GÖNÜL BAĞI
Aradım aradım sonunda en güzel tanımı buldum:
“Müzik, konuşma dili, yazı dili ile anlatılamayan düşünce, istek, dilek (murat) ve duyguların seslerle anlatılmasıdır.”
Müzik ses dilidir. Kimi, müziğe ses mimarisi bile demiş. “Müzik doğruca ruha seslenir, müzik ilahi (kutsal) sanattır, duygularımızın dilidir. Bir ülkenin yönetiminin durumunu anlamak isterseniz o ülkenin müziğine bakınız. Müzik, gerçek bir ilimdir, seslerin insan ruhunu etkileyecek bir şekilde kurallara bağlı olarak sıralanmasıdır. Müzik sanatını bilen kimseler, soylu, üstün nitelikli kişilerdir, her şeyin en iyisini yapma güçleri vardır.”
Bu tanımlar 1945 yılında basılmış Müzik Eğitimi Kılavuzu’nda yazıyor.
O dönemin Millî Eğitim Bakanlığı gerçeği görmüş, Köy Enstitüleri için olağanüstü güzel bir kitap hazırlamış, öğrencilerine sunmuş. Günümüzde ise tam tersine müzik eğitimi neredeyse okullardan kaldırılıyor. Çocuklarımızın ortak bildiği, birlikte söylediği şarkı – türkü bile kalmamış. Yetişkinlerin aşk meşk şarkıları, Batı taklidi müzikler, en çok da Batı’nın kendi müziği, çocuklarımızın gençlerimizin dilinde. Kent mimarimiz, ev mimarimiz kaldı mı ki ses mimarimiz yaşasın, yükselsin?
Müziğimiz devletin eliyle bile yozlaştırılıyor. Devletin televizyonunu, radyosunu açın bakın görürsünüz: Arabeskçiler, taklitçi pop müzikçiler, bölücüler, müziği ırkçılık, ayrımcılık için kullananlar, omurgasızlar, Türk dilinin düşmanları, açılımcılar bu işte başroldeler, yıkımın başındalar…
Bu kitapta yazılan en güzel, en doğru söz ise, kimse yadsıyamaz, şu:
“Müzik milleti (ulusu) bir bütün halinde tutan sosyal bağlardan biridir.”
Bu söz daha da güzel:
“Güzel memleket türküleri, yüzyılları ve nesilleri (kuşakları) birbirine bağlayan birer gönül bağıdır.”
Memleketimizin güzel insanları bu gönül bağlarından koparılırken, yabancı müziğe, zoraki dayatılan - ayrımcılığı körükleyen yerel ağızlara, çokça da yozlaştırılmış, özü bozulmuş müziğe teslim edilirken, yurtdışında yaşayan Türklerin bu kültürel soykırıma direnmelerinden söz edeceğim bu yazıda. Bir avuç kahramanın savaşımını, bu adsız kahramanların vatandan uzakta yaşayan, ağır kültürel baskı altında bulunan insanları bir araya getirmelerini anlatacağım. Kahramanların adını anarak, tanıtarak…
Kahraman olmak, önder olmak, topluma hizmet etmek için aslında çok büyük işler başarmak, çok yetenekli olmak gerekmiyor. Herkes kendine bir görev biçmeli, gücünün yettiği kadar görevini yapmalı, öyle değil mi?
Frankfurt kentinde, çevresinde çok Türk yaşıyor. Bölgede irili ufaklı pek çok Türk müziği derneği kurulmuş. Kültürünü yaşatmak, genç kuşaklara aktarmak, unutturmamak isteyenler bu işte öncü olmuşlar.
Bunlardan biri, “ Türk Sanat Müziği Sevenler Derneği.”
Geçen hafta sonu aynı kentte üç ayrı etkinliği yaşatmış bu tür dernekler gurbetteki Türklere. Bir yerde Türk halk müziği yarışması yapılmış. Başka bir yerde Türk müziği konseri verilmiş.
