Fetullahçılıkta Son NOKTA:2

Fetullahçılıkta Son NOKTA:2

İletigönderen cafersadık » Cmt Nis 07, 2007 14:10

Ankara'da siyaset adına yaşanan kepazeliklerin,
başkenti saran cemaat ve rant şebekelerinin Genelkurmay Başkanı belirlemeye cüret edecek noktaya gelmelerinin net göstergesi olarak dikkatinize sunuyoruz.

Bir mafya başının avukatı üzerinden kamuoyuna iletmeye çalışıp duyuramadığı bu basın açıklaması; mafya babaları ile birlikte anılan bakanların, Emniyet müdürlerinin; cemaat ağaları ile birlikte anılan Genelkurmay Başkanlarının acı ve üzücü bir belgesi olup, Türk Ordusu'na sızma girişimlerinde kimlerin nelere cüret edebildiğini kamuoyuna duyurmaktadır.

ABD'nin himayesindeki Fetullah Gülen'in özel bir ilgi duyduğu Hilmi Özkök'ü Cumhurbaşkanlığı'na taşıma operasyonunda görevini layıkıyla getiren NOKTA'nın asla yayınlayamayacağı bu belgeyi Aziz Türk Milletinin dikkatine sunuyoruz.

Açık İstihbarat(Vermiş olduğu emekten ötürü yazıyı alıntıladığım int.adresini silmmiyorum.)

(Sayfalarının görüntülerini de yayınlayacağımız bu açıklama 16 sayfadan ibaret olup, bir ön yazı ile, Tekirdağ'da 1. Nolu F Tipi Cezaevi'nde bulunan Kürşad Yılmaz tarafından avukatına iletilmiştir. Faks geçilmesi sırasında sayfa kenarlarında kalması nedeni ile kaybolan harflerden dolayı anlam eksiklikleri olan yerler (-) işareti ile belirtilmiştir. Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulu'ndan, Genelkurmay Başkanlığı'na kadar bir çok noktaya iletilen, el yazısı ile yazılan ve imzalanan bu açıklamadaki vurgular tarafımıza aittir.Cümle düşüklükleri, imla hataları aynen korunmuştur. )

*********************************************************************


(Sayfa 1)

BASIN AÇIKLAMASI


Ben Yakup Kürşad Yılmaz

Geçmişimde, daha sonra yüce Türk yargısının verdiği kesinleşmiş kararlarla cezalarını çektiğim suçlarım oldu. Tahliye olduktan sonra yasanın suç saydığı hiç bir eyleme katılmadım, planlamadım ya da bu anlamda bir talimat vermedim. Tahliye olduktan sonra , yasanın suç saydığı hiç bir oluşuma destek vermedim, girmedim bulunmadım.

Ancak aşağıda anlatacağım üzere tahliye olduktan sonra çok ciddi oluşumlar gördüm, çok daha ciddi eylemlere tanık oldum. Bütün bunları saygıdeğer kamuoyu ile paylaşmak istiyorum. Kanu hakkında, siyasi kurumlar ve Beşiktaş Adliyesinde bulunan (-)çığ mantalitesindeki bu siyasetin yargıyı yönetmesi
çaba(-) bulunanların haricindeki her kurum ve her kişiye bilgi ve ifade vermeye hazır olduğumu arz etmek isterim.

Hakkımda ki mahkumiyet kararlarının infazı ile tahliye olduğum 24 Mayıs 2002 tarihinden bu güne gelişim ile alakalı olan yaşananları, hiç bir kısmını gizlemeden, hiç bir isim saklamadan anlatıyorum. Bu aynı zamanda bir cemaatin aziz devletimi nasıl çepe çevre sarıldığının da hikayesidir.

Şartlı tahliye çerçevesinde 24 Mayıs 2002 tarihinde Bergama cezaevinden tahliye olmam, aslında benim için bir şanstı. Şansı iyi kullanacak ve tahliye sonrasındaki hayatımda bir daha suça bulaşmayacaktım. Bu düşüncemide her fırsatta ve zeminde deklara ettim. Hatta öyle ki geçmiş düşmanlarıma da tahliye sonrası hayatımda malıma, canıma namusuma dokunulmadıktan sonra bir hesabım ve kinim olmadığını söyledim.

Ben, infaz sonrası tahliye olduktan sonra gac farizasını yerine getirme kararı verdim. Bu maksatla pasaportumu almak üzere İzmit Emniyet Müdürlüğü'ne müracaat ettim.

(Sayfa 2)


Tüm işlemlerim yapıldı, yurtdışına çıkış yasağımda bulunmamaktaydı. Pasaport işlemlerine dair harç yatırdım. (-) Bu sırada "aranmam var" gerekçesi ile gözaltına alındım. Ertesi gün aranmam olmadığı anlaşılınca da bırakıldım. Bırakılırken tüm işlemlerim bitmesine rağmen pasaportum verilmedi ve bana "bir kaç gün sonra gel veririz" dendi. Takipeden bir kaç gün içinde de İstanbul 11. Ağır Ceza mahkemesinde derdest olan bir davada aleyhime yurtdışı yasağı kondu. Günya organize şube müdürlüğü benim yurtdışına çıkarsam bir daha Türkiye'ye dönmeyeceğim yolunda istihbarat almış. Ben bu ülkede iki kez kırmızı bültenle aranırken yurtdışına çıkmış bir kişi olarak maksadım yurtdışına çıkmaksa yine ıkardım. Ne aranmam vardı, ne de peşimde polis. Ama maksat başkaydı. Onların zihninde kurduğu senaryoda hacca gidememem ve bu yolda yasal uğraşlarımın onlar tarafından engellenmesi beni zorlayacak ve bu şekilde yasal olmayan yollardan çıkarak suç işlemem sağlanacaktı.

Ben Yakup Kürşad Yılmaz, bu oyuna sonraki zamanlarda anlatacağım benzeri tuzaklarda olduğu gibi , gelmeyecektim.

Tahliye olduktan sonra İzmit-Kerpe de bulunan ve bana ait olan Kerpe Tatil Köyüne gelerek orada kalmaya başladım. Bu sırada 1978 yılında Kandıra Ocak ikinci başkanı olduğum dönemden bu yana tanıdığım, o zaman ikinci sınıfta şimdiyse Ankara'da halen görevde bulunan astsubay AHMET ŞAKACI ziyaretime geldi. Ziyaret sırasında daha önceki yıllarda bana yardımcı olmuş olan bir albayın görüşmek istediğini söyledi. Ben de kabul ettim.

Bu albayın daha önce yardımcı oluş şekline gelim.

Ben Eskişehir Cezaevindeyken bir astsubay ziyaretime gelerek daha sonradan öğrendiğim kadarıyla da mağdur taraf olan bir kişinin benim ortağım olduğunu, kendilerine yanlış yaptığını kendilerininde benim ortağım olması sebebi ile bir şey diyeme(-)

(Sayfa 3)

benim ortağım olmadığını, kendi derdimin başımı aştığını, konunun beni ilgilendirmediğini söyledim.

Daha sonra Ankara Hilton otelinde bu astsubay ve Diyarbakırlı bir grup bu insanlara saldırmış, ölü ve yaralıların olduğu bu olay sonrasında beni ziyaret eden astsubayında ismi geçtiği için Eskişehit cezaevinde yattığım bu dönemde Ankara 1. Nolu DGM mahkemesinden banada tutuklama kararı çıktı. AHMET ŞAKACI ve(-) , İLYAŞ AKTAŞ ve HÜSEYİN ALBAYLAR, konu mahkemenin başkanı ORHAN KARADENİZ'i tanıdıklarını söylediler ve benimle ilgili kendisiyle görüşerek olaylarla alakam olmadığını söylüyorlar. Bir süre sonra durum anlaşılınca tutukluluk halim kaldırıldı ve davadan beraat ettim. İşte yukarıda bahsettiğim (-)lara olan vefa borcum da bu olaylardan kaynaklanmakta.

AHMET ŞAKACI vasıtasıyla benden Kerpe'deki otelimde randevu isteyen İLYAS AKTAŞ ismindeki albay otele gelerek kendisini İzmir Kolordu Komutanlığı'ndaki askeri mahkeme başkanı olarak kendisini tanıttı. Benim için yaptıklarından ve gerçeklerin ortaya çıkartılmasına ve adalete olan katkılarından dolayı kendisine teşekkür ettim. İlerleyen zamanlarda ise samimiyetimiz ilerledi. İlyas albay sonradan beni HASAN VENEDİK adlı kişiyle tanıştırdı.

Bu arada ülkede seçimler oldu ve AKP iktidara geldi.

AKP'nin iktidara gelişiyle İlyas albay bana Hasan VENEDİK'in çevresinin çok geniş olduğunu , Ankara'da benim bir şirket kurarak hep beraber ortak olmamızı ve devlet ihalelerini takip etmemizi önerdi. Keza kendisinin emekli olmuş ve görevde olan asker arkadaşlarının olduğunu ve bu şirket çatısı altında toplanıp ticaretin yanısıra ülke yararına fikir üretebileceklerini söyledi. Tüm bu ticari, sosyal ve fikirler bana sıcak geldi. Ancak uzun zaman cezaevlerinde olduğumdan ticarette zorlanacağımı bildiğimden bu oluşum için daha önceden Başak Holding'in sahibi olan Ertan SERT'i

(Sayfa 4)

yurtdışından çağırdım.

