Farkında mısınız, size dokunuyoruz.”


Dokunma ama ne dokunma. Dokundukları yerde beş parmaklarının izi. Öyle böyle dokunma değil yaptıkları, vurma, yerle bir etme, ezme, geçme…
Bunların dönüştürdükleri , çok uzun yıllar önce, siftah diyerek ilk önce ele geçirdikleri TRT, bu dokundurmalardan birini yapıyor bugün:

“Sevgililer günü ön kutlaması.” Sevsinler sizin sevgililer gününüzü. Hem dinciliğin âlâsını yapacaksınız, Osmanlı da Osmanlı diye höyküreceksiniz, hostes kızlara bile fesli kaftan giydirmeye kalkacaksınız, sonra tutup “Sevgililer Günü.” Hem o dalda, hem bu daldasınız!
Bir yanınız acem bülbülü, bir yanınız Arap gerdanı. Bir gözünüz yarı çıplağa aygın baygın bakıyor, bir gözünüzü kara çarşaflılar örtmüş…

Bir yanda şıkıdım kızlar, keçi sakallı beyler, kafa kıvıra kıvıra, bel döndüre döndüre, " OKUL" adlı ruhsuz, milletsiz, kimliksiz yayınınızda ders veriyor. Bir yanda sakallı mollalar sakal sıvazlayıp, kafa sallıyor, saatlerce konuşup tek bir söz demiyor. Boş boş konuşup, bel bel baktırıyorlar.
TRT yeni bir diziye başlıyormuş. Soytarılar çıkmış, diziyi anlatıyor:

“Bir kız, bir oğlan. Bir anda aşık oluyorlar. (Çok heyecanlı, sonra?) Müziği Gencebay’dan: “Beni böyle sev” (Aman ne güzel, bayıldım!) Kızla oğlanın aralarına…( Eeee… ) Sevgililerin tatlı telaşına…( Meraktan çatlıy’cam.)”

Koskoca devlet televizyonu, kültür yayını yapacağına, yok “Seksenler”, yok “ Leyla ile Mecnun” lar, nerde seviyesiz sözlü, konulu, vıcık vıcık gülmeceli şey var, yayınına alıyor. Özel televizyonların yaptığının bin beterini bunlar yapmaktan çekinmiyor.

Bir de spor yayınına bayılıyorlar. Futbol maçları üç dört kanalda birden canlı veriliyor. Bu oyunlar uzun uzun tartışılıyor. “Aziz’in pozisyonu penaltı mı değil mi?” Bu arada terörist başına özel telefon verilecekmiş, örgütüyle görüntülü iletişim kursun, diye… Şurada taşeron işçiler direniyormuş. Orada kentsel dönüşüm geçmişi siliyormuş… Bunlar gözden saklanıyor.

Şimdi tutturmuşlar, radyoda, “Sevgililer Günü.”

Size demezler mi bu perhiz, bu ne lahana turşusu?

Aklınızda uzun etekli, kaftanlı, başı türbanlı hostesler. Dilinizde ölü dil Osmanlıca. Kafanızda eski Osmanlı’yı yeniden yaratma, birini padişahınız yapma... Kahire’den gezi belgeseli yapmışsınız. Kahire’de çığlık atıyorsunuz: “Burası Devlet-i Âli’nin başşehri. Arapları konuşturuyorsunuz sözde: “Biz aslında Türkçe konuşuyormuşuz, farkında değiliz,” diyorlarmış. Neden mi? İsimler, âdetler, kökenler Türkmüş de ondan…

Hem Anayasa’dan Türklüğü çıkaracağım, iktidarımın gideceğini de bilsem bu işi yapacağım diyor, başınız, hem de Osmanlıcılık oynamak için Türk’ün adını kullanıyorsunuz. N’oldu diğer millîyetlere? Saysanıza sıra sıra, ünlü mozaik kökenlerinizi… Birinin diğerinden üstünlüğü yok desenize. Bu faşistlik desenize. Yok işinize nasıl gelirse öyle! Dön baba dönelim…


Askerin katilini, devlete silah çekeni kollarına alan, kucaklayan terörist sever vekil kadın, dün konuşurken salonda Türk bayrağı yere düşürülüyor önce. Sonra bu kadın, bayrak asıldıktan sonra konuşac’am, demiş ve beklemişmiş. Bu haber diye gözümüze gözümüze sokuluyor. Dokunan dokunana… Adımız balık hafızalıya çıktı ya. Paristeki teröristlerine Diyarbakır’da tören yaparlarken cenazelere ne örttüklerini, hastane bayrak direğine ne çektirdiklerini bile unuttuk bunlara göre… Algımıza şöyle bir dokundular mı sanıyorlar, eskisi aklımızdan uçup gidecek… Çok değil, bir bir buçuk ay sonra yeni anayasa ayağıyla istediklerine kavuşacaklarına, milletin kendi ayağına kurşun sıkacağına, bütün şartları hazır ettirdiklerine inanıyorlar ya, o rolden öbür role atlıyorlar…

