Son dönemde ("Medyatik" ve "yandaş medya"nın ortak diliyle söylersek) ülkemizde "alışılmadık" şeyler oluyor, pek çok "ilkler" yaşanıyor. Generaller ve alt rütbeli subaylar tutuklanıyor, kuvvet komutanları sorgulanıyor, askeri lojmanlar aranıyor ve son olarak da Seferberlik Tetkik Kurulu, nam-ı diğer "kontr-gerilla merkezi" basılıyor. Tüm bunların, "Ergenekon çetesi"nin "askeri darbe" planlarına karşı başlatılan operasyonların bir parçası olduğu "medya" tarafından her gün ilan edilmiştir.
Şüphesiz bunların her biri "medya"nın büyük ilgisini çekerken, Seferberlik Tetkik Kurulu'nun basılması ve buradaki "kozmik gizli belgeler"in haftalarca belli bir "yargıç" tarafından didik didik edilmesi, Aydın Doğan'ın "merkez medyası"nda "yepyeni gelişme" olarak değerlendirilirken, "yandaş medya"nın şeriatçı, "ılımlı islamcı" ve neo-liberal yazarları "demokrasi" adına sevinç çığlıkları atmışlardır.
Resmi adıyla Seferberlik Tetkik Kurulu'nun, nam-ı diğer "kontr-gerilla merkezi"nin yahut eski adıyla "Özel Harp Dairesi"nin basılması ve buradaki "kozmik gizli" belgelerin haftalarca tek bir "yargıç" tarafından incelenmesi elbette "yeni", hatta "yepyeni" bir durumdur. "Medya"nın ortak kanısına göre, bugüne kadar ülkemizde yapılan tüm askeri darbelerin altında bu "Özel Harp Dairesi" bulunmaktadır. Öyle ki, "Özel Harp Dairesi", tüm zamanlarda (kimilerine göre İttihat-Terakki'nin "Teşkilat-ı Mahsusa"sından günümüze kadar) askeri darbelerin hazırlayıcısıdır. 6-7 Eylül olaylarının (1954), 12 Mart sabotajlarının (1971), 12 Eylül öncesindeki "iç savaş"ın (1975-1980) yaratıcısı da bu "Özel Harp Dairesi"dir. Amaç askeri bir darbenin koşullarını yaratmaktır!
"Yandaş medya"nın da, "merkez medya"nın da, "sol medya"nın da ortak kanısı budur.
Bu ortak kanının en fazla üzerinde durduğu yan ise, "Cumhuriyet Türkiye'sinde" meydana gelen her türlü yasadışı operasyonların, işkencelerin, askeri darbelerin "müsebbibi" olan "Özel Harp Dairesi"nin Genelkurmayın "yatak odası" olduğudur. Dolayısıyla Seferberlik Tetkik Kurulu'nun "basılması" olayı, AKP iktidarının Genelkurmayın "mahremine" girmesi olarak değerlendirilmiştir.
Her ne kadar görüntüsel "demokrasimizin" anayasasına göre "özel hayatın gizliliği" esas olsa da, Ergenekon iddianamelerinde somut olarak görüldüğü gibi, AKP'nin denetimi altındaki devlet, herkesin özel hayatına müdahale edebilmektedir ve "özel hayatın gizliliği" ortadan kaldırılmıştır. Böylesine bir "demokratik ortam"da da, doğal olarak Genelkurmayın "yatak odası"na, yani "özel hayatı"na müdahale edilmesinde şaşılacak bir yan yoktur. Şaşırtıcı olan, Genelkurmay gibi devletin en önemli ve en sürekli siyasal kurumunun, seçimle "gelip" seçimle "gideceği" varsayılan bir hükümet tarafından, yani geçici bir siyasal güç tarafından denetime alınmasına sessiz kalması, boyuneğmesidir. Genelkurmay ki, bugüne kadar tüm hükümetlere boyun eğdirmiş ve eğmeyenleri devirmiş bir devlet gücünün merkezidir ve yıllarca söylendiği gibi "irtica"ya karşı "laiklik"in savunucusu ve kollayıcısıdır.
İşte "laiklik"in savunucusu ve kollayıcısı Genelkurmayın "kozmik gizli" belgelerinin olduğu yer olarak kabul edilen Seferberlik Tetkik Kurulu, AKP hükümetinin talimatıyla basılmıştır!
