Gazze alev alev! İsrail kara harekâtını başlattı

Genel & Güncel Konular

Gazze alev alev! İsrail kara harekâtını başlattı

İletigönderen Türk-Kan » Cmt Oca 03, 2009 21:33

İsrail kara harekâtını başlattı

İsrail ordusunun "Dökme Kurşun" adını verdiği, bir haftadır süren ağır hava bombardımanlarının ardından, kara birlikleri de operasyonun 8.’nci gününde Gazze Şeridi sınırlarından girdi. İsrail ordusu, operasyonun ikinci aşamasının amacının, "İsrail’in güneyine yönelen roket saldırılarını etkisiz hale getirmek ve Hamas’ın terör alt yapısını imha etmek" olduğunu duyurdu.

Gazze’deki yerel radyolar, askerlerin 3 noktadan bölgeye girdiğini, Filistinli militanlarla bu bölgede çatışmaların da başladığını duyurdular.

Verilen bilgiye göre, İsrail askerleri, yoğun tank ateşi ve F-16 uçaklarının desteğinde Gazze’nin kuzeyindeki Beyt Hanun’un doğusu, Cebaliye mülteci kampının doğusu ile Gazze kentinin İsrail’le sınırdaş olan Secaiye mahallesinin karşı kesimindeki Karni Geçişi tarafından giriş yaptı.

Ancak giriş yapan askerlerin sayısı hakkında herhangi bir bilgi henüz gelmedi.

Bölgede başta Şahap (Halk) radyosu olmak üzere, Hamas’ın El Aksa radyosu, Gazzelilere sürekli telefon numaraları hatırlatarak, acil durumlar ve ambulanslar için aramalarını istiyor.

KUZEYDEKİ GAZZELİLERE "EVLERİNİZİ BOŞALTIN" UYARISI

İsrail’in Kanal 10 Televizyonu, ordunun, Gazze şeridi’nin kuzeyinde yaşayanları, "evlerini boşaltmaları" konusunda uyardığını bildirdi.

İsrail ordu sözcüsü da aynı kanala yaptığı açıklamada, "Bu uzun soluklu bir harekat olacak" diyerek şöyle devam etti:

"İki amacımız var, birincisi İsrail’e yönelen roket saldırılarını etkisiz hale getirmek, diğeri Hamas’ın terör altyapısı yok etmek," Kanal 10, "kapalı" bir toplantıda İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in "Amacımız Hamas’ın iktidardan indirmektir" dediğini de öne sürdü.

Öte yandan, İsrail hükümetinin, "onbinlerce" yedek askerin daha silah altına alınması yolundaki kararı onayladığı belirtildi. Resmi Kanal 1 Televizyonu ise Batı Şeria’da ve İsrail’in kuzeyinde, Lübnan sınırında güvenlik önlemlerinin düzeyinin artırıldığını kaydetti.

İSRAİL ORDUSUNUN AMACI KONTROLÜ ELE GEÇİRMEK

İsrail ordusu, Gazze Şeridi’ne giren kara birliklerinin, Filistinli militanların İsrail’e roket attıkları bölgelerin kontrolünü ele geçireceğini bildirdi.

Askerlerin Gazze Şeridi’ne girdiğini söyleyen askeri sözcü Avital Leibovitch, "Amaç operasyon bölgesinde Hamas’ın terör altyapısını çökertmek" dedi.

Leibovitch, Hamas’ın kullandığı fırlatma alanlarının bir bölümünü ele geçireceklerini söyledi.

İsrail’in Kanal 10 televizyonu da askerler, Gazze’ye girerken şiddetli çatışmaların olduğunu duyurdu.

Savunma yetkilileri, sınırda 10 bin askerin bulunduğunu bildirmişlerdi.

İSRAİL, GAZZE HALKINI, HAMAS’A YARDIM ETMEMELERİ İÇİN TEHDİT EDİYOR

Görgü tanıkları, İsrail tanklarının Gazze’nin kuzeyindeki Hamas mevzilerine ateş açtığını belirtirken, havan toplu misillemeye maruz kaldıklarını aktardı.

Öte yandan, İsrail ordusunun, Gazze halkını, Hamas’a yardım etmemeleri için tehdit ettiği bildirildi.

Ordu açıklamasında, "İsrail’e karşı Hamas’ın teröristlerine yardım edenlerin" bunu yapmamaları konusunda uyarıldığı belirtildi.

TÜRK VATANDAŞIN AĞZINDAN SALDIRI!

Gazze'de yaşayan Türk vatandaşı Birgül El Sadi, CNN Türk'ün canlı yayınına bağlarak şu açıklamayı yaptı:

"Tanklar şehir merkezine kadar girdi. İsrailliler bize saldırıyor. Elektriklerimiz yok, su motorları da çalışmıyor. Oradan, buradan bulduğumuz şeylerle idare ediyoruz. Biraz yiyeceğimiz vardı onlarla idare ediyoruz. Gaz lambası yakmak için bile gazımız yok. Tüplerimiz de yok. Dışarıda çatışma sesleri geliyor ama hava çok karanlık. Şu anda dışarıda füze sesleri var.

Bu olay Hamas ya da İsrail ile arasında değil. İsrailliler sivilleri vuruyor. Hamas'tan ölen sayısı çok az. Arada sadece siviller ölüyor. Şu anda sadece benim canlı yayına bağlandığım bölgedeki telefonlar çalışıyor. Belki bir süre sonra bizim telefonumuz da kesilebilir.

Burada kevser Yılmaz , Merel, Işıl hanımlar var. Onlar da Türk. Kapıdan çıkamadığımız için Türkiye'ye dönemiyoruz. Konsolosluk bize telefon açtı, gitmek istersek götüreceklerini söyledi ama çıkamıyoruz. Şu anda burada durmak zorundayız."

İSRAİL TANK ATEŞİNDE İLK KURBAN, FİLİSTİNLİ BİR ÇOCUK OLDU

Günler süren hava bombardımanından sonra karadan Gazze Şeridi’ne giren İsrail tanklarının ateşinde bir Filistinli çocuk hayatını kaybetti.

Görgü tanıkları ve hastane kaynakları, İsrail ordusuna ait tankların, Gazze kentinde açtığı ateşte ölen Filistinli çocuğun bu akşamki kara harekatının Filistin cephesinde verilen ilk kurban olduğunu kaydetti.

Aynı kaynaklar, tank ateşinde 11 Filistinlinin de yaralandığı bildirdi.

HAMAS, GAZZE’DE BİRKAÇ İSRAİL ASKERİNİ ÖLDÜRDÜĞÜNÜ İDDİA ETTİ

Hamas, Gazze’de birkaç İsrail askerini öldürdüğünü iddia etti.

Şam’da yaşayan Muhammed Nazzal adlı Hamas yetkilisi, El Arabiye televizyonuna yaptığı açıklamada, Hamas mensuplarının, Gazze’nin doğusunda birkaç İsrail askerini öldürdüklerini söyledi. Ancak rakam vermedi.



Kaynak




El Cezire muhabiri yayina kask takarak devam ediyor. Israil tanklarinin ilk hedefleri elektrik ve su tesisatlari...
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen Türk-Kan » Cmt Oca 03, 2009 21:52

Hamas'in aciklamasinin tercümesi yakinda ajanslara düsecektir. Biraz evvel dinlerken arapca bilmememe ragmen tüm Islam alemini Cihad'a cagirdiklarini cikardim... Hatta, Cihad'larin Cihad'ina cagirdi sanki :| El Fetih Hamas'in yaninda oldugunu bildirmis durumda. Olmert de binlerce yedegi göreve cagirdi.

Allah masumlari korusun...
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen kgursu » Cmt Oca 03, 2009 22:12

Amin...
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

İletigönderen Panzehir » Cmt Oca 03, 2009 23:45

Krizin faturası ağır oluyor. Dikkatli takip edildiğinde her büyük krizin ardından savaş çıkarıldığı görünmekte.. Şahsen en büyük savaşı A-b-d-İ'den bekliyorum, ne zaman olabilir diye tahmin yürütmeye çalışıyorum ama İsrail'in ne zaman yönlendireceği muamma.

Allah masum müslüman kardeşlerimizin yanında olsun. Allah masum insanların yâr ve yardımcısı olsun.

Gün gelir devran döner
Adımıza türküler söylenir bu şehirde!..
...
Kullanıcı küçük betizi
Panzehir
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi
 
İletiler: 3483
Kayıt: Pzr Şub 18, 2007 20:02

İletigönderen dervishizir » Pzr Oca 04, 2009 1:14

Türk-Kan yazdı:Hamas'in aciklamasinin tercümesi yakinda ajanslara düsecektir. Biraz evvel dinlerken arapca bilmememe ragmen tüm Islam alemini Cihad'a cagirdiklarini cikardim... Hatta, Cihad'larin Cihad'ina cagirdi sanki :| El Fetih Hamas'in yaninda oldugunu bildirmis durumda. Olmert de binlerce yedegi göreve cagirdi.

Allah masumlari korusun...


