
Çoktandır önümde bekleyen önemli bir cemaat mevzuuna ancak bugün sıra geldi. Okuyunca inanamayacaksınız. Şok olacaksınız. Ben de çok şaşırdım, araştırdım, isim isim, yer yer ayrıntılara ulaştım. Olayın meydana geldiği ülkede olaya şahit olan kişileri buldum ve sonunda da bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Yazımda hiçbir isme yer vermeyeceğim. Hepsinin ismi- cismi bende mevcut.
Önemli bir cemaatin önemli isimlerinden biri. Uzun süre Giresun ve Çorum’da bölge sorumlusu olarak görev yaptı. Yaptığı “hizmet” çalışmalarında başarılı olunca yurt dışında bir göreve atandı. Görev yeri Romanya idi. Romanya’da da hizmete devam etti. Okuluyla, Türkçe şarkısıyla, türküsüyle hizmetin her alanına uzandı.
Bir gün Romanya hükümetinin bir bakanının oğlu, bu cemaatin Romanya’daki bu “önemli abisini” buldu. Bakanın oğlu “Müslüman olmak istiyordu.” Bu arzusunu cemaatin abisine söyledi. “Bana nasıl Müslüman olunacağını söyleyin, Müslüman olayım” dedi.
Cemaatin Romanya’daki abisi, Müslüman olmak isteyen bu gence Kelime-i Şahadet’i mi anlattı zannettiniz?
Yanıldınız!
“Cemaatin abisi” konumundaki kişi bu delikanlıya “hayır” der, “Sen Müslüman olma. Hıristiyan olarak kal! Zira bizim burada hizmetlerimiz var. Senin baban önemli bir insan. Senin Müslüman olduğunu duyulursa hizmetlerimiz zarar görür.”
Romanyalı delikanlı da “gâvur” olarak yaşamaya devam eder.
Böylece bu “İslami cemaat”; dünyanın her yanına “hizmet” getirme iddiasında olan bu cemaat, kendi menfaatleri uğruna insanların gâvur olarak kalmalarına vesile olur.
Ne diyelim.
Bu kadar yazdık, anlattık, konuştuk, bizi hep önyargılı olmakla suçladılar, “iftira atıyorsunuz” dediler.
Şimdi “hizmetin” şarkı-türkü faslını aşıp alenen gâvurlaştırma çalışmasına döndüğünün örnekleri geliyor önümüze.
Hükümete kimse inanmıyor
Suriye’nin düşürdüğü uçakla ilgili hükümet cenahından gelen açıklamalar hiç de inandırıcı değil. Bugüne kadar dış basında onlarca kez “Türkiye Suriyeli isyancıları destekliyor, silah veriyor, eğitiyor” diye haberler çıkarken şeytansı bir sessizlik içinde olanlar, uçağımız düşünce “biz Suriye’ye hasmane hareket içinde değiliz” diyorlar.
Başbakan basının kendi emrinde olmayan kısmına fena öfkeleniyor ve “O uçağın orada ne işi vardı?” diyerek hükümeti eleştiren köşe yazarlarına şöyle yükleniyor: “Bu coğrafyadaki her oyunu, her senaryoyu boşa çıkarmak için Türkiye var gücü ile mücadele edecektir. Çünkü hedef saptırmaya gayret eden bazı köşe yazarlarını görüyorum az da olsa. Sanki bu ülkenin vatandaşı, evladı değil bunlar. Kalemleriniz belki belli yerlere satılmış olabilir, ama bu siyasi irade belli bir irade değil hakka ve halka teslim olmuş siyasi iradedir.”
Başbakan yanılıyor. “O uçağın orada ne işi var?” sorusunu her namuslu gazeteci sorar. Biz de sorduk nitekim. Sapına kadar da bu ülkenin vatandaşıyız. Omzumuzda “Başbakan gibi” başka ülkelerden aldığımız madalyalar yok. Başbakan “sanki bu ülkenin vatandaşı değiller” diye gazetecilere yükleneceğine “bizi kullanmaya devam edin” diye Beyaz Saray kapılarında yaltaklanan kendi bakanlarına yüklensin. Ya da “başka ülke vatandaşı” olan (İngiltere vatandaşı!” Bakan Mehmet Şimşek’e fırça atsın.
Başbakan bu coğrafyadaki hiçbir oyunu hiçbir senaryoyu boşa çıkaramaz. Zira kendisi bu oyunların ve senaryoların bizzat merkezindedir.
Bu oyunların ve senaryoların gereği Irak’ı, Libya’yı yerle bir ettiler. Şimdi yine bu oyunları planlayanların emriyle dün dostum dediği Esad’a bugün katil diyor.
Başbakan konuştukça batıyor.
Muharrem BAYRAKTAR, 28 Haziran 2012