Kurulacak olan şirketin finans ihtiyacı içinse, bana kurulan tüm anlattığım ve anlatacağım komplolardan sonra intihar edip hakkın rahmetine kavuşan yakın akrabam Ünal ÇETİN'in üzerine olan Kuşadası'ndaki oteli, Varuna Turizm sahibi Süreyya Pekuysal'a sattık ve benim adıma olan Kerpedeki tatil köyünü de 10 yıllığına kiraya verdim. Şirket oluşumu için Ankara'da 3 katlı bir bina kiralandı.

Ankara da kurduğumuz bu şirket, ortaklardan albay İlyas AKTAŞ'ın payını öğretmen emeklisi olan eşi üzerine ve gerisi de Ertan SERT, Hasan VENEDİK üzerine yapılarak hayata geçirdik. Bu şirket çatısı altında faaliyetler devam ederken, şirketin en üst katı İlyas Albay, Hasan VENEDİK ve ülke gündemine yararlı fikirler üreten insanlara ayrılmıştı. Ordu içinden ve bürokrasiden kişiler bu katta fikirlerini ülke yararına ortaya koyup tartışıyorlardı.


Ben de zaman zaman Ankara'ya gittiğimde şirkete gidiyordum. Bir gün Ertan SERT bana Hasan VENEDİK ile iş için yurtdışına gittiklerini ve gittikleri her ülkede Fetullah GÜLEN'in okullarına uğradıklarını ve kendilerine oradaki insanların yardımcı olduğunu anlattı.

Hasan VENEDİK bana Emniyet, İçişleri ve Milli Eğitim Bakanlıklarında çok güçlü olduğunu , bitiremedikleri işin olmadığını, hepsiyle arasının çok iyi olduğunu, Hanife AVCI'yla çok iyi dost olduğunu söyledi.

Ben ise "Allah(-) insanlara benim işimi düşürmez inşallah bundan sonra" diye cevap verdim.

Ankara'ya sonraki bir gidişimde ise Ertan SERT, Hasan VENEDİK bir dil kavgasına tutuşmuşlar ve bu münakaşa sonunda , Hasan VENEDİK çevresinin çok geniş olduğunu söyleyerek, Ertan SERT ile beni kastederek "sizi bitiririm" diye tehdit etmiş. Ertan SERT'ten bu olayı öğrendiğimde hem şaşırdım, hem de haklı olarak kızdım. Haklıydım çünkü.

(Sayfa 5)

şirket oluşumundaki parayı verip , hem de yasadışı hiçbir işimiz olmamasına rağmen beni bitirmekden bahsediliyordu. Hasan VENEDİK'i İlyas Albayla birlikte çağırdım. İlyas Albay(-) özür dileyerek, Hasan VENEDİK'e ister içişleri bakanı, ister Hanefi AVCI ne yapabilirlerse yapabileceğini çünkü gayr-ı meşru bir işimin olmadığını söyleyerek ellerinden geleni ardlarına koymamalarını söyledim ve Hasan VENEDİK'i şirketten kovdum.

Hisselerini de devretmesini söyledim. İlyas albaya ise onla bir problemim olmadığını, şirkette ortaklığının devam edebileceğini anlattım. Ancak İlyas Albay, "Hasan giderse ben de giderim" dedi. Bu şirketteki beraberliğimizin sonu oldu ve nihayette şirketi feshettik. Ben de İstanbul'a döndüm.

Ancak hakkımda davalar açıldıktan sonra öğrendim ki bu gayrı resmi ayrılıktan yaklaşık bir hafta sonra telefonlarım dinlenmeye ve teknik takiple izlenmeye başlanmış. Hasan VENEDİK ve ekibi beni bile şaşırtacak ölçüde tehditlerini ve komplolarını bazı kurumlara sızmış yandaşları vasıtasıyla şirketteki bu ayrılıktan bir hafta sonra ge(-)leştirmeye başlamışlar.

O sıralar ben de hayatıma çevremi daraltarak devam ediyordum. Eski tanıdıklarımla mümkün olduğunca görüşmemey çalışıyor, yeni dostluklar ediniyordum. 2003 yılının Martından sonra Yılmaz (-), Hiçabi Günal gibi işadamları ile dostluk kurdum ve eski dostlardan da bir suça bulaşırlar ve banada dokunur(-) erek uzak durdum. Satmış olduğum iki otelin parası ile geçinip hiç bir iş yapmadan yeni dostluklara zaman ayırdığım günleri yaşıyordum.

