AKP iktidarının gelişi ve Genelkurmay Başkanı Özkökün ABD ziyareti, sancılı sürecin başlangıcı oldu
1 Mart tezkeresi: Çok taraflı gerilim
© AKPnin daha iktidarın ilk günlerinde çizdiği tablo, ABDnin istemlerine soğuk bakmadığı yönündeydi. Erdoğan henüz Başbakanlık koltuğuna oturmadan AKP Genel Başkanı olarak 10 Aralık 2002de Beyaz Sarayın konuğu oldu.
Ankara gazeteciliğinin en yoğun yılı hangisidir sorusuna verilebilecek pek çok yıl vardır. Her biri kendi yoğunluğu içinde doğrudur ama, sanırım 2003 yılı birinciliği kolay kolay kaptırmaz.
Nedenlerini sıralayalım:
1. AKPnin ilk yılı... Gül-Erdoğanın başbakanlık değişimi.
2. İktidarın kendi içindeki değişimin Türkiye dengelerine yansıması.
3. ABDnin Irak operasyonu için Türkiyenin desteğini almakta gösterdiği ısrar.
4. Kıbrısta AKP iktidarı ile başlayan hemen çözüm heyecanının Ankaradaki devlet kurumlarına yansıması...
Şıkları arttırabiliriz ama, ilk dört yeter de artar bile.
Bu bölümde Irak operasyonunun yarattığı gerilimleri işleyeceğiz. O dönem 1 Mart Tezkeresi adı altında sembolleşti. Ancak öncesi ve sonrası var.
ABDnin Irak operasyonu için Türkiyeden istediği destek o kadar önemliydi ki, pek çok siyasetçi, diplomat Ecevit hükümetinin düşüşünü bile bu konuya bağladı. Ecevitin bakışını önceki bölümlerde aktarmıştık.
1 Mart sürecini nereden başlatmak gerekir?
Bana göre Kasım 2002den!
İki nedenle:
1. AKPnin iktidara gelişi.
2. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkökün ABDye gidişi.
AKPnin daha iktidarın ilk günlerinde çizdiği tablo, ABDnin istemlerine soğuk bakmadığı yönündeydi.
Erdoğan henüz Başbakanlık koltuğuna oturmadan AKP Genel Başkanı olarak 10 Aralık 2002de Beyaz Sarayın konuğu oldu.
WASHINGTON AKP İLE ANLAŞTI
ABD, Ecevit hükümeti döneminde de kimi ön hazırlıklar yapmış, Türkiye üzerinden Iraka timler göndermişti ama, bir iktidar iradesini yanında görmek istiyordu.
Erdoğan, New Yorka gitmeden önce ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz, aralık ayı başında Ankaraya gelmiş, altyapıyı büyük ölçüde tamamlamıştı. Wolfowitz 5 Aralıkta Ankaradan ayrıldığı gün gazetelerde şu başlık yer alıyordu:
Washington AKP ile anlaştı.
Bu iklimde ABDye giden Erdoğan Bushla görüşmesinde Washington katında şu izlenimin öne çıkmasını sağlayan mesajlar verdi:
Türkiye Irak operasyonunda bizim yanımızda yer alır.
1 Mart tezkeresine giden yolun birinci şıkkı böyle başlamıştı...
ÖZKÖKÜN ABD GEZİSİ
İkinci şıkka gelince... Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, 30 Ağustos 2002de bu makama oturduktan 2 ay sonra ABD gezisine çıktı. 4-10 Kasım arasındaki gezi, özellikle ABD açısından önemliydi.
Western Policy Center adlı fikir kuruluşu Orgeneral Özkökün ABD gezisi öncesinde şu değerlendirmeyi yayımlamıştı:
Amerikalıların ve Avrupalıların saygısını kazanmış bir komutan.
Türk Ordusunun Balkanlarda ve Afganistanda başarılı görevler yapmasına katkı sağladı.
Uluslararası forumlarda etkinliğini kanıtlamış bir komutan.
Genelkurmay Başkanlığı, terorizmle savaş ve Iraka olası müdahale açısından özellikle önemli.
Türk Ordusunun yeni çehresi kendine daha güvenli, işlevlerini yerine getirmeye daha yetenekli bir hal almıştır.
