Gidin Başımdan! Feza TİRYAKİ

Gidin Başımdan! Feza TİRYAKİ

İletigönderen Feza Tiryaki » Sal Nis 16, 2013 10:11

GİDİN BAŞIMDAN!

Resim


Güzellik için kendini kestirip biçtirecek, sağlıklıyken yarım bırakılacak, engelliye dönüştürülecek televizyon kobayı Fatma’dan sonra, milyonların önünde dilenci yapılan üniversiteli Dilek ülkemizin gündeminde.

Fatma’da kandırılışımız, bu kandırılışa devletin ilgisizliği vardı. Vatandaşını ortada bırakışı. Paragöz doktorlarla, paragöz yayıncılar el birliği etmişlerdi: “Her koyun kendi bacağından asılır. Çirkinsin, şişkosun, bu yüzden kendine güvensizsin. Parasızsın, bu derdinle tek başınasın. Sana bizden başka kimse yardım edemez. Biz iyilik meleğiyiz. Senden bir kuruş almadan seni baştan yaratacağız. Bunu kendimiz için değil ha, senin için yapacağız ey aptal şişko!.. Sen çirkin, etleri sarkık bir zavallısın. Kendini kendi isteğinle doktorumuza kestir kurtul. Böylece her gün televizyonda görün. Adın şanın duyulsun.” Bunu dediler topluma. Parasız olsun da, beleş her kılığa girilir, her bok yenilir anlayışı…

Dilek’te de durum aynı, yalnızca biraz değişiği. İş kurcalandıkça ortaya paraya dayalı, çıkar ilişkilerine dayalı aynı kirli defterler dökülüyor…

Burada devlet kadrosu sazı ele almış. Kanser olduğunu söyleyen, piyasada bulunmayan, yurtdışından özel getirtilmesi gereken kanser ilacının getirtilmesi için yardım isteyen kız aşağılanıyor. Zihniyet, bu:

“Sen bir birey değilsin. Bir zavallısın. Sana sen deriz. Siz denmesini istersen saygın olacaksın. Zengin olacaksın. Bize yağdanlık olan sanatçı(!) takımından olacaksın. Başın gözün de öyle açık saçık olmayacak. Sana koca koca kerli ferli adamlarımız, abla, ablacığım bile derler, dalgamızı geçeriz, senin eline, cebine para da sıkıştırırız. Her yardım isteyen aşağılanmayı zaten kabul etmiştir. Yardım isteyen düşkündür, zavallıdır, dilencidir. Bizim tapulu malımızdır, arka bahçemizin gülüdür, bostanımızın kolayca yetişmiş kavunudur karpuzudur. Oy depomuzdur. “

Koy avucuna parayı. Al duayı. Eh zamanı gelince oya da dönüşür bu sadaka nasıl olsa…

Nasıl duacıydı Ajda: “Allah sizi başımızdan eksik etmesin!”

Nasıl diz çöküyordu dizi oyuncusu “Erzincanlı?” Karşılarında diz üstünde duranlar mı, elleri tutup, önünde bükülüp öyle kalan “Orhan’dan baba”lar mı? TRT’de dizi kapıp, o dizilerin hatırına, cebine akacak paranın yüzü suyu hürmetine buyruklara koşulsuz uyan, sahibine kuyruk sallayan, eyvallah diyen sanatçı bozuntuları mı ne ararsan var piyasada. Terör örgütünü aklayıp paklayacak, her dediklerini halka onaylatacak seçmece “âkiller”in( yiyici- yamyam) bir özellikleri de paraya tapınmaları. Bu altmış üç aslan parçasına maaş da bağlanmış. Dediklerine göre kırk beş bin Türk lirası.