Evet aslında haklılar doğru çağrı yapmışlar.Normalde topyekün savaş durumu. evinde oturanlardan başlayarak tüm filistin lübnan mısır, suriyeve diğer lerinin kalkıp ne olursa olsun denmesi lazım zaten. bizim baş bakanımız hep israil başbakanıyla görüşüp şimdide tüm ülkelere durun demeye turizm turuna çıktı sanki bilmemiş görmemiş gibi havadan konuşuyor. gönder bakayım bir birlik insani yardım ilk yardım için tutup Kızılay çadırı göndermek değil. zaten okadar yardımı da nasıl yüklediler bilinmese yardım okadar hızlımı giderdi Filistine yani bir sürü olay. Allah yardımcıları olsun. Lanet olsun bu zalimliği yapanada göz yumanada. zalime göz yumana bir gün aynı zalim musallat olur. Gezmekle olacak işdeğil bu göz göre göre katliam yapılırken göbekler attırdılar bebekler ölürken israil zaten olamaz toprakları kimin toprağı neden tanınıyor. ne alakası var sürgün ki Allah tarafından sürgün edilen bir kavmin bir devlet kurmaya bile cesaret edememesi gerekirken bunlar Tüm yahudilerin sesiymiş gibi devlet diye kıyma makinası kuruyorlar ve her bir devlet kabul ediyor. işler tıngır mıngır yürüyor. bunu bir yahudi bile yapmaz bence bu söz konusu devlet hiç bir inanca ve değere sahip olmayan kişilerin sahip çıkabileceği bir kurmaca buna ilk önce tüm yahudi ve musevilerin karşı çıkarak ayaklanmasını gerektirir. Hey ulu tanrım nasıl bir gaflet ve delalettir bizim başımıza gelen nasıl bir uykudur!!!!!!
Kullanıcı küçük betizi
dervishizir
Üye
Üye
 
İletiler: 144
Kayıt: Sal Ağu 19, 2008 1:40

İletigönderen Türk-Kan » Pzr Oca 04, 2009 1:23

Denizden, havadan, karadan saldiri altinda olan Filistin halki dünyaya sesleniyor, haykiriyor, ölüyor... Neredesin ey 1 küsur milyar oldugun söylenen Islam alemi..?
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen Esen zafer » Pzr Oca 04, 2009 2:04