Orgeneral Özkök, ABD gezisindeki temaslarında şu portreyi çizdi:
Siyasi iradenin evet diyeceği kararlarda biz de yerimizi alırız.
Özetle tablo buydu...
***********************************************************************
Yaşar Yakış ABD Başkanı Bushun at pazarlığı diye nitelediği görüşmelerle ilgili haberimi tekzip edemedi
Washingtondan yoğun tezkere baskısı
© ABDye giden Dışişleri Bakanı Yakış başkanlığındaki heyet, Beyaz Sarayda farklı bir tablo ile karşılaştı. 14 Şubat 2003teki görüşmede Başkan Bush Türkiyenin istemlerini at pazarlığı olarak tanımlayınca, ipler gerildi. Bu görüşmenin içeriğini 2-3 ayrı kanaldan bir hafta içinde aldım. Pek çok gazete konuyu işledi. Ancak kapsamlı haberlerden biri Bana Bülent Dikmener Ödülünü kazandıran 25 Şubat 2003te Cumhuriyette çıktı.
2003e girerken ben de Cumhuriyetin Ankara Temsilcisi olarak bu gelişmeleri çok yakından izlemeye başladım.
Ecevit hükümeti dönemindeki haber kaynaklarına yenilerini eklemek gerekiyordu. Çünkü gelişmeler hem hızlanmış hem de daha geniş bir yelpazeye yayılmıştı.
Aralık 2002, Ocak 2003te ABDnin Türkiyeden nasıl bir destek istediğine ilişkin haberler, kulis bilgileri birbirini kovalıyordu.
Kendimi anlatmak, adımı öne çıkarmak hiç istemediğim bir durumdur. Ancak gelinen noktada bu tür geleneklerimi aşmam gerekiyor. Vurgulamak istediğim şu:
O dönemde pek çok yeni istemi, adımı, pazarlığı ilk haberleştiren gazetecilerin arasındaydım.
3 ana kesimden pek çok haber kaynağı edinmiştim:
Siyaset, askeriye, diplomasi...
Açık yüreklilikle paylaşmam gerekirse bu kaynaklar ben çok iyi bir gazeteci olduğum için oluşmamıştı. Temel etken şuydu:
Cumhuriyet gazetesi.
Gazeteye güven tamdı. Ben de bu güveni zedeleyecek hiçbir adım atmamıştım.
Yine gelinen noktada daha açık paylaşmam gerekirse haber kaynaklarından biri de şuydu:
Gazeteciler... Yani meslektaşlarım...
Bazen şu tür telefonlar alıyordum: Şöyle bir haber var. Bizim gazetede girmedi. Size gider.
Belgesi var mı, diye sorduğumda çoğunlukla evet yanıtı alırdım.
TÜRKİYE LOJİSTİK ÜS
3 Aralık 2002de ABDnin istemlerine ilişkin en kapsamlı haber Cumhuriyetin manşetinde benim imzamla çıktı. Başlık şuydu:
Türkiye lojistik üs!
İçeriğin özeti şuydu:
ABD, bir NATO üyesi olarak Türkiyenin, Irak için gerekli bütün olanaklarından yararlanmak istiyordu.
Buna karşılık Irakın gelecekteki durumu hakkında Türkiyenin kuşkularını tümüyle giderecek netlik yoktu. İşte bu durum Ankarada kurumlar arası gerilimi usul usul arttırmaya başladı. Bunların başında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer geliyordu. Sezer, bu konuda seyrek ve net görüşler ortaya koydu. İlke olarak görüşmelerde vurguladığı görüşlerin yazılmasını istemiyordu. Ben Cumhurbaşkanının bu istemine harfi harfine uydum. Yazmasam, yani Sezerin ağzından gazeteye aktarmasam bile Köşkün ne düşündüğünü bilmek elbette çok önemliydi. Zaman zaman genel havayı aktarmak anlamında Köşkün duruşunu yorum olarak yazıyordum.
Sezerle, çoğunu gazetemizin başyazarı İlhan Selçukla yaptığımız görüşmeler sonrasında kimi değerlendirmelerini satırbaşlarıyla, deyim yerindeyse ham halde not etmiştim. Ola ki o dönemi ileride yazmak gerekirse tabii ki kendisinden izin alarak kullanılabilir düşüncesindeydim.
