10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer gerilimi Köşkün dışına fazla hissettirmedi
Çankaya sorumluluk hissedene çok zor
Sezer kamuoyu önünde fazla yer almadı. Daha önce de aktardığım gibi bunu bir davranış biçimi olarak yerleştirdi ve değiştirmedi. Ancak sorumluluk duygusu kendi deyişi ile çok zor ve yıpratıcıydı
10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kamuoyu önünde fazla yer almadı. Daha önce de aktardığım gibi bunu bir davranış biçimi olarak yerleştirdi ve değiştirmedi. Ancak sorumluluk duygusu kendi deyişi ile çok zor ve yıpratıcıydı.
Özellikle ulusal çıkarlarla ilgili konularda hem dış etkiler hem de AKPnin yeni açılımları öne alması, ister istemez Sezeri arada bırakıyordu. Sezer bunların büyük bölümünü Köşkün duvarları içinde tutuğu için gerilim dışarıdan fazla hissedilmiyordu.
KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talatın Ankara ziyaretlerinden Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabaninin devlet konuğu olarak davet edilmesine kadar pek çok konuda Köşkle hükümet arasında yaklaşım farklılığı yaşanıyordu.
En ciddi gerilim ise atamalar ve yasaların onaylanmasında gündeme geliyordu. Böylesi günlerde AKP iki koz öne sürüyordu:
1- Cumhurbaşkanının görev süresinin kısaltılması.
2- Cumhurbaşkanının yetkilerinin daraltılması.
Bu tartışmaların yaşandığı günlerde Sezere sormuştum:
- Görev sürenizin 5 yıla indirilmesi planlanıyor. Ne diyorsunuz?
Gülümseyerek şu yanıtı vermişti:
- Keşke...
Ardından şöyle devam etmişti:
Biliyorsunuz ben bu görevi bir devlet görevi olarak aldım. Bittiği gün evime taşınacağım. Kısaltırlarsa erken taşınmış olurum.
Yetkilerinizin daraltılmasını nasıl karşılarsınız soruma da şu karşılığı vermişti:
Ne kadar yetkimiz varsa onu kullanırız. Çankaya sorumluluk hissedene çok zor. Bazen sabaha kadar uyuyamadığım konular oluyor.
*****************************************************************************
AKPye en büyük iyiliği Sezer yaptı
Başlık ilk bakışta itici gelebilir. Şöyle açmak isterim: Sezer, siyasetten gelen bir kişi değildi. Bu anlamda arkasında siyasi destek yoktu ama, siyasi yük de yoktu. Sezer, bu durumu karar özgürlüğü olarak kullandı. Hükümetin eğrisine eğri, doğrusuna doğru dedi. Kimi çetrefilli konular vardı ki atılacak adım gerilim sözcüğünü geride bırakacak sonuçlar doğurabilirdi. Sezer buna karşı çıktığında hükümet doğal olarak tepki gösterirdi. Küçük çaplı bir kriz de doğardı. Ancak o adım atılmış olsaydı, daha ciddi sonuçlar doğurabilirdi.
AKPnin askerle, yargıyla, üniversitelerle, devlet bürokrasisi ile ilişkilerinde Sezer, kamuoyu önünde görünmeyen bir güç olarak denge unsuruydu.
Bir örnek vermek gerekirse Sezer Köşkte olsaydı, AKPye kapatma davası açılmasına neden olan süreç büyük olasılıkla yaşanmazdı. 2008 başındaki anayasa değişikliği konusu günah keçisinin Köşk olduğu bir başka mecrada çözülürdü.
*****************************************************************************
DEĞERLENDİRMELERİ HEM BENİM HEM DE YAZI İŞLERİ MUTFAĞI İÇİN ÖNEMLİYDİ
İlhan Selçuk okulu
İlhan Selçuk, bizim genel söyleyişimizle İlhan Ağabey, kısaltılmış söyleyişimizle İlhan Abi, Ankarayı İstanbulun çok önemli bir parçası olarak görür.
Gazete açısından durum böyledir...
Başkent Ankaraya bakışı ise bir bütündür; Meclis, Çankaya, siyaset, ordu, yargı, Dışişleri...