İsrail’in saldırısıyla ilgili haberleri okurken yaptıkları açıklamalarda ‘’bunun şimdi olması gerektiği’’ gibi bir cümle okumuştum. Aklıma ‘’neden şimdi?’’ sorusu geldi.Bizler olayları birbirine bağlamaya çalışırken onlar planlamış olduklarından önde gidiyorlar. Oysa öngörü sabihi çok değerli insanlarımız var. Göz çıkartacak kadar çok parmak uzattıkları halde körlükte direncimiz beni şaşırtıyor. Olayları sıraya koyup düşünmeye çalıştım. Birileri kalkıp ermenilerden özür diliyor, kamuoyu şoka giriyorö tartışmaların sıcağında keskin gözlemcilerden başka kimse Olmert ziyaretini tam anlamıyla değerlendiremiyor. Olmert gelip eşbaşkanla görüşüyor. Büyük olasılıkla hareket esnasında ve sonrasındaki misyonunu görüşmüşlerdir. Her zaman olduğu gibi basında ‘’biz Erdoganımızı üzmek istemezdik kandırmaya mecburduk’’gibi hikayeler anlatırken öte taraftan olur mu tabi ki haberi vardı açıklamalarıyla kamuoyu varmı yokmu tartışmalarıyla sallanıyor. Veee eşbaşkan İsrail’in durumunu görüşmek için Mısır’a gidiyor. Soruyorum neden Mısır? Aşagıda ki yazıyı değerlendirmenize sunuyorum ve soruyorum bu sitenin dışına ne kadar taşabiliriz. Nerelere ulaşabilir neyi hareket ettirebiliriz?
İsrail için `Vaadedilmiş Topraklar`ın önemi...
Günüydoğu topraklarında neler oluyor ? Araştırmacı-Gazeteci Hasan Taşkın`ın araştırması
O gün Rab Abramla ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar, bu diyarı senin zürriyetine verdim. (M. Tevrat, Tekvin Bölümü, 15/18)
İsrail`in ilk Başbakanı Ben Gurion: `Yahudi halkının, gençlerimizin ve yetişkinlerimizin yerine getirmesi gereken bir başka haritası vardır diyor ve haritayı `Nil`den Fırat`a kadar` şeklinde belirtiyor. Siyonist Lider Theodor Herzl: `Sınırlarımız kuzeyde Kapadokya(Orta Anadolu) Dağları, güneyde de Süveyş Kanalı`na kadar dayanıyor,` diyor.
Yukarıda da ifade edildiği gibi, bu sınırlar İsrail`in olmazsa olmaz sınırlarıdır. Bu yüzden İsrail`in stratejik ve tehlikeli oyunlarının bir ayağı Fırat`ta, bir ayağı Nil`dedir. Biz önce Nil üzerindeki planlara bir göz atalım, yani Nil`in doğduğu ülkeye, Etiyopya`ya...
BM eski Genel Sekreteri Butros Gali: Su savaş nedeni nlabilir
Eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Butros Gali, su kaynakları için rekabetin, Afrika ve Orta Doğu`da savaşların fitilini ateşleyebileceğini savundu. BBC Radyo 4`te yayımlanan `Today` programına katılan Butros Butros Gali, uluslararası topluma, su kaynaklarının ülkeler arasında adil paylaşımının sağlanması çağrısı yaptı. En büyük tehlikenin Nil Delta`sında bulunduğunu, bölge ülkeleri arasında su nedeniyle askeri çatışmanın neredeyse kaçınılmaz olduğunu söyleyen Gali, tek çözümün suyun adil paylaşımı olduğunu vurguladı. Mısır, öteden beri Nil Nehri`nden en fazla yararlanan ülke. Ancak nehrin, Beyaz Nil ve Mavi Nil adlı kolları üzerinde bulunan ülkeler giderek daha fazla pay talep ediyor. Örneğin Etiyopya`daki Tana Gölü Mavi Nil`in kaynağı. Ancak ülke, nehirden hiçbir şekilde faydalanamıyor. Etiyopya`daki kuraklık nedeniyle, milyonlarca insan yaşamak için gıda yardımına muhtaç durumda. İsrail`in çalışmalarının verimi sonucu buralara yansıdı…?
Etiyopya hükümeti, bu doğal kaynağı kullanabilmek için gerekli altyapıya sahip olmadığını söylüyor ve uluslararası destek arıyor. Mısır ise, nehirden etkili olarak yararlanıyor ve çölü tarıma elverişli hale getiriyor. Kenya ve Tanzanya da, Nil`den daha fazla pay talep eden ülkeler arasında. Daha önce Mısır Dışişleri Bakanlığı da yapmış olan Butros Butros Gali, Mısırlıların, sorunun çözülmemesi durumunda, ileride karşılaşabileceklerinin farkında olmadıklarını söylüyor. Su paylaşımı, sadece Nil Deltası`nın değil, Orta Doğu`nun da büyük bir sorunu. Butros Gali, daha önce de, su sorununun Orta Doğu`yu savaşa sürükleyebileceği uyarısı yapmıştı. GAP üzerindeki oyunları da göz önünde bulundurmak sanırım yerinde olacak. İsrail`in bölgedeki su üzerine yaptığı çalışmalar ve yayılmacı politikasının temelleri yükseliyor GAP`ta…
Kuzey Irak`taki seçimler de İsrail için çok önemli… Çünkü Musevi kökenli Kürtler buralara yerleştirildi. Yani Su plani devam ediyor. Bu Türkiye`ye kadar uzanacak bir süreç. Bu nedenle GAP Bölgesi`nde dolayli toprak alimlari sürüyor… `İsrail`in GAP Senaryosu`` isimli kitabımda detaylıca anlattım. Ben `Dikkat… Dikkat` dedikçe, birileri duymazdan geliyor… Ya da birilerinin işine gelmiyor… Türkiye güçlü bir ülke… Ama dikkatsiz bir ülke olmamalı… Kuzey Irak`taki yapılaşmaya ve dolayısıyla GAP üzerindeki `Su` oyununa dikkat etmeli… Dikkat ediyorsa, daha çok dikkat etmeli… Bakın Gali, neye dikkat çekiyor. `ileride kurulacak bağımsız bir Filistin devleti, su kaynakları İsrail`in elinde bulunduğu sürece yaşayamaz.` İsrail`in de istediği bu zaten… Nil Nehri üzerindeki İsrail planları
İsrail, Nil Nehri üzerindeki planlarından dolayı Etiyopya ile son derece yakın ilişki içindedir…
İsrail`in Etiyopya ile ilk olarak 1956`da kurduğu ilişkiden sonra İsrailli temsilciler, Haile Selasi ve arkadaşlarıyla görüşmek için Etiyopya`ya gittiler. 36
Ben Gurion Eisenhower ile yazışmaları sırasında Etiyopya`nın kendileri için önemli olduğuna sık sık değinmiştir. MOSSAD`ın Afrika şubesi Incoda, Etiyopya`da çok faaldir ve Etiyopya`da büyük bir İsrail kontrolü bulunmaktadır. Etiyopya, Ortadoğu ve Afrika`daki gizli faaliyetlerin gerçekleştirilmesi için oldukça uygun bir istasyondur. İsrail`in istihbarat amaçlı kullandığı Incoda, görünürde İsrail`e ait Etiyopya etlerini pazarlayan bir şirkettir. Bu şirket 1955-64 arası mükemmel bir istihbarat görevi yapmıştır. Şirketin yöneticilerinden biri yakın yıllarda yaptığı bir açıklamada şöyle diyor; `Incoda, Afrika`daki İsrail istihbaratının istasyonu görevini görüyordu. Paravan Incoda şirketi askeri bir komisyonun Etiyopya`yla bağlantılarına aracılık ediyordu. MOSSAD yetkilileri, Arap ülkelerine birini gönderecekleri zaman bu şirket aracılığıyla yapıyorlardı.` İsrail, milli güvenliği korumayı çok gizli bir polis grubunu eğitmekle yapıyordu. General Matityahu Peled`e göre (Addis Ababa`daki gizli polisin İsrailli danışmanı), İsrail Haile Selasi`yi üç kere devrim karşısında korumuştu. Haile Selasi`nin devrilişinden sonra da İsrail ve Etiyopya arasındaki ilişki devam etti. Bu dönemde İsrail`le bağlantıyı Albay Mengistu Haile Mariam kuruyordu. Bir zamanlar İsrail`in en güçlü üssü Etiyopya`ydı. Etiyopya Lideri Necasi ülkesini İsrailli teknisyenlere, doktorlara, tüccarlara ve tarımcılara açtı... İsrail polis memurları Etiyopya polisini yetiştirdiler. Haile Selasi, İsrail`den ordusunu düzenlemesini istedi. Ben Gurion bu isteği hemen kabul etti... Sivil savaşın kızıştığı anlarda Etiyopya`da Mengistu Haile Maryam, Kudüs`ten yardım isteğini yineledi. İsrail İsçi Partisi`ne ait paravan Raynolds Construction şirketi tarafından Etiyopya`da 5 tane havaalanı kuruldu. Bu İsrail uçaklarının bir savaş anında yararlanmasına yönelik bir adımdı. Etiyopya için hayırlı olmadı
Etiyopya bir zamanlar Afrika`nın en bereketli yeriydi. Ancak 20. yüzyılda kendini sefaletin içinde buldu. Nil Nehri kenarındaki verimli topraklara rağmen şimdi karnını doyuramıyor. Yönetimlerin silaha yatırdığı paralar, kalkınma için kullanılmış olsaydı bugün açlık çekilmez ve tarlalar da tank mezarlığına dönmezdi. Etiyopya arazilerinin şartları düşünüldüğünde, normal şartlarda tarım ürünlerinden bir yılda elde edilen gelir tüm halkın geçimini temin etmeye yeterli olacak düzeydedir. 350 bin kişiden oluşan ve Afrika`nın en kalabalık ordusu olarak bilinen Etiyopya ordusunun yıllık tüketimi tam 60 bin tondur. Ordunun bu yüksek maliyetli tüketimini karşılamak ise Etiyopya`nın gelirleri açısından düşünüldüğünde neredeyse imkansızdır. İsrail`in Etiyopya üzerinde bu kadar durmasının ana nedeni, aslında İsrail`in hiçbir zaman vazgeçmediği ve GAP projesinde de her zaman ön planda tuttuğu Kutsal Topraklar teoremidir.
Etiyopya`nın bu günkü durumu ise, neredeyse İsrail`in kuruluş yıllarına denk gelen bir senaryodur.
Ben Gurion Planı
1940`lı yıllarda Ben Gurion, Büyük İsrail Planı`nı hazırlamıştır. Bu planda, Türkiye`nin kaynaklarının kontrolü ile kuzeyden, İsrail`in güneyden, basta Etiyopya olmak üzere bazı Afrika ülkelerinin de güneybatıdan bastırması ile Ortadoğu`daki su ve petrolün kontrol altında tutulması vardır. Bu plana göre Etiyopya, İsrail`in Ortadoğu`daki suyu kontrol altına almak için hazırladığı senaryonun güneybatı ayağını oluşturmaktadır. Etiyopya`nın suyu, yani Nil`i kontrol etmesi, aslında İsrail`in Nil`i kontrol etmesinden başka bir şey değildir. Bu gün Etiyopya-İsrail ilişkileri, İsrail`in su politikasının ayrılmaz bir parçası niteliğindedir. Mısır`ın da Nil Nehri ile problemleri bulunmaktadır. Ülke her bakımdan Nil`e bağlıdır. Son raporlara göre Nil`in bir kolu olan Mavi Nil`in kullanımı için, İsrail ve Etiyopya ortak çalışma yürütmektedirler. Etiyopya`nın Mavi Nil`de musluk açması durumunda, Mısır kendi suyunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Etiyopya`daki Nil Nehrinin temel alınarak hazırlandığı baraj projesi, İsrail`in Nil`in suyunu istediği anda kesebileceği ve Mısır`ı susuz bırakabileceğini göstermektedir. Bu da yegane su kaynağı Nil olan Mısır için hayati bir tehlike olarak kendini göstermektedir.
Bu yüzden, Mısır hükümeti çeşitli zamanlarda, Mısır`ın su ihtiyacının yüzde 98`ini karşılayan Nil Nehri havzasında bulunan bazı Afrika ülkelerinin, İsrail`in de yardımıyla baraj kurma teşebbüslerinin Kahire için bir savaş anlamına geleceği ifade edilmiştir. Nil`in suyu meselesi ise tüm taraflar için çok daha büyük boyutlardadır. Dikkate alınması gereken bir başka gerçek ise, İsrail`in Tevrat`ta belirtilen kutsal sınırlarına ulaşmak için düzenlediği bu planın, yine Tevrat kökenli olmasıdır.
Tevrat`tan bazı bölümler
Ve sular denizden kesilecek, ve ırmak kesilip kuruyacak. Ve ırmaklar kokacak ve Mısır`ın kanalları boşalıp kuruyacak, kamışla saz olacak. Nil`in yanında, Nil kenarında olan çayırlar ve Nil`in bütün ekilmiş tarlaları kuruyacak, toz olup dağılacak ve yok olacak. Ve balıkçılar ah edecekler ve Nil`e olta atanların hepsi yas tutacaklar ve suların yüzü üzerine ağ yayanlar dövünecekler. Ve Mısırın direkleri parçalanacak. Bütün ücretli isçilerin yürekleri kederli olacak. Orduların Rabbi Mısır için ne tasarladı?... Ve Mısır`da başın ya da kuyruğun, hurma dalının yahut sazın yapılabileceği bir iş kalmayacak. O gün Mısırlılar kadın gibi olacaklar; ve orduların Rabbinin, üzerlerine elini sallamasından titreyip yılacaklar. Ve Yahuda diyarı Mısır diyarı için bir dehşet olacak; ve onun adı kendisine anılan her adam, ordular Rabbinin ona karsı ettiği niyetten ötürü yılacak... O gün Mısır diyarının ortasında Rabbe bir mezbaha ve onun sınırı yanında Rabbe dikili bir tas yapılacak. (M. Tevrat, Islaya Bölümü, 19/5-19)
Ve sıkıntı denizden geçecek ve denizde dalgaları vuracak ve Nil`in bütün derin yerleri kuruyacak. (M. Tevrat, Zekerya Bölümü, 10/11)
Kutsal kitap anlatılarına göre, Yehova`nın Öfkesi`nden sonunda Etiyopya da nasibini alacak:
Ve Mısır`ın üzerine kılıç gelecek, ve Mısır`da vurulmuş olanlar yere düşünce Habeş ilinde (Etiyopya`da) sancı olacak ve onun cumhurunu alıp götürecekler ve Mısır`ın temelleri yıkılacak. Onlarla beraber Habeş ili, Put ve Lud, ve bütün karışık kavım ve Kub, ve ahid diyarı oğulları kılıçla düşecekler. Rab şöyle diyor: Mısır`a destek olanlar da düşecekler; ve kuvvetinin gururu onları aşağılayacak; onun için de Sevene kulesinden öte düşecekler; Rab Yehova`nın sözü. Ve viran olan memleketler arasında virane olacaklar. Ve Mısır`a ateş verdiğim zaman, bütün yardımcıları da bilecekler ki, Ben Rabbim. Kaygısız Habeşlilere (Etiyopya) korku salmak için, o gün önümden gemilerle ulaklar çıkacaklar; ve Mısır`ın gününde olduğu gibi onlarda da sancı olacak; çünkü işte geliyor. Ve onunla beraber kavmi milletlerin korkunçları, memleketi harap etmek için içeri sokulacaklar. Ve Mısır`a karşı kılıçlarını çekecekler ve öldürülmüş olanlarla memleketi dolduracaklar. Ve ırmakları kurutacağım ve memleketi kötü adamlara satacağım ve yabancılar eli ile memleketi ve bütün içindekileri viran edeceğim. Ben Yehova, Ben söyledim. (M. Tevrat, Hezekiel Bölümü, 30/4-7, 11-12)
İsrail, Tevrat`a göre hareket ediyor?
Filistinlilere uygulanan korkunç terörün, `kol kırma, kulak-burun kesme, yakma` gibi yöntemlere kadar Tevrat ayetleri uyarınca yapıldığı düşünüldüğünde, İsrail`in Nil politikalarının da Tevrat kaynaklı olduğunu tahmin etmek hiç de zor bir iş değildir. Nil`in kesilmesi ve sonucunda gelişebilecek olaylar, yukarıdaki Tevrat ayetlerinden esinlenerek İsrail tarafından uygulamaya konulmuştur.
İsrail`in Sudan`a yönelik terör faaliyetleri de su politikasının kapsamı içindedir. Sudan`daki Jonglei Kanalı`nın şantiyesini bombalama olayı, suyun İsrail için hayati önemini göstermektedir. İsrail`in desteklediği Güney Sudanlı kontralar projenin gerçekleşmemesi için oldukça yoğun faaliyet göstermektedirler. Bu faaliyetler kapsamında şantiyede çalışan kimi mühendisler bu gerillalar tarafından zaman zaman kaçırılmakta ve öldürülmektedirler...
İsrail`in Tevrat`ı kaynak alarak uygulamaya koyduğu `Nil Nehrini Kesme` projesinin Mısır`ı çok zor durumda bırakacağı açıktır. Gerçekçi boyutlarıyla düşünüldüğünde bu proje, Etiyopya ile Sudan`ı da içine alabilecek kanlı bir savaşa da neden olabilecektir. Kızıldeniz`den Sudan`a geçiş için kullanılan Somali Operasyonu da büyük ölçüde bunun bir parçasıdır. Etiyopya`ya Nil Nehrini kesme projesini uygulamaya koydurtan İsrailli danışmanlar, yukarıdaki Tevrat ayetlerinin sonuçlarını alabilmek için çalışmalarına son hızla devam etmektedirler. Nil nehrinin kontrol edilmesiyle, Ortadoğu`nun su yönünden en problemli ülkesi İsrail`in suyu kontrol altına alma şansı daha da artmaktadır. Kendi bulunduğu coğrafyada hayatiyetini devam ettirmek için akla gelmedik senaryolar üreten İsrail, bir yandan Türkiye`deki GAP`tan rahatsızlığını Kürt kartını kullanış biçimiyle gözler önüne sererken, öte yandan provokatif savaş teorileri üreterek Türkiye`nin güneydoğusunda huzursuz ortamın sürmesi için elinden gelen çabayı göstermektedir. GAP neden istenmedi?
Bu gün bilinmektedir ki; İsrail`in GAP`a yönelik ilgisi her açıdan sürmektedir. GAP`ın oluşum aşamasında Dünya Bankası`nın GAP`a kredi vermemesi için İsrail`in çalışma yürüttüğü bu gün bilinen bir gerçektir. İsrail`in bu faaliyetleri zamanla meyvesini de vermiştir.
Birleşmiş Milletler, Türkiye`nin GAP`la su kaynaklarını tekeline aldığını iddia ederek projeye karsı çıkmıştır. ABD`nin bu konudaki tavrı ise, sıkı bir İsrail Müttefiki olarak çok açıktır. O GAP henüz fikir aşamasındayken çekincelerini bildirmiş ve hiçbir zaman da destek olmamıştır.
GAP`ın projesinin temellerini atan Başbakan Adnan Menderes, ABD`nin bu projeye karşı çıkmasına tepkisini şöyle ifade etmişti: `Bu barajlardan bizi kimse vazge-çiremez. Arkadaşlar, Türkiye`mizde, toprağımızda, ülkemizi mamur ve müreffeh belde haline getirecek bu barajlardan bizi kimse vazgeçiremez. Hemen yarın Güneydoğu Anadolu`ya bir gezi düzenleyin. Beraber gidip bu yerleri görelim.` 1959 yılının Eylül sonlarında Doğu ve Güneydoğu Anadolu`ya yapılan yüksek seviyedeki bu gezi sonunda, bu bölgeye ve özellikle Dicle-Fırat üzerine baraj yapılması kesinlik kazanmış, ancak bu ısrar ABD tarafından çeşitli vesilelerle eleştirilmiştir.
GAP`a engel olamayan İsrail, kontrol altına mı alıyor?
2000`e Doğru dergisi `GAP İsrail İçin mi Yapılıyor?` baslığıyla verdiği bir haberde; `İsrailliler GAP`ı o kadar sevmiş olmalılar ki, barajların yapımından sonra Türkiye`de ortak tarım isleri yapmayı önerdiler. Bu alandaki uzmanlıklarını kanıtlamak için Türkiye`den tarım heyetleri davet ettiler` diyerek şöyle devam ediyor;
Siyonizm sözcüğü Zion kökünden geliyor. Zion Büyük İsrail demektir. Zion`un sınırları Akdeniz`den Kızıldeniz`e, İran Körfezi`nden Karadeniz`e uzanıyor. Ne gariptir, Türkiye, Kürt sorununu Siyonist sopasıyla halletmeyi düşünüyor. İsrail`in çizdiği haritada Türkiye`nin Kürt bölgeleri Zion sınırları içinde gösteriliyor. 21 Aralık 1992 tarihli Sabah gazetesinde Sedat Sertoğlu, İsrail`in GAP hakkında neler düşündüğünü endişeli bir ifadeyle dile getirerek şunları söylemiştir: `Türkiye ile İsrail arasında, orta ve uzun vadede bölge sularının kullanımı konusunda bir anlaşmazlık çıkabileceğini sezinledim. Rabin başkanlığındaki İsrail yönetiminin, suların paylaşımı konusuna Türkiye`den daha değişik yaklaşımı olacak. Bunun işaretlerine biraz dikkat edince hemen yakalayabiliyorsunuz. İsraillilerin Golan Tepeleri`ndeki su kaynaklarının, Suriye ile birlikte kullanımı konusunda Türkiye`nin Dicle ve Fırat sularının Suriye ve Irak arasında kullanımına dair değişik fikirleri var. Bu fikirler bizi pek memnun etmeyeceğe benziyor.` İsrail`in silahı ``Kürt Yahudileri``
İsrail`in GAP bölgesinde kullandığı en büyük silah Kürt Yahudileri kavramıdır. Bu kavramı Kürt kökenli Türk vatandaşlarına aşılamaya çalışan İsrail, bu vatandaşlar aracılığı ile bölgede toprak alımı gerçekleştirmektedir. Kürt Yahudilerini anlatan `Kürdistanlı Yahudiler` adlı kitap, Kürtlerin İsrail`le ittifak kurmalarını belirten aşağıdaki sözcüklerle başlıyor:
`Kürtlerin Ortadoğu`da Yahudilere karsı düşmanlık hisleri beslemesinin hiçbir yararı yoktur. Kürtler Yahudi toplumuyla daha sıcak ilişkiler kurmak durumundadırlar. Kürtler Yahudi toplumunun demokratik kurumlarını görmezden gelemezler. Yahudi toplumu Ortadoğu`da Kürtlerin doğal ittifakçısıdır.` ``Kürdistanlı Yahudiler`` adlı kitabın 19`uncu sayfasında da Müslüman Türk Devletinin, Yahudi İsrail devletine göre daha gerici, ırkçı, soykırımcı olduğu gibi iddialarda bulunularak Kürtlerin İsrail Yahudi Devletiyle ittifak kurması gerektiği belirtilmektedir.
İsrail`le ittifakta, İsrail`de yaşamakta olan Yahudi Kürtlerin de önemli bir rol oynamakta olduğunu görüyoruz. İsrail`de yasayan Kürt kökenli Yahudiler tarafından kurulmuş olan İsrail`deki Kürt Yahudileri Ulusal Örgütü(The National Organization of Kurdish Jews in Israel)`in başkanlığını yapmış olan Habib Simoni`nin 1973 yılında yaptığı bir açıklamaya göre, o yıllarda İsrail`de 90.000 `Kürt` bulunmaktadır. Gazeteci yazar Pamela Kidron ise, 1988`de yazdığı bir makalede İsrailli 150.000 Kürt`ün varlığından söz etmektedir. Yakın tarihli bu kaynaklarda, Kürt kökenli Yahudi topluluklarından `Kürt` etnik kimlikleri vurgulanılarak bahsedilmesi dikkat çekicidir. Bu ayırım, Kürdistan kökenli diğer (Kürt olmayan) Yahudi topluluklarının varlığı da göz önüne alınarak yapılmış görünmektedir. Günümüzde İsrail`de, Kürdistan kökenli yaklaşık 200.000 kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. Haham Ailesi Barzaniler!
Barzani de bir Kürt Yahudi`sidir. Hatta soyu, ünlü bir haham ailesine dayanmaktadır. 16. ve 17 yüzyıllarda Kürdistanlı hahamlar tarafından yazılmış olan çeşitli belgeler ve elyazması kitaplar, genel olarak Kürdistanlı Yahudilerin başta dinsel olmak üzere, sosyal ve ekonomik yaşantıları hakkında ayrıntılı bilgilerin yanı sıra Kürdistan`la ilgili bazı dolaylı bilgiler de içermektedir. Bu dönemlerde kimi Yahudi toplulukları Kürdistan halklarının genel yoksulluk tablosu içinde yer alırlarken, öte yandan özellikle ünlü Barzani Ailesi`nden gelen hahamlar, Kürdistan`ın birçok yerinde dinsel çalışmalar ve eğitim için merkezler kurmuşlardı. Bu dini merkezler Mısır ve İsrail gibi uzak yerlerden bile öğrenci kabul ediyorlardı. İsrail`in en büyük müttefiki Barzani ailesinin Kürdistan-`da uğradığı siyasi başarısızlıklardan sonra Kürt Yahudileri Güney Kürdistan`ı terk ederek İsrail`e göç ettiler.
Barzani önderliğindeki Güney Kürdistan Kürt hareketinin 1975 yılında yenilgiye uğramasının ardından, iktidardaki Baas diktatörlüğünün tüm ülkede uyguladığı yoğun terörün zorlaması ve İsrail`in de kolaylaştırıcı müdahaleleriyle bir grup Kürdistanlı Yahudi İsrail`e yönelir. Barzani`nin Kuzey Irak`ta canlandırmaya ve ayakta tutmaya çalıştığı Kürt Devleti için şu anda birçok Kürt Yahudi`si bölgede faaliyet göstermektedir. ABD`nin de desteklediği planla bölgede ikinci bir İsrail oluşturulmaya çalışılmaktadır. Geçmiş ABD politikaları ve İsrail`in bölgedeki faaliyetleri irdelendiğinde, Yahudi Stratejist Henry Kissinger`i, Kuzey Irak`taki kargaşanın mimari olarak görmek mümkündür. Kissinger`in Barzani`ye verdiği destekle birlikte bu bölgedeki kargaşanın temelleri 1970`lerin ilk yıllarına rastlar. O yıllardaki ABD senatosunun Newyork Temsilcisi Otis Pike, Barzani ve yandaşlarına yapılan gizli yardımı ortaya çıkardığında, rapor Washington bürokrasisi içinde bomba etkisi yaratmıştır. Ancak bu yardımın ve desteğin boyutlarının hangi ölçüde olduğu bugün bile hala bilinmemektedir. Tam da bu olayların tartışıldığı dönemlerde Barzani`nin, `şayet davamızda başarılı olursak ABD`nin 51. eyaleti olmaya hazırım` ifadesi de olayı bütün çarpıcılığıyla ortaya koymaktadır. Sonuç olarak söylenebilir ki; İsrail`in GAP`ı da içine alan bir politikası vardır ve bu asla son bulmayacaktır. Çünkü Tevrat metinlerinden de anlaşılacağı gibi İsrail için bu kutsal bir mirastır.
İsrail`in Tevrat metinlerine dayandırarak şekillendirdiği `Vaadedilmiş Topraklar` teoremi, İsrail`in tüm dünyada her türlü terörü yaratarak, her türlü oyunu sergileyerek ve tüm kaynaklarını kullanarak yarattığı senaryolarla güçlendirilmektedir.
Bugün GAP bölgesinde faaliyette bulunan, İsrail devleti destekli, teknik ölçeklerle düşünüldüğünde oldukça büyük ve finansman anlamında güçlü şirketler, dışardan bakıldığında ticari şirketlermiş gibi görünmesine rağmen, İsrail`in tüm dünyada, tüm kaynaklarını kullanarak uygulamaya koyduğu Kutsal topraklar senaryosunu şekillendiren birer piyondan başka bir şey değildirler.
Bu yüzdendir ki, aslında bu çalışmanın temelini oluşturan istihbarat raporları, İsrail`in bölgedeki faaliyetlerini oldukça net bir şekilde göstermesine rağmen, raporda ismi geçen taraflar, raporları nerdeyse görmezden-duymazdan gelmektedirler. Çünkü bu konuların kamuoyunda tartışılmaya başlanması, İsrail`in bu bölgede uygulamaya çalıştığı tarihsel senaryosuna zarar verecektir…
Kullanıcı küçük betizi
Esen zafer
Üye
Üye
 
