GÜÇ SARHOŞU...
Kişisel kanım; Başbakan Erdoğan, AKP iktidar kadroları, cemaatler referandumla kazandıkları yeni gücün sarhoşluğunda sınır tanımaz ataklardalar.. Fırsatı kaçırmamaya dönük hızlı adım yol alma tutkusu ile başları dönmüş, sınırsız medya gücü, dürtüsü ile de attıkları adımları çok da sağlıklı sorgulamıyorlar. Yaratılan korku imparatorluğu ile şimdilik her ataktan kazançlı çıktıkları izlenimi, örnekleri ile büsbütün ipin ucunu bırakmışa benziyorlar...
Sağduyu, hele de orantısız güç elde etme, kullanma söz konusu ise, gücün nasıl kullanıldığının öncelikle gücü kullanan odaklar için otokontrolün işlerliğini, gereken yerlerde fren yapılabilmeyi öngörürür... Sizin ilerleme stratejiniz, mezhebiniz takıyye yapmaya, dünkü gücünüz çerçevesinde söylediklerinizden arsızca geri dönmeye elverişli olsa da, gücü yakaladığınız noktada verdiğiniz güvencelerin tam tersini yapmanız suyun dalgalanması gibi ters etkiler yaratabilir. İktidar gücünü ne kadar katlamış olursanız olun, güç ve korku ekseninde yürünebilecek yollar uzun değildir, ne kadar hızlı, sonu hesaplanmadan yürünürse o kadar çabuk sonuna gelinir...
En çarpıcı örneklerini, dünyanın en büyük güç odaklarının, en güçlü ülke önderliğinde gerçekleştirdikleri, yalanlar üzerinden kurulmuş, en çok Irak halkına olmak üzere insanlığa çok ağır bedelleri olan Irak işgalinden vermek isterim.. Başkan Bush’un Irak işgalinin askeri operasyon olarak beklenenden kısa sürede başarılı sonuçlanması karşısındaki kibirli konuşmaları, dünyaya meydan okuyuşları hâlâ belleklerimizde..
Başta Türkiye, tezkerenin sürpriz dönüşünün intikamının alınacağı, Irak işgaline destek vermemiş ülkelerin savaş ganimetlerinden yararlandırılmayacakları.. yüksek perdeden çıkışlarına ne oldu? Yeni sol rüzgârları ile sola ihanet etmekle kalmamış, ABD’nin öncülüğündeki kanlı Irak işgaline rehberlik yapmış İngiltere’nin Ortadoğu petrolü, başta savaş ganimetleri ile ekonomik uçuşu hesaptaydı.. Kanlı petrolün önlenemez yükselişinin ardından gelen, öngörülemediği itiraf edilen piyasalar düzeninin büyük krizinden sonra darbe yiyen zengin Kuzey dünyası, AB içinde, ekonomisi en sıkışmış ülke konumuna nasıl düşüverdi?
***
Irak’ı demokrasi dönüştürme yalanı ile savaş gerekçelerinin bile tümünün yalan olduğu çok çabuk ortaya çıkan bir tabloda işgal eden ABD, Irak bataklığının iç savaşının yaratıcısı olarak, Ortadoğu petrolünün maliyetinin katlanmasını önleyemeyince, Afganistan, Pakistan hesapları da tutmayınca, birkaç cephede birden savaşamaz bir ekonomik ve askeri konuma düşüverdi. Karşı çıkanı, çıkmayanı aslında cephe olarak tümden Irak işgaline suç ortaklığı yapmış olsalar da, zengin Kuzey dünyasında ortak AB ülkeleri zaten savaşlı bir gelişme startejisinde işin içinde olacak askeri güce sahip değillerdi. Krizle ABD’den çok daha ağır vurulunca, kendilerine ayakta tutabilmenin derdine düştüler.
Dünyanın dengeleri altüst oldu. İstenmeyen, ancak beklenen sona, yani piyasalar düzeninde, sosyal damping emek sömürüsü ile insanlığın çoğunluğunu işsizliğe, yoksulluğa, yoksunluğa mahkûm ederek, insanca yaşama düzeninin dışına atarak ekonomik büyümeleri gerçekleştirme stratejisinde dörtnala gidildi. Gerçek demokrasi, sosyal devletin, insanca yaşam düzeninin geçerli olduğu dünya ülkesi, modelini ara ki bulasın.. İnsanlara kaybettirdiklerinin acısını duyurmamak, örgütlü tepkilerini önlemeye dönük kavram karmaşası, ideolojik sapkınlıklar, algılama bozuklukları için ele geçirilmiş silahlı güçten daha etkin medya gücünün kullanılmasının da yetmeyeceği günlere doğru yol alıyoruz...
Irak’a demokrasi götürme yalanı, balonunun çok çabuk sönmesi gibi, gerçek demokrasi, insan hakları, özgürlüklere ilişkin algılama, kavram saptırmaları, insanların aptala çevrilebilmelerinin de sonu gelecek.. Hani şimdilerde çok demokratlık adına alaycı üslupla “Sendikal haklar demode oldu.. Değişim devrimciliktir.. Bireyin özgürlüğü kutsaldır.. Öyle ise özel yaşam alanı için hak olan ırkçılık, dincilik toplumsal yaşamda aynı toprakları paylaşan insanların birbirini kırması, acılar, kan dökülmesi, birlikte yaşayamamaları, asıl insan hakları gaspına yol açsa da.. kutsaldır” diye söze giriliyor ya. Demokrasinin, insanca yaşama hakkının demokratik örgütlenmeye ilişkin hukuk düzeni kuralları ayaklar altına alınıyor ya..
Gücü elinde tutanın yağma, soygun düzeni içinde çoğunluğun haklarını gasp etmesi, sadaka düzeni, yolsuzluklar.. hafife alınıyor, hesabı sorulamıyor ya.. Fransa’da sosyal devletin kazanılmış haklarının gaspı karşısında milyonların sokağa dökülmesi ile nerede ise alay ediliyor, “bu işin çıkışı yok” deniliyor, kayıt dışı, kara para üzerinden ekonomik büyümeye mucize denilmeye kalkışılıyor ya.. Türkiye’nin evrensel, insan eksenli ölçeklerle her alanda dünya sıralamasında en arkaya düşmesinde payı olan iktidarın, aslında ekonomik irade anlamında da hiçbir şey yapmadan, kirli piyasalar çıkar düzeninde büyük ekonomi sayılması.. mucize olarak pazarlanıyor ya...
ŞÜKRAN SONER, Cumhuriyet, 21 EKİM 2010
soner@cumhuriyet.com.tr