Türk Sanat Müziği Sevenler Derneği de Türkiye’den dört şarkıcı, dört çalgıcı çağırarak, “Dört ses, dört saz” adlı bir konser düzenlemiş. “Unutulmayan Eserler Konserler Serisi” diyerek duyurmuşlar etkinliği. Konserin belkemiğini, Serpil Uludağ’ın başkanı olduğu bu derneğin Türk Müziği Korosu oluşturuyor. Şef Orhan Mercan’ın yönettiği koro. Orhan Mercan, İzmir Radyosu sanatçısı. Dernek, 2007 yılında kurulmuş. Kurucu üyelerinin biri de TRT’nin ünlü, sevilen ses sanatçısı Ayşe Taş.
Derneğin bu sekizinci konseri. Geçen yıllarda ikisini izlemiştim. İzlenimlerimi, konserleri anlatarak yazmıştım. Bu üçüncüsü. Yine bir rastlantı yollarımız çakıştı.
Ne göreceğimi, ne duyacağımı, ne yaşayacağımı bilerek gittim bu kez. Yine de gurbetteki insanımızın inanılmaz coşkusu, ses- saz sanatçılarının üstün yetenekleri, böyle bir etkinlikte yaşanan ortak duygular şaşırtıyor insanı.
Bin bir düşünceyle sarsılıyorsun, seviniyorsun, üzülüyorsun… Elinde olmadan gözyaşların iniyor yanaklarından…
Bir ömrü bir iki saate sığdırıyor, yurdumuzun durumuna, savrulan, yaban ellerde unutulan insanlara, yitirilen, yozlaşan gençliğe, yitirdiğimiz zamana, unutturulan değerlerimize bakıp bakıp yanıyorsun…
Bir yandan da seviniyorsun işin garibi. Üzülürken sevinme. Tam kaygılara teslim olurken umudun yeşermesi, gözlerin ışıması yeniden…
Pazar günü, 23 Mart’taki konserde bunları yaşadık. Koro şefi Orhan Mercan vedalaşırken, bir elinde aldığı plaket (anımlık):
“Hem Atatürkçüyüm, hem de gururluyum. İzmirliyiz.” dedi.
Ayşe Taş’ın konser sonunda yaşanan duygulu anlardan dolayı gözleri yaşlı Serpil Uludağ’dan aldığı, üstü Atatürklü plaketi (anımlığı), “Atatürk’üm!” diye öperken söylediği sözleri alkışlayarak, karmakarışık duygularla oradan ayrıldık:
“Sen ağlama. Orhan Hoca’nın en yakın arkadaşı, bu koronun can simidi, can damarısın! ” diye Serpil Hanım’a sarılan Ayşe Taş, saz -ses sanatçılarına dönerek:
“Koro elemanlarına ayrı ayrı teşekkür ediyorum.” dedi. “ Bana ve çocuklarıma (müzisyenlere) gösterdiğiniz yakın ilgiye teşekkür ederim.” Son sözleri, dört saati aşkın süren konseri ilgiyle izleyen, çoğu şarkının tekrar (nakarat) bölümlerini sanatçılarla birlikte hep bir ağızdan söyleyen, sonunda da tüm şarkı söyleyenleri, konuk şarkıcıları, saz çalanları, bu konsere emeği geçenleri ayakta alkışlayan dinleyicilere idi:
“Türkiye’den sevgiler getirdik. Sizden de Türkiye’ye sevgiler, selamlar götüreceğiz! Hoşçakalın!”
*
Konser, Türk Sanat Müziği’ne gönül verenlerin sevdiği, geçmiş yüzyılların değerlerini yeni kuşaklara bağlayan unutulmaz eski eserlerin çalınması, söylenmesiyle başladı.
Otuz dört kişilik koroda kadınlar çoğunluktaydı. Tıpkı dinleyicilerin çoğunun kadınlardan oluşması gibi.
Sazlarda TRT’den gelen dört konuk saz sanatçısı vardı:
Bağlama: Yusuf Arslan. Ud: Battal Özçelik. Tambur: Mehmet Aktepe. Klarnet: Sadık Köse. Ritim saz: TRT sanatçısı Aygün Altınbaş. Klarnet: TRT sanatçısı Salih Çağlar. Keman: TRT sanatçısı Talat Er. Kanun: TRT sanatçısı Ahmet Meter.
