Günün Seçmeleri | 02.01.2009

Günün Seçmeleri | 02.01.2009

İletigönderen kgursu » Cmt Oca 03, 2009 1:07

Yeni yılda yabancılara nehirleri satabiliriz!

Necati Doğru
ndogru@gazetevatan.com


Dünyada patlayan büyük krizi önceden bilen tek uzman Profesör Nouriel Roubini, “Türkiye’nin potansiyel mali krizin eşiğinde olduğunu” söylüyor.

Tek Türkiye yok.

Batacak 12 ülke var.

“Mali krize saplanıp” batacak 12 ülkeden biri de Türkiye’dir diyor. 2002’de Türkiye “batan bankalar ülkesiydi” 2007’de Türkiye “yabancının milyar dolarlar akıtarak satın aldığı değerli bankalar ülkesi” haline gelmişti. 2008 ise iktidarın dünyanın en yüksek faizini vererek bankalarının içini doldurduğu ve bankalardaki mevduatın krediye dönüşme oranını da yüzde 50’nin üzerine çıkardığı yıl olmuştu.

2008’in sonu önemli.

2008 sonu ne oldu?

Mosmor oldu.

Dünyada Türkiye’nin yüksek faizle soyularak ve elindekileri yabancı sermayeye satarak sağladığı “güçlü Türkiye görüntüsü” 2008’in sonunda “keskin virajda beli kırılan zavallılığa” dönüştü.

2009’da ne olur?

Profesör Nouriel Roubini’ye göre “cari açığa ilaç” bulunamayabilir. Benim korktuğum Türkiye’nin başına gelebilir. Tayyip Erdoğan ve onun etrafında kümelenen yeni egemenler; cari açığı kapatacak kaynağı bulamayacaklarından “siyasi mevtaya dönüşmemek” için yabancı sermayeye “nehirleri bile üç otuz paraya satmak” zorunda kalabilirler.

***


Tevfik Çavdar’ı bilir misiniz?

Eski planlamacı!

Karınca gibi çalışkan.

78 yaşında.

Durmuyor, yine çalışıyor. Gamze Erbil, Tevfik Çavdar’ın, çarpıcı hatıralarla dolu 80 yıla dayanmış hayat tecrübesini çok rahat okunur bir üslupla kitaba dönüştürdü. Bu yeni kitapta Tevfik Çavdar, “Türkiye’deki planlamacılığın gelişmesini” anlatırken; “Biz zannederiz ki, piyasa sadece malların fiyatını belirler. Hayır, piyasanın asıl görevi neyin, ne kadar, ne için ve kimin için yapılacağını belirlemektir” diyor.

Bizim nehirler bizimdi.

Halkımız içindi.

Şimdi dünyadaki krizden çıkmak için piyasaların yeniden çalışması gerekiyor. Piyasaların yeniden çalışması için ABD dolar basıyor. AB euro basıyor.

Durmadan basıyorlar.

Basıp basıp dünyada bizim gibi parası rezerv para yerine geçmeyen ülkelere borç verme, hoppa sıcak parayla cari açıklarını kapatıp rahatlatarak onları daha çok soymaya devam etme sistemini yeniden diriltmeye uğraşıyorlar.

***


Piyasalar dirilince!

Yatırımların dağılımını; hangi malın, niçin, kimin için, neden üretileceğini, hangi süreçte üretileceğini belirleyecek. Ve Türkiye’de halkın nehirlerinin kimin için, kaç milyon dolara, ne için satılacağının da ölçüsünü getirecek. Profesör Roubini’nin öngördüğü; “mali krizin eşiğinde olan Türkiye”yi yönetenler de; piyasanın belirlediği fiyatlarla nehirleri de satmak zorunda kalacaklar. Yeni yıl, yabancılara “nehirleri satma” yılı olabilir.

Dikkatinizi bileyin.

*****


UNUTMA!

“Deniz Feneri soygunu dosyasının” Almanya’dan gelmediği, gelemediği, geciktirilip getirilmediği bir yeni yıla giriyoruz.

Bugün 82 gün doldu.

Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanlığı Almanya’dan bir dosya getirtemedi. Karıncanın kanadına bağlasalardı, 82 günde gelirdi. “Deniz Feneri dosyası”nı unutmayın..

Unutturmayın.

Önemlidir.


