Gül: Kürtler geçmişte ayrımcılığa uğradı

Genel & Güncel Konular

Gül: Kürtler geçmişte ayrımcılığa uğradı

İletigönderen Türk-Kan » Pzt Eki 20, 2008 10:04

Kürtler geçmişte ayrımcılığa uğradı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Der Spiegel dergisine verdiği röportajda, "Çok sayıda Kürt geçmişte kökenlerinden dolayı ayrımcılığa uğradı. Kürtçe konuşma ve yazmalarına izin verilmedi" dedi. Gül, bugün ise durumun değiştiğini ve Kürtlerin kültürel haklarının güçlendirildiğini söyledi.


CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, Alman dergisi Der Spiegel’e verdiği röportajda Kürtlerin geçmişte ayrımcılığa uğradığını söyledi. Der Spiegel’in yeni sayısında 2 sayfa yer ayırdığı röportajda derginin ’Kürt sorunu ve PKK’ ile ilgili sorusunu yanıtlayan Gül, şöyle konuştu: "Sorunuzun ’Kürt sorunu’ bölümünü tamamıyla PKK ile ilgili bölümünden ayırmanız gerek. Anayasımıza göre her Türk vatandaşı eşit hakka sahiptir. Etnik kökeninden bağımsız her makamda görev yapabilir. Geçmişte bu konuda sorunlar vardı. Çok sayıda Kürt geçmişte kökenlerinden dolayı ayrımcılığa uğradılar. Kürtçe konuşma ve yazmalarına izin verilmedi. Bugün durum değişti. Kürtlerin kültürel hakları güçlendirildi. PKK terör örgütüdür. Büyük şehirlerde canice cinayet saldırıları düzenlemektedir. Çok sayıda kadın ve çocuğu öldürdü. Bu teroristler Irak üzerinden Türkiye’ye geliyor. PKK insafsız ve sorumsuz bir mücadele yürütüyor. Buna karşı kendimizi savunmalıyız."

AB için bizim acelemiz yok


Türkiye’nin AB ilişkilerinin de konu edildiği röportajda Gül, "Sizce Türkiye ne zaman AB’ye tam üye olur?" sorusunu, "Bizim acelemiz yok. Türkiye muazzam bir değişim içinde. Bugünkü Türkiye ile 2003’deki Türkiye ne kadar farklı ise, 5 yıl sonraki Türkiye de bugünkü Türkiye’den çok daha farklı olacaktır. Tam üyelik görüşmeleri sürüyor. Bu süreç başarıyla tamamlanırsa, o zaman Türkiye’nin girip girmeyeceği konusunda bir siyasi karar alınmalı. O durumda da AB’nin her ülkesinden attıkları imzaya ve yapılan anlaşmalara sadık kalmalarını bekliyoruz" dedi.

Başörtüsünde Avrupa kriterleri

Dergi muhabirleri Gerhard Spörl ve Daniel Steinworth’un başörtüsü tartışması ile ilgili "Neden ülkenizde başörtüsü kavgası bu kadar hararetli sürdürülüyor" şeklindeki sorusuna da Gül şu yanıtı verdi: "Şimdiki makamımda parti politikası yapamam. Ama yapılan reform süreci içinde hükümetin bir üyesi olduğum ve süreçte payım da bulunduğu için gurur duyuyorum. Başörtüsü kavgası Türkiye’nin demokratikleşmesiyle alakalıdır. Buna temel haklar, temel özgürlükler gibi din de girer. Benim ülkem laik ve demokratik bir devlettir. Bir kadının başörtüsü takıp takmaması onun kendi seçimidir. Zaten bu konu ailelerde fazla tartışma yaratmıyor. Heyecan ve tartışma politikacıların konuya değinmesiyle ve bunu bir şekil kültür fenomeni yapmasıyla yaşanıyor."

Gül, derginin "Birçok Türk başörtüsü konusunu hükümetin devleti İslamlaştırma çabasının bir ispatı olarak görüyor" sözleri üzerine de, "Benim için asıl sorun o değil. Biz başörtüsü konusunda düşünce ve inanç özgürlüğünü içeren Avrupa kriterlerini temel alıyoruz" dedi.