İletiler: 17
Kayıt: Çrş Ara 03, 2008 2:47

İletigönderen yahac » Pzr Oca 04, 2009 3:11

"O gün Rab Abramla ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar, bu diyarı senin zürriyetine verdim. (M. Tevrat, Tekvin Bölümü, 15/1"

Yahudiler nedense Ismail'in de Ibrahim'in oglu oldugunu dolayisiyla bu vaadin Araplari da bagladigini gormezden gelmek istiyor.
Vaad edilmis topraklar yillar yili Araaplarla Yahudilerin yasadigi yerler. Vaat yerine gelmis bulunuyor.

Merak ediyorum bu vaade baris da dahil mi?

Ve de bu dunya'da bu topraklara sahip olmaya calisanlar obur dunyada neye sahip olacaklariyla ilgili hic dusunur mu? O konuda hic kaygilari var mi?

Allah bu dunyada iyilik isteyene bu dunyada iyilik verebilir ahireti isteyene de ahirette iyilik verir...

Her ikisini isteyen orta yolu bulmus olmaz mi?
Kullanıcı küçük betizi
yahac
Üye
Üye
 
İletiler: 154
Kayıt: Pzt Kas 05, 2007 17:05

İletigönderen bozkurtlar diyari » Pzr Oca 04, 2009 12:48

Israilin yaptiklarina karsiyim,bu bir vahsettir.
Yaliniz Isbirlikci Müslüman alemine ne söyleyelim.
Örnek Türkiye Israil hava kuvetleri ucaklarina egitim alani Konya.
Peki bu durumu nasil Filistin kardeslerimize anlatacagiz.
Hükümet Timsahin göz yaslarini dökmeye devam ediyor.

Akp bir gün olsun IRAK'da yasananlari kinadimi?
TÜRK GENÇLİĞİNİN ANDI !!!

EY TÜRK'ÜN BÜYÜK ATASI GAZI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK !!!

Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize namus ve şeref sözü verip, kendimizi büyük Türk Milletine adarız.
Kullanıcı küçük betizi
bozkurtlar diyari
Üye
Üye
 
İletiler: 570
Kayıt: Cum Ara 19, 2008 11:27

İletigönderen talat pasa 1 » Pzr Oca 04, 2009 13:06

Sayin bozkurtlar diyari
Akp nin böyle bir derdi yokki.
Hedefi Cumhuriyeti yikmak.
Yikarkende Cumhuriyete karsi olan bütün güclerle is birligi yapmak.
Israilin Hedefide büyük israil devletini kurmak ,
Önce Vatan
Kullanıcı küçük betizi
talat pasa 1
Üye
Üye
 
İletiler: 340
Kayıt: Pzr Kas 23, 2008 17:12

İletigönderen bozkurtlar diyari » Pzr Oca 04, 2009 14:24

Sevgili TALAT -PASA 1
Bence sorun Filistin degil,burada Iran'i bu savasin icine cekmek gibi gözüküyor.
Bunu Recep, Abdullah cok iyi biliyor.
Iran böyle bir yanlislik yaparda taraf olursa eger bizim bölünmemizde emperyalizim icin daha kolay olacak(kürtistan)gibi bence sacma bir kavram.
Bölgede büyük sorun olarak Iran'i görüyor Israil vede amerikan emperyalizimi.
Iran'in dagilmasi bizim arti bölünmemiz gibi gözüküyor.
Bunu Bop es baskanlari cok güzel biliyorlar.
Bunlarin planlari cok önce yapilmis gibi gözüküyor.
Bu durumda bizim(askeri olarak Iran'la)isbirligi yapmak vede desdeklemekten baska cagre yok.
Bizim icin en büyük tehtit Irak'in kuzeyi sözde kürtistan,Iran'inda ayni sorunu var.
TÜRK GENÇLİĞİNİN ANDI !!!

EY TÜRK'ÜN BÜYÜK ATASI GAZI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK !!!

Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize namus ve şeref sözü verip, kendimizi büyük Türk Milletine adarız.
Kullanıcı küçük betizi
bozkurtlar diyari
Üye
Üye
 
İletiler: 570
Kayıt: Cum Ara 19, 2008 11:27

İletigönderen kgursu » Pzt Oca 05, 2009 2:50

Elime yeni geçen iki haritayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Böylece Gazze'deki durumu daha iyi anlayabiliriz...

Resim


[img]http://www.lib.utexas.edu/maps/middle_east_and_asia/gaza_strip_may_2005.jpg[/img]



Kaynak: Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

İletigönderen maydonos » Pzt Oca 05, 2009 3:41

bu hukumet ve devletin kanli eli ab gulu gitmeden ne ulkemize nede ortadoguya huzur gelmez..bop es baskani elimden bir sey gelmez diyor..gazeteportun haberlerini okuyuncada anlasiliyor bizim mehmetcigi nerede ve nasil kullanacaklar..tek kelime ile osmanli donemine yuz yil sonra geri donus ve bol bol yemen turkuleri bestelesin analar...cok uzucu savastan nefret ediyorum..kadin ve cocuklarin durumu cok uzuyor biraz vicdani olan varsa gercekten...cok uzucu...
Resim


Ne MuTLu TüRkÜm DiYeNe
Kullanıcı küçük betizi
maydonos
Üye
Üye
 
İletiler: 1651
Kayıt: Çrş Haz 04, 2008 1:53

İletigönderen Pınar » Pzt Oca 05, 2009 10:04

Yunanistan: Türkiye güvenilir tek arabulucu

Yunan basını, `Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın Ortadoğu krizi konusunda cesur bir politika izlediği` değerledirmesinde bulundu.

Yunan basın yayın organları, Türkiye nin, İsrail in Gazze saldırılarına karşı olan tutumuna ve Başbakan Erdoğan ın Ortadoğu turuna geniş yer verdi.

Gazeteler, konuya ilişkin haber yorumlarında, `Başbakan Erdoğan ın Ortadoğu daki kriz konusunda cesur bir politika izlediği` görüşünde birleşti.

Atina da yayımlanan Kathimerini gazetesi, `Cesur Erdoğan Politikası` başlıklı yorumunda, `Erdoğan hükümetinin Ortadoğu krizi konusunda izlediği politika sonucunda, 60 yıllık Arap- İsrail çatışmasında Türkiye nin güvenilir uluslararası arabulucu olarak başrol oynadığını` yazdı.

`Türk hükümetinin, şu anda Ortadoğu kriziyle ilgili, İsrail den İran a kadar tüm taraflarla güven ilişkileri bulunan ve iletişim kanalları olan tek hükümet olduğu` belirtilen yorumda, `Türkiye nin, Arap dünyası ile daha önce olan ilişkileri göz önüne alındığında, bugünkü durum, şüphesiz Erdoğan ın dış politikasının başarısıdır` ifadesi kullanıldı.

Ethnos gazetesi, `Erdoğan ın Galip Geldiği Diplomatik Masa Tenisi` başlığını kullandığı haberinde, `ABD, AB ve Rusya gibi büyük güçler İsrail saldırıları karşısında kayıtsız kalırlarken, Erdoğan ın yetenekli bir arabulucu şeklinde ortaya çıkarak herkesi etkilediğini` yazdı.

Başbakan Erdoğan ın, İsrail saldırılarına karşı daha ilk baştan verdiği tepkinin, `Türkiye içinde ve dışında olduğu kadar, liderlerinin ılımlı tepkilerinden hayal kırıklığına uğrayan Arap dünyasında da kendisine puan kazandırdığı` vurgulandı.

Gazete, `BM Güvenlik Konseyi nin önerisinin, taraflar arasındaki ateşkesin ötesinde, Türkiye nin arabuluculuğuyla, Hamas ile El Fetih arasında da bir anlaşma sağlanmasını öngördüğünü` kaydetti.

Diğer yandan Elefterotipiya gazetesi, `Türkiye Şimdi Yeni Rol Araştırıyor` başlıklı haberinde, `Türkiye nin, Ortadoğu konusuyla ilgili siyasi ortamı en iyi şekilde değerlendirerek kendi milli çıkarlarını öne sürdüğünü` yazdı.

`Ankara nın, Ortadoğu konusunda, uzun vadeli Türk-İsrail işbirliğinden elde edilen yararları riske sokmadan, Arap nüfusun İsrail karşıtı duygularını tatmin eden bir politika izlediği` belirtilen haberde, `Türkiye;nin, Gazze aracılığıyla Ortadoğu ekseninde yeniden bir rol arayışı içerisine girdiği` ifade edildi.

