Barış konuşmaya devam eder,
“Belediye adına haraç toplayan Ali Hamurcu, 26 sayfalık ilk ifadesinde, haracı Belediye Başkanı Özhaseki’nin de dahil olduğu belediye çetesi adına topladığını itiraf etmiş, ancak daha sonra Bülent Arınç’ın devreye girmesiyle Belediye Başkanı’nı suçlayan ifadesini geri almıştı.Hamurcu, ilk ifadesini yalanlarken şunları söylemişti: “söylediklerimin büyük bölümü doğru değil. Yanlış ifade vermemin sebebi UKOME Müdürü Süleyman Temeltaş’ın ‘belediyedeki üst düzey görevlileri suçla kurtulursun’ diye yazdığı senaryoyu söylemiş olmamdır. Havaalanında taksi durağı satışı yaptığımız kişilere durak ihalesinin yapılmaması nedeniyle alınan paraların ödemesinde Süleyman Temeltaş’ın çabalarıyla 450 milyarlık paranın 300 milyar lirası ilgililere ödendi” Bu iddialara Kayseri’de yerel Kay-Tv’de programa katılan Süleyman Temeltaş’tan yanıt geldi. Geçtiğimiz hafta Kay-Tv’de “Haftanın Yorumu” programına katılan Temeltaş, sözkonusu tarihte emekli olduğunu ve bu senaryoyu kendisinin yazmış olamayacağını söyledi. Temeltaş şöyle devam etti: “kesinlikle böyle bir senaryoyu ben yazmadım. Olaylar ben emekli olduktan 1 ay kadar sonra patlak verdi. Hacı Ali Hamurcu’yu sadece mahkeme sırasında gördüm, 300 milyar liranın benim çabalarım sonucu ödendiği iddiası tamamen asılsız. Ne 300 milyar liranın geri ödenmesinden haberim var ne Kayseri’yi terk etmesi için tehdit ettiğim söz konusudur. Mahkemede Hacı Ali Hamurcu’nun avukatı paraları kendisinin dağıtacağını söylemişti, para dağıtılma işinden haberim yok. Ben aklımı peynir ekmekle yemedim. Bu iddiaları bana soran da olmadı, soruşturan da olmadı. Ben emekli maaşımı vererek aldığım kooperatifimin aidatlarını zor ödüyorum, yeni ihtar geldi. Bu iddiaları duyan da Süleyman Temeltaş götürdü diyecek.”Kısacası, Hamurcu’nun Temeltaş’ın isteği ile Kayseri Belediye Başkanı Özhaseki’yi suçladığı iddiası bizzat Temeltaş tarafından yalanlandı.”
Obama,
“Evet, bu adam, Temeltaş hakkında soruşturma açıldı mı?”
“Hayır, o dönemde, 3 yıldır Temeltaş hakkında bir soruşturma yapılmaması da durumu doğruluyor.”dedi Barış.
Obama,
“Hımm…”
Obama bu konuyla alakalı olarak yine usta gazetecilerden, ki o dönem Sözcü Gazetesinde yazarlık yapan Necati Doğru ile görüşür. Necati şunları anlatır,
“Olayın tek mahkumu olan Hacı Ali Hamurcu'nun babası emekli polis Fahrettin Hamurcu'yu buldum ve konuştum."Samimi olalım. Dürüst davranalım. Temiz duralım. Ben bu gazetenin kendi halinde bir yazarı olarak ve tarafsız kalarak, “senin de aklından geçirdiğini sandığım” bir sorunun cevabını arıyorum.”
Obama,
“Nedir bu soru” der.
“O soru şudur,” diyerek konuşmaya devam eder, Doğru,
“Kayseri’deki “Rüşvet Torbası”nın doldurulması ve “toplanan paraların bir bana… bir sana… bir başkana… bir müdüre…” diye paylaşılması Belediye önde gelenlerinin organize ettiği bir çete işimidir? Yoksa bu “rüşvet torbasını doldurma” lise mezunu 31 yaşındaki evrak getir götürcüsü Belediye çalışanı Hacı Ali Hamurcu’nun tek başına bir başına yaptığı iş midir?
Ben bu soruya cevap arıyorum.
31 yaşındaki Belediye Çalışanı Hacı Ali Hamurcu’nun babası bir kanun adamı. 40 yıl Emniyet Teşkilatı’nda çok sayıda şehirde, devletin bir güvenlik görevlisi olarak “adaletin-doğruluğun- hakkın yerini bulması” için çalıştı. Adı Fahrettin Hamurcu olan baba Kayseri’de son görevini başkomiser olarak tamamlayıp emekli oldu. Emekli Başkomiser babayı buldum. Onunla uzun uzun konuştum. Ben Emekli Başkomiser Fahrettin Hamurcu’ya “Kayseri’deki rüşvet toplama” olayı konusunda sorular sormaya başlamadan önce ilk soruyu o bana sordu:
Sizce organize suç kaç kişiyle olur?
