GÖLGE CHP
CHP’nin ‘neo’- yönetimi bir ‘Gölge Bakanlar’ belirlemişti.
Ki, biz de artık iktidarda ‘bakan’ diye dolananların ne yapıp-ettiklerini öğrenebileceğiz diye sevinmiştik.
‘Ana Muhalefet’ demek, demokrasilerde ‘iktidar’ın alternatifi olup, iktidar mensuplarının, bir anlamda, nefes alıp-verişleri dahil, ne yapacaklarını yapmadan önce ‘bilme zorunluluğu’nu taşımak demektir.
Bu bizim CHP’nin Baykal dönemindeki hoyratlığını eleştirmiştik.
Sonra ‘neo’-Kılıçdaroğlu geldi, on yıldan fazla bir süre, Egelilerin dediği gibi artık ‘gımıldanacağı’nı bekledik.
Son genel seçimlerde ise, umutlanmıştık; her şeye karşın bu ‘iktidar’ın gideceğini umduk.
Altı parçalı olmasına karşın Türkiye’nin önünün açılacağını düşünüyorduk.
Başta Meral Akşener, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Temel Karamollaoğlu, Gültekin Uysal olmak üzere, Ümit Özdağ dahil yedi-sekiz sağ ve sekiz-on sol parti ve örgütün desteklediği bir ‘iktidar’a geçilecek diye bekledik.
Böylesi bir ‘ittifak’tan bir şey çıkmayacağını sananların tersine, kendi payıma ben ‘çok şey’ çıkabileceğini bekliyordum.
Çünkü bir ‘Şer iktidarı’nın düşmesi, bir başına, bir ‘Devrim etkisi’ yapacaktı.
Her ne kadar Akşener bir tarafa, diğerleri de kendi taraflarına çekiştirseler bile, bu ‘çekişme’den kimin ‘ne olduğu’ ortaya çıkacaktı.
O arada ‘düşen iktidar’ mensuplarının foyaları da ortaya çıkacaktı.
Burada bir anekdot anlatmak isterim:
Liberal/Demokrat/Sosyalist Memduh Bayraktaroğlu’nun yayınladığı binlerce Youtube videolarında binlerce kez anlattığı ‘babacığının 60 Darbesi’nde başına gelenler’e yanıt olsun isterim.
O, babasının ‘Darbecilere küfrettiğini övünerek anlatmakta idi.
Benimki de ‘babamın bir anektodu’dur ve şöyledir:
Babam Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmen olup, görev yaptığı tüm köy ve kasabalarda kaymakamlardan ve hatta valilerden daha büyük saygınlık kazanmış biri idi.
Uzaktan dayısı sayılabilecek bir yakınının çocuklarını da eğitmişti.
Ancak bu uzaktan dayı sayılabilecek kişinin Demokrat Parti’ye olan yakınlığına bir türlü engel olamıyordu.
Dayı Nuh diyor Peygamber demiyordu.
Gel zaman git zaman, 60 Devrimi olur.
Babam bu kez, gördün mü dayı, sizinkilerin neler yaptığını diye sorduğunda;
-Yeğen ben bunların bu kadar namussuz olduğunu bilmiyordum ki… diyecektir.
İşte, 2023 Genel Seçimleri’nde, Kemal Kılıçdaroğlu seçilmiş olsa idi, Akşener dahil beşli ve hatta onbeşli sağ, onbeşli sol örgütlerin ortaya çıkaracakları şey, ‘düşen iktidar mensuplarının namussuzlukları’ olacaktı.
Çıkar mıydı çıkmaz mıydı diye papatya falına bakmanın yararı yok.
Ancak, bugün ortaya çıkan bir ‘gerçek’ varsa, o da bu neo-CHP’nin, bugün yapılacak bir seçimde tek başına seçimleri kazansa bile, herhangi bir ‘namussuzluk’u ortaya çıkaramayacağıdır.
Ben Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş, Özgür Özel ya da bir başka CHP’liye ‘iktidar’ın teslim edilmeyeceğine, teslim edilecek olsa bile yapılan tüm ‘namussuzluklar’dan hesap sorulamayacağını düşünüyorum.
Çünkü koç olacak kuzu ağıl önünde belli olur derler.
Sen, Türkiye’deki bütün büyük belediyeleri kazan, ekonominin yüzde yetmişine hükmedecek konumda ol; işçi, emekli ve emekçilerin desteğini al ama ‘nutuk çekmek’ten başka bir iş yapma.
‘Gölge bakan’ atamışsın ama bakanlarının ne dolaplar döndüğünden haberi yok.
Bize bilgi vermiyorlar diye ağlaşıp duruyorlar.
Yabancı basın olmasa, Türkiye’deki iktidarın ne filmler çevirdiğinden haberimiz olmayacak.
En önemli dış ilişkilerimiz bile ‘gizli’ kotarılıyor.
20-30 hanelik bir köydeki cinayeti bile çözemeyen Jandarma-Polis gücüne kalmış güvenliğimiz.
İktidar ortağı bir partinin genel başkanı, kendi halefini öldürtüp üzerini örtebiliyor.
Bir başka iktidar ortağı partinin genel başkanı Cumhuriyet’i yıkacağız diyebiliyor.
İktidar partisinin ‘Anayasa’ya göre zaten kapatılmış olması gerekiyor ama onlar biz ‘Anayasa’yı takmayız diyebiliyorlar.
Ve hatta bunu günde beş kez kanıtlayıcı işler yapıyorlar.
Bizim neo-CHP’liler, ‘sayın’ diye söze başlayıp ‘saygılarımla’ diyerek bitiriyorlar konuşmalarını.
Ee bu neo-CHP’den bir şey olur mu diye soracak olsanız, ben de
-imkân ve ihtimal yok diye yanıtlarım, anlıyor musunuz?
Bana tarih, felsefe, ekonomi politik anlatmayı bırak da ‘çözüm ne’ diye yazan okurlarıma diyorum ki;
-çözüm tarihtedir; 1876’da, 1908’de, 1923’te, 1960’tadır.
Ama nerede o aklı dolu gözü kara devrimciler!
Benim gördüğüm neo-CHP’de olmadıklarıdır.
Çünkü devrimcilik lafla değil ama yapılan işle belli olur.
Bakın bu gidişle, neo-CHP’ye ‘gölge etme başka ihsan istemez’ denilecek duruma düşebiliriz.