Yine inançlara göre, devlet, genel tanımıyla egemen sınıfların baskı aygıtı, her yaptığını önceden planlar, bunları kayda geçer. Bu inanca göre, devlet bürokrasisinde her şey kayıt altındadır ve bu kayıtlar "gizli", "çok gizli", "kozmik gizli" belgeler olarak on yıllarca "saklanır". Demirel'in sözüyle, devlette hiç bir belge kaybolmaz. Dolayısıyla, tüm Cumhuriyet dönemi boyunca "özel harp dairesi"nin gerçekleştirdiği her türlü "operasyon" da kayıtlara geçmiştir ve saklanmaktadır. Üstelik Genelkurmaya bağlı bu devlet kurumunun temel görevlerinden birisi de, herkesi fişlemektir.
İnanç bu olduğu için, Seferberlik Tetkik Kurulu'nun basılması ve haftalarca bir "yargıç" tarafından tüm belgelerin incelenmesi, Cumhuriyet tarihinde bir "ilk"i oluşturmaktadır ve bu "ilk", devletin "kozmik gizli" belgelerini inceleyerek pis ve kirli çamaşırları tek tek saptamaya hizmet edecektir! Dolayısıyla "kontr-gerilla avcısı" Fikri Sağlar'dan "tecrübe konuşuyor"culara (Hasan Cemal ve Cengiz Çandar), Derya Sazak'tan Oral Çalışlar'a ve Taraf'ın polis istihbarat elemanı yazarlarından tüm "yandaş medya" yazarlarına kadar tüm "demokrasi yandaşları", koro halinde ülkede "çok önemli şeyler" olduğunu bağıra bağıra ilan ettiler.
Görevi, "herkesi fişlemek" olan bir devlet kurumunun "arşivi"ne girilmesi ve inceleme yapılması, açıktır ki, bu kurumun sadece bugüne kadar neler yaptığının ve neler yapmayı planladığının "belgeleri" açısından değil, aynı zamanda kimlere nasıl baktığının, onlara karşı neler "tasarladığının" öğrenilmesi açısından da önemlidir, en azından "medya"ya göre böyledir.
Daha düne kadar "kuru imza-ıslak imza" muhabbetlerinde Genelkurmayın "Bilgi Destek Dairesi" ve "Plan ve Harekat Dairesi" ülkedeki tüm darbe faaliyetlerinin odağı ve merkezi olarak ilan edilmişken, şimdi Seferberlik Tetkik Kurulu'nun bu işlerin "gizli merkezi" olduğu iddia edilmektedir. Ve hatta Genelkurmayın "Plan ve Harekat Dairesi"nin tüm icraatlarının kayıtlarının da bu "gizli merkez"de olduğu söylenebilmektedir.
Şüphesiz bu ve benzeri iddialar, kanılar, inançlar içinde neyin ne olduğunun karmakarışık edilmesinde şaşırtıcı bir yan yoktur. Çünkü "medya" aracılığıyla yayılan "haberler" ve "bilgiler", tümüyle "örtülü operasyon"un örtüsünü oluşturmaktadır.
Tüm bu süreçte ve olaylarda bir şey açık ve nettir: Genelkurmay "emir-komuta" zinciri içinde sürekli, yekpare ve bütünsel bir devlet kurumuyken, AKP kendi içinde değişik tarikatları ve cemaatleri barındıran parçalı, geçici bir siyasal oluşumdur. Ama tüm parçalı ve geçici özelliğine rağmen bir bütün olarak AKP, Genelkurmayın her zaman kendisini devirmeye hazır olduğu inancı ve korkusu içinde yaşar. Bu inanç ve korkuyla hareket eden AKP, her durumda kendi siyasal varoluşunun güvencesini Amerikan emperyalizminin koşulsuz hizmetkarı olmakta bulmuştur. AKP'ye göre, Amerikan emperyalizminin koşulsuz hizmetkarı olunduğu sürece (ve "liberal" söyleme göre, "uygun uluslararası koşullar" varolduğu sürece) Genelkurmay kendisine karşı bir askeri darbe yapmaya cesaret edemeyecektir. Ama yine de, koşullar değiştiğinde, darbe "riski" her zaman vardı ve varolmayı da sürdürmektedir.
Bu düşünceye sahip olan AKP "kurmayları" (ya da "mehteran takımı"), Amerikan emperyalizminin desteğine sahip oldukları süreçte, zamanı, ordu içindeki etkilerini ve güçlerini artırmak, Genelkurmayı hizaya getirmek ve olabilirse ("nihai hedef") Genelkurmayı "ele geçirmek" için kullanmayı hesaplamışlardır. Ergenekon operasyonları ve son "baskın" olayı, bu amaca yönelik olarak, İlker Başbuğ'un sözünü ettiği "asimetrik psikolojik savaş" bağlamında, AKP operasyonları görünümü kazanmıştır.