Bu notlar birleştirilerek iddianamenin bir parçası haline getirildiği için doğal olarak off the record özelliği de ortadan kalktı. Bu açıklamanın ardından Sezerin değerlendirmelerine değinelim...
SEZER: ULUSLARARASI OYDAŞMA ŞART
Sezer, başından beri ABDnin tek başına aldığı bir kararla Iraka girmesini onaylamıyordu. Bunun ABDnin de hayrına olmayacağını düşünüyordu. Eğer Iraka, Saddam yönetimine herhangi bir müdahale olacaksa bunun mutlaka uluslararası oydaşma ile yapılması gerektiğini düşünüyordu.
Sezer bu görüşünü hiçbir zaman değiştirmedi.
Sezerin başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantılarından çıkan bildirilerin ruhunda hep bu vardı.
Sezer bu görüşlerini hiçbir boşluk yaratmayacak biçimde hükümete de iletiyordu.
Dönemin Başbakanı Abdullah Gül, Şubat 2003te daha çok dış dengeler üzerinde duruyordu. Gül, 5 Şubat günü gazetelerin Ankara temsilcileriyle Dışişleri konutunda bir sohbet toplantısı düzenledi.
Gül rahatlamış görünüyordu. Bağdata söylenmesi gerekenleri söylemiş, Saddamın sözden anlamayacağını görmüştü.
Gül o gün gazetecilere 2 temel mesaj verdi:
1. Savaşın çıkmaması için çaba harcadık ama, bu eşik aşıldı. Artık günah bizden gitti.
2. Türkiyenin çıkarları ABDden yana olmayı gerektiriyor.
TEZKERE MECLİSTEN GEÇTİ
Hemen ertesi gün 6 Şubat 2003te de ABDnin kimi üs ve limanlarda kullanım düzenlemesi yapmasını sağlayacak olan tezkere Meclisten geçti. Oylama sonucu, bir sonraki asıl kullanım izninin verilmesini sağlayacak tezkerenin de kolay kabul göreceği umudunu veriyordu: Kabul 308, ret 193.
AKPlilerin büyük bölümü tezkereye evet demiş, sadece 19u CHP ile birlikte ret oyu vermiş, 30u da hacda olduğu için oylamaya katılmamıştı.
ABD, artık Türkiye desteğinin tam olduğuna inanıyor, AKP de bu desteğin önemli maddi manevi karşılığı olacağını düşünüyordu.
BÜLENT DİKMENER ÖDÜLLÜ HABER
Tezkere sonrasında bu beklentilerle ABDye giden Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış başkanlığındaki heyet Beyaz Sarayda farklı bir tablo ile karşılaştı.
14 Şubat 2003teki görüşmede Başkan Bush Türkiyenin istemlerini at pazarlığı olarak tanımlayınca, ipler gerildi. Bu görüşmenin içeriğini 2-3 ayrı kanaldan bir hafta içinde aldım. Pek çok gazete konuyu işledi. Ancak kapsamlı haberlerden biri 25 Şubat 2003te Cumhuriyette benim imzamla çıktı. Bana Bülent Dikmener Ödülünü de getiren haberden sonra Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış aradı. İlk sözü şu oldu: Hayal mahsulü yazmışsın.
YAKIŞ: SIZDIRANI BULACAĞIZ
Ben haberi 3 kaynaktan ve birbirini doğrular biçimde aldığımı söyledim. Sözlerine şöyle devam etti. ... Biliyorsunuz 10 yıl kadar önce Dışişlerinde bir kripto olayı olmuştu. Sızdıran kişi görevden atılmıştı... Size bu bilgileri sızdıranı bulacağız... Soruşturma açacağım.
Yakış, bir yandan haberin hayal mahsulü olduğunu söylüyor, bir yandan da o bilgileri sızdıranı bulacağını belirtiyordu.
Irak Bataklığında Türk Amerikan İlişkileri kitabımda daha geniş bir bölümünü aktardığım bu diyalog, özellikle o dönemde sık karşılaştığım durumlardan biriydi.
Asıl tezkerenin geliş tarihi, ABD ile yaşanan bu pazarlığın ardından, önce 18 Şubattan 25 Şubata sonra da 1 Marta ertelendi.
YARIN: 1 MART TEZKERESİ MECLİSTEN GEÇMEDİ
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi