GÖRÜNEN KÖY
“Görünen köy kılavuz istemez.” sözünü atalarımız boşuna dememiş. Karşıdaki köyü, ulusça adım adım gidilen köyü; beyinleri, algıları kör olanlardan başka görmeyen kalmadı. Köy, uzun yıllardan beri açık seçik görünüyor.
Bu iktidarın iktidara geldiği ilk günlerde, eski siyasetçilerden bıkanlar, kendilerini pek tanımıyoruz ama bir de bunları deneyelim ne çıkar diyenler, gidilecek köyü tam göremeseler de gidilecek yönü mutlaka görmüşlerdir:
“İstikamet geriye!”
Yine iktidarın üyeleri, başkişileri için, bazıları öyle insancıl tavırlar sergilediler, öyle gözlerimizi yaşarttılar ki o zamanlar, kendimizden utandık:
“ Eşlerinin başları türbanlı olsun ne çıkar, giyim özgürlüğü yok mu? Onlar bunu evlerinde takacak, yolda belde takacak, kamuda takılmayacak ya, ne zarara var, utanın şüphe duyduğunuz için, yüreğinize olmayacak şeyleri getirdiğiniz için!” dediler.
O günlerin acar parti başkanı, merdivenleri ikişer ikişer zıplayarak çıkan Cumhuriyet Halk Partisinin delikanlı başkanı Deniz Baykal, 2002 seçimlerinden sonra, seçilme özelliği olmadığı için seçimlere giremeyen, bu nedenle Meclis dışında kalan bu yeni kurulan partinin (AKP) genel başkanı için öyle üzüldü öyle üzüldü ki yasaları zorlayarak, yasaları değiştirterek, yasaları çiğneyerek, çiğneterek “Siirt seçimleri” icadına yardımcı oldu. Kendisini günü geldiğinde yatak odası çekimleriyle koltuğundan ettirecek bu zihniyetin, devlete iyice yerleşmesi için tüm gücüyle çalıştı. Dinci bir partinin yüzde otuz dört oyla çoğunlukmuş gibi başa gelmesini, tek başına iktidar olmasını destekledi. Seçilen partinin genel başkanı seçime bile girememişken, partisini dışarıda kalıp yönetme durumundayken bu duruma yufka gönlü el vermedi. Erbakan’dan tanıdığımız, değiştim söylemleriyle kafa karıştıran bu dinci partinin, Atatürk devrimlerine karşı olan, bunu söylemleriyle, eylemleriyle kanıtlayan bir anlayışın başını güle oynaya, yasalarla oynatarak Türkiye’nin yönetiminin başına geçirtti…
Diğer seçimde de, 2007’de bu anlayışın cumhurbaşkanını diğer muhalefet partisinin (MHP) başı, görülen köye aldırmadan dolaylı yardımla devletin başına getirtti…
Önce bu durumu hiç unutmayalım.
İğneyi kendimize bir güzel batıralım, çuvaldızı ele batırmadan…
Bugün 31 Ekim 2013. İki gün önce devletimizin doğuş bayramını, Cumhuriyet Bayramını kutladık.
Hem de bu yıla kadar görmediğimiz çok büyük bir katılımla, milyonların meydanlara inmesiyle, genç yaşlı yediden yetmişe herkesin Cumhuriyeti’ne sahip çıktığını, çıkacağını haykırmasıyla kutladık…
Kurban bayramıyla birlikte, önce yavaştan, sonra yüksek sesle, Cumhuriyet Bayramı’ndan sonra ne yapılacağı açıklandı iktidarın bazı kadın vekillerince. Okullara bir iyice soktukları, başı örtülü öğretmene (Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinde kaymakamlığın düzenlediği törende) Cumhuriyetin bayramında özellikle sunuculuk yaptırdıkları, toplumu alıştırdıkları türbanlı kadını, dini gereği başını örttüğünü söyleyen, örtmeyeni dinsiz sayan, baskıcı, yobaz anlayışı bugün Meclis’in genel kuruluna sokacaklarmış.
