GÖKBÖRÜ !

GÖKBÖRÜ !

İletigönderen Alp Ergenekon » Cmt May 02, 2009 17:57

And Olsun ki; Güneş Tuğumuz, Gök Çadırımız Olacak !


Bu defa Malazgirt ovasındayım.

Seçilmişler Meclisi, değiştiği anlaşılan bazı üyeleriyle çok önemli olarak nitelendirdiği toplantısı için bu kez burayı seçmiş.

Önce gelen yine Oğuz Kağan oldu.

Ardından gelen Alparslan olmasına Alparslan’dı ancak ya o müthiş heybeti !
Alparslan’ın düşmanda korku, dostta saygı uyandıran o müthiş görüntüsü Malazgirt’ten sonra ikinci kez ortaya çıkan bir durumdu…

Sonradan gelen ise Gazi Mustafa Kemal’di.
O’nun da gözleri çakmak çakmak, sarı saçları adeta bir Aslan yelesi gibi idi…

İstişare edilecek olan konunun Alparslan ve Gazi Mustafa Kemal’le ilgili olan bir konu olmasında şüphe yoktu.

Ben bu merak içinde iken Oğuz Kağan’ın;
“Her ikinizde Anadolu için çok mücadele ettiniz.
Biriniz kapısını Türklere açarken diğeriniz ise yıllar sonra tekrar Türk’ün elinde kalmasını sağladınız !
Anadolu’yu Türk’e Yurt, Vatan yaptınız !”


Şeklindeki az ama çok anlam ifade eden açıklaması istişare konusunun ne olduğunu açıklamaya yetmişti.

Konu, Türk Milleti ve asırlar öncesinden yurt edindiği Anadolu idi.

Ancak oldukça genel olan bu hususların ele alınmasını sağlayacak, çok çok özel bir durum olmalıydı.

Sömürgeci güçlerin asırlardır Anadolu’yu yurt edinmiş Türk Milleti üzerinde projeleri olduğu, bu projelerini zaman zaman eyleme dönüştürdükleri ve bu nedenle de Seçilmişler Meclisinde görüşme konusu dahi edildiğini biliyorum.

Seçilmişler Meclisinin aynı konuyla ilgili olarak ikinci kez bir araya gelmeyeceklerini bildiğimden istişare konusunu iyiden iyiye merak etmiştim.

Görüşülecek olan konu, Türk Milleti ve Anadolu ile ilgili idi ama buna neden olacak çok özel durum ne olabilirdi…

Merak ettiğim bu çok özel durumunu ne olduğunu anlamak için mecliste dinlenecek konuşmacı ya da bir işaret aradı gözüm ama nafile.

Görüşü için çağrılmış bir konuşmacı ya da davacı pozisyonunda birisi de yoktu.

Oğuz Kağan’ın önündeki dosyayı incelemeye başlaması istişarenin başladığının bir göstergesi idi.

Kısa bir incelemenin ardından Gazi’ye söz verdi.

Gazi oldukça endişeli bir tavır ve çakmak çakmak olan gözleri ile Oğuz Kağan’a yönelerek konuşmasına başladı.
“Sömürgeci güçler, oluşturmayı başardığı, İslamiyet’le alakası olmayan Ilımlı İslam ismindeki yeni bir din ile Türk Milletini istedikleri amaca uygun olarak inisiye etmeye çalışmaktadırlar. Oluşturdukları Protestan Mezhebi ile Hıristiyan Dünyasını böldükleri gibi aynı oyunu daha da geliştirerek Türk Milleti üzerinde tatbik etmeye çalışıyorlar. Hedefleri, kendileri dışında tüm Dünya insanlığını yönetmek olan bu güçlerin ABD merkezli oluşturdukları Evangelizm ve Ilımlı İslam isimli yeni dinler aracılığı ile tüm Dünya insanlığı ciddi tehlike altındadır. Nihai hedefleri olan Armagedon savaşları başlamadan gerekli önlemleri almalı ve insanlık için son derece tehlikeli olan bu oyuna son verilmelidir.”

