GAZETELER NEREYE?
(Bize kalan, bize biçilen, bize sunulan basın yayın üzerine)
Geçen yılın en önemli günlerinden biri olan 13 Aralık gününün ertesinde ilçedeyim. 14 Aralık, halkımızın Silivri çıkarmasının ertesi günü. Saklamak istiyorum, bu önemli günde yaşananların belgelerini, yazılanları. Günün neredeyse tüm gazetelerini alıyoruz. Tüm derken yurtsever gazetelerden söz ediyorum. Paçavralardan, basılı kâğıt tomarlarından, bizi avutan, uyutanlardan değil!
Bulunduğumuz yere, alınabilecek gazetelerden yalnızca Sözcü Gazetesi geliyor. Bunun yanında arada Posta Gazetesi de alıyoruz. Dış sayfasının başlıklarına dayanamayarak. Çarpıcı, düşündürücü, iktidara muhalefet eder görünen güzel resimli başlıklar hazırlıyorlar. Bayramların, önemli günlerin resimleri çok ustaca seçiliyor. Bir de magazin sayfaları var bu gazetenin. İçin bulanana kadar magazin adı altında ünlülerin yaşamlarını, bunların dediklerini, haklarında yazılanları okuyorsun. Türkiye’nin bir gerçeğini görüyorsun. Gazetenin içindeki köşe yazıları suya sabuna dokunmaz türden. Hele Mehmet Ali Birand’ınkileri okumak yürek ister. Tırnaklarınızı, gördüğünüz yağcılık, bölücülük,vıcık vıcıklık karşısında sinirden etinize geçirirsiniz de kaskatı kesildiğiniz için acının ayırdına çok sonra varırsınız.
Güneş Gazetesi de böyle. Başlık haberlerini okuyan Türkiye’de neler olup bitiyor anlar. Güzel, ilgi çeken, muhalif eder görünen başsayfa hazırlıyorlar. Başlıklara yorum yapmak, haberin doğrusunu anlamak, burada kişinin kendine düşer. Kafasını kullanan uyumaz, uyuyamaz. Başyazarı da arada güzel yazılar yazar. Rıza Zelyut. Konuları iktidara vurmuyorsa, ters düşmüyorsa daha bir özgür ifadelidir. Yoksa teslimiyetini gördüğünüz yazıları içinizi burar…
Aldığım gazeteleri evde şöyle bir yanyana sıralıyorum:
Yeniçağ, Sözcü, Sol, Yurt, Aydınlık, Ortadoğu. Bunların yanında bir de Türkiye’nin en çok satan gazetesi denilen Posta Gazetesi, bir de siyasi haberleri namusluca veren Güneş Gazetesi var. Yeni Ulus’u da aradım ama bulamamıştım. Çok az sayıda geliyormuş, gelen de satılmış. Haftada bir çıkıyor. Tanıtımında, başlığında kırmızı zemin üzerinde Atatürk resmi var. Altında “Türkiye’nin özgür, bağımsız, çağdaş sesi” yazıyor.
Yeniçağ, Sözcü, Yurt, Aydınlık, Sol, Ortadoğu.
Hepsinde , “ Silivri’ye Halk Çıkartması” başsayfa haberi.
Gazetecide gazete askılığında asılı diğer gazetelere de bir göz atıyorum. Bu günü görmemişler. Unutmuşlar. Önemsememişler. Böyle bir gün yaşanmamış onlardan birini alıp okursanız.
İşin kötüsü bu gazetelerin bağlı olduğu, kendilerinin olan televizyonlar en çok izlenen televizyon kanalları. Haberler bunların elinden izleniyor. Bunların dilinden dinleniyor.
Bir gün önce Sözcü’de okumuştum, içim ürpermişti, günün en çok izlenenlerini.
“Ben bilmem, yok bilmem kimim bilir” , “Yetenek sizsiniz, yok değilsiniz” gibi insanı aptal yapan, beynini boşaltan, ağzı açık baktıran yayınlar en çok izlenenlermiş…
En çok izlenen haber yayınlarının hemen hepsi yandaş, karındaş. Yalakalık yapan, iktidarı yıkayıp yağlayan kanallar. Bunlar iktidarın günlük bildirilerini okur gibi haber sunuyorlar. Ardından, yurttan, dünyadan abuk sabuk, şaşırtıcı, tiksindirici, bu da olur mu dedirten incir çekirdeğini doldurmayan haberler.
Bu gazeteleri okuyan, bunların televizyonlarını izleyen, bir de bilgisayar kullanmıyorsa, yurtsever bir yayının haberine oralarda da erişemiyorsa, kafası hep bu verilenleri doğru bilecektir. Beyni bir güzel yıkanacaktır.