İlhan Abi Ankaraya gelişlerinde yukarıdaki yelpazenin olabilirse tümüyle temas kurmak ister... Ben de başarabildiğim kadarıyla bunu gerçekleştirmeye çalışırım...
Bu kesimlerle gündüz oturmalarımız olur. Akşam ise başka bir meclis:
Dostlar meclisi!
İlk akşam genellikle baş başa otururuz. Bu benim için, zevk ve okuldur...
Ben de programı ona göre yaparım. Diyelim Ankaraya 10 Mayısta gelecekse programı 11 Mayıstan itibaren yaparız.
10 Mayıs akşamı bizim...
ABİ ORASI BOŞ KALSA...
9 Ağustos 1993te Ankara temsilcisi olarak göreve başladığım günden beri ortalama ayda bir kez, bazen 2 ayda bir kez Ankarada İlhan Abi ile buluşuruz...
Benim için kritik buluşmalardan biri 1994 sonu, öteki de 1995 başındakiydi. O dönemde benim yazılar, gazetenin birinci sayfasından değişik sütunlardan giriyordu. 24 Ocak 1993te bombalı bir saldırı sonucu yitirdiğimiz Uğur Abinin (Mumcunun) sütunu boştu.
İlhan Abi 1994 sonundaki oturmamızda, sohbetin bir yerinde konuyu değiştirip seslendi:
Balbay, artık gazetenin sağ alt köşesinde birinin yazmaya başlaması gerek...
Baş başayız...
Mesajı aldım...
Bir an kendimi yüksek bir dağın tepesinde, derin, uçsuz bucaksız bir vadiye ve sonsuzluğa bakar gibi hissettim.
Aklıma gelen ilk şeyi söyledim:
Abi, orası boş kalsa...
İlhan Abi konuyu orada kesti. Başka şeyler konuştuk.
DOSTA DÜŞMANA KARŞI BİRİNİ YAZDIRMALIYIZ
1995 Martındaki gelişinde ise konuyu ortada bırakmadan, doğrudan kararını söyledi:
Balbay, Uğurun yerini doldurmak değil söz konusu olan... Bizim orada dosta düşmana karşı birini yazdırmamız gerekir. Bu kişi içimizden olmalı, genç olmalı...
Bu anlatılabilir bir yaklaşımdı ve ben orada yazmaya başladım.
İlhan Abi, baş başa sohbetlerimizde hem geçmişe ilişkin olayları ve bunlardan çıkardığı dersleri anlatırdı, hem günümüzü irdelerdi.
2002-2005 arasındaki konuşmalarımız, birlikte yaptığımız temaslar, sonrasında yaptığımız değerlendirmeler, benim için tam bir okul değerindedir. Anlattıkları elbette günlük yazılarına paralel şeylerdi ama güncel gelişmeler bağlamında yaptığı irdelemeler, bu okulun ruhunu oluşturuyordu.
Özellikle Ankaradaki gerilimlere ilişkin yaptığım haberler, yazdığım yorumlar İlhan Abi katında da gerilim yaratıyordu diyebilirim. Ben Ankarada görünen gerçekler bunlar dediğimde İlhan Abi, Bunların hiçbirine itirazım yok der, gazetenin bulunduğu konumu anlatırdı.
İlhan Abinin değerlendirmeleri hem benim hem gazetenin yazı işleri mutfağı için çok önemliydi. Özellikle 2003ün ortasından sonra kimi ciddi haberleri, zaten hissedilmekte olan ama bütün unsurlarını bilemediğimiz gerilimin üzerine benzin dökmemek için çok daha dikkatli kaleme aldık.
SUÇ UNSURU OLARAK KARŞIMIZA ÇIKTI
Bütün bunların, İlhan Abi ile gazetecilik zemininde, neredeyse abi-kardeş duygularıyla kurduğumuz diyalogların suç unsuru olarak karşımıza çıkacağını, hatta terör örgütü faaliyeti olarak iddianamelere konu olacağını, hiç ama hiç düşünmemiştim.
YARIN: GERİLİMİN DEVLET KATLARINA YANSIMASI: ENDİŞE VE BEKLEYİŞ
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi