GELİYORUM, AĞLAYARAK MI ÇAĞLAYARAK MI?

GELİYORUM, AĞLAYARAK MI ÇAĞLAYARAK MI?

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzt Ağu 16, 2021 13:58

GELİYORUM, AĞLAYARAK MI ÇAĞLAYARAK MI?

Bir söylencemiz (kaplıca, akarsu üzerine) bu sözlerle başlar. Eski ders kitaplarımızda da böyle bir okuma parçası vardı. Dağlarda gezen Sarıkız’a derinden gelen bir ses sorar:

“Geliyorum, gel desen de, demesen de geliyorum. Ağlayarak mı geleyim, çağlayarak mı? Gürleyerek mi, harlayarak mı?”

İstediğiniz sözü düşünün, hırıltıyla mı, çağıltıyla mı, gümbürtüyle mi, tangırtıyla mı, takurtuyla mı, patırtıyla mı, uğultuyla mı, nasıl bir sesle gelsin felaket, gelecek olan gelecek, gelirken de doğada yıkımla gelecek…

Ölümlerden ölüm beğenmek, öyle veya böyle sonunda canını - malını yitirmek, kötülüğe uğramak…

Hangi seçeneği seçseniz sonuç yıkım ve acıdır bu söylencede. Sel… Yangın… Deprem... Yıkım… Seçeneklerin hepsi azgın su sesinin, yangınların, yıkımların çıkardığı uğultu, selin, yangının, depremin, toprak kaymasının, fışkırarak bir anda akan suyun başa getirecekleri…

Söylencede, üçüncü kez sorulan “Geliyorum, ağlayarak mı, çağlayarak mı, nasıl geleyim sorusuna çağlayarak gel yanıtı verilince doğa felaketi başlar. Felaket, yerden göklere fışkıran, bir anda ırmak oluşturan, durmadan çağlayarak akan bir su olur, sarıkızı da, yanını yöresini de önüne katar götürür...

Söylence deyip geçmemeli. Hepsinde bir gerçek payı vardır. Topluma uyarıdır bu anlatılar, derstir.

Ülkemizin bugünlerdeki durumu gibi. Bugünlerin geleceği belli değil miydi?

Günlerdir önce yangınla, sonra selle boğuşuluyor. Yangınlar sürüyor. İlk kez aynı anda yüzlerce yangın çıkıyor, yangınlar da günlerce neredeyse haftalarca sürüyor. Dağların denize bakan yamaçları nasıl bir rastlantıysa bu, sırasıyla yanmış, yanıyor. Yine ilk kez yerleşim yerleri böyle zarar görüyor, büyük baş, küçükbaş hayvanları yanıyor üreticinin. Evleri yanıyor. Ölen canlıların, hayvanların börtü böceğin, yaban hayvanlarının adı bile geçmiyor zarar konuşulurken. Orman söndürme görevlilerinden yanarak ölenler var. Yangınlar başlayınca günlerce uçak kullanılmıyor, kiralık uçak bekleniyor, asker yardıma çağrılmıyor, Türk Hava Kurumu yok sayılıyor… Çam ormanı yangınlarında kullanılmaması gereken, havada rüzgar oluşturan, yanan kozalakları uzaklara fırlatan, yangını daha da artırdığı söylenen helikopterler uzman uyarılarına karşın bilinçsizce kullanılıyor.

O günlerde, katliam gibi trafik kazaları da ardı ardına yaşanıyor. Cinnet geçirenler ayrı… Arka arkaya otobüs kazaları, birinde on beş ölü, gece, otobüs tarlaya uçmuş, takla atmış, on yedi de yaralı, nedense “Efe Tur”un adı söylenmiyor, ne valilik açıklamasında ne başsağlığı mesajında, bir otobüs firması diye adları geçiyor, belli, firma korunup kollanıyor. Bunun nedenini merak edip araştıran bir gazeteci bile yok, herkes emir komuta zincirinde iş görüyor olmalı. Şoför fazla mesaide, yorgunmuş, seferden gelip yeniden sefere çıkmışmış. Şirkete soruşturma açılmış mı? Sorumlu kim kazada? Diğeri, TIR’la otobüsün (İstanbul Kalesi) çarpışması, burada da dokuz ölü, ölenlerin üçü şoför ve yardımcı görevli, öteki kazada yan yatmış bir yolcu otobüsü (Ağrı Doğuş), neredeyse tüm yolcular yaralı (33), sürücü uykusuzmuş, uyumuş…