Konser, Neyan Salim Bey’in(1839- 1885) hicaz peşrevinden, Tanburi Osman Bey’in yüz otuz yıl önceki eserinden başlatılarak, Ahmet Mithat Güpgüpoğlu’na (1860- 1930), Rakım Elkutlu’ya( 1871- 1948), Selahattin Kaynak’a (1890-1961), Muzaffer İlkar’a (1910- 1987), K.H. Yaşar’a, Ferit Sıdal’a (1925- 2007) kadar uzanan bir dönemin bestecilerinin eserlerinden hazırlanan fasılla başladı:
“Lezzet almış geçmiyor sevdayı”, “Bekledim fecre kadar”, “Çözmek elimde değil”, “Çiçekler derleyeyim”, ”Bir yâr sevdim Kuşadalı”, “Gözlerin bir içim su.”
Sonra koronun solistleri ayrı ayrı okudu:
Neveser Kökdeş’in Hicazkâr şarkısı “Gül dalında öten bülbülün olsam” şarkısını Özge Sungur, Dr. Alaattin Yavaşça’nın Kürdili Hicazkâr şarkısı, “Geçmesin günümüz sevgilim yasla”yı Sedat Beygözlü söyledi.
http://www.youtube.com/watch?v=CacS1afzSMA (Gül dalında- Melihat Gülses)
Suat Sayan’ın “Bu akşam dertlerimle baş başa kaldım” yine aynı makamlı şarkısını Ünal Öllükçü okudu.
“Sen gençliğimin katilisin, çok geç anladım” sözlerini söylerken şarkıcının nağmesi, içli sesi çok alkışlandı.
http://www.youtube.com/watch?v=QD7Gw3S156A ( Sen gençliğimin-Ahmet Özhan)
Hicaz, Azeri Bekraf’ın eseri “Nazende sevgilim” Sema Çoban’dan dinlendi.
Muzaffer Sarısözen’in derlediği, “Çanakkale içinde aynalı çarşı” adlı Kastamonu türküsü Erol Öllükçü’nün sesindendi.
Burada sunucu, ayrıca eser okunmadan eserin anlamıyla ilgili tarihi bilgiler verdi. Doksan dokuz yıl önceki Çanakkale Savaşı’ndan söz etti. Bunun ardından, Yüce önderimiz Atatürk’ün 1934 yılında, Çanakkale’de savaşın yıldönümünde tören alanında söylenmesi için devrin dışişleri bakanına verdiği iddia edilen sözlerin Türkçe- Almanca söylenmesi ise düşündürücüydü. (Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın topraklarındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz… Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız… Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz; evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.)
İstilacı yabancı askerlere o günün siyasi ortamında söylenen bu sözler son yıllarda pek tekrarlanıyor. Burada da söylendi. Ne ilgisi varsa, böyle bir konserde, bu acı ağıta, askerimizi öldürmeye gelen istilacılar, vatanını savunan askerlerimizle bir tutularak anlaşılmaz bir şekilde katıldılar.
Esere sazla girişi, koronun saz sanatçısı yaptı:
“Çanakkale içinde aynalı çarşı / Ana ben gidiyo’m düşmana karşı / Of gençliğim eyvah!” Türkünün son sözleri her dinleyenin içini yakar. Savaşlarımızda en çok şehit veren ilimiz Kastamonu’dan bir askerimizin diliyle anlatılan bu acıya, yerel sanatçı İhsan Ozanoğlu’nun ilk kez ortaya çıkardığı, Muzaffer Sarısözen’in de TRT’ye kazandırdığı bu ağıta yürek dayanır mı?
“Çanakkale içinde vurdular beni / Ölmeden mezara koydular beni / Of gençliğim eyvah!”
http://www.youtube.com/watch?v=15D0p_DCzf0#t=56 (Çanakkale- TRT korosu)
Bu ağıtın ardından uçup giden gençliğe söylenen Yıldırım Gürses’in bestesi Muhayyer kürdi makamlı “Elveda gençliğim” şarkısını konuk şarkıcı Arzu Kırali seslendirdi:
“Elveda gençliğim, elveda ey hatıralar / Elveda mesut günlerim, ümit dolu sayfalar / Yine mevsimler dönecek, yine yapraklar düşecek / Giden gençliğim hiç geri gelmeyecek.”
http://www.youtube.com/watch?v=Ji1rQaQR9xw#t=18 (Elveda Gençliğim-Yıldırım Gürses)
http://www.youtube.com/watch?v=TL-hSw6DFeg (Söyleyemem derdimi-Arzu Kırali)
Bu bölüm hep birlikte söylenen hareketli bir parçayla sona erdi. Çanakkale türküsünün, gençliğe vedanın verdiği hüzün, Muhlis Sabahaddin’in “Vur patlasın çal oynasın” eseriyle dağıtıldı:
“ Çok yaşa sen Ayşe/ Bahtın açılsın / Talih saçılsın / Gönlün şen olsun / Kendini üzme sakın.” “Hey! / Vur patlasın, çal oynasın/ Bu hayat böyle geçer.”
http://www.dailymotion.com/video/x17im0 ... ayse_music (TRT korosu)
*
Verilen aradan sonra ikinci bölüm başladı. Bu bölümde konuk şarkıcılar sırayla sahneye çıktılar. Koro’dan genç şarkıcı Aysun da bu arada bir şarkı söyledi: “Benzemez kimse sana.” Değişik sazlar şarkıların açışına tek tek katıldılar. Konserde büyük üstatlardan kanun, keman, klarnet taksimi, açış, ara taksimi (Taksim, Türk müziğinde ritimsiz, tek bir sazla yapılan doğaçlama müzik demektir.) bağlamayla uzun hava açışı dinledik.
Konuk ses sanatçılarından Gökhan Sezen’in hastalığı nedeniyle gelemediğini Tuğçe Pala duyurdu. Tuğçe Pala, en son üç yıl önce buraya konsere gelmiş. Televizyonda bir yarışmada (2008 yılı) birinci gelerek ünlenen İhsan Güvenç konserin en genç şarkıcısıydı. Kınalı görünümlü saçlı - sakallı bu genç, sevimli tavırlarıyla, şarkı aralarındaki şakalı sözleriyle, güzel sesiyle dinleyicileri kendine bağladı. Şarkılarını birlikte söyletti.
Ayşe Taş için ne denebilir? Ne desek az kalır. O kadar doğal, o kadar candan biri ki… Ses onda, gönül alma onda, dinleyenlerle sarmaş dolaş olma, herkesi kucaklama, dinleyicilerin arasına karışma onda… Bir şarkısına sahnede başladı. Koca salonu şarkısını söyleyerek dolaştı, tekrar sahneye dönüp, orta yere geldiğinde de bitirdi. Sahnenin hakkını veriyor demek bu olmalı.
Tuğçe Pala da öyle. Seyirciyle, dinleyiciyle gönül bağı kurabilen bir yapıda. Güzel ipek sesli bir genç hanım. TRT İstanbul Radyosu’ndan.
Arzu Kırali, aradan sonra Talat Er’le birlikte Talat Er bestesi, sözleri Nadide Gülpınar’ın olan Kürdi makamındaki “Okyanus”u okudu:
http://www.izleyadaindir.com/gokhan-sez ... yanus.html (Okyanus- Gökhan Sezen)
“Anar ömrünce gönül giden sevgilileri” Şükrü Tunar’ın bu Uşşak şarkısını Ayşe Taş seslendirdi. "Hasta düştüm gurbet elde” Ayşe Taş’ın epey sonra okuduğu bir uzun hava:
“ Hasta düştüm gurbet elde / Vallahi su verenim yoktur aman aman garip anam / Sılada annemin babamın haberi yoktur / Gurbette kimsem yoktur.”
“Odasına girdim fincan elimde” türküsü de Ayşe Taş’ın dinleyenleri hüzünlendirdikten sonra birden coşturmak istediğinde söylediği eser:
“ Odasına girdim fincan elimde / Saatin kordonu ince belinde / Kaşları keman, gözleri yaman.”
Tuğçe Pala: “Maziyi nasıl taşlara çizmiş ki denizler” adlı Ekrem Talu’nun sözlerini yazdığı Rast şarkıyı okurken herkesi duygulandırdı:
“Maziyi nasıl taşlara çizmişse denizler / Aşkın ebedi tarihidir yüzdeki izler / yıllar bile dünden bize bir hatıra gizler / Aşkın ebedi tarihidir yüzdeki izler.”
“Gittiğin yolları yakın sanarak” adlı Tevfik Baykara’nın sözlerini yazdığı Ali Şenozan’ın Rast şarkısını okuduktan sonra Tuğçe Pala, genç şarkıcı İhsan Güvenç’i sahneye çağırdı.