31 Aralık 2002 tarihinde yılbaşı tatili için Uludağ'da isminin Yusuf DAŞTAN olduğunu söyleyen biri benimle tan(-) kayınbiraderim Erdal'ın arkadaşı olduğunu söyledi ve ayaküstü konuştuk.

(Sayfa 6)

2003 yılı Mart-Haziran arası (tam tarih hatırlayamıyorum) Yusuf DAŞTAN beni telefonla aradı. Ben kendisine telefon vermemiştim. Bana telefonda "Erdal beni kurşunlattı" dedi. Devamla Ayhan BURHAN ve Orhan Bey müdürüm bana dedi ki, "Kürşad'ın haberi olmadan Erdal kurşun sıkamaz" dedi. Ben de kendisine böyle bir olaydan alakam ve bilgim olmadığına dair küfürlü yemin ettim ve telefonu kapattım ama o anda hissettiklerim Yusufun yanında org(-) müdürü Ayhan BURHAN ve Yusufun arkadaşı olduğunu söylediği Orhan bey müdürüde bu telefonu dinliyordu.

Bu olaydan yaklaşık bir hafta sonra idi bir iş için Eskişehir'de idim. Tekrar bu Yusuf aradı.

"Abi çok zor durumdayım beni Emniyet Organizeden arıyorlar. Onlar (-) Erdal önemli değil. Senin için benden ifade istiyorlar. Bana inanmıyorsan Organizeyi telefonla arayım ve sana dinleteyim"

dedi.

Çıkan memur cevabında "Organize şube" dedi. Yusuf müdür Ayhan bey(-) telefondaymış 10 dakika sonra arayın dedi. 10 dakika sonra tekrar aradığımda santral Ayhan beye bağladı. Ayhan müdür "Yusuf nerdesin niye gelmedin" diye sordu. O İstanbul dışında olduğunu , 1 hafta sonra döneceğini (-) "olayın Kürşad Yılmaz'la alakası yok müdürüm ben (-) bir kaynaktan öğrendim" deyince müdür Yusuf'a kızdı. (-)"gel üzerine iki satır ifade ver ben onun hayatına sinkaf edeceğim, infazını yaktıracağım" diyerek gıyabımda bana küfürler etti.

O gece İstanbul'a döndüm ve Ayhan bey Sarıyer'de komiser muaviniyken amiri olan Emekli Em. Md. Sebahattin YILDIZ'ı aradım. Olayları anlattığımda
"bu Ayhan dindardır, kendi başına iş yapmaz, bu üst düzey emir almıştır. Bu insana üst düzeyden birini bul bu komplodan ancak sıyrılırsın yoksa üzerine gelir" dedi.

(Sayfa 7)

Bir gün sonra yanımda Ahmet ŞAKACI ile birlikte İzmit Nihat GÜREL'e gittim. Keza Nihat Bey ben 1978 yılında Kandıra ve Gebze ocaklarda görev yaparken MHP İzmit Başkanımızdı. O dönemden beri tanıtım. Aynı zamanda eski İçişleri Bakanı Meral Akşener'in abisidir. Herşeyi Nihat Gürel'e naklettim. Nihat GÜREL daha sonra bana dönerek olayı sayın Meral AKŞENER'e anlatabilmem için Bostancı'daki ofisine götürdü.

Sıkıntı ve düşüncelerini naklettim. Geçmiş yaşamımdan tövbe ettiğimi arz ettim. Sayın Akşener, bu yaklaşımım karşısında "devletin ve emniyetin birimlerinin (-)man kişilerin topluma kazandırılmasına yardımcı olmaları gerektiğini" söyleyip , devamla Heybeliada'da bir açılış olduğu , bu açılış sırasında mevcut İçişleri Bakanın da orada olacağını ve bu konuda konuşacağını söyledi.

Ertesi gün, Nihat GÜREL beni telefonda arayarak, konunun söylendiğini bana anlattı. Bende memnun ve müteşekkir olduğumu söyledim ve devamla "Allah razı olsun abi" diyerek telefonu kapattım.

Bu olayı bu üç kişiden başkası bilmemektedir. Özellikle belirtmemin sebebi aşağıda anlatacaklarımdan sonra anlaşılacaktır. Sadece bu üç kişinin bildiğini bilmesi gereken dördüncü kişi ise kendisine söylendiği bana söylenen Abdülkadir AKSU'dur.

Bu yaşananlardan yaklaşık 5-6 ay sonra MHP İstanbul yönetiminde görevli olduğunu bildiğim ve bu vesileyle tanıştığım Ali MAYTALMAN beni telefonla aradı.

"Reis neredesin, seninle derhal yüzyüze konuşmam lazım, en üst düzeyden sana bir mesaj var"

dedi.

O sırada Alanya'da tatildeydim. Hemen uçakla Antalya'ya ve oradan bulunduğum Alanya'ya geldiler.