Açıktır ki, tüm bunlar gerçeğin çarpıtılmasından, nesnel gerçeklerin yerine öznel kanıların geçirilmesinden başka bir şey değildir.
Kim ne söylerse söylesin, ülkemizin temel gerçeği, ülkemizin Amerikan emperyalizmine bağımlı geri-bıraktırılmış bir ülke olduğudur.
Henüz insanlar "paranoyaklaşmadan" önce, ülkemizdeki tüm ekonomik, toplumsal, siyasal ve askeri gelişmelerin Amerikan emperyalizmi tarafından planlandığına ve yönetildiğine inanırlardı. Bu öylesine bir inançtı ki, ülkemizdeki her türlü siyasal gelişmenin doğrudan Amerikan emperyalizmi tarafından hazırlanılmış bir plana uygun olarak gerçekleştiğine inanılırdı. Örneğin şeriatçı kesimin inancına göre, "siyonistler" ABD'nin "gizli yöneticileri"ydiler ve bu "siyonistler" islama karşı her türlü saldırının asıl sorumlularıydı; NATO ülkelerindeki kontr-gerilla örgütlenmesi olarak ilan edilen "Gladyo", CIA ve Pentagon'un gizli örgütüydü. Ülkemizde askeri darbelerin koşullarının yaratılmasından askeri darbenin gerçekleştirilmesine kadar tüm "örtülü operasyonlar", doğrudan CIA ve Pentagon tarafından planlanmış ve yürütülmüştü. Paul Henze'nın 12 Eylül askeri darbesini "bizim oğlanlar yaptı" sözü de bunun kanıtı olarak gösterilirdi. "Gladyo" popülerleşmeden önce, ülkemizdeki her türlü olayın MİT-CİA işbirliğiyle gerçekleştirildiği ve bu olayların aydınlatılabilmesi için "MİT arşivi"ne girilmesi gerektiği söylenirdi. Günümüzde ise, AKP'nin "Kürt açılımı" ya da "demokratik açılım"ının bir "ABD planı" olduğundan neredeyse kimse şüphe duymamaktadır.
Ama bugün, "MİT arşivi"nin yerini Seferberlik Tetkik Kurumu "arşivi" alırken, MİT'in yerine "Özel Harp Dairesi" geçirilmiştir. Ve herkesin açıkça görebileceği gibi, gelişen olaylarda MİT'den hiç söz edilmemektedir. Amerikan emperyalizmi, "siyonistler" vb. "düşmanlar" ise çoktan unutturulmuştur.
Burada biraz durup, egemen "mantık" çerçevesinde bu durumu "değerlendirmek" gerekmektedir.
Eğer günümüze kadar ülkemizdeki tüm askeri darbelerin arkasında Amerikan emperyalizmi (CIA ve Pentagon) varsa ve onun ülkedeki "ortağı" MİT idiyse, bugün AKP'ye yönelik bir askeri darbe "planının" arkasında Genelkurmay ve Seferberlik Tetkik Kurulu bulunuyorsa, açıktır ki, Genelkurmay ve Seferberlik Tetkik Kurulu Amerikan emperyalizminin denetiminin dışına çıkmıştır, ondan "bağımsız" olarak hareket etmektedir.
Eğer Genelkurmay Amerikan emperyalizminden "bağımsız" hareket ediyorsa, o zaman "kozmik gizli" belgelerin bulunduğu Seferberlik Tetkik Kurumu'nun basılmasını sağlayan Amerikan emperyalizmidir (CIA ve Pentagon) ve bu operasyonda MİT, CIA'nın yerli ortağıdır!
Öyleyse "sekiz sütuna manşet"ten şu yazılabilir: Amerikan emperyalizmi Türk Genelkurmayına karşı operasyon yapıyor!
Böyle bir "vargı" için somut kanıt olarak da, ABD'nin 1 Mart tezkeresinin kabul edilmemesinden dolayı Genelkurmayı sorumlu gördüğü düşüncesi gösterilebilir. Üstelik "çuval olayı" da, kanıtın kanıtı olacaktır.
Denilebilir ki, Amerikan emperyalizmi, gerek 1991 "Körfez Savaşı"nda, gerek 2003 Irak işgalinde kendisine karşı çıkan "Türk genelkurmayı"nın "işini bitirme"ye karar vermiştir!