“ Gittiğin yolları yakın sanarak / Hasretin zehrine her an yanarak / Gözlerim enginde seni anarak / Günlerce yolunu bekleyeceğim / Ölünceye kadar seni unutmayacağım.”
http://www.youtube.com/watch?v=bksV7R2lz9g#t=14 (Gittiğin yolları -Ayşe Taş yorumu)
İhsan Güvenç’ten “Annem” şarkısını okumasını dinleyiciler istedi:
http://www.youtube.com/watch?v=DN_Jpc-ZYio (İhsan Güvenç-Annem)
“Gel gönlümü yerden yere vurma güzel ne olursun” şarkısını dinleyiciyle birlikte okuyan İhsan Güvenç asıl “Gurbet o kadar acı ki” şarkısıyla dinleyiciye yapacağını yaptı. Kemalettin Kamu’nun şiirinden bestelenen bu Yıldırım Gürses eseri Uşşak şarkı gözleri yaşarttı:
“Gurbet o kadar acı ki ne varsa içimde / Hepsi bana yabancı, hepsi başka biçimde / Ne arzum ne emelim, yaralanmış bir elim / Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde.”
Son sözleri daha da etkileyiciydi şarkının:
“Eriyorum git gide, elveda her ümide / Gurbet benliğimi de bitirdi bir biçimde.”
http://www.youtube.com/watch?v=RFpR2pqkps0 (Gurbet- İhsan Güvenç TRT)
“ İhsan’la ağlar mısınız, ben de sizi ağlatayım da görün!” diyen Ayşe Taş:
“Bu gün benim efkârım var zarım var / Değme felek değme telime benim.” sözleriyle dinleyeni dertlendiren, uzaklara götüren Amasya türküsünü okudu İhsan Güvenç’ten sonra.
Ayşe Taş’ın Orhan Mercan’la birlikte okuduğu, “Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini” şarkısından sonra, hep birlikte bütün salonun katılımıyla “Eski dostlar” okundu:
“Unutulmuş birer birer / Eski dostlar, eski dostlar / Ne bir selam, ne bir haber / Eski dostlar, eski dostlar.” Gültekin Çeki’nin Rast şarkısı.
http://www.mynet.com/video/muzik/duydum ... 53/(Duydum ki unutmuşsun-Ayşe Taş)
https://www.facebook.com/video/video.php?v=455145347388 (Eski Dostlar- Zekai Tunca)
Onun ardından salonu coşturdular:
“ Aşkın kanununu yazsam yeniden.” Bu çok hareketli Saadettin Öktenay şarkısının sözleri de etkileyicidir:
“Aşkın kanununu yazsam yeniden / Kimi ümitleri yel alır gider / Kimi benim gibi sever gönülden / Kimi senin gibi el olur gider.”
Şarkı tekrarlarla sürer: “Dünyanın bir yazı, bir kışı vardır / Her yolun bir sonu, bir başı vardır / Her aşkın sonunda gözyaşı vardır / Akar damla damla sel olur gider / Boş yere bekleme geçen günleri / Böyledir ne yazık ezelden beri .”
http://www.youtube.com/watch?v=l16o4RFqHUs (Tuğçe Pala-Aşkın kanunu)
Tam bu coşkuyla konser bitiyordu ki, seyirciler bırakmadılar sanatçılarını. Genel istek, konser boyunca hep istenen türkü Atatürk’ün çok sevdiği “Vardar Ovası” türküsüydü. Bu türküyle de konser sona erdi.
Dinci iktidarın bazı üyelerinin bu türkünün bir sözüne takıldığını, şarkıcılara o sözü değiştirterek okuttuklarını eminim duydunuz. Sevgili Ayşe Taş, diğer solistlerle birlikte, bu parçayı öne geçerek çok güzel söyledi:
http://www.youtube.com/watch?v=kx5IxdmYqjQ (Vardar Ovası –TRT korosu)
“Mayadağ’dan kalkan kazlar / Al topuklu beyaz kızlar / Yârimin yüreği sızlar / Eylenemem, aldanamam / Ben bu yerlerde duramam /Vardar Ovası, Vardar Ovası / kazanamadım sıla parası / Kazanamadım rakı parası.”