Cinnet geçiren polis, evde kızını eşini öldürmüş. Canımızı emanet ettiğimiz polis meğer ruh hastasıymış, caniymiş. Ucuz kurtulunmuş. Bir kişi, arkadaşını bıçaklamış, dede torununu vurmuş, oğlu babasını, baba çocuğunu boğmuş, anne yeni doğmuş bebeğini kapıya koymuş… Kardeş kardeşe kıymış… Deliren delirene…

Ya inşaatlardaki yüksekten düşme kazaları. İskele, asansör kazaları? Onların adı bile geçmiyor. Ölen öldüğüyle kalıyor, kimseye ceza kesilmiyor.
Uyuşturucu bağımlısı bir cani sırayla uyuşturucu bağımlısı kızları sevgili ayağına kandırıp öldürüyor, birincisinde koruyanları tarafından salıverilince ikinci kızı da yenice öldürüyor. Yüksek yapılardan ölüme atlayan atlayana… Kızlar bir hafta önce tanıştıklarının evlerinde ölü bulunuyor, alkol - uyuşturucu onları ele geçirmiş, gençlik Amerikan gençliğine iyi özendirilmiş, hiçbir değer kalmamış… 16’lık kız, komşusu elli üç yaşındaki adamın evinde ölü bulunuyor. Kadınlara musallat olan Cinci hocalar yakalanıyor…

Afgan genç, dershaneden evine giden kıza tecavüze kalkışıyor kafasını taşla eziyor. Sığındığı memlekette kimseden korkmuyorlar sınırlarını bilmiyorlar. Pakistanlı, kaldıkları evde Pakistanlı arkadaşının kafasını kesiyor. Bir yaratık, birlikte olduğu kadını evin banyosunda parçalara bölüyor, parçaları çöplere yollara atıyor.

Sığınmacılara üniversiteler sınavsız, bunlara ayrılan kota daha da yükseltilmiş, adlarına üniversiteler açılmış, bu kaba kültür, bu elikanlı savaş kaçkınları en yakın zamanda ülkemizin kurumlarına yerleşecekler…

Felaketler bunlarla bitse yine iyi… Ülkemiz ilk kez böyle büyük ve korkunç sel felaketi yaşıyor. HES (Hidroelektrik santral) denilen, halkın yıllardır yapılmasın istemiyoruz diyerek karşı çıktığı derelerimizin düşmanı oluşum, yanlış yerleşimleri su taşkınlarıyla yıkıp geçiyor, sular önüne çıkanı alıp götürüyor, yanlış yerlere depolanan tomruklar köprüleri tıkıyor, yıkıyor, depremdeki gibi binalar çöküyor, apartmanlar yıkılıyor, evleri su basıyor, ölü sayıları her an artıyor. İlk günlerde çok ölü var, çok kayıp kişi var, ölüler sahillere vurdu denildiğinde inkar edenler bunu diyenleri abartmayla, halka yanlış bilgi vermeyle suçlayan yetkililer, günler sonra bugün, nihayet ortaya çıkıp, elli sekiz (58) ölü var yetmiş yedi (77) kayıp başvurusu var diyebiliyor… Akşam, selde ölenlerin sayısı altmış dörde yükselmiş. Yarın kaç olur bilinmez ama yüzlerce ölü olduğu kesin...