(Sayfa 8)

Yanında daha önce tanımadığım biri vardı. Bu maksatla tatilimi geçirdiğim yata davet etmedim. İzmit'ten tanıdığım turizm ve inşaat işleri ile iştigal eden Uğur Eyüpoğlu'nun ofisine gittik.

Ali MAYTALMAN, yanından beraber geldiği misafirinin adının Fevzi BUCAK olduğunu söyledi. Fevzi BUCAK bana hitaben;

"amcamın sana selamı var"

dedi.

Amca diye bahsettiği kişinin İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU olduğunu bahsettikten sonra , "hayırdır" diye sorduğumda , 3-4 ay önce Meral Akşener ile kendisine (Abdülkadir Aksu) haber gönderdiğimi, bu haberin ne olduğunu bilmediğini ancak benim sayın Aksu tarafından gönderildiğimin kanıtı olarak olayı naklettiğini söyledi.

Yukarıda bahsettiğim üzere bu mesaj doğruydu. Evet bu görüşmeyi yalnızca 3 kişi biliyordu. Yani gelen kişi (Fevzi Bucak) gerçekten Bakan tarafından gönderilmişti.

Bakanın tarafıma teklifini anlatmadan önce bu yazdıklarımın gerçekliğinin nasıl anlaşılacağını belirtmek isterim. Ali MAYTALMAN ve Fevzi BUCAK'ın birlikte İstanbul-Antalya uçak seferleri belirlenebilir.

O tarihlerde hakkımda fiziki ve teknik takip yapıldığından takip kayıtlarından Ali MAYTALMAN'ın bana gör(-) tapeleri Emniyet'ten istenebilir.

Konu, Meral AKŞENER ve abisi Nihat GÜREL'e sorulabilir. Böylece konunun tarafımdan uydurma bir fantezi olmadığı anlaşılacaktır.

Gelelim görüşmenin devamına:

Ben bunun üzerine "Sayın Bakan ne istiyor gardaş" diye sordum.

Cevaben...

(Sayfa 9)

"Kürşad'a deyin, İstanbul, İzmir , Ankara'da kopacak insanlar var. Bunları koparsın. Kopardıklarının üçte birini versin diğeri kendisine. Biz arkasında olacağız ve her türlü desteği vereceğiz"

dediğini dedi.

Ben şoktaydım.
Şoku atlattım.

Fevzi BUCAK'a hitaben :

"Gardaş, bakanın böyle bir paraya ihtiyacı yok. Sen Bucak aşiretinden olmasan sana inanmazdım ancak sana inanıyorum. Fakat bunun altında başka bir komplo var. %99.9 bu komplo beni sokağa çekerek bitirme operasyonu"

dedim.

Fakat Fevzi Bucak ısrarlıydı. Komplo olmadığını, amcasının (Bakanın) samimi olduğunu söylüyor , ısrar ediyordu. Ben bu ısrar karşısında

"o zaman git bakana söyle samimi ise benimle yüzyüze görüşsün"

dedim.

O gece misafirim oldular. Ertesi gün; Fevzi Bucak, (-) Ankara'ya gitti. (Uçuş kayıtlarından bu bilginin doğruluğuna ulaşılacaktır)

Ali MAYTALMAN yanımda kaldı. Bu olaydan iki gün sonra İstanbul'a birlikte gittik ve orada Ali MAYTALMAN, Fevzi BUCAK ve ben, benim evimde buluştuk.

Fevzi BUCAK, Bakan'a anlattıklarım karşısında Bakanın kendisine

"Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olacak, bende başbakan olacağım, bana neden güvenmiyor"

demiş.

Ben de cevaben ;

"gardaş Allah senden razı olsun tedbirliydim fakat komplo daha üst düzeydenmiş b(-) enle ben daha fazla dikkatli olacağım." dedim, ayrıldık.

(Sayfa 10)

Ankara'da halen asker olarak görevini devam ettiren yukarıda bahsettiğim üzere yakınım Ahmet ŞAKACI Bu yakınımla sık sık görüşürüm. Kendisini çok severim. Vatansever ve iyi bir askerdir. Her Ankara seyahatimde kendisini ziyaret ederim.

(Açık İstihbarat Not: Redakte edilen bu satırda Ahmet ŞAKACI'nın evinin olduğu yer belirtilmektedir. Dökümanın içeriği açısından gereksiz olan bu bilgi çıkarılmıştır)

Bir gün Ahmet ŞAKACI, bana telefon açarak,

"abi buraya muhakkak gelmen lazım, hakim Orhan KARADENİZ ile seni oturtacaklar. Ayrıca seninle de bir işleri var. Önemli insanlar. Muhakkal gel"

dedi.