Halkımız neden böyle tepkisiz, her olana bitene kayıtsız, duymaz, bilmez gibi davranıyor hiç düşünmediniz mi?
En çok neyi okuyorlar?
Neden kapılarına kadar, hem de bedavaya geliyor ,“Zaman”? Dershaneler neden mecbur bu gazeteyi okutmaya? Kim karşılıyor bunca gazetenin abone bedelini?
Neden iktidar kendisine gazete satın aldı? Neden baskı uyguluyor diğerlerinin üzerlerine?
Bir kez, geçen 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda, bayram gazetelerini bir tanıdığa aldırmıştım. Yeniçağ yerine Yeni Şafak almaz mı? Baktım, gazeteye göre bizim bayramımız falan yok. Koskoca anasayfa ıvır zıvıra ayrılmış, çıt yok. Sonra araya araya siz deyin iki santim, ben diyeyim üç santim bir yerde bayram resmi bulabildim. Küçücük yazıyla Cumhuriyet Bayramı yazmışlar, yazının devamı başka renkte devam ediyor: “ .. nız kutlu olsun.” Bu en büyük bayram, tapumuzun resmileştiği, bağımsızlığımızın, idare şeklimizin tüm dünyaya ilan edildiği günü bunlar tanımıyor. “ Bayramınız kutlu olsun”muş, bit kadar harflerle.
*
2012 yılının en çok satan gazetelerinin sıralamasına bakıyorum. Buna göre, bazılarının adını ilk kez duyduğum tam 37 gazete çıkıyormuş ülkemizde. Bölücülük yapmayan, Türk ulusunun çıkarını gözeten bu beşini altısını bulabiliyorum ancak araya araya içlerinden. İktidarca yasak konan, onların kurultayını izlemelerine izin verilmeyen iki gazete daha var aslında. Evrensel, Bir Gün. Bir Gün’ü bilgiağından arıyorum. Tanımak için. Nedir ne değildir? Bugünün gazetesi. Başlık: “Uzun ince bir yol” Buna göre Kürt siyasetçiler Öcalan-MİT görüşmelerine temkinli yaklaşmışlar. Bu, “Uzun ince bir yol”muş. Aşık Veysel’in en anlamlı türküsünü kullanmışlar, çirkinleştirmişler… Bu başlığı gördükten sonra gazetenin içini artık merak eder misiniz? “İşte Halep, işte arşın!.. “
Evrensel ,“Emek evrenseldir” simge yazısıyla, kırmızı yazıyla, önünde dönen parmak resmiyle çıkıyor. Elimde 23 Kasım sayısı var. Bilmeden almıştım. Neden yasaklı bu? diye. İktidara muhalefet ederler mi etmezler mi bilemem ama bu gazete baştan sona Kürtçü. Biri köşe yazısında, “Seyit Rıza candır(!)” demiş. Resmen övgü düzmüş. Kürtçe talebini savunmuş diye sanık olmuş biri, bunlara bakarsan, savunma hakkına ağır darbeymiş bu. Ekvator’da iki dilli sağlık hizmeti tartışılıyormuş… Hey Allahım nereden neler buluyorlar! Meydan onların ya, at koşturuyorlar… Daha bunun gibi bölücü söylemleri görünce gazeteyi nasıl elimden atacağımı bilemiyorum. Verdiğim paraya yanıyorum.
Kısaca inceleyeceğim, bu beş- altı gazetede bile ara sıra bazı tuhaflıklar olabiliyor yine de. Bölücülük bir virüs gibi. Girmediği, sızmadığı bünye kalmamış. “Bu da ne? Ne bu Yılmaz Güney reklamı böyle? Ölüm yıldönümünden, doğum yıldönümünden bize ne bu bölücünün? Bal akıta akıta neden anlatılıyor? Bunlar neden bu sözü kullanmış,”Vira” ne? gibi sorular akla takılabiliyor…
Yeniçağ, Sözcü, Yurt, Aydınlık, Sol, Ortadoğu.
Hepsi hepsi bu kadarcık, onlara verdiğiniz paranın boşa gitmeyeceği, paranıza yazık olmayacağı, ekmek yediği kaba ( ülkesine) pislemeyen, görünürde ihanet etmeyen gazeteler… (Yeni Mesaj gibi basılı olarak elime geçmeyen, bulunduğum yerde satılmayan gazetelerden söz edemedim burada. Unuttuklarım varsa, onları da bilenler anlatsın yorumlarda.)