[img]http://haber.gazetevatan.com/images/vatanLogo_yeni.jpg[/img]
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

’Canlı’ yayın Yedi ’cenaze’

İletigönderen kgursu » Cmt Oca 03, 2009 1:12

’Canlı’ yayın Yedi ’cenaze’

yozdil@hurriyet.com.tr


Başbakan’ın canlı yayında "Biz gelmeden önce, Ankara’da kuşlar bile hava kirliliğinden ölüp, patır patır yere düşüyordu" dediği saniyede, şırrak, ekranın altına "son dakika" başlığı verildi: "Ankara’da 7 üniversite öğrencisi, doğalgaz zehirlenmesinden can vermiş halde bulundu."

"Canlı" yayın...

Yedi "cenaze."

*

Bi de kedi.

*

Havadaki kuşların akıbetini bilmiyoruz ama, çocuklarla beraber bir de kedi öldü.

*

(Adım gibi eminim, utanmadan iftira atacaklar şimdi, "Acaba içkiden mi öldüler" filan diye... Çocukların cesetlerine uyuşturucu taraması yaptırmazlarsa, yüzüme tükürün... Halbuki, üst kattaki aile de, kendini hastaneye dar atmış; babaya serum bağlı hálá.)

*

Başbakan, memleketin "çehresini" nasıl da şahane şekilde değiştirdiklerini anlatmaya devam ediyor bu arada.

*

30 yıl önce...

7 üniversiteli.

30 yıl sonra...

7 üniversiteli.

En son "Ankara Bahçelievler"de böylesine bir üniversiteli katliamı olmuştu diye düşünüyordum ki, şırrak, ekranın altına "son dakika" başlığı verildi: "İstanbul Bahçelievler"de parkta bira içen gençlere satırlarla saldırdılar!

Suratlarına suratlarına...

"Çehrelerini" parçalamışlar.

Biri öldü, ikisi komada.

*

Alkış patladı o anda!

*

Meğer ben alt yazıyı okurken, İstanbul gibi Ankara’da da "aynı ekiple" yola devam edeceğini açıklamış canlı yayında.


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Spekülatörler devleti ele geçirince...

İletigönderen kgursu » Cmt Oca 03, 2009 1:16

Spekülatörler devleti ele geçirince...