Krizden en az etkilenen ülkeyiz


Gül, dünyadaki finans kriziyle ilgili, "Türkiye en az etkilenen ülkelerden biri" diyerek, şöyle devam etti: "2001’de biz benzer bir krizi yaşadık. O zamanda 45 milyar dolar banka sektörüne yatırdık. Bugün baktığınız zaman bunun doğru bir karar olduğunu görüyorsunuz. Türkiye finans sektörü çok sağlam. Önümüzdeki yıl ihracatımızın azalması söz konusu olabilir. Çünkü krizden direkt etkilenen ülkeler ağırlıkla ticaret yaptığımız ülkeler. Bu yıl için halen yüzde 4’lük bir büyüme bekliyoruz. Son 6 yılda bu rakam yüzde 7 idi. Avrupa’da en az bütçe açığı olan ülkeler arasındayız. Bir çok Avrupa ülkesine karşın biz Maastricht kriterlerini yerine getirdik."



Resim
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen İlteriş » Pzt Eki 20, 2008 10:19

simdi Turklerden intikam zamani demek istiyor, :x bkz; "Ergenekon davasi" ve "Emekli pasalarin hapse atilip sakatlanmasi"

Turkiye ele gecirilmis, nasil kurtaracagiz?
"Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir"

Mustafa Kemal Ataturk
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş
Üye
Üye
 
İletiler: 1197
Kayıt: Cmt Eki 20, 2007 23:05

İletigönderen shadow39 » Pzt Eki 20, 2008 20:07

Senide seni buraya oturtanlarida gun gelince kim kurtaracak bakalim
Dağda üç Beş domuz Sürüsü
Tutturmuş Bir kürdistan Türküsü
Eline Almış Bayrak Diye Bir Masa örtüsü
Satsan Beş Para Etmez Ne Dirisi Ne De ölüsü
Soyu Soysuz Olan Sensin Toprak Senin Neyine
İte itlik Yapıp Kafa Tutma Beyine
Anlasa Dediğimi Sokaktaki Köpek Ağlar Haline
Duy Ulan Soysuz
Ne Mutlu TÜRK'üm Diyene!!!
....
Bu da can d..... efendiye olsun. belgeselci.
"Siz Mustafa demeye devam edin, biz de Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk"

Resim
Kullanıcı küçük betizi
shadow39
Üye
Üye
 
İletiler: 2230
Kayıt: Cmt Mar 03, 2007 20:27

İletigönderen borabey » Sal Eki 21, 2008 10:43

Kürtçülüğe farklı bir bakış...

Taşgetiren’den Arıboğan’a Kürt Sorunu!
October 17th, 2008 · No Comments Loading ...
Ahmet Taşgetiren ismini 1980’li yılların ilk yarısında geçen üniversite dönemimden beri duyarım. Merhum Ahmet Kabaklı yönetimindeki Türk Edebiyatı Dergisi’nin müdavimlerindendim üniversite öğrencisiyken. Ahmet Taşgetiren de galiba o derginin yöneticisi ve yazarları arasında bulunuyordu. Daha sonra kendisini Milli Görüş çizgisinde yayın yapan Yeni Şafak Gazetesi’nde köşe yazarı olarak gördük. Ta ki; üç beş yıl öncesinde bu gazeteden kovulana kadar! Zira Ahmet Taşgetiren, mevcut iktidarla ters düştüğü için, daha doğrusu bir yazısında hükümeti eleştirdiği için kovulmuştu iktidarın borazanlığını yapan bu gazeteden. Halen bir cemaat gazetesi olan Bugün’de yazıyor yazılarını…

15 Ekim günü Ahmet Taşgetiren’e elektronik posta kanalıyla gönderdiğim şu mektubu yazmıştım:

Sayın Ahmet Taşgetiren,

14 Ekim 2008 tarihli “Kürt Kimin Meselesi” başlıklı yazınızı okudum. Lafı, galiba “Bu ülkede kaç tane Kürt varsa o kadar da Kürt meselesi vardır. O zaman hangi Kürdün reçetesini uygulayarak bu meselenin üstesinden geleceğiz” demeye getiriyor ve haklı olarak soruyorsunuz, “Hangi çözüm paketi hangi Kürt’ü tatmin edecek?” diye. Sonra da (bu durumda) “ortaya paket çıkarmak zor olacak” diyorsunuz.

Oysa “Bu ülkede Kürt sorunu yoktur, terör ve insan hakları sorunu vardır” deseydiniz, ortaya bir çözüm paketi koymanız çok daha kolay olurdu. Zira sizin de dediğiniz gibi bu ülkede Kürt kökenli insanların sayısınca Kürt sorunu olduğu gibi Türk kökenli insanlarımızın sayısınca da Türk sorunu vardır. Özetle bu ülkede eğer 75 milyon insan yaşıyorsa, 75 milyon tane de sorun var demektir. Çünkü her insanın hayata bakışı ve hayatı algılayışı, buna bağlı olarak da mesele olarak gördüğü şeyler farklı farklıdır. Bu durumda meseleleri çözme noktasında olanlar, eğer 75 milyonluk bu kitlenin belli bir bölümünü ele alarak onların meselelerinin çözümüne ağırlık verirlerse, yani meselelere lokal açıdan bakarak yaklaşırlarsa bunun adı çözüm değil, çözümsüzlük olur. Belli bir sosyal gruba yönelik çözümler, diğer toplum kesimleri için yeni meselelerin doğması demek olabilir. Bu bakımdan bütün meseleler, 75 milyonu kapsayacak biçimde ele alınmalı ve ona göre çözümler üretilmelidir.

Ben Çankırılıyım. Ancak Doğu ve Güneydoğu bölgelerimiz de dâhil olmak üzere, bütün Türkiye’yi dolaştım. Eğer meseleleri çözme noktasında olanlar, terör sorununun çözümünü ekonomik ve sosyal yönden geri kalmışlığa bağlayıp, bütün güçlerini sadece Hakkari, Van, Diyarbakır, Siirt, Bitlis, Tunceli, Muş ve Bingöl gibi terörün yoğun olarak yaşandığı bölgelere teksif ederlerse bu bizim Çankırı, Çorum, Kastamonu, Sinop ve Yozgat için sorun teşkil eder. Çünkü bu saydığım iller, terör bölgelerindeki illerden daha gelişmiş değillerdir. Bu illerin, terör bölgesindeki illerden temel farkı, insanlarının silaha sarılıp dağa çıkmamaları ve devletine sadık olmalarıdır. Dolayısıyla eğer siz, önceliği halkı silaha sarılıp dağa çıkan illere verirseniz, diğer geri kalmış illerin halkını da silaha sarılma noktasında teşvik etmiş olursunuz.

Terör bölgesinde yaşayan Kürt kökenli vatandaşımıza göre öncelik bu bölgedeki geri kalmış illerin kalkınması ise, terör olaylarında şehit veren geri kalmış illerde yaşayan Türk kökenli vatandaşımıza göre öncelik, kendi bölgelerinin kalkındırılmasıdır. Öte yandan terör olaylarında en çok şehit veren Çankırı, Çorum, Yozgat, Kastamonu ve Tokat gibi geri kalmış illerin devletten alacağı, devletin de bu illere vefa borcu vardır.

1. Bir gün gelip, TSK’nın vurucu gücünün temelini oluşturan, bu bakımdan tarihte ve günümüzde en çok şehit veren bu illerin halkı, “Çocuklarımızı askere göndermiyoruz” derse bu ülkenin durumu ne olur hiç düşündünüz mü?

2. Kürtler beline hâkim olamayıp yasaları çiğneme pahasına üç-dört eşle evlenirken ve onlarca çocuk yapıp bir kısmını dağa, bir kısmını sokaklara salarken, Çankırılılar, Çorumlular, Yozgatlılar, Kastamonulular, Tokatlılar, Kayseri ve Konyalılar “Biz ancak birkaç çocuk yapıyoruz. Onların bir kısmı da bu ülkenin birliği dirliği uğruna şehit oluyorlar. Biz keriz miyiz?” diye sorma noktasına gelirlerse durum ne olacaktır?

O zaman bu ülkede yaşanan temel sorunun adını iyi koymak gerekir. Bu ülkede Kürt sorunu, Türk sorunu, Laz sorunu, Çerkez sorunu diye bir sorun yoktur. Bu ülkede sadece ve sadece terör sorunu ve insan hakları sorunu vardır. Bu sorunları yaratanlar da, kendi bireysel menfaatleri için mevcut yasaları çiğneyenlerle, mevcut yasaları gereğince uygulamayanlar ve gerekli yasal düzenlemeleri bir türlü yapmayanlardır.

Evet, sisin de dile getirdiğiniz üzere; Ankara, ülkenin mevcut kaynakları elverdiği ölçüde bu ülkede yaşayan 75 milyon insana, insan onuruna yaraşır bir sistem çerçevesi sunmak zorundadır. Hakça ve adilâne. Yine isabetle buyurduğunuz gibi bu ülkede “etnik” kökene dayalı paketlerle çözümler üretilemez. Etnik kökeni Kürt olan vatandaşlara yönelik bir çözüm paketi, etnik kökeni Türk ya da başka bir şey olan insanlarımız için pek âlâ yeni bir mesele olabilir.

Bu bakımdan terör ne kadar şiddetli olursa olsun, dışarıdan ne kadar baskı gelirse gelsin Türkiye, bu tuzağa düşmemeli ve etnik kökeni esas alan çözüm paketlerinden şiddetle kaçınmalıdır. Bu türlü çözüm paketleri vaktiyle Balkanlar’da uygulanmış, ancak sonuçta Balkanlar büsbütün elimizden çıkmıştır. Çünkü Yunan’a tanınan haklar Sırpları, Sırplara tanınan haklar Bulgarları, Bulgarlara tanınan haklar Arnavutları ayaklandırmış, sonunda bütün balkanlar elimizden çıkmıştır.

Özetle; nasıl olsa İç Anadolu’dan tehlike gelmez, biz önceliği Doğu ve Güneydoğu’ya verelim denilemez/denilmemelidir.

Saygılarımla. 15.10.2008”

***

Etnik Farkındalık Yükseliyor

Yukarıdaki mektuptan da anlaşılacağı üzere; Ahmet Taşgetiren “etnik kökene dayalı paketlerle çözümler üretilemez” diyor. Şahsen biz de bu görüşe katılıyor ve “… Etnik kökeni Kürt olan vatandaşlara yönelik bir çözüm paketi, etnik kökeni Türk ya da başka bir şey olan insanlarımız için pek âlâ yeni bir mesele olabilir” diyoruz…

Ahmet Taşgetiren’in bizim de iştirak ettiğimiz görüşünü destekleyenlerden birisi de Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan olmalıdır. Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü ve aynı zamanda bu tür problemler için kafa yoran Prof. Dr. Mahir Kaynak’ın kızı da olan Deniz Ülke Arıboğan diyor ki;

“…Bana göre PKK konusu doğru teşhis edilmiş bir hastalık değil. Yanlış tedavilerle, hastalığı beter hale getirmiş durumdayız. Etnik farkındalık yükseliyor ve bu bizim için Pkk’dan çok daha büyük bir sorun demek. Bunu elbirliğiyle mutlaka önlemeliyiz. Son dönemde AB normları çerçevesinde birçok liberal adım atıldı. Açıklanan ekonomik paketin sayısını biz bile unuttuk. Ancak sorunu yanlış teşhis ettiğimiz için yol alamıyoruz. Paradigmayı değiştirmek, bölgeye devrimci hamlelerle girmek gerek. O düzen değişmeden, iyi bir yaşam kuramayız. Kadınların, çocukların statüsü, istihdam ve eğitim imkânları, ağalık sistemi, toprak düzeni yeni baştan değerlendirilmeli. Her bir bireyin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ile gururlanan ve yalnızca devletine güvenen insanlar haline getirilmesi gerekiyor. Sivil toplumun inisiyatif alması da bu anlamda gerekli.”(1)

Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, “Etnik farkındalık yükseliyor” lafını belki de sadece Kürt kökenli vatandaşlarımız için yapmış olabilir. Ancak, etnik farkındalığı yükselenler sadece bu ülkenin Kürt kökenli vatandaşları değildir. Bu ülkede en kaba rakamlarla 10 milyon Kürt kökenli insan yaşıyorsa 65 milyon da farklı kökenli insan yaşıyor. Örneğin 60 milyon da Türk kökenli insan yaşıyor. Ve şunu kabul etmeliyiz ki; bu 65 milyonluk büyük kitle, etnik farkındalık peşinde koşan ve buna dayanarak bazı ayrıcalıklar ve bölgesel özerklikler isteyen 10 milyonluk kitlenin nazından, siteminden, kahrından ve cevr-ü cefasından artık iyiden iyiye bıkmış durumdadır. İnanın insanlar artık burnundan soluyor. Bugün mevcut iktidarı da aşarak bu milletin umudu ve gözbebeği olan TSK’ne yönelik eleştiriler, hep bu kabaran öfkenin neticesidir. Ve bu milli öfke, Sayın İlker Başbuğ’un haklılığını örtecek biçimde sergilediği bireysel öfke ve şiddetle bastırılacak gibi bir öfke de değildir. “Vatan sağ olsun” noktasından “Oğlum olsa askere göndermezdim” noktasına gelen millette oluşan bu öfkeyi iyi okumak ve akan kanı elbirliği ile bir an önce durdurmak gerekir.