Görünürde diyorum, daha düne kadar kendinden çok emin olduğumuz, güvendiğimiz kişiler bile bakıyoruz su koyveriyorlar. Bir “entel” sanatçı çıkmış, “ Hükümeti meth etmek bana düşmez ama… demiş. Dincilerden çok dinciymiş diye yorumladılar sözlerini duyanlar. Bölücüler de haklıymışlar ona göre, haksızlığa uğradıklarını düşünüyormuş, bu, Meclis’te bile çığırtkanlık yapanların, Türk devletine başkaldıranların, Türk ulusuna hakaret edenlerin…
Yoğurdu üfleyerek yiyelim ama doğru olana hakkını da verelim.
Bu 37 gazetenin beşinci sırasında Sözcü. Yeniçağ, ta 24. sırada. Türk ulusunun çıkarlarını en iyi koruyan, Atatürk millîyetçisi bir çizgi izleyen Yeniçağ. En çok satması gereken gazetelerimizden biri. Yurt onun üstünde bir sırada. Yeni çıkan bir gazete olmasına karşın. 19. sırada. Bunlar elli binin biraz üstünde satılan gazeteler. Sözcü üç yüz bine yakın satıyor. Taraf adlı, Türk ordusuna düşmanca yayınlarıyla, bölücülere verdiği destekle öne çıkan, Amerika’nın, Türkiye’nin çözülmesi için kurdurduğu söylenen bu gazete bile elli binin üstünde satış yapıyormuş. Aydınlık altmış bine yakın bir satışı yakalamış çok yeni bir gazete olduğu halde.
Sol, ne kadar satıyor bulamadım. 37 gazetenin arasına alınmamış. Kırmızı rengin içine beyaz “Sol ” yazmışlar. L harfi daha büyük yazılmış ne anlamı varsa. Başlıktaki ve içindeki haberleri gözden geçiriyorum. Uluslararası bir haber bülteni gibi içi. Komünist eski dünyadan çeviri öyküler var. Silivri’de olanları , dünyada olan biteni iyi açıklıyorlar. “Ergenekon’da hukuk katliamı” başlığını atmışlar ikinci sayfada. “ Silivri’de jandarma terörü” olarak yazılmış resmin altı. (Askerle hâlâ pek barışık değiller anlaşılan. Eskiden askere ne kadar düşmandı bu tip yayınlar. Düşman görürlerdi. Şimdi şimdi gözleri açıldı çoğunun …) Sonra, Türkiye’den verilen bir haberin verilişine takılıyorum:
12. sayfadan, spor sayfasından: “Türkiyeli sporcular havuzda elendi" demişler.
Yazının içeriğini okuyorum: 11. Kısa Kulvar Dünya Şampiyanası imiş.Dokuz Türk sporcu ve kadınlar Türk takımı seçmelerde mücadele edecekmiş.
Şimdi bu Türk sporcuların adı nasıl “Türkiyeli sporcular” olabiliyor, anlayamadım.
Nerden çıktı bu “Türkiyeli?” Böyle bir ulus var mı? Alman’a Almanyalı mı diyorsunuz? Fransız’a Fransalı mı? Yunan’a Yunanistanlı denir mi?
Ama bizde deniyor. Bilerek diyenler, bunu böyle belletenler, tescilli bölücüler belli de böyle yurtsever görünüp ters köşeden vuranlara ne demeli? Gazete olanı biteni veriyor vermesine de Türk vatanının bir gazetesi gibi değil, uluslararası bir kuruluşun bülteni gibi. Bu bayrak, kardeşlik için diye yazmışlar bir yürüyüşlerinin resminin üstüne. Bayrak? Sarının üstüne kırmızı boyalı bezler. Neyi anlatıyorsa…
Ortadoğu, “ Ne Mutlu Türküm Diyene!” simge sözüyle, adının başına koyduğu bayrağımızla başlığını yazan gazete. Milliyetçi Hareket Partisi’nin parti yönetimine aykırı, onları eleştiren bir yazı yazamıyorlar. (Erdal Sarızeybek’e bile hatırlarsınız, bu yüzden çok ağır saldırmışlardı.) Gazete yurt haberlerini aydınlatıcı, bilgilendirici bir şekilde veriyor. Satış sıralamasında 33. sırada. Altı yedi bin arası satışı var. 14 Aralık’ta Silivri’ye fazla yer verilmemiş burada. “ Alta “Silivri’de yüksek gerilim” yazmışlar. Bahçeli’nin dedikleri gazeteyi doldurmuş.
Yurt Gazetesi, yazısını kırmızı renkli bir dörtgenin içine yazmış büyük harfle. Adının önünde dünya küresi var. Adının altında: “Bağımsız halk gazetesi” deniyor.