Dilenci durumuna sokularak cebine para koyulan, böylece baştan savılan genç kızın öyküsüne gelirsek…

Olay şöyle olmuş:

Edirne’de üniversitede okuyan bir genç kız. Dilek. Yirmi üç yaşındaymış, üçüncü sınıf öğrencisi İngilizce öğretmenliği bölümünde. İlkokul öğrencisi, altı yedi yaşında falan değil yani. Eline para sıkıştırılacak, “Cebinden düşürme, orada çok para var, düşürme’ycen cebinden parayı ha!” diye tembihlenecek… Pazar yerinde, girişte bir yere çöküp, önüne mendil açan, kucağında bebeği, bebeğe süt parası verin “başınız gözünüz sadakası” için diyenlerden de değil. Cami girişinde namaza gidenlerin önünü kesip, oğlum hastanede, kocam evde kötürüm, hastayım ilaç parası verin “Allah rızası için” diye geleni gideni kandıranlardan da değil. Yolcuyum, hastalandım buralarda kaldım, memlekete gidecek “yol parası” diye ağlayanlardan hiç değil.

Sırtında sırt çantası çağdaş giyimli, sıradan bir genç kız. Saçları büyük olasılıkla gördüğü kanser tedavisinde dökülmüş, dazlak kalmış; kişilikli, kemikleri çıkık ince, güzel yüzlü, ince yapılı, zarif bir genç kız. Bulunduğu kente okumaya gelmiş. Bir rastlantı, bakanın birinin o anda oralarda olduğunu duymuş. Bir ihtimal derdine çare bulunur diye derdini anlatmış. Yurtdışından getirilmesi gereken ilaç için yardım istemiş. Bundan sonrasını kendi daha sonra çıkarıldığı televizyonda şöyle anlatıyor:

“Bakanlar insanların ihtiyaçlarına cevap verebilmek için o koltuktalar değil mi?

Sonra devam ediyor:

“Ama hani gerçekten ummadığım bir hareketle karşı karşıya kaldım. Şoka uğradım. Ben ilaç dedikçe kendileri para dedi. Ben ilaç dedikçe para… Sonrasında cebime para koydu.”

Dilek’in yardım istemesinin sesli, resimli kaydı yok. Anlaşılan ilgilenen olmamış. Sıradan bir olay sayılmış. “Kız geldi, dilendi, parayı kaptı, yallah gitti… “ denmiş olmalı. Parayı geri verirken ise baştan sona olayı filme çekmişler. Koca koca adamlar kızın arkasından koşturuyorlar. Dilek elleriyle yüzünü kapamış, kaçıyor:

“Gidin başımdan! Gidin başımdan!”

Dilek bir taşın yanında camiden çıkmalarını beklemiş, cebine para sokuşturarak kendisini baştan savan, acele acele, büyük bir gösterişle, kameralara göstere göstere camiye namaz kılmak için giden heyeti. Polisler kızı oralardan uzaklaştırmak istiyorlar. “Yanlış anlaşılma” diyorlar. Kız polislere:

“Artık istemiyorum. Büyük bir ihtimal yanlış anladı. Büyük bir yanlış anlama oldu. O kadar. Ben de teşekkür ediyorum, bir şey yapmıyorum.” diyerek sabırla bekliyor.

Bakan geçerken de bağırıyor:

“Bakanım, bir şey diyeceğim size!” Kızı belinden kolundan tutuyorlar, geri çekiyorlar: “Kimseye zararım yok!” diye bağıran Dilek önce parayı geri veriyor, hem konuşuyor, hem ağlıyor. Sesi titremekli, dili acıdan tutulmuş gibi:

“Sadece yanlış anlaşıldım.” Burası bir isyan çığlığı:

“Ben dilenci değilim!” Sonra nefesi tıkana tıkana dedikleri tam bir insanlık dersi:

“İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Diyorum ki, çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda.”

Burada son yılların alışılmış görüntüleri. Bakan valiye dönüyor, emir veriyor: “Vali bey şunu bir şey yapsana!"

Kıza sesleniyor: “ Gel kızım gel! Yardım edeyim sana. Kızım yavrum.”

Etraftakiler:

“Abla gel, ablacığım gel, gel sen!.. Nerede oturuyorsun?”