Alparslan, Gazinin bu sözleri ile önemli bir tehlikeye işaret etmiş olabileceğinin farkında olarak sözünü kesti ve;
“Anadolu hala bizde. Sözünü ettiğin nihai hedef Armagedon savaşlarının Anadolu ve Türk Milleti ile ilgisini anlayamadım…”

Şeklinde sorduğu soruyla daha detay açıklamalar istedi.

Gazi, almış olduğu soruyu onayladığını gösterir bir işaret ile konuşmasına soruya cevap olacak şekilde devam etti.
“Armagedon savaşlarının başlaması için Yahudi inancına göre Kenan diyarı olarak adlandırılan bölgenin Yahudi kontrolüne geçmesi gerekli. Kenan diyarı olarak adlandırılan bölge ise Anadolu’nun Doğu ve Güneydoğu bölgelerini içine almakta. Sözkonusu bölgede Devlete karşı ayaklanma hareketlerinin simülasyonu öteden beri yapılmakta ve bu son dönemlerde daha da planlı olarak yürütülmektedir. Ülkenin ekonomik olarak sömürgeci güçlerin yönetimi ile entegre hale getirilmiş olması bu tarz hareketlere karşı etkili sonuçlar alıcı politikalar yürütülmesini engellemektedir. Öte yandan Türkiye genelinde halkın ezici bir çoğunluğunun açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşamaya mahkum edilmesi açıklamaya çalıştığım bu önemli tehlikenin gündem maddesi olmasını da engellemektedir. Dolayısı ile gerçek, henüz, tüm çıplaklığı ile Türk Milleti tarafından bilinmemektedir.

Alparslan, büyük bir öfke ve heyecan içinde Gazi’nin sözünü keserek;
“Sözünü ettiğin bu kadar önemli gelişmelere rağmen Milletin bu gerçeklerin farkında olmaması mümkün değil, bu nasıl olabilir…

Gazi, Alparslan’ın içinde bulunduğu durumu bir zamanlar bu tabloyu fazlası ile yaşayan birisi olarak anlayışla karşıladı ve sözüne Alparslan’a bakarak devam etti.
“Okyanus ötesi merkezli bir oluşumla dinleri yeniden yorumlayan püriten bir anlayış icat edildi. Bu anlayışı ortaya atanların temel görevleri başka din mensuplarını kendi dinlerine geçirmeden başkalaştırmak ve böylece yönetebilecek hale getirmek. Bu amaçla ortaya konan iki yeni dini oluşum var. Biri Evangelizm diğeri ise Ilımlı İslam. Ilımlı İslam için liderlik görevi verilen zat Türk kökenli olduğu söylenmesine rağmen uzun yıllardan bu yana ABD’de ikamet ettiriliyor ve yeni icat edilen Ilımlı islam dini için Dünya İmamı olarak tanıtılıyor. Bu yolda da büyük başarılar elde ettiler. Bu oluşumun yüce dinimiz İslam’la uzaktan yakından bir ilgisi olmamakla birlikte Türk Milleti bu yeni oluşumu İslam Dini olarak algıladı. Daha doğrusu bu şekilde propaganda yapıldı ve Millette bunu böyle aldı. Bunun doğal bir sonucu olarak Okyanus ötesinde ikamet eden zat tarafından açıklanan her şey Türkiye de yankı buldu ve insanlar bu açıklamalara iman eder hale geldiler. Dolayısı ile de ülke gündemi olması gereken çok önemli olaylar yaşanırken Okyanus ötesinden gelen açıklamalarla bu olaylar görmezden duymazdan gelindi. Bu duruma tek kelime ile Psikolojik Savaş diyebiliriz.