14 Aralık sayısında Silivri’yi, “Halk Silivri’yi kuşattı” diye vermişler. “Yüz bin kişi barikatı yıktı” diye de eklemişler. Sekiz yapraklık bir gazete Yurt. Hepsi 16 sayfa. İçinde magazin, sağlık, yurt haberleri ( kaza, cinayet) de var. Ekonomi sayfası, televizyon sayfası, bilim- teknik sayfası, bulmaca, spor. Orta sayfası yeni baştan Silivri’ye ayrılmış, baştan sona kadar. Köşe yazıları da var. Başyazarı Cevher Kantarcı.
Aydınlık , adını kırmızı renk üzerine yazmış gazetesinde. Altında siyahın üstüne beyazla, “Vatan – emek- namus ” yazılmış. İlk sayfa neredeyse baştan sona Silivri’ye ayrılmış. “Silivri Kuşatması” denmiş. Gazete cumaları kitap eki veriyor. Ekte 36 kitap tanıtmışlar. Türkân Şoray resmiyle,”Sinemam ve Ben” kitabının tanıtımıyla başlığı. Başyazı Seyhan Bolluk’tan. Yalçın Küçük, Kurtul Altuğ, Türker Ertürk, Özdemir İnce, Doğu Perinçek, Mehmet Faraç köşe yazarları… Mehmet Perinçek tarihle ilgili belgesel yazılar yazıyor. Gazetede magazine yer yok. Sabahattin Önkibar da burada.
Yeniçağ ve Sözcü’yü en sona ayırdım. Biri çok sattığı için önemli, diğeri o kadar az satışı haketmediği, en az yarım milyon satması gerektiği için, her eve girmesi gereken bir gazete olduğu için…
Yeniçağ’ın adı gazetenin en üstünde. Kırmızı üstüne kalın beyaz yazıyla yazılmış. Köşede dalgalanan bayrağımız. Bayrağın yanında büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün kalpaklı baş resmi. Atatürk, yüzü asık, endişeli yana, yukarlara bakıyor. Kurtuluş Savaşı yıllarında çekilmiş olmalı bu resim. Bayrağın altında:
“Bu memleket tarihte Türk’tü, bugün de Türk’tür ve ebediyen de Türk olarak yaşayacaktır. “ yazıyor. Atatürk’ün bu ezbere bildiğimiz sözlerinin hemen altında kırmızı yazıyla:
“Türkiye Türklerindir” yazıyor. En önemlisi de gazetenin adının hemen altında:
“Dünyayı Türkçe okuyun” yazılı.
Gazetenin başlığı için bile bu gazete alınabilir. Şöyle onurla elinizde taşırsınız. Kendinize bir güven gelir. Pıstırılmışlığınız dağılır…
(Burada anımsatalım. Hürriyet Gazetesi’nde de eskiden beri bayraklı Atatürk resminin altına bu yazı yazılıdır: “Türkiye Türklerindir”.)
Gazete, Yurt Gazetesi kadar. Sekiz yaprak. Yani on altı sayfa. On altı sayfa ama her sayfası okunuyor. Gazete temiz, iyi baskılı. Dindarlar için de sayfası var, tarihe meraklılar için de. Köşe yazarlarının adlarını saysak, hepsi tanıdık, hepsi ulusal çıkarlarımızı savunan korkusuz yazarlar:
Arslan Bulut, televizyon tartışmalarından da tanıdığımız, sevilen bir yazarı. Başyazarı Ümit Özdağ. Yavuz Selim Demirağ televizyonlarda da görev alıyor. Selcan Taşçı köşesinde okuyucu mektuplarına da yer veriyor arada. Ahmet Takan ses getiren yazılar yazıyor. Köşe yazıları çok, hepsi okunmak ister: Afet Ilgaz, Esfender Korkmaz, Servet Avcı, Savaş Süzal… Magazin sevmeyenler: Bu gazetede magazinin izi yok! Spor sayfası meraklılarına yeter. Televizyon, sinema bilgileri de eksik değil.
Derler ya oku oku bitmiyor. “Yeniçağ Gazetesi” öyle. Oku oku bitmez!..
Sözcü Gazetesi adının başına, kırmızı rengin üzerine kara kalemle çizilmiş gibi görünen Atatürk’ün gözlerini almış. Gözlerin biraz altına, beyaz ay yıldız çizilmiş. Sonra Sözcü yazısı, kırmızı üstüne beyaz, büyük yazılı.