Kaynak
Halk tarafından devlete "Sen bana hizmet etmek için varsın, bunun ötesinde senin bir anlamın yok" dendiğinde herşey yoluna girecektir...

(Osman Pamukoğlu)
Kullanıcı küçük betizi
Pınar
Üye
Üye
 
İletiler: 1380
Kayıt: Çrş Haz 06, 2007 7:47

İletigönderen borabey » Pzt Oca 05, 2009 16:44

Değerli Türk-kan

İsrail'in insanlık dışı zulmünü elbete lanetliyoruz.
Bu vesile ile bir de Filistinlilerin kendi ayrışılıkları ile ilgili bir iç eleştiri makalesini de farklı bir bakış açısı ve önerisi olarak paylaşmak istiyorum.
Bir kez daha Türk olmaktan ve bu vatanda yaşamaktan duyduğum mutluluğu (bunca sıkıntıya rağmen) ifade ediyor ve son olaylardan bazılarının ders çıkarmalarını ve hallerine şükretmelerini diliyorum.Saygılamla.
********************************************
Ama Hangi Filistin ve Abraham’ın Kanlı Mirası!

Arapça adı İbrahim olan Hz. İbrahim’in adı, Aramice Abram, İbranice Abraham’dır. İbrahim, gerek Yahudiler, gerek Hıristiyanlar ve gerekse Müslümanlar için son derece önemli bir şahsiyettir. Ayrıca İbrahim, insanlık tarihi ve dinler tarihi bakımından da üzerinde durulması gereken birisidir. Zira ismi her üç dinin kutsal kitaplarında da geçen, dini ise her üç dine de kaynaklık eden bir peygamberdir İbrahim. Öte yandan İslam inancına göre; babasız doğan Hz. İsa dışında, kendilerine kapsamlı kitaplar gönderilen üç peygamber(Hz. Mûsâ, Hz. Dâvut ve Hz. Muhammed)’in büyük atası da yine Hz. İbrahim’dir. Ayrıca, Hz. İsa’nın annesi Meryem’in soyu da yine Hz. İbrahim’e dayandırılmaktadır.

Örneğin, “İbrahim” isminin, Kur’an-ı Kerim’de “Muhammed” isminden 17 kat daha fazla geçtiğini ve “İbrahim” isminin namazda okunan duâlara (ki; bu duâlar Salli-Bârik duâlarıdır) kadar sirayet ettiğini söyleyecek olursam, bu konuda ne demek istediğimi herhalde daha iyi anlatmış olurum! Evet, İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in adı, tebliğ etmiş olduğu kitapta sadece 4 kez geçerken “İbrahim” adı tam 69 kez zikredilmektedir! İslam âlimleri, Hz. Muhammed’in ve yakın çevresinin, İslam’dan önce, İbrahim’in dini olan “Hanif” dinine mensup olduklarını söylerken, Arap soy bilginleri, Hz. Muhammed’in soyunun da yine İbrahim’e dayandığını söylerler…

Müslümanlığı ve Hıristiyanlığı bir yana bırakarak söyleyelim ki; İbranice adı Abraham olan İbrahim, İsrailoğulları ve Yahudilik için her şeydir. İsrail’in var oluş ve varlık sebebidir! Öyle ki; bazı batılı yazarlara göre; Abraham demek, Yahudilik ve İsrailoğulları demektir. İsrailoğulları, Abraham’la var olup, Abraham’la ortaya çıkmışlardır. Tarihten Abraham’ı çıkartın, ortalıkta Yahudilikten ve İsrail Oğullarından eser kalmayacaktır…

Her ne kadar, Yahudiliğin temeli Tevrat’a ve Hz. Mûsa’ya dayanıyor ise de; İbrahim’in, Mûsâ’nın 6. göbekten dedesi olması ve Tevrat’ta (Kur’an’dan çok daha fazla ve ayrıntılı olmak üzere) Abraham’dan çok fazla bahsediliyor olması, onun Yahudiler için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. İtiraf etmek gerekirse; İbrahim hakkında İslami kaynaklarda verilen belgilerin büyük çoğunluğu, Tevrat’a ve Tevrat çevresinde oluşturulan Yahudi kaynaklarına dayanmaktadır. Çünkü Kur’an’da, İbrahim hakkında, diğer İslami kaynaklarda anlatılanlar kadar geniş ve çeşitli bilgi bulunmamaktadır. Bu konuda belki de en büyük sebep, Yahudi iken (Vehb b. Münebbih, Kâ’bul Ahbar ve Abdullah b. Selâm gibi) sonradan Müslüman olan bazı şahsiyetlerin, Tevrat ile yazılı veya sözlü olmak üzere; diğer Yahudi kaynaklarından öğrendiklerini, İslami kaynaklara sokuşturmalarıdır.

Tarihi kaynaklarda, Hz. İbrahim’in yaşadığı dönem konusundaki ağırlıklı görüş; İÖ. 1900-1800 yıllarıdır. Bu bakımdan efsanelerde Abraham’ın mücadele içinde olduğu söylenen Nemrud’un, ünlü Bâbil hükümdarı Hammurabi, Mısır’da eşi Sâra yüzünden başını derde girerek kendisiyle mücadele etmek zorunda kaldığı Firavun’un ise II. Tuhtmosis (Totis veya Totiş) olduğunu söyleyenler vardır. Tevrat’ta Abraham’ın 175 yıl yaşadığı yazılıdır. Genel kabul görmüş görüşe göre; Bâbil Hükümdarı Hammurabi’nin İÖ.1810-1750 yıllarında yaşadığı, Mısır Firavunu II. Tuhtmosis’in de M.Ö. 1527 yılında tahta çıktığı düşünülerse, verilen tarihlerde ya çok büyük hatalar var, ya da adı geçen üçlüden birisi çok daha uzun süre yaşadı. Hz. Adem’e 1000 yıl, Hz. Şit’e 912 yıl ve Hz. Nuh’a da bir o kadar ömür biçen din âlimlerinin, Hz. İbrahim’e sadece 175 yıl ömür biçmeleri, doğrusu biraz garip! Umulur ki; Hz. İbrahim’de, Nemrut Hammurabi ve Firavun Totiş’i görecek kadar (ve tıpkı ataları gibi) uzun yaşama şansını elde etmiş bir şahsiyettir! Ya da en azından İbrahim hakkında verilen tarihler (ki; bu tarihler İÖ.1900 ve1800’lü yıllardır) tümüyle yanlıştır! Kim bilir belki de Nemrut veya Firavun’dan birisi çok uzun süre yaşadı…

Bu arada, Hz. Musa’nın, Hz. İbrahim’in 6. göbekten torunu olduğuna ve Hz. Musa‘nın mücadele ettiği Mısır Firavunu’nun (İÖ.1302-1212 yıllarında yaşayan) ünlü Mısır Kralı II. Ramses olduğuna ilişkin bilgiler doğru kabul edilirse, Hz. Mûsa’nın da dedesi kadar olmasa bile gayet uzun yaşadığı sonucuna varılır. Bugün elimizde bulunan Tevrat nüshalarının, ünlü Bâbil sürgününü (İÖ.587) müteakip, Kral Sirus yönetimindeki Persler sayesinde (İÖ. 539) özgürlüklerine kavuşan Yahudi bilginlerince kaleme alındığını, bu sürgünü yapan Babil Kralı’nın da Nabukatnezar olduğunu düşünürsek, bugünkü Tevrat nüshalarının, en iyimser tahminle Hz. Musa’dan en az 750-800 sene sonra yazıldığı sonucuna varırız(1).

Zira Kudüs’ü işgal ile yakıp yıkan Bâbil Kralı Nabukatnezar için düşülen tarihler, İÖ. 602-502 arasında değişmektedir. Hemen bütün tarihçiler, Nabukadnezar (diğer adıyla Buhtunnasar)’ın Küdüs’ü yakıp yıktığını, bu arada Tevrat nüshalarını yakarak imha ettiğini, Tevrat okuyanların büyük kısmını öldürdüğünü ve bir kısmını da Bâbil’e sürgün ettiğini söylerler. Onlara göre; Tevrat, Hz. Musa’dan çok sonraları ve İsrail oğullarına bir kimlik kazandırmak düşüncesiyle Yahudi Bilginleri Ezrâ ve arkadaşları tarafından kaleme alınmıştır. İşte bu sırada Tevrat’ın içine bu bilginler tarafından hem kendi kanaatlerinden, hem de Sümer ve Bâbil efsane, gelenek ve kanunlarından bazı eklemeler yapılmıştır. Bu görüşe göre; Yahudi milliyetçiliğinin temelini atanlar ve onlara zaman zaman hayal ve ütopyaya varacak derecede yüksek idealler aşılayanlar, işte Hz. Musa’dan asırlar sonra olmak üzere Tevrat’ı yeniden kaleme alan bu Yahudi bilginleri olmuşlardır.

Yahudi bilgini Ezrâ (İslam kaynaklarında Hz. Uzeyr olarak zikredilmektedir) ve arkadaşlarınca Hz. Mûsa’nın vefatından asırlar sonra ve ünlü Bâbil sürgününü müteakip yazılan tahrif edilmiş Tevrat’a göre; Abraham, Güney Mezopotomya’da Ur şehrinde doğmuş, sonra babası Terah (Azer), kardeşi Nahor ve yeğeni Lût (Harran’ın oğlu) ile birlikte, Kenan Eli’ne, yani bugünkü Filistin’e gitmek üzere; Harran’a gelmiştir. Babası Terah Harran’da ölmüş, kardeşi Nahor orada yerleşmiş ve Abraham, karısı Sâra’yı ve yeğeni Lût’u da yanına alarak önce Filistin’e, sonra Mısır’a gitmiş. Daha sonra bugünkü Filistin’e dönerek orada yaşamış ve ölmüştür. Tevrat ve diğer Yahudi kaynakları Abraham efsaneleriyle doludur. Tarihçilere göre; Abraham aynı zamanda bir tüccardır, Filistin ve Mısır’a yapmış olduğu seyahatlerin bir sebebi de ticari faaliyetleridir. “Dolayısıyla” diyor tarihçiler, “Abraham Filistin’e vardığında orada yerleşik bir halk vardı ve bu halk, ticari faaliyetlere cevap verebilecek kadar kalabalık ve medeni idi…”. O tarihlerde, yani Abraham’ın Filistin’e varmış olduğu tarihlerde (İÖ.1900-1800) Araplar’dan haber yoktur.