Sel bölgesinden kurtarma görüntüleri yürek burkuyor. Sele suya karışmış can derdine düşmüş vatandaşın bir de ağzında maske, kurtarma aracına bindiriliyor, bu nasıl akıldır fikirdir bu nedir diyen yok! O “şeyle” korkutmaya tam gaz devam… Küresel çete bastırıyor olmalı…

Ya Kahramanmaraş’taki yangın uçağı kazası? Rusya’dan kiralanan uçak, üç Türk, beş Rus görevliyi taşıyan uçak yangın söndürürken düşüyor. Bir küçük uçakta sekiz kişi. Uçağı kim kullanıyor, kaçı pilot uçaktakilerin, neden sekiz kişiler? Uçak neden düşüyor? Bizim yangın uçağımız yok(!). Yabancı ülkeden gelmiş, dağımızı taşımızı yanımızı yöremizi bilmeyen, bunları aletlerden öğrenecek, tecrübesiz bir yabancı uçakla yangın söndürülecek. Taşıma suyla değirmen dönecek...

Tüm bu perişan günlerde Çanakkale/ Tekirdağ yangınları sürerken Ege’de çoğu yangın söndürülememişken, yenileri çıkarken, Karadeniz’e yeni sel uyarıları yapılırken, iki yıldır doğru dürüst okullar açılmamış, eğitim öğretim yapılamamışken, ulusça topluca yas içersindeyken, bağrımız yanıyorken insanımıza, yurdumuza, güzelim ülkemize, Arslan Bulut’un dediği gibi bizim askerlerimize o ruhsatsız sıvı verilirken, o sıvıdan almayan, dokunulmayan, analarından doğdukları gibi olan yüzbinlerce genç Afgan erkeği elini kolunu sallayarak yurdumuza giriyor. Birileri bu işleri planlıyor, yürütüyor. Birileri de bu arada verdikleri haberlerle bizle alay ediyor, aklımızla oynuyorlar… Hemen şu an görüverdiğim iki güncel örnek yeter mi bilmem ne demek istediğimi anlatmaya…

“Çalıkuşu” öğretmen çiftmiş, türbanlı – tesettür giyimli bayanla, onunla el ele tutuşmuş eşi. Başlıktalar bugünün haberlerinde. Bir kere kapalı ol olma okulda öyle el mel tutamazsın, liseli aşıklar gibi, orası okul, resmi bir kurum, öğretmenliğin saygınlığı nerede kaldı? Böyle poz gördük mü hiç daha önceleri? Sonra okul bahçesinde bostan yetiştirmekle öğrenci yetiştirmek çok ayrı şeylerdir, o roman kahramanına neyiniz benziyor bunu yazan muhabire bir çıtlatsaydınız…

Diğer haber böyle felaketlerde ortalığa fırlamaktan çekinmeyen şarkıcı – popçu tayfasından.

Mahalle yanarken saç tarayan o biçim insanlara öykünür gibi ne o konserlere başlamak falan? Kuruçeşme Açıkhava Konserleri başlıyormuş…
Söylencede en azından geliyorum nasıl geleyim diye soruyor bir ses, insanı ansızın yakalamıyor felaket.

Yaşadığımız günlerde felaket sormadan geldi. Talibanlar geldi, geliyor. Yunanistan sınırında ABD güçleri var. Suriye’de PKK’nın kardeşleri devlet kuruyor. Irak’ta bölünme tamam. Sağlık deyince artık akla ruhsatsız sıvıları bedenlere vermek geliyor, işi 12 yaşa kadar indiler, dördüncü kez vuracaklarmış o sıvıdan önceden verdiklerine… Dört diyebildiklerine göre, önceden söylenenler gerçek oluyor, komplo teorisi falan değilmiş uyarılar, beş, altı sürecek bu iş… Tüm öldürücü hastalıklar önemsizleştirildi… Korkuyla korkutuluyoruz.

Yanıyoruz.

Yanlış siyasetlerle, yapılaşmayla, iş bilmeyen açgözlüler eliyle boğuluyoruz…

Birileri de konsere başlıyor. Tam zamanında!

Tam cırcır böcekliği yapılacak günler, fırsatı kaçırmayın!

Bundan sonrası acaba nasıl gelecek? Gelirken gelenlerden haberimiz olacak mı?

Geldi geliyor dedikleri 2023 kehanetleri bunlar mı yoksa? Daha nasıl gelsinler?

"Ağlatarak mı, inleterek mi?"

Feza Tiryaki, 15 Ağustos 2021
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x