Bu telefon görüşmesi iddanamede telefon tapelerinde var (Orhan Karadeniz'de) . Ankara 11. Ağır Ceza başkanı Fetullah Gülen'i beraat ettiren mahkeme başkanı, takdir sizlerin.

Bu telefon görüşmesinden sonra Ankara'ya gittim. Ahmet ŞAKACI'ya uğradım.
Bana kısaca anlatımın(-)

İsmail Hoca olarak tanınan ve çok geniş bir çevresi olan birinin muhakkak benimle tanışmak istediğini söyledi. Ayrıca bu şahsın fetullahçı olduğunu ama sen şimdilik bilmemiş ol diye de ekledi. Olur de(-) de telefon açarak çağırdı. Gelişinde yanında askeri hakimken şimdi ise avukatlık yapan daha önce bahsettiğim üzere Ankara'da kurduğumuz şirkette ortağımız olan İlyas AKTAŞ'ta vardı.

Konuya girildiğinde, İsmail Hoca diye bilinen daha sonra ise İsmail İsiz olarak öğrendiğim kişi bana

" X 'in başındaki X Paşa'yı tanıyorsun. Biz onunla sizi Ankara Hilton Oteli'nde görmüştük. Diyaloğunuz iyi ise onunla bizi bir araya getirmenizi istiyorum"

dedi.

(Açık İstihbarat : Belgede görevi ve açık ismi ile belirtilen Paşamızın ismini özellikle redakte etmiş bulunmaktayız. Ağustos şurası öncesi dosyalar hazırlanma aşamasındayken kimlerin kimleri karalamak için ne tür oyunlara giriştiklerini ve "Fetullahçı suçlamasını" rakiplerini bertaraf etmek için en çok Fetullahçıların kullandığını bildiğimizden bu ismi saklı tutuyoruz. )

(Sayfa 11)


Ben de

"Doğru ben daha önce X Paşa ile beraber bir kez geldim ama kendisinin dostu olan Y kişi biraraya getirdi (Açık İstihbarat: Yukarıda belirttiğimiz prensip çerçevesinde, kimliği saklı tutmak maksadı ile redakte edilmiştir) Ben, kendisine bana karşı komplolar kurmaya çalışıldığını anlattım ve yardım istedim. O kadar. Başka bir görüşmem olmadı. Bu görüşmede bir buçuk saat kadar sürdü. Ama isterseniz sizi Y ile tanıştırayım. Onunla konuşun"

dedim.

Ne için tanışmak istediklerini sordum

Kendileri Fetullah Hocanın Ankara sorumlusu olduğunu , Yaşar Paşa'nın Genelkurmay Başkanı seçilmemesi için herşeyi yapacaklarını ve buna engel olacaklarını, Yaşar Paşa'nın Sabetay, İsrail ajanı, Vatan Haini, Yahudi olduğunu, bu maksatla O'nu istemediklerini, kendilerinin istediği birinin Genelkurmay Başkanı olacağını , bunu da konuşup anlaşacakları bir paşanın olmasını doğru olacağını, bu maksatla X Paşa ile görüşmek ve bu konuda kendisine teklifte bulunmak istediklerini söyledi.

Bana da

"Genelkurmay Başkanı yaparsak X Paşa istediklerimizi yapar mı?"

diye sordular. Bu konudan Başbakan ve mevcut Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün de haberdar olduğunu bildirdi.


Hemen aynı gün İstanbul'da Y kişiyi aradım (X Paşanın arkadaşı). Şoförümü göndererek kendisinin Ankara'ya gelmesini sağladım.

Oturdu konuştular. Hatta Adana'daki Kolordu'da A(-) Hüseyin Beyden bahsolundu. Bu maksatla Y kişisi X Paşa'ya telefon açarak bu ismi vererek yakını olduğunu ve bu maksatla Adana'daki 7. Kolordu komutanını aramasını (-) etti. Daha sonra, Paşanın bu telefonu açtığını söylediler.

Bu konuşmalar olurken söz bir ara benim İçişleri Bakanı hakkındaki sıkıntılarımdan bahsettik ve infazımı yakmak için uydurma bir operasyonla bana iftira atacaklarına dair düşüncelerime geldi.

(Sayfa 12)

Bana, İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un adamları olduğunu, hatta Hanefi Avcı'yı da Organize Suçlar Daire Başkanlığına kendilerinin getirdiğini ve Milli Eğitim, Adalet , İçişleri Bakanlıklarında kadrolarının tamamen kendi yandaşları veya işlerini yapacak insanların istihdam edildiğini, mesela Adalet Bakanlığı personel genel müdürü, ayrıyeten Hukuk İşleri daire başkanının kendi atadığı insanlar olduğunu söyledi. Ve hemen telefonla Sabri Uzun'u aradı.