Konuşmaları büyük bir dikkat ve ilgi ile dinleyen Oğuz Kağan daha fazla kendisini tutamadı ve
“Tüm bu olayları tezgahlayanlar kimlerdir hangi milletlerden dir ?
Bu kadar çaresizlik içinde kalınır mı ?
Bu şarlatanların yerleri yurtları belli değil midir ?”


Sorularını ard arda sordu. Belli ki doğrudan savaşmayı hedefleyen sorulardı bunlar. Amaç bu beladan kurtulmak için düşmanı tanıyıp hemen savaşıp kurtulmak…

Gazi, “keşke bu kadar kolay olsa!” diye geçirdi içinden ve devam etti.
“Ulu Kağanım;
Dünya nüfusu yedi milyara yaklaşıyor. Bunun yaklaşık 1,5 milyarı müslüman, 2 milyara yakını Hıristiyan 3 milyara yakını Hindu ya da diğer dinlerden.
Asıl üzerinde durulması gereken 14 MİLYON gibi bir çok küçük bir azınlık ise YAHUDİ. Ancak tüm dünyanın asıl yönetimi bu azınlığın elinde.
Nüfus olarak tüm Dünyayı yönetecek tarzda tüm ülkelere dağılmış durumdalar. Tüm dünya yönetimini ellerinde tutmak amacı ile de yeni dinler oluşturma gibi gayri ahlaki her şeyi uygulamaktan geri durmuyorlar.
İnsanları etkileme ve yönetme konularında müthiş bir güce sahipler. Mesela bir Hristiyan, çarmıha el ve ayaklarından çakılı İsa’yı resmeden simgeyi odasından ve boynundan uzak tutmaz ama bunu gerçekleştiren Yahudilere, Müslümanlara duyduğu öfkenin onda biri kadarını dahi duymaz. Bu çarpıcı sonuçtan, yapılan propagandanın etkisini sanırım anlayabiliriz.”


Biraz dinlenmek amacı ile sözlerine kısa bir süre ara veren Gazi, bu ihtiyacını hemen gidererek sözlerine devam etti.
“Bu güçlerin nihai hedefe ulaşıp ulaşmadıkları yönünde zaman zaman birtakım testlere başvurdukları da bir gerçektir.
Türk ün kendi vatanında Türk e hakaretin önünü açacak bir yasal düzenlemeye ilişkin çalışma yürütülüyor.
Bu çalışmanın yasalaşması sonucunda itiraz edilmemesi halinde toplumun yeterince inisiye olduğu kabul edilecek ve bir sonraki plana geçilecektir. Şayet Millet itiraz ederde bu çalışmanın yasalaşmasını önlerse toplumun yeterince inisiye edilemediği anlaşılacak ve yapılması gerekenlere buna göre karar verilecek.
Oysa, Türk ü inisiye etmeye çalışan bu güçlerin yeterince bilemedikleri bir hakikat var; Bu da diğer hiçbir millete nasip olmayan gerektiğinde vatan için şehadet şerbeti içme azim ve iradesidir. Çok şükür bunu yeterince bilmiyorlar ve kendileri için büyük tehlike olacak bu gerçeğin henüz farkında değiller !”


Gazi nin son cümlesi ortalığı adeta aydınlatmış, Ulu Kağanların yüreklerine su serpmişti. Bu rahatlık içinde birbirlerine rahatlamış olarak bakan Oğuz Kağan ve Alparslan ikisi birlikte bakışlarını Gazi ye çevirmiş bu son cümlesinden dolayı duydukları memnuniyeti bakışlarıyla ifade yolunu seçmişlerdi. Ama her ikisinin de içinden geçen şu idi
“Elimizde imkan var iken neden sonlarını getirmedik bu melunların !”