Bölücülerin açıktan bölücülük yapabildikleri, bölücü hainlerin ödüllendirildiği, kanlı terör örgütünün övülebildiği, desteklenebildiği Meclis’te, şimdi de bir Atatürk devriminin daha tarihe gömülmesine tanıklık edilecek!
Cumhuriyetimizin temel taşlarının hepsiyle, iktidar – muhalefet el ele vererek oynadılar…
Neydi Türk devrimleri? Kısaca sıralarsak:
“Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması (laiklik), tekkelerin kapatılması- şeyhliğin kaldırılması, hukukta devrim, kılık ve kıyafette devrim, yazıda devrim, takvim, saat ayarı, her türlü ölçü birimlerinin değiştirilmesi, hafta tatilinin Cuma’dan Pazar’a alınması, soyadı yasasının getirilmesi. Millî ekonomi, ekonomik bağımsızlık.”
Bunların neredeyse hepsi yasayla olmasa da görünüşte kaldırıldı. Saat ayarımız bile sırada. İki yıl önce saat ayarımızın değiştirileceği duyurulmuştu, sonra bunu ertelediler, her an devreye sokabilirler.
Soyadı yasasını bile çiğniyorlar. İktidarın başı bir kez bile devletimizin kurucusu yüce önder Mustafa Kemal Atatürk’e, Atatürk soyadıyla seslenmedi. Ön adıyla söz etti, ediyor. Karalamanın Atatürk düşmanlığının sınırı yok:
“Mustafa Kemal döneminde yabancılara toprak satıldı!” başlığıyla iktidarın başının resmini yayınlamışlar dün akşam, haber başlığı diye Hürriyet’te.
Bu yurdu, işgalcilerden, topraklarımıza saldıran düşmanlardan, en başta işgalci ve saldırgan Yunan’dan, İngiliz’den, Fransız’dan, İtalyan’dan kurtaran, vatanımızda gözü olan yedi düvelden kurtaran, sonra da Cumhuriyeti kuran Türk ulusunun büyük önderi için söylenmiş bu söz.
Bu denebildikten sonra, tek tek tüm Atatürk devrimlerinin bir punduna getirilip, allem kallem edilerek, Alicengiz oyunlarıyla kaldırılmasına şaşanlara şaşmamız gerekmez mi?
İktidarın borazanı durumuna getirilen Türkiye Radyo Televizyonları(TRT) akşam hemen bu işe el atmıştı.
Ülkemize yirmili otuzlu yıllarda faşizm gelmişmiş. Faşizmin, İkinci Dünya Savaşı’na girmediği için yenilmediği tek devletmiş ülkemiz. Bu iktidarla faşizmi (!) yeniyorlarmış. Dini imanı olmayanlarmış, bu “Arıboğanlara”, bilmem ne “Laçinlere” göre Cumhuriyeti kuranlar… Nasıl nereden saldıracaklarını, bilmeyenleri nasıl kandıracaklarını inanın şaşırmışlar… Nefret kusuyorlar devletin TRT’sinden devleti kuranlara…
Dün, Atatürk’ün kurduğu, milletimizin büyüklüğünü dosta düşmana ilan ederek adını Türkiye Büyük Millet Meclisi kattığı Ankara’daki mecliste, buraya sokulacak türbana karşı ne yapalım toplantıları yapıldı.
Atatürk’ün kurduğu partinin bugünkü yöneticileri içler acısı durumlarını herkese gösterdiler. Diğer partimizin başı (Milliyetçi Hareket Partisi), ülkücülerin, Türk milliyetçiliğinin kalesi olması gereken partinin uzun yıllardır değişmeyen başkanı, her zaman olduğu gibi yine iktidarın yanında durdu. Bunlar da Bahçeli’nin sözleri:
“TBMM’ye başörtüsüyle gelmek isteyen milletvekillerine peşin ve önyargıyla tavır alınması tam bir ahmaklık ve gerilim yanlısı politikacı acizliğidir.”
Cumhuriyet Halk Partisi’nin başkanı, bu konunun tartışılacağı grup toplantısına katılmaktansa nikâha gitmeyi istemiş, aynı anlarda nikâh şahidiymiş.