Ancak ne yazık ki; mevcut problemi çözme sorumluluğunda ve mevkiinde olanlar, problemi çözmek yerine hala;

”… Bugün ulus devleti ve üniter devleti korumak adına, insanlarımızın etnik alt kimliklerinin inkâr edilip, görmezden gelindiği, ana dillerinin konuşulmasının ve öğrenilmesinin, şarkıların, türkülerin söylenmesinin, kendi dilinde televizyon seyretmenin, gazete okumanın, çocuğuna özgürce isim koymanın yasaklandığı bir Türkiye de değiliz. Bu tür yasakların ulus devleti, üniter devleti, milletin ve devletin bütünlüğünü tehdit ettiğini biliyoruz… GAP ve DAP projelerinin hızlandırılması, KÖYDES, BELDES projelerinin hayata geçirilmesi Doğu ve Güneydoğu Anadolu da toplumun yüzünü yeniden kendi devletine ve Türkiye’nin normal siyasetine çevirmesine yol açmıştır. Terör örgütü ve yandaşlarını en çok rahatsız eden de budur. Bütün bunları görmek ve anlamak için Gâvur Dağı’ndan ve Sivas’tan öteye gitmek, oralarda da siyaset yapmak lazım. Oraların da Türkiye olduğunu idrak etmek lazım…”(2).

Diyerek, tam bir aymazlık ve vurdumduymazlık içerisinde olduklarını ilan etmektedirler. İşte bu aymazlık ve vurdumduymazlıktır ki; Irak Özel Temsilcisi Murat Özçelik vasıtasıyla muhatap alınıp görüşmeler yapıldığı bir sırada, Barzani’nin emrine girmiş beslemelere tam 5 vatan evladını daha şehit etme imkânı vermiştir. Yine bu aymazlık ve vurdumduymazlık tır ki; Türkiye’nin onur konuğu olması sebebiyle açılışını Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yaptığı Frankfurt Kitap Fuarı’nda Pkk’nın yeni lideri Mesut Barzani’ye Türk topraklarının yarısını içine alacak biçimde çizilen bir sözde Kürdistan haritasını fuar girişine astırabilmiştir(3).

17 Ekim 2008

Ömer Sağlam

_____________

1- bkz. “Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan: PKK içinde taşeron gruplar var “ başlıklı Mehmet Gündem Röportajı, http://yenisafak.com.tr, 13.10.2008.

2- Bu sözler, AK Parti Milletvekili Nihat Ergün’ün Tezkere görüşmeleri sırasında TBMM’de yapmış olduğu konuşmadan alınmıştır. bkz.http://www.haberakademi.net/default.asp ... u&hid=8143 internet adresinde bulunan “Bahçeli’den Hükümete Gecikmeli Tepki” başlıklı ve 15.10.2008 tarihli Milliyet kaynaklı haber.

3- Örn. bkz. http://showtvnet.com/haber/dunya/16102008/harita.shtml internet adresinde bulunan “Stantta Kürdistan haritası asıldı!” başlıklı haber.
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

İletigönderen patriot100 » Sal Eki 21, 2008 13:39

ülkenin cumhurbaskanligi koltugundaki zat bu sözleri sarfediyorsa, pekakanin taseronu dtpnin baskani ahmet türk de kalkip bugün yaptigi gibi soykirim iftirasini gönül rahatligiyla atabilir....ama nereye kadar gider bu bilinmez...
Kullanıcı küçük betizi
patriot100
Üye
Üye
 
İletiler: 36
Kayıt: Çrş Oca 30, 2008 21:12

İletigönderen borabey » Sal Eki 21, 2008 15:05

Türkiye Cumhuriyetini yönettiğini zannedenler bir kez daha yaya kaldı.
Terör gündemini ele geçiremedi ve korkulan oldu.
KÜRT SOYKIRIMI...
Pandoranın kutusu açıldı ve düğmeye basıldı bir kere..
,şimdi çık çıkabilirsen işin içinden...
DTP açıklaması önceden hazırlanmışve alt versiyonları hazırlanmış hain bir senaryonun uygulamaya geçmesinin işaretidir.
Bunun yurt içi ve dışı açılımları gelecektir.
Yarın toplu mezar iddiaları ve kalıntıları da gündeme gelirse kimse şaşırmasın..
Yüzde yüz haklı olduğumuz ERmeni meselesini savunamazken bir de Kürt soykırımını mı çözeceğiz..
Müesses Nizam'dan bir çivi daha söküldü
Devlet nerede?
Devletin Milli Savunma refleksi nerede?
Devletin ülkeye ve gündeme hakim olma milli iradesi nerede?
Dikkat edin Hükümet nerede demiyorum..
Gelinen nokta hükümeti aşmış Devletin bekasının tartışıldığı bir sorun olarak ortaya çıkmıştır.
Bunu çözümü ise Devlet refleksidir.
Siyasi çözüm değil,
terörü önleme çözümü değildir.Çözüm;
Müesses nizamın yeniden tesisi ve devletin kuruluş ideolojisinin tüm kurum ve kurallarıyla yeniden tesisidir.
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06


Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x