Oğuz Kağan kısa süren sessizliği şu sözleriyle bozdu;
“Gazi, bu milletin fıtratını bozdu bunlar.
Ancak bilmiyorlar ki Fıtrat bozulur ama kan yine o kandır !
Tarih sahnesine baktığımızda Türk Milleti, yok edilmeye çalışıldığında adeta yeniden doğmuş ve küffara haddini bildirmiştir.
Anlattıklarından yine böyle bir sona gelindiği anlaşılmaktadır.”


Ortam çaresizlik girdabından çıkmış ve müthiş bir enerji kaplamıştı her tarafı, adeta titrediğimi hissediyordum. Yine önceki görüşmelerde yaşadığım ancak bir türlü çözemediğim o müthiş sona doğru yaklaştığımızı anladım; Yine karar için ortak bir görüşme henüz yapılmamıştı.

Oğuz Kağan ve Alparslan ın yüzlerinde aynı kararlılık ve sanki daha önceden istenen bir ideali gerçekleştirememiş olmanın hüznü vardı.

Dönemlerinde ellerinde imkan olmasına rağmen sonlarını getirmedikleri için kendilerine kızar gibi bir halleri vardı. Öyle ya, isteselerdi bu melunların sonlarını getirebilirlerdi. Bu ukde içinde ikisi birden sanki anlaşmışçasına bir ağızdan;
“And olsun ki bundan sonra Türk için güneş tuğ, gök çadır olacaktır ! ”

Sonra idealinde Büyük Türk Birliği olan Gazi nin de katılımı ile hep bir ağızdan;
“Kün tug bolgıl, kök kurıkan! ”
Diye haykırdılar !

Hemen sonrasında bedenlerini göremediğim ancak seslerinden milyonlar olduğu anlaşılan büyük bir kalabalık tarafından sanki bu haykırış hedef olarak kabul edilmiş buna karşılık yemin edilmişti;
“Gök girsin, Kızıl çıksın !”

Tek kelime ile müthişti yaşadıklarım !

Seçkin Türk Büyüklerinin “Türk için güneş tuğ, gök çadır olacak” şeklinde ortaya koydukları hedefe karşılık Anadolu Türkleri olduğu anlaşılan o müthiş kalabalık, eğer bunu yapamaz isek Gök rengindeki Kılıç bedenimize girsin ve alkanımızın renginde Kızıl çıksın anlamına gelen “Gök girsin, Kızıl çıksın !” sözüyle yemin etmiş karşılık vermişlerdi.

Bende son olarak üzerime düşeni yapayım ve bu kutsal hedefi tüm Türk Dünyası ve tüm insanlığın anlayacağı şekle tercüme yapmış olayım;

“Kün tuğ bolgıl, kök kurıkan!”
"Güneş bayrağımız olsun; gök de çadırımız!"
"The Sun shall be our Flag;The Sky shall be our Tent!"


Ve dahi, bu hedefi gerçekleştiremez isek;
“Gök girsin, Kızıl çıksın !”
Bu memleket, dünyanın beklemediği bir müstesna mevcudiyetin tecellisine sahne oldu. Bu sahne, 7 bin senelik bir Türk Beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârlarıyla sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvelâ korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu. Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.
ATATÜRK
Kullanıcı küçük betizi
Alp Ergenekon
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 41
Kayıt: Cmt May 02, 2009 14:42
Konum: Ankara

İletigönderen Yargan Kam » Cmt May 02, 2009 18:13

Emeğine ve paylaşımına sağlık olsun kardeşim, çok güzeldi. Sağlam ve mutlu kalasın.
...Umut Samimiyettir...

Resim ''Üze Tenri Basmasar, Asra Yir Telinmeser''
''Yukarıda Gökyüzü Çökmedikçe, Aşağıda Yer Delinmedikçe''

...Cumhuriyet Fazilettir.
Kullanıcı küçük betizi
Yargan Kam
Üye
Üye
 
İletiler: 199
Kayıt: Prş Şub 12, 2009 15:28
Konum: Türkiye Cumhuriyeti/Akdeniz Bölgesi


Şu dizine dön: Alp Ergenekon

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x