FETİH
Ordu’yu kurdum, ele geçirdim ya da kendime bağladım; onu fethettim.
İktidar’a geldim, onu elde ettim, iktidar oldum.
Ülke’yi kurtardım, Misak-ı Millî’yi gerçekleștirdim, Anadolu’yu fethettim.
Halk’ımı kurtarmaya geldi sıra; (ilk üç maddede yapılanlar) buna da olanak verecektir diye düșünüyorum.
Mustafa Kemal 8 Ağustos tarihinde Büyük Millet Meclis’inde böyle konușmuș deniyor. Ya da Fransızca’sı ile șöyle;
« J’ai conquis l’armée; j’ai conquis le pouvoir; j’ai conquis le pays. Ne me sera-t-il pas permis de conquerir mon peuple? Les révolutions doivent être fondées dans le sang. Une révolution qui n’est pas fondée dans le sang ne sera jamais permanente... Tout grand mouvement doit prendre naissance dans les profondeurs de l’âme du peuple: c’est la source originale de toute force et de toute grandeur. En déhors de cela, il n’y a que ruines et poussière..”
O günün diliyle nasıl konușmuș diye Meclis Tutanakları’na bakılabilir.
Söyledikleri gerçekten bu mudur?
Söyleminin bu olabileceği bilindiğine göre, söyledikleri doğru olarak kabul edilmelidir.
O zaman devam edelim:
“Kansız devrim olmaz; kana bulanmayan devrimler ise kesinlikle ayakta kalamaz”..
Tüm büyük devinimler halkın ruh derinliklerinden doğmak zorundadırlar ve ; (devrimlerin) güç ve yüceliği halkın yüreğinden gelmiș olmalarındandır.
Gerisi ayrıntıdır; tozdur dumandır; harabedir virandır”.
Mustafa Kemal’in sözlerinin, hele eski Türkçe ile ne denli vurgulu olabileceğinden kușkum yok.
Söyleminin özü ise söyle yorumlanabilir diye düșünüyorum.
Devlet-Ulus diye tanımlanan toplumsal biçimleniș, önce devletin ‘fethi’ ile bașlamaktadır. Devletin ele geçirilmesi ya da kurulması da denilebilir.
Ve sonra ‘ulus’un kurulușuna geçilebilecektir.
Ulusu kurmak için de, ulusun gerçekten uğruna can verilebilecek yüce bir olgu olması için diyelim, o duygunun halkın ruhuna ișlemiș olması, halkın yüreğinde yer etmiș olması gerekmektedir.
Gerisi ne olurmuș?
Laf-ı güzaf, toz-duman, harabe-viran..
Günümüze gelindiğinde, bu toz ve duman, bu kan ve gözyașı, bu șehit ve gazi, boș yere akan bu kadar kaynak ve israf hangi ‘yüce amaç’, hangi ‘ulu hedef’ için yapılmaktadır?
Deniyor ki, bu savașım ‘insan hakları’ ve ‘demokratik kazanımlar’ için yapılmaktadır.
AB komiserleri, Venedik çavușları, Barzani zabıtalarınca bir ‘insan hakları’ sözü tutturulmuș gidilmektedir.
Devlet’in olmadığı yerde ‘hak’ olurmuș gibi.
Demek ki Devlet'in yeniden ‘feth’edileceği noktaya gelinmiștir.
Pekiyi devleti ‘kim’ler fethedeceklerdir?
Ordu sindirilmiș ve ülke de facto bölünmüștür.
Kentler ișgal altındadır.
Düșman ‘Bașbakanlığa yürüyürüș mesafesinde’ konușlanmıș bulunmaktadır.
Ve düșmanın büyüğü, oturma odalarımızın bașköșesine yerleșerek, büyüleyici yılan bakıșlarıyla kanımızı dondurmakta, yüreğimizi daraltmaktadır her gece.
Hani her büyük devinimin kaynağı halkın yüreğidir deniyordu ya.
Bu devlet yeniden nasıl ve kimler tarafından fethedilecektir?
Yüreklerimizi bir yoklasak mı acaba?
Mustafa Kemal’in 1926 yılından sonra yaptıklarını yapabilmek için, 1926 yılına değin yaptıkları yeniden yapılmak zorunda kalınmıștır.
Değil mi yoksa?
Habip Hamza Erdem