Sorusuna cevabı kendisi verdi.
Organize suç en az 3 kişiyle olur.
Bu Kayseri’deki olay kayıtlara, savcılık , valilik, mahkeme tutanaklarına “organize suç “ olarak giriyor fakat bir tek kişi yapmış gibi tek mahkum olan benim oğlum Hacı Ali Hamurcu oluyor. Ben Emniyet Teşkilatı’nda bu kadar yıl çalıştım. En son Kayseri Emniyet’inden Terörle Mücdale dairesinden başkomiser olarak emekli oldum. Soruşturup inceleyebilirler. Dosyamada bir tek kırmızı çizgi dahi bulamazsınız. Ben vatanını, milletini seven, devletine saygılı ve inançlı bir insanım. Ben oğlumu değil hak nedir, kanun ne diyor onu öne alırım. Bu olayı başından beri bir kanun adamı ve baba olarak en küçük ayrıntısına kadar izliyorum ve size vardığım sonuç olarak şunu söyleyebilirim: “Kayseri’deki organize rüşvet çetesi suçunu tek başına oğlumun üstüne yıktılar” “Bu sonuca nasıl varıyorsunuz?” diye soruyorum. Baştan söyleyeyim bu işte “gerçekleri saklama, saptırma, fotoğrafın bütününü değil istedikleri bölümü basına yazdırma” çabaları var diyor ve şöyle devam ediyor: Kayseri Anakent Belediye Başkanı,”oğlum Hacı Ali Hamurcu’yu ilk kendisi şikayet ettiğini, ilk başvuruyu kendisinin yapıp yakalattığını” söylüyor. Bu doğru değil. Oğlum, bizimle beraber yaşıyor. Üç gün eve gelmeyince ben bizzat kendim Kayseri Emniyet’ne başvurdum ve “oğlumu bulun başına bir iş gelmiş olabilir” diye ben yakalattım. Yani onu yakalatan Belediye değil. Belediye’den onu izinli saymışlar. 20 gün kayıp ol, gözükme demişler. Onu ilk şikayet eden benim. Yakalatan benim. Olayı başından anlatayım. Benim oğlum Hacı Ali, uzun boylu, yakışıklı, çok iyi konuşan, karşısındakine güven veren bir yüze sahip, iyi araba kullanan bir çocuktur. İlk çalıştığı ilçe belediyesi, Kayseri Büyükşehir Belediyesi’ne birleştirilince burada evrak memuru olarak ve geçici işçi kadrosuyla görevine devam ederken, “oğlumun bu iyi konuşan, yüzüyle güven veren özelliğinden” faydalandılar. Onu “şuraya git, bir emanet var al gel” diye para toplayıcısı yaptılar. Ben hapishane’ye düştüğünde oğlumla görüştüm, bana kendisini bu “emaneti al gel…” işine yönlendiren kişinin Belediye’deki müdürü Süleyman Temeltaş olduğunu söyledi. Necati Bey, bu çocuk bir işçi!Geçici kadroda bir çalışan. Böyle birine “belediyenin mühürü” verilebilir mi? Hangi devlet kurumunda bu görülmüştür? Ben de devlette çalıştım, bilirim. Mühür daire müdürüne zimmetlidir, beraatla verilir. Sen bu çocuğa belediyenin mühürünü veriyorsun, sonra da “git şurada bir emanet var, bas mühürü evraka al parayı gel” diyorsun. Çocuk da gidip taksi durağı izni almak isteyenlerden; “20 bin TL, 30 bin TL, 40 bin TL….” neyse toplayıp, mührü de basıp altına da imzasını çakıp paraları alıp getirip teslim ediyor. Ona pay veriyorlar. Süleyman Temaltaş,(emekli edildi) Belediye Genel Sekreteri Mustafa Yalçın, bu işten haberliler. Benim oğlum bunlardan habersiz 1.5 yıl para toplamış, kimsenin haberi olmamış. Nasıl inanırsınız? Gazetecilere, oğlum Hacı Ali Hamurcu, taksicilerden, şundan bundan para toplamak için belediye adına “sahte evrak” düzenledi diye yazdırıyorlar. İnsaf, belediye mührü taşıyan bir evrak sahte olabilir mi? Benim oğlumun gençliğinden ve tecrübesizliğinden yararlandılar ve sonra da olayı onun üstüne yıktılar. Nasıl yıktılar? Anlatayım. Benim oğlumu ilk bulan, onun