Saatler süren, kulakların pasını silen bu konserin dinleyicilerinin çoğu orta yaşlı kişilerdi. Gelenlerin yarısı saçlarına ak düşmüş gurbetçilerdi. Gençler azdı.
Konser sonrası kültürümüzün uğradığı saldırıları konuştuk oradaki güzel insanlarla. Gönül bağının önemini, müziğin gönüllerde kurduğu bağı tartıştık. Dil birliğini, dil sevgisini, kültür birliğini…
Doludizgin, koşar adımlarla bir uçuruma yuvarlanır gibi, hileli, tartışmalı, iktidarın koruduğu terör örgütünün korkutmasında, İsrail’in çıkarları uğruna Suriye ile savaş naraları atıldığı, teröristin serbestçe kol gezdiği, yolsuzluk rüşvet, ahlaksızlık belgelerinin, kasetlerinin havalarda uçuştuğu bir ortamda seçime giden ülkemiz için üzülürken, sözün başında dediklerimizi unutmayalım.
Bir ulusu bağlayan en önemli dil bağlarından biri müziktir.
“Müzik milleti (ulusu) bir bütün halinde tutan sosyal bağlardan biridir.” Belki de bu bağ bizi en çok etkileyen bir bağdır. En çok tuzaklara açık, kültürel soykırıma uğratılan bağımız.
Bu güzel sözü de unutmayalım:
“Güzel memleket türküleri, yüzyılları ve nesilleri (kuşakları) birbirine bağlayan birer gönül bağıdır.”
Bülbülü altın kafese koymuşlar, ah vatanım demiş. Gurbette kimse altın kafeste değil ama vatandan uzak her dakikanın kafeste gibi özlemle geçirildiği doğru.
Vatanımız için çok yapacaklarımız var. Yılmak, boş vermek, iş işten geçti demek yok…
Gönül bağlarımız bizi kurtaracaktır… Ülkemizin yolunu, ufkunu açacaktır…
Bu günler geçecektir. Güneş balçıkla sıvanmaz. Eşkıya dünyaya hükümdar (egemen) olamaz.
Kolları sıvamaya, elimizden ne geliyorsa onu yapmaya, bağlarımızı sıkılaştırmaya, gurbeti sılaya sıkı sıkı bağlamaya ne dersiniz?
Ülkemizde, ulusumuza yapılan kültürel saldırıyı görmeyene gösterelim. Çocuklarımızla ilgilenelim.
Yurtdışında doğan gençler bile, şaşırmayın, şimdi buradayız ama ölünce buraya gömülmek istemem diyorlar. “Vatanıma gömün beni” sözü tüm gerçeği anlatmıyor mu?
Emekliler bir günden bir güne kalıcı değiller yaban ellerde.
Çalışan çocuklarımızın gözü gönlü Türkiye’de, bir gün vatanına kaçmakta…
Vatan toprağı, vatan bütünlüğü, vatan güzelliği…
Nerede olursak olalım bağlarımızı kimseye çözdürmeyelim.
Aman ha, eşkıyaya fırsat verdirmeyelim…
Feza Tiryaki, 25 Mart 2014
Yazıya ek:
http://www.youtube.com/watch?v=YvEiujMsUEQ (Geçti sevdalarla ömrüm-Ayşe Taş)
http://www.youtube.com/watch?v=_Nyn2OICulM ( Tek kurşun- Ayşe Taş)
http://www.youtube.com/watch?v=yz5AlWxcfV8 (Gurbet- Alp Arslan TRT)
http://www.youtube.com/watch?v=wFgbG-cglF0 ( Ayrılmalıyız artık-Tuğçe Pala)
http://www.dailymotion.com/video/xqr1mp ... -hd_music8 (Ahımı hicranımı- Tuğçe pala)
http://www.youtube.com/watch?v=dv0mj7CLqi4 (Gitmesin gözlerinden –Dua-Umut Akyürek)
http://www.youtube.com/watch?v=ckDdbeaHWuQ (Dua- İsmail Olgay)
http://www.youtube.com/watch?v=36Ws2CS8DoQ (Dua- Necdet Tokatlıoğlu)
http://www.videomix.cz/video/X5ru9Qy1jkM/ (TRT Uşşak fasıl)
(4 fotoğraf)