KÜRESEL krizin temel nedeni devlet-piyasa dengesinin bozulması ve piyasa içinde de finans sektörü ile reel sektör arasındaki dengenin bozulmasıdır.
Finans sektörü küresel süreci istismar ederek daha da ileri gitti... Birçok ülkede devleti ele geçirdi.
Ünlü iktisatçı Galbraiht: “Kapitalistler devletin egemenliği altında değildir... Devlet onların yürütme kuruludur...” demişti.
Türkiye de bu modaya uydu. Örneğin bankacılar, tekstilciler, turizmciler sıkışınca hemen Başbakan’a çıkabiliyor... Hemen Bakanlar Kurulu toplanıyor... Kurumlar Vergisi’nden şikayetler artınca yine geçen sene bu vergi oranı düşürülüyor...
Başbakan veya ilgili bakan işadamlarını toplayıp, yurt dışına götürüyor... Lobi oluşturuyor.
Elbette reel sektörün sorunlarını çözmek, ülkenin büyüme ve gelişmesi için gereklidir... Ayrıca reel sektörle ilgilenmek siyasi iktidarın görevidir...
Ne var ki, toplumun yüzde 90’ını oluşturan ve yıllardır işsiz kalan, özellikle son 5 yıldır yoksullaşan kesimlerle ilgilenmek siyasi iktidarın daha öncelikli görevidir. Bu kesim maalesef hiçbir şekilde mevcut hükümete derdini anlatamıyor...
Örneğin önceki sene derdini anlatmak isteyen bir çiftçi, hem küfür yedi... Hem de hırpalandı... Fındık üreticilerine Başbakan’ın tavrına tüm toplum şahit oldu.
Başbakan TÜSİAD’ın toplantısına katılıyor... Odalar Birliği’nin toplantılarına katılıyor... Ancak işçinin ve esnafın toplantısına katılmıyor...
Devlet halkın devletidir... Bu devleti idare etmek için toplum siyasi iktidara geçici olarak yetki veriyor... Eğer hükümet devletin imkânlarını yalnızca belirli bir kesim için kullanırsa halkın verdiği yetkiyi istismar etmiş olur...
İşsiz sayısı artıyor
BU günkü hükümet toplumun en önemli sorunu olarak öne çıkan “gelir dağılımı sorunu” ile “bölgeler arası kalkınmışlık farkı” sorunuyla da ilgilenmiyor... Bu hükümetin böyle bir anlayışı yok... Olsa da IMF ve sıcak para izin vermez. Zaten hükümetin gelir dağılımı ile ilgili yaklaşımının poşet dağıtmakla sınırlı olması da bu yargımızın doğru olduğunu gösteriyor...
Bazıları “”sosyal demokrat hükümetlerin, bu günkü hükümetlerden ne farkı olacak?” diye soruyor... İşte en önemli fark bu konuda ortaya çıkıyor... Sosyal demokrat hükümetler, çoğunluğa önem veriyor... Kamu yararını ön planda tutuyor... İşsizlikle mücadeleyi, yoksullukla mücadeleyi ön plana çıkarıyor... İşçi haklarını, çiftçi haklarını korumakta daha titiz davranıyorlar.
Sosyal demokrat düşünce, iktisat politikalarında toplum refahını öne çıkarıyor... Örneğin eğitim ve sağlık gibi faydası topluma giden hizmetleri devletin yapması ve planlaması öne çıkıyor...
Her ülkede kaynaklar kıttır... Önemli olan bu kaynakların nereye tahsis edileceğidir... Başka bir ifade ile kaynakların nerede kullanılacağı siyasi iktidarların tercihidir... Gelir dağılımının düzeltilmesi, yoksulluğun giderilmesi bu kaynakların kamu yararı ve toplumsal faydaları dikkate alınarak objektif bir biçimde kullanılmasıdır... Yoksa varoşlara ekmek ve kömür dağıtmakla, gelir dağılımı düzelmez... Tersine iane dağıtmak insanların onuruna dokunur... Sosyal çöküntü yaratır.
ABD ve IMF kendine yontuyor
ABD, IMF ve Dünya Bankası, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, sosyal demokrasinin yolunu kesmik için, fakirlikle mücadele programlar uygulamaktadır. Buna karşılık önerdikleri ve istedikleri ekonomik politikaların, istihdam ayağı yoktur... Gelir dağılımı ayağı yoktur...
2001 yılında bu durumu yaşadık... IMF’nin önerdiği ve Kemal Derviş’e emanet ettiği politikalar, yalnızca finans sektörünü kurtarmaya veya Türkiye’nin kısa vadeli dış borcunu ödetmeye yönelik politikalardı... Bu günkü sosyal sorunların temsilinde bu politikalar yatar...
Bu politikalar sosyal demokrat düşünceyle bağdaşmaz... Kendi standartlarına göre sosyal demokrasi tanımı yapan Kemal Derviş’in sosyal demokrat olma iddiası ise Türkiye’de gerçek sosyal demokrasinin önünü kesmek içindi... Zira Dünya Bankası ve IMF sağcılığı da biz yaparız... Solculuğu da biz yaparız... Diyor.
Sonuç olarak çok sorulan sorunun özet cevabı, Galbraiht’in sözünde saklıdır... Şimdiye kadar devlet sermayenin yürütme kurulu oldu... Sosyal demokrat yönetimlerde ise halkın yürütme kurulu olacaktır.


[img]http://www.tercuman.com.tr/v1/images/tercuman_02.gif[/img]
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

2009 için post-it’ler

İletigönderen kgursu » Cmt Oca 03, 2009 1:25

2009 için post-it’ler

katkaya@hurriyet.com.tr


2009’da girişimci ol. Başbakan’ın 102 TL’lik simit açılımı mühim.

Dik duran simit yap, ampul şeklinde simit yap, Başbakanlık civarında takıl. Zabıta gelirse "Melih Bey için ön ödemeli susamsız simit hazırlattım, buyurun. Oooh, çıtır çıtır!" filan de.

Latif- Nilüfer aşkını Vatan’ın sürmanşetinden öğrenmek Ertuğrul Özkök’ün sinirini oynatmış olabilir.

Sürpriz aşklara karşı uyanık ol. "Cameron Diaz da hoş hanım di mi Sayın Oktay Ekşi?.. Yalçın Doğan senin bu Heidi Klum’a bakışlarından pek hoşlanmıyorum..." tarzı tuzak sorularla yazar/çizer tayfasının durumlarını kontrol altında tutmaya çalış.

Acun’a ulaş ve "İçmekteyiz" adlı projeyi hayata geçirmeye çalış. Format belli. 5 kişilik ekip her gece bir evde rakı sofrası kuruyor. "Yolluğumdan kıl çıktı... Tekila şatları kaloriferde ısıtmış arkadaş, büyük hata..." tarzı muhabbetler işte, malum konsept!