Bu "işbitirici" karar, onlarca yıldır kendi emir-komuta zinciri içinde hareket eden ve onlarca yıl önceden kendisi tarafından planlanmış bir hiyerarşik yapıya sahip olan Genelkurmayın, kayıtsız-şartsız Amerikan emperyalizminin talimatlarına uymasını sağlayacak bir yapılanmaya dönüştürülmesi "kararı" olmak durumundadır. Akşamdan sabaha bir askeri darbe olacağı korkusuyla yaşayan AKP iktidarı da, böyle bir "karar" sayesinde geceleri rahatça uyuyabileceği kanısına sahip olmuştur. Böylece uygulama, ABD-AKP "ortak operasyonu"na dönüşmüştür!
Bu "teori"nin ya da "komplo"nun birinci bölümü, en açık biçimde Fehmi Koru tarafından yıllarca dile getirilmiştir. Eksik olan halka, ABD-AKP "ortaklığı"dır ve bu da ABD' de yaşayan Fettullah Gülen aracılığıyla tamamlanmıştır! Bunun kanıtı ise, Seferberlik Tetkik Kurulu "baskını"na ilişkin ihbarın ABD'den telefonla yapılması ve "kozmik oda"da inceleme yapan "yargıç"ın Fettullah Gülen'i beraat ettiren "cemaat hakimi" olmasıdır.
Bu durumda, Genelkurmayın "baş düşmanı" ABD ve AKP "koalisyonu" olurken, "savaş sloganı" da "Kahrolsun Amerikan emperyalizmi ve onun yerli işbirlikçisi AKP!" olacaktır!
Şüphesiz bu pilav daha çok su kaldırır!
Gerçekliğe dönecek olursak, ülkemizin Amerikan emperyalizmine bağımlı geri-bıraktırılmış bir ülke olduğudur. Ve Amerikan emperyalizmi, dışsal bir olgu değil, içsel bir olgudur. Dolayısıyla Amerikan emperyalizmi ülkenin ve devletin içinde yer alır.
Diğer yandan 12 Mart döneminde yapılan geniş tasfiyelerle ordu, oligarşinin ve dolayısıyla Amerikan emperyalizminin kayıtsız-şartsız denetimi altına alınmıştır. Ordu içinde "aşağıdan darbe" olasılığı tümüyle ortadan kaldırılmıştır ve ordu, "iç savaş" ordusu haline dönüştürülmüştür.[1*]
Bilinen tarihsel gerçekler, ordunun Amerikan emperyalizminin izni ve icazeti olmaksızın hiç bir zaman askeri darbe yapmaya kalkışmadığıdır. 11 Eylül günü Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya'nın özel uçakla ABD'ye gitmesi, 12 Eylül darbecilerinin tüm iddialarına karşın, darbenin ABD'nin izni ve icazetiyle gerçekleştirildiğini kanıtlar. 28 Şubat "post-modern darbesi"nin ABD'nin izni ve onayıyla gerçekleştirildiği de açıktır. (Erbakan takımının "Çekiç Güç"e karşı tutumları, "milli sanayi", "anti-siyonist" söylemi ortadadır.)
Gerçek buysa, bugün ne değişmiştir? Neden Amerikan emperyalizmi AKP aracılığıyla Genelkurmayı yıpratmaya ve tasfiye etmeye çalışmaktadır?
Bilinen, ama her durumda unutturulmaya çalışılan gerçek, AKP'nin Amerikan emperyalizminin izni ve icazetiyle kurulduğu ve iktidara getirildiğidir. AKP'nin kuruluşuna ilişkin Abdullah Gül'ün ABD'deki gizli görüşmeleri, bu görüşmelerde ABD'ye verilen güvenceler değişik zamanlarda "medya"da yer almıştır. Aynı biçimde, 2002 seçimleri öncesinde Ertuğrul Özkök'ün yönetimindeki "merkez medya"nın koalisyon hükümetine, özel olarak da Ecevit'e karşı yürüttüğü kampanya da ortadadır.[2*] AKP'nin iktidar olmasından hemen sonra IMF borçlarının ödenmesinin ertelenmesi, her seçim öncesinde IMF'nin borç ödemelerini ertelemesi ve Dünya Bankası kredilerinin verilmesi, [3*] ABD kaynaklı Hedge fonlarının Dubai üzerinden Türkiye'ye aktarılması gibi Amerikan emperyalizminin açık ekonomik desteği de söz konusudur.