Dilek elleriyle yüzünü kapatmış hıçkırarak ağlıyor:

“Gidin başımdan! Gidin başımdan!”

Bakan, gazetecilere dönüyor:

“İlaçlarını getirece’m yurtdışından dedi, imkanım yok dedi. Kızcağız ama alındı. Biz ona yardım ederiz yine.”

Bu sözden sonra, bir anda herkes işine gücüne dönüyor, gezi programına aynen devam… Bakan gözünü bir taşa dikiyor, bakıyor, çevresindeki büyük büyük adamlar durdukları taşın özelliğini anlatmaya başlıyorlar:

“ Mimar Sinan’ın kullanmış olduğu taşlar…”

*

Bu bir Türkiye manzarası. Türkiye’nin gelip dayandığı nokta.

Birey yok. İnsan hakları yok. Çağdaşlık yok.

Ne var?

Cemaat kültürü. Efendi- kul kültürü. Vatandaşı dilenci yapma, sadakayla yaşatma, kendine bağlama kültürü.

Görgü kurallarını, tanımadığın bir kişiye seslenme kurallarını çiğneyen, senli benli olunan arabesk kültürü…

Bir de ne var?

Her işin gelip dayandığı para ilişkisi, parasal çıkar, soygun, yağma, yamyamlık var, yiyicilik var.

Bir Hürriyet yazarı işi araştırmış, ilaçta dönen dümenler, özellikle kanser hastaları için yaşamsal önemi olan kanser ilacı,”Blenisin” adlı ilaçta dönen kirli oyunu hemen gazetelerine yazmışlar bu gün: “Kanser hastalarına büyük tuzak” diye. Gazeteleri en üste de vatan kurtaran edasıyla Dilek’in resmiyle üste başlık atmış:

“Gözyaşları herkesi kurtardı”

SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu) bu haber üzerine hemen harekete geçmiş, Kasım ayında ücretsiz verilecek ilaç kapsamından çıkardığı bu ilacı yeniden ücretsiz ilaç kapsamına almış. İlacı getirteceklermiş, zaten ilacın yerli üretim izni varmış. Aracıları aradan kaldıracaklarmış.

Bu yolla vurgun vuranı, sistemdeki hekimleri, kaçakçıları, bu pis işe bulaşan ilaç şirketlerini, aracı kurumları, tek tek bavullarla ilaç kaçakçılığı yapanları, gümrükte buna göz yumanları, ilacın dağıtıcılarını, hepsini hepsini ortaya koymuş bu haber.

Doktor kanser hastasına bu ilacı yazıyor, senin derdinin çaresi bu ilaç ama bu ilaç yurtdışından getirtilecek, diyormuş. Bir aracının adını, adresini veriyormuş. Hasta aracıyla görüşüyor, parası olan ilacı getirtiyormuş. Olmayan ne yapıyor derseniz, zaten böyle bir sistemde parasız olan, yoksul olan, kimsenin derdi değildir ki…

Dilek, gidin başımdan diye bağırıyordu arkasından haldır haldır koşturan resim çeken, film çeken adamlara.

Biz ne zaman bağıracağız, gidin başımızdan diye başımızdakilere!

Ülkemizi bir terör örgütüne teslim eden, devletin içini boşaltmak isteyen, simgesinden bile rahatsız olan, kurucusunu eğitimden, ders kitaplarından kurumların adından bile silmeye kalkan, bölücülerin daha doğrusu İsrail’in taleplerini teker teker yerine getiren, yedi düvelin yüzlerce yıldır bitmeyen ülkemiz üzerindeki emellerine yardımcı olan, devleti çağdaşlıktan cemaat devletine geçiştirmek isteyen iktidara ne zaman dur diyeceğiz!

Ne zaman:

“Git başımdan!” diye haykıracağız ülkemizi bölmek isteyenlere!

Ne zaman ayınacağız?


Feza Tiryaki, 15 Nisan 2013
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x