İlk bölüm için büyük gazetelerin yönetmen ve yazarlarının şarap kavları ilginç olabilir. "Issız bir akşama düşseniz, hangi şarabı içerdiniz?.." anketiyle konuyu köpürt.

Bülent Ersoy’un Baha Tevfik’in "Felsefe-i Ferd"ini okumasını sağla. Türk Anarşizm Tarihi’nin bu potansiyel liderinin teorik yönlendirmeye ihtiyacı olabilir.

Kamer Genç’in kürsüde konuşma hakkı için vatandaş desteği mühim. Vatandaş uyuma, vekiline sahip çık. Kamerist/Gençist hareket engellenemez! Mutlu seneler ey şanlı liderim...

Gazeteye Kürtçe bilen düzeltmen alınması gerekiyor, rapor hazırla. Veya hazırlama, ne bileyim...

Ama ne bulvarmış!

MELİH Gökçek 15 yıldır Ankara’yı yönetiyor. Benim açımdan Ankara’da yaşamadığıma sevinmek için yeterli sebep; denizsizlik filan sonra gelir.

Yeniden aday olamayacak diye endişelenmiştim. Şimdi o ne kampanya yapar Karayalçın’a karşı! Otur, Avrupa Yakası gibi seyret...

Başbakan dün Gaziantep’i ve Erzurum’u anlatırken örnekleri bol tuttu. Kaldırımların, yeşil alanların metrekaresi artmış, gayet güzel.

AKP jargonunda "Medeniyet Birimi" olarak kullanılan "köprülü kavşak"tan kaç adet dikilmiş, hangi yollar dublelenmiş öğrendik.

Söz Ankara’ya gelince Erdoğan’ın bir şekilde komik olduğunu zannettiği, en az 4 kere dinlediğim "Ankara’ya gelenler gecekondu ışıklarına bakıp ’Ne güzel villalarmış bunlar’ diyordu. Ha-ha-ha!"yı bir daha dinledik.

Bir de Turgut Özal Bulvarı’nı.

O bulvar öyle bir bulvarmış ki; yokmuş eşi benzeri...

15 yıl oldu yahu!

Ne bulvarmış, ama ne bulvarmış!

Önümüzdeki 15 yılda bir de Recep Tayyip Erdoğan Bulvarı çaktı mı Ankara’ya, hiçbir şey olmaz artık Melik Gökçek’e.

Sonra isterse Türk Futbolu’na "Allah büyük, Beşiktaş’ı yendik" açılımını kazandıran oğluna Messi’yi alsın.


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

İletigönderen Türk-Kan » Cmt Oca 03, 2009 1:26

Yılmaz Özdil yazdı:(Adım gibi eminim, utanmadan iftira atacaklar şimdi, "Acaba içkiden mi öldüler" filan diye... Çocukların cesetlerine uyuşturucu taraması yaptırmazlarsa, yüzüme tükürün... Halbuki, üst kattaki aile de, kendini hastaneye dar atmış; babaya serum bağlı hâlâ.)

Daha da fazlasini bekliyorum; 1 ev sahibi, 3 kiz, 3 erkek....
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Hükümet doğalgaza gizli zam yapmış oldu

İletigönderen kgursu » Cmt Oca 03, 2009 1:29

Hükümet doğalgaza gizli zam yapmış oldu

esaglam@hurriyet.com.tr


HÜKÜMETİN enerji politikasındaki fiyasko devam ediyor. Son olarak Enerji Bakanlığı’nın ocak ayı başında doğalgaza indirim yapma teklifinin hükümet tarafından kabul edilmediği ortaya çıktı.

Bu öyle basit bir olay değil. Hükümetin bu kararı doğalgaza "gizli zam" anlamı taşıyor.

Daha önce doğalgaza yüzde 20’nin üzerinde zam yapılırken söylenen gerekçe; dünya fiyatlarının yükselmesi, bununla birlikte kurların yükselmesi ve otomatik fiyatlandırma gereği doğalgaza zam yapılmasının gereği idi.

O dönemde doğalgaz fiyatlarının bu fiyatlandırma sistemi gereği artabileceğini ama hükümetin vergi yükünü azaltarak bu zammın bir bölümünü yansıtmayabileceğini, bunun siyasi bir karar olduğunu, zaten üretim düşerken piyasalar çok kötü hale gelmişken hükümetin böyle bir karar alıp zammı daha az yansıtmasının doğru olacağını söylemiştik.

