
Başarabilirler mi?
Rusya’nın bu konudaki en büyük kozu Kırım’daki nüfus dağılımı ve halk oylaması talebidir. 1944 yılında Stalin tarafından gerçekleştirilen “sürgün halklar ve ayrışan toplumlar” projesi Kırım Türklerinin demografik yapısında yaşanan en büyük değişimlerden birisi olmuştur. 18. Yüzyılın sonlarında Kırım’ın kaderinin değiştiği yıllarda Kırım’daki Türk nüfusu % 80-85 düzeyindeyken bugün % 15 seviyesine gerilemiş durumda. Rusya şimdiden oradaki Rus’lara Rusya pasaportu dağıtmaya başladı ve bölgeye oldukça yakın bir yerde aldığı tatbikat kararıyla da “burası bizim ve gerekirse savaşacağız” restini ortaya koydu. Geçmişte buna benzer kaotik durumlar dikkate alınırsa Rusya’nın kendisi açısından hayati önem taşıyan Kırım için savaşmasının mümkün olduğu ileri
sürülebilir.
Türkiye’nin duruşu
Kırım Türklüğü gerek coğrafi konumu gerekse dış politika algısı bakımından, Türkiye ve Türk dünyasının birlikteliği için çok önemli bir yerde durmaktadır. Türkiye’nin bu süreçte Kırım için yapılması gerekenleri yapmaması ya da ötelemesi Orta Asya ve Kafkaslarda, Türk dünyasında Türkiye’nin imajını ve konumunu sarsacak niteliktedir. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun açıklamasında “Ukrayna’nın bütününün, Kırım da dahil olmak üzere istikrara kavuşması en büyük temennimizdir” şeklindeki açıklaması, Türkiye’nin meseleye temkinli yaklaştığı ve bir denge kurmaya çalıştığı yönünde yorumlanabilir. Ancak burada en önemli sorun, gelinen durum itibariyle bir yandan Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü bir yandan da Rusya’nın “iç mesele” olarak konumlandırdığı bir sürece darbe vurmamak düşüncesinin aynı anda işletilebilmesinin mümkün olmamasıdır. Üstelik Türkiye’nin daha önce bu tarz durumlarda sergilediği benzer yaklaşımların sonuç getirmediği dikkate alınırsa “Kırım Türkleri” için zor günlerin yaklaştığı söylenebilir. Bununla birlikte dış politikanın rasyonel ve stratejik kararlar çerçevesinde yönlendirilmesi gereği, Türkiye’nin Rusya ile olan ticaret ağı ve enerji bağımlılığını gündeme getirmektedir. Konuyla ilgili uzmanların Türkiye ekonomisinin ve enerji sektörünün bundan olumsuz etkilenebileceğine vurgu yapması, daha pragmatist bir dil kullanması Türkiye’nin daha temkinli ve belki de ürkek yaklaşmasına işaret eder niteliktedir. Zira burada Türkiye’yi en çok zorlayacak husus, Rusya’nın bu tarz durumlarda geliştirdiği “restleşme” dilinin devreye girmesi ihtimaldir. Ancak ne olursa olsun Türkiye proaktif bir tavırla ve tarihi gerçeklerden hareketle uluslararası hukukun da kendisine verdiği yetkiler çerçevesinde soydaşlarına sahip çıkmalı ve derhal varlığını hissettirmek zorundadır.
Kürşad ZORLU, 1 Mart 2014
kzorlu77@gmail.com