İslam tarihçileri, her ne kadar Cürhümlüler sebebiyle Arapların geçmişini, Hz. İsmail’den öncelere dayandırıyorlar ise de o tarihlerde Araplardan henüz söz edilmemektedir. Zira İslam tarihçileri; Hz. Muhammed’in soyunu, Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’in Mekke’de Yemen asıllı Cürhüm Araplarından bir kadınla yapmış olduğu evliliğe dayandırırlar. Oysa batılı tarihçiler ve Tevrat, Hz. İsmail’den fazla söz etmezler ve genelde Abraham ve oğlu İshak etrafında dönerler. Onlara göre, cariye (Hz. Hacer)den olma oğul olan İsmail, asıl eş olan Sâra’nın İshak’ı doğurmasıyla birlikte ikinci plana düşmüş ve babası Abraham’ın mirasından da mahrum kalmıştır. Daha sonra annesi Sâra ile birlikte Sina yarımadasında bulunan Paran çölüne atılmış ve orada Mısırlı bir kadınla evlenmiştir. Ayrıca kaynaklarda, Abraham’ın oğlu İshak’ı, İshak’ın da oğlu Yakup’u, ısrarla Harran’daki akrabalarının kızlarıyla evlendirmeye çalıştıklarından ve yeni memleketleri olan Filistin’de (Kenan ülkesi) yaşayan halkın kızlarıyla evlendirmeme konusunda ısrarcı olduklarından bahsedilmektedir. O zaman, Abraham ve oğlu İshak’ın, çocuklarına, kızlarını eş olarak almak istemedikleri bu yerleşik halk kimlerdi? Bu halk sakın Filistinliler (Falistîler) olmasın?

Dedik ki; Abraham Filistin’e vardığında, orada yerleşik bir halk ve oldukça gelişmiş bir medeniyet vardı. Hatta bu halkın kendilerine özgü tanrıları da vardı. Tevrat kaynaklı Yahudi tarihlerinde, genelde “Falisti” (Phalisti) isimli bir halktan bahsedilmekte ve İsrailoğulları ile Falistiler arasındaki mücadelelere geniş şekilde yer verilmektedir. Bu Falistiler acaba kimlerdir? Filistinlilerin ataları olabilirler mi? Kanaatimizce olması kuvvetle muhtemel. Eğer böyle ise, İsrailoğulları ile Filistinliler arasındaki kanlı mücadelelerin tarihi yaklaşık 4000 yıl öncesine gider ki; dünyada böyle bir kin, böyle bir kavga ve böyle bir intikam hırsı henüz görülmemiştir(2).

Buraya kadar yazdıklarımızdan anlaşılacağı üzere; Filistin’in yerleşik halkı kuvvetle muhtemel Filistinliler, buraya sonradan gelenler ise İsrailoğullarıdır. Yani bir anlamda, İsrail ile Filistin arasındaki tarihi mücadeleyi, “dağdan gelenlerin bağdakileri kovmaya çalışması” olarak isimlendirmek pek ala mümkündür. Türklerin Anadolu’ya gelişini 1071 olarak kabul eden görüşe göre Türkler de İsrailoğulları ile aynı pozisyondadır! Ancak arkeolojik son bulgular, Türklerin en az İÖ.13000’lerde (özellikle Doğu) Anadolu topraklarında görüldüklerine işaret ettiği için, Türkler bu konuda İsrailoğullarından en az 7.5 kat daha haklıdırlar. Üstelik Türklerin 1071 yılından beri bu coğrafya’da kesintisiz olarak devlet olduklarını, İsrailoğullarının ise bulundukları coğrafyaya (en son Romalılar tarafından MS. 70 yılında gerçekleştirilen sürgün itibarıyla) yaklaşık 2000 yıl aradan sonra dönerek ancak 60 yıl önce (1948 yılında) hile ve desise ile devlet kurduklarını düşünürsek, İsrailoğulları’nın tamamen haksız olduklarını bile düşünebiliriz.

Aklımızı kurcalayan taraf ise Arapların Filistinlileri neden bu kadar yalnız bıraktıkları konusudur. Suudi Arabistan ve körfez ülkeleri gibi, belki de dünyanın en zengin ülkeleri olan Arap ülkeleri, kendileri gibi Müslüman olan, Arapça konuşan ve Arap kültür dairesi içinde mütalaa edilen bir avuç Filistinliye acaba neden gereği gibi sahip çıkmazlar? Burada cevaplandırılması gereken temel soru galiba budur. Okuduklarımdan ve yaşadığım sürece gördüklerimden hareketle bende oluşan kanaat, Filistinlilerin Arap olmadıkları istikametindedir. Her ne kadar dinleri İslam, dilleri Arapça olsa da Filistinliler Arap kökenli değildir. Üstelik onlar, Araplardan çok daha eski bir millettir ve onlardan çok daha eski bir medeniyete sahiptirler. Sâmi ırkından gelmekle şüphesiz Araplarla akrabalıkları vardır. Ancak bu akrabalık, Yahudilere oranla çok daha uzak bir akrabalıktır. Yani Filistin halkı, ırki yakınlık bakımından, Araplardan çok, İsrailoğullarına yakındırlar. Çünkü eğer Filistinliler, Arap kökenli olsalardı, Arap âlemi onları bu derece yalnız bırakmazlar ve koruma altına alırlardı. Araplardaki bu tavrı, onların “Aman İsrail’e bulaşmayalım” veya “Aman ABD ile gerginlik yaşamayalım” düşüncesi ile açıklamak herhalde mümkün değildir. Arapların, Filistinlilere, Türklerin dahi göstermiş olduğu ilgiyi göstermemelerinin temelinde Araplarla Filistinliler arasındaki ırkî uzaklık yatmaktadır. Öte yandan Filistinlilerdeki yüksek mücadele ruhunun Araplar’da olmaması da, bu konudaki tahminleri güçlendirici etkiler yaratmaktadır. Yine Filistin halkının, Edward Said örneğinde olduğu gibi dünya çapında meşhur bilim ve düşünce adamları yetiştiriyor olması da bu konuda kayda değerdir.

Bölge halklarının genetik yapısı üzerinde yapılan bazı çalışmalar ise bu konudaki tahminleri son derece güçlendirmiş bulunmaktadır. 2003 yılında Evrensel gazetesinde yayınlanan The Observer kaynaklı bir haberde şöyle deniliyordu:

“…Yayınladığı bilim dergileri ile alanında tekel olan şirketlerden Elsevier, skandal bir sansür uygulamasına imza attı. Ortadoğulu Yahudiler ve Filistinlilerin, genetik olarak hemen hemen aynı olduğunu kanıtlayan önemli bir araştırma, gruba bağlı dergilerden birinde yayınlandıktan sonra geri çekildi. Ama ‘Human Immunology’ adlı derginin ilgili sayısının ilk kopyaları, abonelere ulaşmıştı. Şirket abonelerden, söz konusu araştırmanın yayınlandığı sayfaları ‘yırtıp atmalarını’ talep etti. Böylesi açık bir sansür, bilimsel yayıncılık dünyasında derin tedirginlik yarattı. Araştırmacılar, Tevrat ve İncil’deki dogmaları sorgulayan bilimsel çalışmaların benzer şekilde bastırılabileceğinden endişeleniyor. Dinsel dogmaları yerle bir eden araştırmayı gerçekleştiren ekibin başında, İspanyol genetikçi, Prof. Antonio Arnaiz Villena bulunuyor. Çalışmalarını Madrid’deki Complutense Üniversitesi’nde sürdüren Villena, ‘Bazıları Nature ve Science gibi büyük dergiler olmak üzere, birçok yayında yüzlerce bilimsel makalem yayınlandı. Daha önce böyle bir şey yaşamamıştım. Afallamış durumdayım’ diye konuştu. Aynı ekipten İngiliz genetikçi Sir Walter Bodmer da, ‘Dergi makaleyi beğenmediyse, yayınlamazdı. Bu sansürü uygulamadan önce neden beklediler?’ diye sordu.

Sansürcü derginin editörü, New York’taki Columbia Üniversitesi’nden Nicole Sucio Foca. Foca, makalenin ‘aşırı siyasi’ nitelik taşıdığını ve bu nedenle tepki aldığını öne sürüyor. Makale, derginin internet sitesinden de çıkartıldı. Editörler, dünyanın her yerindeki kütüphane ve üniversitelere mektuplar yazarak, söz konusu sayfaları ‘fiziksel olarak yok etmelerini’ istedi. Bu arada Arnaiz Villena, derginin yayın kurulundan atıldı. Dergiyi yöneten Amerikan Histokompatibilite ve İmünogenetik Topluluğu’nun başkanı Dolly Tyan da, abonelere ‘bu makaleden dolayı utanç duyduklarını’ anlatan bir başka mektup yolladı. Bu kadar gürültü koparan makalenin başlığı, ‘Filistinlilerin Kökeni ve Diğer Akdeniz Popülasyonları İle Genetik Bağlantıları’. Araştırma; Ortadoğu halklarındaki bağışıklık sistemini, genlerindeki çeşitliliği inceliyor. Araştırma ekibi, bu konudaki geçmiş çalışmalarla aynı sonuca ulaştı: Yahudilerin, genetik olarak bölgedeki diğer halklardan farklı olduğu fikrini destekleyen tek bir kanıt yoktu. Yani araştırma, Yahudilerin ‘özel halk’, Yahudiliğin de nesilden nesile geçen ‘seçilmiş insanların dini’ olduğu iddialarını temelden sarsmaktaydı. Dahası da var. Ortadoğulu Yahudiler ve Filistinliler, çok benzer bir gen havuzunu paylaşıyorlar. Bu nedenle iki halk, yakın akraba sayılmalı. Araştırmacıların dediği gibi; ‘Sorunların temelinde genetik farklılıklar değil, kültürel ve dinsel sorunlar’ yatıyor…”(3).