Telefonda;

"Aşağıya in, birazdan seni alacağım ve bir konu hakkında konuşacağız"

dedi.

Çıktılar. Döndüklerinde sorduklarını operasyon Konya ve İstanbul'da ayrı ayrı hazırlandığı ve bu gece düğmeye basılacağını söylediler. (Gerçekten o gece bir çok insan , Konya Organize Suçlar Şube Müdürlüğünce toplandı). Bu konuda hemen Hanefi Avcı'ya İlyas ve Hüseyin Albaylar beraber gittiler.

"Seni buraya getiren güç Kürşad Yılmaz'ı senden geri istiyor demişler, o da tamam"

demiş.

Bu arada İsmail Hoca bana Hilmi Özkök Paşa ile ilişkilerinin çok iyi olduğunu söyledi bende "nereden ilişkiniz" diye sordum.

Cevabende geçmiş bir kısım telefon konuşmalarına hakim olduklarını ve Genelkurmay Başkanı aleyhindeki bu konuşmaları özetle Aytaç Yalman Paşa ile Jandarma Genel Komutanının telefon tap(-)ini Hilmi Özkök'e ilettiğini , ondan sonra her iki komutanında emekliliğini istediğini , böylece iyi münasebet kurduklarını söyledi.

Bu arada Konya'ya iki memur gönderdiklerini, benim Konya operasyonundan çıkarıldığımı bu konu içinde benden 10.000$ para aldılar masraf diye.

Anap kongresinin olduğu haftaydı. O gece Yılmaz KATMERCİ ile Sheraton otelinde kaldık. İkinci gün,

(Sayfa 13)

tıpkı birinci gün gibi İsmail Hocanın ofisine gittikk ve o gün Adalet Bakanlığında Hukuk İşleri Daire Başkanı olan Ömer KÜÇÜKYURT getirildi ve tanıştırıldı. Bu arada dikkatimi çeken şey , gelen herkesin bu şahsa karşı aşırı saygılı olduklarını gözlemledim.

O gün akşam Ömer Beyin arabasıyla Kızılcahamam'a geçtik. Arabayı Ömer Bey kullandı. İsmail Hoca eski kayınbiraderim ve akrabam Zeki BACACI yanımızda Asya tesislerine gittik. Orada 10 gün kaldım. Her gün bu grup yanıma geldi. Sık sık ülke gündemini konuştuk.

Bu konuşmalarımızdan özetle

"Hoca Efendiye dil uzatan - Fetullah Hoca - çarpılır, Uzanlar gibi. Uzanlar televizyonlarında Fetullah Hoca'nın gizli konuşmalarını yayınladılar. Bunu da hükümete şart koştuk. Hükümetin dış dünyayla bağlantısını biz kuruyoruz. Hükümete Uzanların işini bitirip Fetullah Hoca'ya beraat şartını koştuk."

Sonra Konya'ya gittik. Ömer Bey, Zeki Bacası, İsmail Hoca ve ben orda Ömer Bey davaya bakan (-)biyle görüştü devre arkadaşı olduğunu söyledi. Orda savcının;

"bu dosya Kürşad üzerine kurulmuştu fakat son anda bir müdahaleyle bu Kürşadı bu dosyadan çıkardılar"

dediğini anlattılar.

Ordan İsmail Hocanın memleketi olan Antalya, Manavgat'a gittik, annesinin elini öptük. Manavgat (-) Belediye Başkanı bizi karşıladı belediye çalışanı olan İsmail Hocanın teyzesinin oğlu İrfan Yaman'da va(-) bir gece bizi misafir ettiler dönüşte Burdur'a Bucak ilçesine gittik. Ömer Bey oarada daha önce ceza hakimliği yapmış seni bir Evliyatullah ile tanıştırayım dedi. Cehiz mağazası olan bir cinciyle tanıştırdı. (-)

(Sayfa 14)

Sonuç olarak bana

"Konya tamam. Sen İstanbul'a (-). Biz oraya geleceğiz ve İstanbul'da çözeceğiz"

dediler.

10 gün sonra İstanbul'a geldiler. Ömer Bey'i ve Hüseyin Albay'ı plaza otelde ağırladım. İsmail Hoca'yı ise evimde ağırladım. Gündüzleri görüşmelere gidiliyor, akşamları Yılmaz Katmerci'nin veya benim evimde bir araya geliyorduk. İstanbul Valisi Muammer Güler ve Emniyet Müdürü Cerrah hizmetin adamı olduklarını (-)

Bana;

"İstanbul'da olacak ama zorlanıyoruz" dediler.

Bana , bir süre İstanbul'dan uzaklaş, gözönüne olma dediler. Ben de Adana'ya gittim. Orada da hemen hemen her akşam Hüseyin Albay ve orada tanıdığım Askeri Hastanenin başhekimi Adnan Albay'la yemeğe çıkıp sohbetler ediyorduk.

Bir gün benim yayla evime aileleriyle birlikte geldiler. Hüseyin ve Adnan Albaylar İsmail Hocada geldi. Özel uçakla oradan Kuzey Irak'a gitti.

Bana çok önemli işler becerdiğini, ülkeyi büyük bir tehlikeden kurtardığını söyledi Hüseyin Albay İsmail Hoca için.

28-29 Mayıs 2005 tarihinlerinde kızım Dilşad'ın okulunun bir programı için İstanbul'a geçmem gerekti. Telefon açıp İsmail Hocaya sorduk. İstanbul'a gitmemin sakıncası var mı diye. Sakınca yük şeklinde cevap gelincede geçtim.

Ve sürekli takipteki organize ekibi evimden, trafikten alması mümkünken beni arkadaşım Tuğba (-)

(Sayfa 15)

Ben, bu ülkenin bir yaşayanı, devletin bir vatandaşı ve milletimin de bir evladıyım. Her insan yaşam çizgisinde bir kısım hata ya da yanlışlar yapabilir. Bu yanlışlar sonuçta sana zarar veriyorsa düzeltme makamı sensin. Başkası senin adına düzeltmez. Başkalarına zarar veriyorsan, adına devlet dediğimiz bu güç, ya düzeltmen için sana fırsat verir yada cebren düzeltir. Yine düzeltmiyorsan kalıba sil baştan döksün. Bunları yaşamış ve düzelmeye karar vermiş biri olarak söylüyorum.

Ancak bu yaşam hattında bir şeyi yapamazsınız. Yaparsan özrünü bulamaz, gerekçe ileri süremezsin. Bu şey MİLLETİNE İHANETTİR.

Ben, şükür olsun ki aziz milletime ihanet etmedim. İhanet edenlerle birlikte olmadım. Bu büyük devletin ihanetleri affettiğine de tanık olmadım. Velevki olsaydım o hesabı Büyük Türk ATATÜRK'ün Bursa nutkunda bahsettiği gibi görmekten ve gereğini yerine getirmekten bir saniye dahi geri kalmazdım.

Benim geçmişimle beni değerlendirenler, sandılar ki beni suç işlemekten alıkoyan yalnızca yasa korkusudur. Halbuki ben vicdan değerlendirmemi, iç tartışmalarımı yaşamış kanunun verdiği cezaları çekmiş ve bir daha suç işlememeye and içmiş biriyim.

Geçmişimdeki Kürşad'ı bu kez Türkçü ve İslami duruşundan medet umarak , ulusa ihanet savsatasıyla emellerine alet etmek istediler.

Ben bu ihanet şebekesinin gördüğüm yüzlerini de(-) kamuoyuna arz ediyorum. Bu hainleri kamuoyuna tanıtıyorum.

Hainlere karşı bir başlangıç lazım ve bu başlangıcı sağlayacak çıkış noktası verdiğim bilgilerde mevcuttur.

Benim yargılanmam devam edecektir. Yüce Türk Adaleti, zaman zaman içine yanlış insanlar sızsa da sonuçta muhakkak adil olmuş, hakkı sahibine teslim etmiştir.

Her ne kadar, son yargı sürecinin devam ettiği bu davada, dinlendiğim ve teknik takip altında bulunduğum 2-3 yıllık sürede Fetullah Gülen cemaatine mensup (-) ve bürokratlardan bahsedilmiyor; bu şahıslarla olan tek(-) kayıtları dosyada yer almıyorsa da ben yine de sonuçta hazırlıktaki bu yanlışlıklar ve kasıtlı hazırlıkların, mahkemede geç de olsa doğru zemine oturacağından eminim.

Ülkenin Adalet Bakanı,

"Yargı; yalnızca siyasetçilere, yalnızca hakimlere bırakılmayacak kadar önemlidir"

demektedir. Bu mesajda bile ihanetin adresi bellidir.

Cemaat görüşünü siyasallaştırarak iktidara taşıyan bu iktidarda yağma Hasanın böreği misali devlet katlarını işgal edenlere dur denilmesi umuduyla Türk kamuoyuna arz ederim.

Saygılarımla

1. Nolu F Tipi Cezaevi
Tekirdağ

Yakup Kürşad Yılmaz


acikistihbarat.com
Kullanıcı küçük betizi
cafersadık
Üye
Üye
 
İletiler: 198
Kayıt: Sal Mar 20, 2007 20:22

Şu dizine dön: Açık İstihbarat

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x