ilk avukatlığını üstüne alan Yusuf Erikel diye bir avukat. Oğlum, benim şikayetim üzerine yakalanıp hapse düşünce bu avukat oğlumu savunuyor. Bir gün İstanbul’dan telefon etti, “bundan sonra Haci Ali’yi ben değil kardeşim Yakup Erikel savunacak, benim elimden davayı o aldı” dedi. Yakup Erikel çıktı eve geldi. Ramazan günüydü. İftar saatini bekliyoruz; bana çok inançlı biri olduğunu, Umreye gittiğini, Ankara’dan görevlendirildiğini, Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin de haberi olduğunu, taksi durakları sahiplerinden ve diğerlerinden toplanan paraların belediye tarafından geri ödeneceğini, şikayetlerden vazgeçileceğini ve oğlum Hacı Ali’yi hapisten çıkartacağını söyledi. Ben de umutlandım. Oğlum hapisten kurutulacak, bu olay kapanacak diye sevinçliyim. Ertesi gün otelde buluştuk. Otelde belediyeye, benim de duymamı istercesine, telefon ediyor, gri renkli belediye otomobilleri geliyor, bunu alıyor istediği yere götürüyor. Otelde resepsiyondaki kızlara, “ben belediye adına buradayım, oda ücretimi belediye ödeyecek” diyor. Bir gün, hiç alakası yokken, bir nedeni de yokken, elinde taşıdığı kahverengi çantayı bana uzattı, “içinde 150 bin TL var, belediyeden gönderdiler, al senin olsun” dedi. Hacı Ali ifadesini değiştirsin, bu işi tek başına kendisinin yaptığını yeni ifade olarak versin teklifinde bulundu. Ben kanun-adalet adamıyım. Ne münasebet dedim reddetim. Bir gün yeniden buluştuk. Kayseri’de avukat Yusuf Dalmaz’ın bürosuna gittik. Yusuf Dalmaz, taksi durak ruhsatı vereceğiz diye kendilerinden para toplanan mağdur kişilerin avukatı. Onun yazıhanesinde bizim avukat Yakup Erikel, belediyeden aldığını söylediği paralarla bu mağdurların hakkını ödedi, onlardan “Belediye’den ve Hacı Ali’den şikayetçi değilim” imzalı dilekçeler alındı. Şimdi yalan söylüyorlar. Bu paraları sanki “oğlumu kurtarmak için ben vermişim” gibi anlatıyorlar. Necati Bey, ben kirada oturuyorum. Kayseri’de herkes herkesi tanır. Ben bu kadar parayı bulamam. Akrabalarımdan da toplayamam. Akrabalarım bu kadar parayı verebilecek durumda değiller. Ankara’dan gelen bu avukat Yakup Erikel, Kayseri Belediyesi ile işbirliği yapıp, suçu tek başına oğluma yüklediler."dedi. / Obama,/ Evet, olay açık ve seçik ortadayken Türk hukukunun buna sessiz kalması doğru değil/ dedi. Ve Necati Doğru’ya verdiği bilgilerden dolayı teşekkür etti. Obama yeni çıkaracağı kitapta Kayseri Olayını yazacağına kanaat getirir. Ve bu konunun başlığını not alır “ Hukukun Bittiği Dava”. ( Bu yazının büyük bir bölümü Odatv.com ‘dan alıntıdır )
Obamanın ve konuklarının bu uzunca olan konuşmalarını inceleyen Ulema ekibi şaşa kalmıştır. Bu bölüme kısa bir not düşerler. “ Sayın Başkan Erdoğan’a bu Kayseri olayı mutlak surette hatırlatılmalı. Tedavinin ilk aşaması Ergenekon davası ile Kayseri davası olacaktır”
Obama Erdoğan ile buluşacağı günü büyük bir heyecanla bekliyordu.
O gece. Saat 23;30. Yer Başkanlık Sarayı. Oda; Yatak odası.
Erdoğan uyumadan önce bir fincan değişik bitkilerden hazırlanmış çayını içti. Yatağına uzanmadan önce etrafını inceledi. Gözüyle bir şeyler arıyordu. Dream-Scren aletinin odada olmadığından emin olmak istiyordu. Yatağına uzandı. Ve uyudu…( Halbuki Dream-Scren aleti duvar içine monte edilmişti. Erdoğan’ın haberi yoktu). Alet çalışmaya başladı;