Gün, Çağdaş Uygarlık Düzeyinin
Üstüne Çıkma Günüdür!Osmanlı İmparatorluğu göz göre göre ve kendi kendine erir iken, kimileri -
işin sonunda başlarına geleceğini bile bile- ellerini ovuşturuyordu. Tıpkı bugünkü gibi...
O gün birisi, türlü yokluk ve olanaksızlık içinde -Allah'ın izni ile- "
yok" denileni var; "
olmaz" denileni olur kıldı. Sonra cehennem ateşinden yarattığı cennetinden, bugün yine cehennemde kavrulan çocuğuna seslendi...
Büyüklük odur ki kimseye yaltaklanmayacaksın; hiç kimseyi aldatmayacaksın. Ülke için gerçek ülkü ne ise onu görecek ve o amaca yürüyeceksin. Herkes senin karşında bulunacaktır, seni yoldan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen burada direneceksin. Önünde sonsuz engeller yığılacaktır. Kendini büyük değil, küçük; araçsız, "hiç" sayacaksın.
Kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacak; ondan sonra sana "büyüksün" derler ise, bunu diyenlere güleceksin.
Gençler,
Yiğitliğimizi güçlendiren ve sürdüren sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitim ve ekin ile, insanlık ve uygarlığın, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız.
Ey yükselen yeni kuşak, gelecek sizindir!
Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz!
Gençlerimiz ve aydınlarımız ne için yürüdüklerini ve ne yapacaklarını öncelikle kendi düşüncelerinde iyice kararlaştırılmalı; onları halkça iyice benimsenip kabul edilebilir bir hale getirmeli; onları ancak ondan sonra ortaya atmalıdır.
Ben çok umutluyum ki, gençlerimiz bunu yapacak ölçüde yetişkindir. Biliyorum ki yaşlılarımız gibi gençlerimizin de deneyimleri vardır. Öyle ki ulusumuzun yakın yıllarda gördüğü acı dersler, yakın yılların en yoğun olaylar ile dolu oluşu, devrimizin gençlerini eski dönemlerin yaş-almışları kadar ve belki onlardan çokça olayın tanığı; dolayısı ile gençliğimizi yaş-almışlar kadar deneyim sahibi yaptı.
Herhangi bir gencimiz yaşadığı dönemin belki üç katı oranında olaya tanık olduğu için her gencimiz üç katı yaş sahibi sayılabilir; onları da yaş-almışlar gibi deneyimli sayabiliriz.
Gençliğimizin iye oldukları bu deneyimlerden yararlanarak, çalışkan, ülkeye yararlı ve büyük imanla donatılmış olarak görevlerini hakkı ile yerine getireceklerine eminim.
Her şeye karşın kesinlikle bir ışığa doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan güç, yalnız kutsal ülke ve ulusumun hakkındaki sonsuz sevgim değil; bugünün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanlıkları içinde yalnızca yurt ve "hakikat aşkı" ile ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik görmemdir.
Arkadaşlar!
Gençliğe bakın, Türk'ün ulusal yapısındaki soylu kanın dışavurumuna dikkat edin.
Gençlikle övünüyorum ve gençliğe güveniyorum.
"Yorulmadan beni izleyeceğinizi" söylüyorsunuz.
Fakat arkadaşlar, "yorulmadan" ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız.
Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek; yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni izlemektir. Yorgunluk her insan, her yaradılmış için doğal bir durumdur. Ancak insanda yorgunluğu yenebilecek tinsel bir güç vardır ki; işte bu güç yorulanları dinlendirmeden yürütür.
Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç çocukları!
Yorulsanız dahi beni izleyeceksiniz.
Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar.
Türk Gençliği amaca, bizim yüksek ülkümüze durmadan, yorulmadan yürüyecektir.
Yurdun bütün umudu ve geleceği size, genç kuşakların anlayış ve erkesine bağlanmıştır.
Biz her şeyi gençliğe bırakacağız...
Geleceğin umudu, ışıklı çiçekleri onlardır. Bütün umudum gençliktedir.
Gelecek için hazırlanan yurt çocuklarına, hiçbir güçlük karşısında yılmayarak tam bir sabır ve dayanıklılık ile çalışmalarını; ve öğrenim gören çocuklarımızın ana ve babalarına da yavrularının öğreniminin tamamlanması için hiçbir özveriden çekinmemelerini öneririm.
Ulusun bağrından temiz bir kuşak yetişiyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ona bırakacağım ve gözüm arkamda olmayacak.
Sizin gibi gençlere iye bulundukça bu yurt ve ulusun, şimdiye kadar elde etmeyi başardığı zaferlerin üstüne çok daha büyük zaferler koyabileceğinden kuşku duymuyorum.