Türk Dil Kurumu’nun son durumuna bilgiağına girip bir baktınız mı bilmem. Açtınız mı, eski yazı karşılıyor sizi. “El yazması eserler veri tabanı”ymış orası. Türk Dili ile eski yazının ne ilgisi var demeyin, yazınıza dokunmaya niyetli olanlar, alfabenizi değiştirmek isteyenler varsa niye olmasın? Arap harfleriyle yazılmış eciş bücüş yazılarla size dokunuyorlar, el yazması ayağına, fırsat bu fırsat deyip…

Türk Dil Kurumu’nda bir anma haberi var, geçen aylarda anılmış bir kişi: Ali Emîrî Efendi. Seyit soyuymuş. Biz ne zamandır soyla sopla övünür olduk acaba? Şöyle âlimmiş, böyle âlimmiş. Ne yapmış diye bakıyorsun: Kaşgarlı Mahmut’un Türkçe sözlüğünü ( Divân-ı Lügat-it Türk) bir kitapçı da bulmuş da Türkçeye kazandırmış da… Başka… Kitap severmiş. Kitap okurmuş. Âlimmiş…

Adı ve soyadının gösterişiyle adam anıyorlar… İsyancı, kan dökmüş yobaz Kürtçüleri övmek serbest, hainlerin neredeyse heykelleri dikilecek, adları sanal paralara yazılıyor…

Türk Dil Kurumu’nda yine eski kitap tanıtılmış: Nevai’den. Fatih Üniversitesi ile beraber. Eski Türkçeyle (eski yazıyla) yazılı eserleri tanıtıyorlar. Yine bir Çinli bilim adamı ölmüş. “Geng Shimin” . Haberi burada. Neden mi? “Eski Türkçe” dersleri(Çağatayca) açmışmış orada, üniversitede 1976’da. Bu “eski yazı” işini pek bir sıkı tutuyorlar. Türk demekten, Türk şairi demekten, Türkçe demekten bile çekinmiyorlar o zaman. Yeter ki eski yazıyla yazılmış olsun kitapları. Bütün bunlar gelecekte yapmayı düşündükleri bir darbenin işareti olmasın? Yine devletin televizyonu bir kanalını İngilizce okuyor: “Eyc di” diyor. Soruyorsun, ne bu oğlum? Ne diyor bunlar böyle?

H(he) ile D(de) harfini okuyorlar anne, diyor oğlum. Bilmezden gelerek soruyorum. İşin tuhaflığını anlamak için. Tek tek harflerimiz İngilizceye dönüşüyor. “TRT Çocuk” her yabancı filminin başlığını orijinal( aslına bağlı) yazısıyla yazıyor. İngilizce dersi verir gibiler her dakika körpecik beyinlere… Adlar yabancı, konu yabancı, dil yabancı. “Bak çocuğum bak!” “Dönüş çocuğum dönüş!”

Okul önlükleri ile ilgili önemli karar diyerek bir başlık atmışlar gazetelere.

Mavi önlüklü bir kız çocuğu resmi. On on iki yaşında vardır en azından. Elinde bir çanta, okul çantası. Çantanın yüzünde bir resim: “Miki Fare “ resmi. Miki’nin kocaman ablak kafası.”

Millî Eğitim Bakanlığı. Bakanlığa bağlı okullarda okuyan Türk çocukları. Çantalarının üstünde Amerikan faresi.
Çantaları mikili. Utancın, ayıbın, küçülmenin, bayağılığın bu kadarı olur mu? Hiç mi simgemiz yok bizim? Neden böyle bir resim? Haber neden bu resimle veriliyor? Hem Miki’nin başka bir anlamı da var film dünyasında. Porno filmleri bu adla anıyorlar.

Her haberin bir dokunuşu var topluma, siz farkında olmasanız da dokunanlar nasıl dokunacaklarını pek iyi biliyorlar.

Bir bakalım isterseniz dokunanlara, neler dokunuyor topluma, nasıl dokunuluyor?

Yoksa bunun farkında değil misiniz?


Feza TİRYAKİ
12 Şubat 2013
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x