Özetle söylemek gerekirse; uzun yıllardır ve günümüzde de en kanlı biçimde devam eden İsrail-Filistin mücadelesi, iki düşman kardeş arasında yaklaşık 4000 yıldır devam eden bir kavganın devamından ibarettir. Bu kavga bizi ilgilendiriyor mu? Elbette ilgilendiriyor. Zira Filistinliler bizim din kardeşlerimizdir, üstelik de kanlı savaşların cereyan ettiği coğrafyada ceddimizin 400 yıllık manevi hatırası vardır. Örneğin benim dedem (babamın babası) bugün orada yatmaktadır. Birinci Dünya Savaşı sırasında orada şehit düşmüştür. Ancak bu böyledir diye, işi şirazesinden çıkarmaya hiç gerek yoktur. Cumhurbaşkanından başlayıp, Başbakana ve muhalefet partisi liderlerine varıncaya kadar en üst perdeden ve altından kalkamayacağımız biçimde İsrail ve Yahudiler hakkında ile geri konuşup, halkı sokaklara dökmeye ve sürekli lânetler yağdırmaya hiç gerek yoktur. Onlar, Kur’an’a göre; Allah tarafından zaten lanetlenmiş bir millettir(4).

Ayrıca Musul ve Kerkük’te, Kafkasya’da ve Doğu Türkistan’da oluk oluk Müslüman kanı akarken, kılını kıpırdatmayanların, Filistinliler konu olunca, ayağa kalkmalarını ve Türkiye’yi ayağa kaldırmalarını anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Demek oluyor ki (bu satırları okuduklarında peşin peşin beni ırkçılık yapmakla suçlayacak) bu aymazlar sürüsüne göre; Türk’ün kanı, çok daha ucuz, çok daha değersiz ve kıymetsizdir. Onun için akıtılmasında hiçbir beis yoktur!

Bir taraftan haddinizi bilmeden arabuluculuk ayaklarına soyunacaksınız ve bunun adına “uluslar arası siyasette Türkiye’nin etkinliğini arttırdık” diyerek, bunu siyasi ranta tahvil edeceksiniz, bir taraftan da bu aciz ve ucuz politikanın çabuk fos etmesi üzerine düşmüş olduğunuz mahcubiyetten kaynaklanan öfke ile İsrail’e veryansın edeceksiniz! Allah’tan Filistinliler ve Arap Dünyası ortaya çıkıp da “İsrail’in arkasında Türkiye vardır” demiyorlar. Zira İsrail saldırısı, İsrail Başbakanı Ehut Olmert’in Ankara seyahatinden hemen sonra başladı.

Müslüman kardeşlerimiz olarak Filistin’e elbette yardım elini uzatacağız. Orada çocuklar ölürken ve analar ağlarken, bütün bunlara elbette kayıtsız kalamayız. Ancak bu yardımlar, sadece el uzatmakla kalmalıdır. Yoksa ortaya gövdemizi koyarak yardım etmeye kalkışırsak, bunu ne bugünkü nesiller kaldırabilir, ne de gelecek nesiller bunu kolay kolay affedebilir. 4000 yıllık kardeş kavgasını bitirmek, sadece bize kalmadı. Bu görevi, 1516-1918 arasında 400 küsur yıl boyunca canla başla yerine getirdik. Artık yetişir. Bırakın da bundan sonrasını, biraz da bizi oradan sürüp çıkaranlar ve çıkaranlarla işbirliği yaparak bizi arkadan vuranlar düşünsünler.

Üstelik biz hangi Filistin’e yardım edeceğiz? Ortada tek Filistin yok ki! Gazze şeridinde Hamas Devleti, Batı Şeria’da El Fetih Devleti var! Bu adamlar, daha kendi içlerinde birliği ve dirliği sağlayamamışlarken, biz hangisine ve nasıl yardım edeceğiz? HAMAS’ın kusursuz olduğunu kim söyleyebilir? Ateşkesi bozan ve geçtiğimiz hafta İsrail topraklarını roket yağmuruna tutan ve daha önce İsrail askerlerini kaçıranlar onlar değil midir? Sulh yanlısı olan ve sorunları diplomatik yollardan çözme yanlısı gözüken Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ı yetersiz bulan, üstelik ABD’nin ve İsrail’in uşağı olarak niteleyen HAMAS ve El CİHAD değil midir? Hiçbir ülkenin hüsnü kabul göstermediği HAMAS lideri Halit Meşal’i Ankara’da ağırlayanların, biraz daha dikkatli olması ve Türkiye’yi altından kalkamayacağı maceraların ve yükümlülüklerin altına sürüklememeleri gerekir.

Kanaatimce Türkiye, eğer somut bir şeyler yapmak istiyorsa, İsrail ile Filistinlilerin arasını bulmadan ve bu amaçla Ortadoğu turu adı altında sonuçsuz seyahatlere çıkmadan önce, Filistinlilerin kendi arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi için çaba sarf etmeli, bunun için Filistinli yöneticileri derhal Ankara’ya çağırmalıdır. Bunun için gerekirse genel sekreterliğini yaptığı İK֒yü devreye sokabilmelidir. Dolayısıyla yapılacak öncelikli iş, Filistinli düşman kardeşleri barıştırmak ve böylece onları daha da güçlendirmektir. İslam’ın öncelikle öngördüğü de zaten budur(5). Çünkü bu adamlar, İsrail ile savaşmadıkları zamanlarda, bu kez birbirlerini boğazlıyorlar! Değilse sadece İsrail’i lanetlemek yetmiyor ve yetmeyecektir. Öte yandan o bölge, zaten toptan lanetli bir bölgedir! Çünkü o bölgede Osmanlı’nın lanetli mirası vardır! O miras hiç kimseye yar olmayacak, ikinci bir 4000 yıl geçse bile, bu kardeş kavgası asla bitmeyecektir. Zira ben, 91-92 yıl önce şehit düşerek kumlara gark olmuş dedemin acı feryadını ve son nefesinde, kumlara belenmiş dudaklarıyla inilti halinde vermeye çalıştığı Kelime-i Şahadeti hâlâ duyar gibiyim…(*)

30 Aralık 2008

Ömer Sağlam
___________
1- Bazı kaynaklarda Hz. Musa’nın İÖ.1313 yılında peygamber olduğu, Babil ülkesinde esaret hayatı yaşayan Yahudilerin ise Kudüs ve Bâbil ülkesinin Persler tarafından işgalinden 70 yıl sonra hürriyetlerine kavuştuğundan bahsedilmektedir. Bunun anlamı, Tevrat’ın Hz. Musa’ya verilmeye başlaması ile yazıya geçirilmesi arasında geçen sürenin yaklaşık 850 yıl olduğudur. Ancak Hz. Musa’nın kaç yıl yaşadığı, kaç yaşında peygamber olduğu ve hangi tarihte öldüğü konusundaki bilgilerimiz yetersiz olduğu için, bu konuda en sağlıklı hareket noktamız, Hz. Musa’nın mücadele içinde olduğu söylenen Mısır Firavunu II. Ramses’in ölüm yılı (İÖ.1212) ile Yahudilerin, Persler’in Kudüs’ü ve Babilonya’yı işgalinden 70 yıl sonra hürriyetlerine kavuştukları şeklindeki bilgi olacaktır. Bu esasa göre (İÖ.1212 ile İÖ.469 arasında) geçen süre yaklaşık 750 (743)yıl yapıyor.
2- Türkler ve Çinliler arasındaki mücadele, belki ancak bu kadar (belki bundan da) eskidir. Çin milletinin uzun geçmişte Ön-Türk atalarımızla, bugün de Doğu Türkistan(Uygur Özerk Bölgesi)’daki katliamlarını düşünürsek, İsrail ve Filistin arasındaki mücadelenin tek benzeri Türklerle Çinliler arasındaki mücadeledir diyebiliriz.
3- http://www.evrensel.net internet sitesinde bulunan 22.10.2003 ve ”Bu da bilimde ırkçılık” başlıklı yazı(http://www.evrensel.net/03/10/22/toplum.html).
4- Mâide Sûresi’nin 78. ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “İsrailoğullarından inkâr edenler, Davud ve Meryemoğlu İsa diliyle lanetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü.”
5- Hucurât Sûresi’nin 10. âyetinde şöyle buyrulmaktadır; “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.”
* Bu yazının hazırlanmasında şu kaynaklardan geniş ölçüde istifade edilmiştir:
- Muazzez İlmiye Çığ, İbrahim Peygamber-Sumer Yazılarına ve Arkeolojik Buluntulara Göre,
- Muazzez İlmiye Çığ, Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sumer’deki Kökeni,
- Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler,
- Doç. Dr. Abdullah Aydemir, Tesir’de İsrailiyat
- M. Asım Köksal, Peygamber Tarihi,
- TDV. İslam Ansiklopedisi, “İbrahim” maddesi,
- Ömer Sağlam, Çöldeki Osmanlı ve Kavm-i Necip
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

Sonraki

Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 3 konuk

x