Türkiye Cumhuriyeti'nin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına sesleniyorum:
Batı senden; Türk'ten çok geri idi. Manada, düşüncede, geçmişte bu böyle idi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu: O suç da senin değil, senden öncekilerin affedilmez savsamasının bir sonucudur.
Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! Bu belli... Fakat zekanı unut! Sürekli olarak çalışkan ol...
Bir gün ulusu, "sizin gibi beni anlamış gençliğe" bırakacağım için çok kıvançlı ve mutluyum.
Sırların meydana serildiği bir çağda, "
ulusal bir sır" gibi vicdanımızda sakladığımız ülkümüzün artık dile gelmesi
memnu olmadığı gibi; tersine
memnuniyet verici olmalıdır.
Türk Gençliği'nin yakın zamanda inşallah yeniden kuracağı
Türkiye Cumhuriyeti'ne, ateş ile son kez sınandığımız şu günlerde şöylece bir göz gezdirelim...
Evrenin şaşmaz düzeninden-oranından esinlenen kent gibi kent, köy gibi köyler...
En yetenekli tasarımcıların elinden çıkmış -dikine değil- enine uzayan "
doğa ile bir" yapılar...
Yüce ağaçların gölgesinde uzanan, "
petrole bulanmamış" türlü yolların üzerinde "
tütmeden gidebilen" türlü araçlar... Yurdun dört köşesinde kullanılan güneş, yel, dalga ve tatlı-sorgum erkeleri...
Üzerlerinde yelken açılıp kürek çekilen dupduru göller; "
bir içim su" gibi tertemiz denizler...
Yemyeşil ovalar, vadiler, yaylalar... Artık yırtılması gerekmeyen yüce engin dağlar...
Çağlayan ırmaklar... Kara toprağı, ak bulutlardan kıskanan yeşil ormanlar...
Yükselen yeni kuşaklara aklı ve vicdanı öğretip gerçeği gösterecek, güle-oynaya gidilesi okullar:
Başöğretmen'in aklı ve vicdanı hür öğretmenleri...
İnsanın dışarıdan baktığında dahi hastalanası gelen; yaralı sinekleri sağaltan hastaneler:
Lokman'ın hastalıkları daha belirmeden önleyen hekimleri...
Varlığını, sorulmadan duyurmayan özdek; ancak
yine "
kimsesizin kimsesi" yüce ve kutsal devletin çatısı altında, ne öksüz-yetim, ne aç-susuz, ne de yersiz-yurtsuz kalan canlılar:
Gözü doymuş, kendini bildiği için huzurlu; "
Mustafa Kemal"e ermiş mutlu insanlar...
Başını
sık-mak ya da eteğini
mini-ltmek zorunda kalmayan bayanlar...
Zamanın ruhunu ıskalamak için
Rolex'e geresinim duymayan baylar...
Çocukluğunu doyasıya yaşayanlar; gençliğinin hakkını verenler; biriktirdiği yaşların tadını çıkaranlar... Önlerine yığılan türlü
engelleri kaldırılmış "
özel insanlar"...
Teknoloji ile kolaylaşan yaşam...
Sanat ile uğraşan beyinler; spor ile dinçleşen
testiler...
Suya-toprağa doymuş, güzellikte birbirleri ile yarışan
doğasından koparılmamış bitkiler...
Karnı tok-sırtı pek kediler-köpekler; kelaynaklar-yunuslar; kucağa gelen ceylanlar ile aslanlar...
Sofralarda tüketilsin diye
kıygı içinde üretilmeyen danalar, kuzular, piliçler ve balıklar...
"
Evren'in ulu mimarı"nın ruhuna testilik eden insana yaraşan bir gezegen ancak böylesi bir devlet ile sağlanabilir... "
İnsanlığı bize öğretmeye kalkışanlar" yeterince "
ah"ını aldı bu gezegenin bugüne kadar...
Tek dişi kalmışların "muasır medeniyetleri"ni yeterince gördük:
Gün, artık çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkma günüdür!Çok mu
yükselmişiz, "
Türkiye Cumhuriyeti'nin özü"nü tanımlar iken peki...
Hiç sanmıyoruz, çünkü şöyle diyor, "
Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir ulusun çocuğu kalmalıyım" diyen
Gazi Kemal Atatürk: "
Yüksel Türk! Senin için yüksekliğin sınırı yoktur!"
Ve ekliyor
Birinci Mustafa Kemal, "
İkinci Mustafa Kemal"leri tanımlar iken: "
Ben, onların düşünü yansıtıyorum. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeylerin doyumu içindir. O 'Mustafa Kemal' sizsiniz, hepinizsiniz! Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!"
Bu anlamda bugün yanıtlanması gereken soru oldukça yalındır:
Tehlikesini geçtik... Türkiye Cumhuriyeti'nin yanında mısınız?