AKP iktidarı döneminde, ABD tekellerinin çıkarları özenle korunmuş ve geliştirilmiştir. Motorola telefon tekelinin Uzanlardan 2,5 milyar dolarlık alacağının Telsim'in satışı yoluyla TMSF tarafından tahsili, Cargill'in Ülker ortaklığıyla "tadlandırıcı" pazarını genişletmesi, GDO'lu tarım ürünlerinin ithalatının serbest bırakılması vb..
Bir tarafta Amerikan emperyalizminin "eski" dostu Genelkurmay, diğer tarafta yeni "müttefiki" AKP bulunmaktadır. Bir taraf, "milli güvenlik belgesi" ya da "iç hizmet kanunu" temelinde "laikliğin savunucusu", diğer taraf "laikliğe aykırı faaliyetlerin odağı"dır. Bir taraf Amerikan emperyalizminin askerileştirilmiş ekonomisinin müşterisi, diğer taraf emperyalist tüketim mallarının tüccarıdır. Bir taraf BOP'da (Büyük Ortadoğu Projesi) kullanılacak bir askeri güçtür, diğeri BOP'da kullanılan bir ideolojik güçtür. Bütün bunlara Fettullah Gülen'in "islam aydınları" üzerinde ideolojik egemenlik sağlama aracı oluşu da eklenmelidir.
Taraflar, yani Genelkurmay ve AKP-Fettullah Gülen cemaati ne kadar birbirine taban tabana zıt "kutuplar" olarak görünürlerse görünsünler, her durumda Amerikan emperyalizminin çıkarlarına denk düşen iki kesimi oluştururlar. Amerikan emperyalizmi açısından bu iki kesim, "çatışan" değil "uyuşan" kesimler olmak zorundadır.
İşte Amerikan emperyalizmi, "çatışan" bu iki kesim arasında yeni bir "consensus" oluşturan "arabulucu" güç gibi ortaya çıkmıştır. Özellikle İlker Başbuğ'un Nisan 2009'da "cemaatler"i hedef alan konuşmasından sonra Genelkurmay ile Fettullah Gülen "cemaati" arasındaki "güvensizlik"in açık bir hesaplaşmaya dönüşmesiyle birlikte bu "arabuluculuk misyonu" daha da belirginleşmiştir.
Nisan 2009'dan sonra Taraf'ın yayınladığı ilk "belge"nin "AKP ve Gülen'i Bitirme Planı" olarak sunulması bu çatışmanın sonucudur. Fettullah Gülen'i berat ettiren "yargıç"ın (Kadir Kayhan) "Kozmik oda"daki 26 günlük "incelemesi" ve buna karşılık Genelkurmayın "hukuki gerekçeler"le sessiz kalması, açık biçimde Genelkurmay ile Gülen cemaati arasında bir "uzlaşmanın", karşılıklı "güvensizliği" gidermenin bir sonucudur. Bugün için, Amerikan emperyalizminin gözetimi ve denetimi altında Genelkurmay ile Gülen cemaati kısmi bir "uzlaşmaya" varmış görünmektedirler. Ancak bu "uzlaşma", henüz tüm AKP'yi, AKP'yi oluşturan tarikatları kapsamamaktadır. Son "Balyoz darbe planı" da bu durumun bir ürünüdür.
Burada Genelkurmayın Gülen cemaati ile ne kadar "uzlaştığı", karşılıklı "güvensizlik"in ne kadar giderildiği çok önemli değildir. Önemli olan her iki tarafın da Amerikan emperyalizminin istediği doğrultuda hareket etmeleridir.
Tüm bu "çatışma" ya da "uyumlu çatışma" sürecinde en ilginç olan yan ise, tüm zamanların "örtülü operasyonları"nı gerçekleştiren MİT'in adının hiç geçmemesidir. Bu nedenle, bu süreçte açığa çıkan bir başka gerçek, MİT'in, en alt kademesinden en üstüne kadar Amerikan emperyalizminin kayıtsız-şartsız bir şubesi haline dönüştürüldüğü ve içindeki askeri personelin pasifize edildiğidir. "Yandaş medya"ya sızdırılan tüm bilgi ve belgeler de bu "şube"nin süreçte etkin bir rol oynadığının açık göstergesidir.
Şimdi sırada AKP'nin niceliğini oluşturan tarikatlar ile Genelkurmay arasındaki "çatışma"nın "uyumlu çatışma"ya ve giderek bir "consensus"a dönüştürülmesi vardır. Ancak bunun Amerikan emperyalizminin çıkarına ne kadar denk düşeceği belirsizdir.
[mod="UYARI"]Kaynak uygun görülmemiştir.[/mod]