14 Aralık sayısında, en üste yazarları Emin Çölaşan’ın yazısından sözler yazılı, Çölaşan’ın resmiyle birlikte. Daha altta safa bitene kadar Silivri haberleri, resimleri. Necati Doğru Sözcü’nün başyazarı. Uğur Dündar orada yazıyor. Mehmet Türker, Saygı Öztürk’ün köşe yazıları. Mehmet Türker Silivri’yi konu almış. Saygı Öztürk Bahçeli’ye seslenmiş, Özal’la ilgili yazmış.
Hepsi bu kadar köşe yazılarının. Gazetede magazin haberlerine de yer veriliyor. Ekonomi sayfası, emlak sayfası var. Arka sayfa magazin. Dört sayfası spor. Sağlık köşesi, bulmaca köşesi de bulunuyor. Bayağı bir reklam sayfası da var içinde. Gazete arkalı önlü 24 sayfa. Yeniçağ’dan kalın, bu on yaprak. Ama daha çabuk okunuyor.
Sözcü’nün genel yayın yönetmeni’nin bir söyleşini okudum en son. Fethullah Gülen tartışmalarıyla ilgili, yayın ilkeleriyle ilgili konuşmuş.
Taraf ile ilgili dediklerini buraya alıyorum. Yorumu size kalmış.
Soruyorlar, Taraf’taki istifalar üzerine. Bakın Taraf için ne diyor:
“Ben görüşlerine katılmasam bile gazete olarak iyi bir gazeteydi. Kendi alanında iyi gazetecilik yapan ve iyi bir kalemi olan gazeteydi.” Yine soruyorlar:
“Ahmet Altan sizin gazetede yazabilir mi?”
“Ahmet Altan bizim gazetede yazabilir de okuyucuya ters, bize çok ters kaçar. Bizim ilkelerimize uymaz Ahmet Altan. Ama bir yerde bence mutlaka yazmalı. Çünkü iyi bir kalem, iyi bir gazete.”
İşte böyle. Bize kalan, bize biçilen, bize sunulan basın yayın bu.
*
Seçip seçip elediğimiz, beş milyona yakın gazete satışından, bunlar da Türk ulusunun çıkarlarını gözeterek yayın yapıyor diyebileceklerimizin satış sayısı yarım milyonu aşmıyor bile.
Bu yayınlara sahip çıkmak da, yollarını saptırmamak da, destekleyip büyütmek de bizim elimizde…
Taraf’ı överek mi konuştu Sözcü’nün yönetmeni. Anlaşın bir gün almayın gazeteyi. Görün nasıl yelkenler suya iniyor. Güç okuyucuda. Güç milletin kendinde. Güç bizde.
Bilgisayarı olanların az çok ceplerinde paraları da vardır. Günde iki liranıza kıyın, en az üç dört gazeteyi destekleyin.
Bilgiağı gazetelerinizi destekleyin.
Gece gündüz size özveriyle hizmet ediyorlar.
İlkkurşun’un ayda bir çıkan basılan gazetesi var. Neden bu çok sevdiğiniz gazete haftada bir çıkmasın? Günlük gazete olarak çıkmasın?
Sözcü, okuyucusunun parasıyla yaşayan gazeteyim diye haklı olarak övünür. Neden en çok satan gazete olamasın, Posta’yı, Zaman’ı geçemesin?
Gelin okuyucu olarak Yeniçağ’ı da en üstlere çıkaralım. Ulusal kimliğimizi, çıkarlarımızı koruyan, bu tertemiz yüzlü, insanın içini açan gazeteyi neden almayalım?
Aydınlık, bu dönemin bütün şifrelerini, kirli yanlarını veriyor. Olacakları önceden söylüyor. Neden bilgilenmeyelim?
Gün, birlik olma günüyse, gelin gazetelerimizi yaşatarak, her gün onları satın alarak bir birlik oluşturalım. İstediğiniz, beğendiğiniz, kendinize yakın bulduğunuz gazeteyi alın.
Devir bilgiağı devri demeyin. Bakın yandaş basın yayın böyle diyor mu? Dinciler( dini kullananlar) her yerde, her durumda ellerini ceplerinden çıkarmıyorlar. Yardım üstüne yardım ediyorlar karşı devrimcilere. Bölücüler derseniz dünyanın gözbebeği(!) onlar. Para yolunu bulup onlara akıyor…
Gazeteler nereye? derken, iğnenin ucunu kendimize batıralım. Her gün ama her gün gazete alsak nemiz eksilir? Çereze, kolaya, şuna buna para vermesek, gereksiz harcamalarımızı kıssak…
Sorun bir kendinize , neden gazete almıyorsunuz?
Televizyonun etkisini, uyuşturmasını belli mi olur belki böyle aşarız!
Feza Tiryaki, 5 Ocak 2013