Laiklik ilkesinin önemini bilenleri, bu duruma karşı çıkacak olanları oyalamak için de hemen Muharrem İnce’yi devreye sokmuş. “Muharrem İnce konuştu.” “Muharrem ince açıkladı.” “ Muharrem İnce…” başlıklarından akşam hepimize gına geldi.
İktidarın yaptıklarına karşıymış, en cesur vekilmiş havalarına sokulan bu kişi daha geçenlerde Türkçeden başka bir dille yani birbirini anlamayan bir çok ağıza dedikleri, olmayan dil Kürtçeyle seçim çalışmaları, konuşmaları yapılmasının önünü açan yasa teklifini kendisi gibi acar(!)arkadaşlarıyla birlikte Meclis’e vermedi mi? Dil birliğimizi, Türkçeyi yaralayan ilk kişi değil mi?
Dün geveleyip durdu:
“Dertleri seçim öncesi türban mağduriyeti yaratmak. Bu fırsatı onlara vermeyeceğiz!..”
Nasıl vermeyecek? Belli değil miydi bu sözlerinden:
“AKP’nin oyununa alet olmayacağız! Bu yalancı mağdur flamasını onların elinden alacağız!”
Nasıl alacak?
İşte kararları:
“AKP’li kadın vekillerin türban ile genel kurula gelmelerine geçmişte Merve Kavakçı’ya gösterilen tepki gösterilmeyecek.”
Bir iki kişi konuşacak. Bölücülüğü kendine dert etmeyen, özel seçilmiş, ABD’nin gözdesi engelli kadın vekillerini konuşturacaklar. Yenilikçi adını taktıkları tüm bölücü destekçisi CHP’liler de zaten iktidarın yanında olacak… Dünkü toplantıda herkes kendinden bekleneni demiş. Bir iki kadın milletvekili uyarmış diğerlerini yalnızca. Birgül Ayman Güler:
“AKP kamuda türban serbestisinin ardından buna Meclis’te meşruiyet (geçerlilik) arıyor. Oldu bittiye getirmek istiyor. Seçmeni sahipsiz bırakamayız.” demiş.
Durumu şu sözleriyle de halk için daha anlaşılır biçime sokmuş:
“Eğer laikliği savunamayacaksak dükkânı kapatıp gidelim.”
En yürekli tepkiyi yine bir kadın milletvekili (Dilek Akagün Yılmaz) gösteriyor:
“AKP gittikçe puan kaybediyor. Bu nedenle can simidi olarak buna sarılıyor. Biz en başta yeterli tavrı alamadık. “Dört artı dört artı dört” te laiklik ilkesini yeterince savunamadık. Bugüne geldik. Bugün de oy kaybederiz diye tavır almazsak asıl o zaman oy kaybederiz. Biz kendi tabanımızın tavrını görmezsek CHP çöker. Tarihi bir süreç yaşıyoruz. Sert bir şekilde tavır almalıyız. Net bir tavır almalıyız.”
Bunlar denirken elikanlı terör örgütünün meclisteki temsilcileri olan (BDP), terör örgütünün (pkk) başına liderimiz diyen vekillerden şöyle bir soru gelmiş:
“Benim yerel kıyafetim neden yasak Meclis’te?”
Son sözü de iktidarın başı deyivermiş:
“Başörtüsü din gereği.”
Suçlamalı açıklama da arkasından gelmiş:
“Dinimizin böyle bir emrinin olduğunu bilmeyecek kadar cahiller!”
Yani bundan böyle kafasına türban takanlar dinli, takmayanlar dinsiz.
Bütün yollar Roma’ya…
Görünen köyü bilmek anlamak bu kadar mı zordur?
Bir zamanlar Cumhuriyet’in gazetesi olan Cumhuriyet başlığı atmış, bekliyor:
“Meclis’te türbanlı gün.”
Herkese bugün için iyi seyirler!
Belki gittiğimiz köyü bir türlü göremeyenler bu kez iyice Hanya’yı Konya’yı görürler!
Göz ucuyla görenler bir iyice bakarlar!
Atatürk devrimlerinin sırasıyla nasıl hesabı görülüyor, içleri kaldırıyorsa durup seyrederler!
Feza Tiryaki, 31 Ekim 2013