Ama hükümet vergide fedakarlık yapmadı, tam kış ayları başlamışken doğalgazda vergi indirimi yapmadı. Dünya fiyatlarındaki artışı aynen sanayiciye ve halka yansıttı.

Sonuç ne oldu; yılbaşından buyana doğalgaza yapılan zamların toplamı yüzde 80’i aştı, zaten işsizlik çığ gibi büyürken üretim maliyetleri arttı, insanlar doğalgaz pahalı diye, ısınmak için kömüre yöneldiler, büyük şehirlerde bariz biçimde hava kirliliği yeniden artmaya başladı.

O dönemde zam yapılırken, dünya fiyatlarında, petrol fiyatlarının 6 ay civarı gecikmeli etkisi nedeniyle, yılbaşından itibaren fiyatların düşeceği, bu indirimlerin aynen doğalgaz satış fiyatlarına yansıtılacağı söylenmişti.

Bir ara doğalgazdaki fiyatlandırma sistemi nedeniyle, şubat ayında bu indirimin yapılabileceği, daha önce resmi olarak indirim yapılamayacağı söylenmişti.

Daha sonra gördük ki; doğalgazda istenildiği zaman, daha doğrusu her ay başında geçerli olacak biçimde fiyat ayarlaması yapılıyormuş...

Enerji Bakanlığı geçtiğimiz hafta bu çerçevede ocak ayı başında doğalgaz fiyatlarına, dünya fiyatları ve kurları hesaplayarak yüzde 15 indirim yapılması gerektiğini belirledi. Bu hesaplamalara göre mevcut seyir ve kurlar devam ettiği sürece, buna ek olarak şubatta yüzde 7, martta yüzde 7 daha indirim yapılacağı belirlendi. Eğer kurlar daha aşağı gelirse, özellikle mart ayındaki indirim oranı daha da büyüyebilecekti.

KÖTÜ YÖNETİM AÇIĞA ÇIKTI

Ancak Enerji Bakanlığı’nın bu isteğinin ekonomi bakanlarından geri döndüğü ortaya çıktı ve ocak ayı başında planlanan indirim yapılmadı.

Eğer ocak ayında bir indirim gerekmiyorsa Enerji Bakanlığı neden indirim talep eder, eğer teknik olarak indirim gerekiyorsa, o zaman niye indirim yapılmaz?

Bu olay da yaşanan fiyaskoyu ortaya koyuyor. Zam gerektiği zaman, vergiden fedakarlık etmeyip bu zammı aynen yansıtıyorsanız, indirim gerektiği zaman da yapmak zorundasınız.

Bu indirimin gerektiği halde yapılmaması, vatandaşı ve sanayiciyi bu kriz ortamında, bilerek, daha da zora sokmak demektir, başka bir anlamı olamaz...

Ekonomiden sorumlu bakanlar indirim gereğine rağmen bu kararı önledilerse o zaman bunun tek sebebi olabilir; o da Botaş’ın, enerji KİT’lerinin yani toplam KİT dengesinin yüksek açığıdır. Botaş’ın mali açıdan zor durumda olması her ödemesinde sıkıntı çekmesi tüm ekonomi yönetimini zor durumda bıraktığı için, "madem öyle indirimi yapmayıp bir miktar kaynak sağlayın" demiş olabilirler. Bu kararı veren de tabi ki Başbakan’ın kendisidir...

Eğer bunu söyledilerse, bunun bir anlamı şudur ki; "Biz iyi yönetemedik, Botaş’ı bu kadar zor durumda bıraktık, o zaman kötü yönetimin faturasını halka ve sanayiciye ödetelim..."

Ekonomi kötü yönetiliyor, kriz döneminde bu kötü yönetim iyice ortaya çıkmaya başladı...


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Modernleşme ve cıs-tak ritmi

İletigönderen kgursu » Cmt Oca 03, 2009 1:41

Modernleşme ve cıs-tak ritmi

zlivaneli@gazetevatan.com


Hayatta bazı şeyler göründüğünden daha önemlidir.

En hafif sayılan konular bile, üzerinde düşünüldüğü zaman bizi temel sorunlarımızı kavramaya yönlendirebilir.

Türkiye’de sadece göbek atmaya ve gözyaşı dökmeye araç edilen müzik, aslında bize varoluşumuzla ilgili birçok şey anlatmakta.

Modernleşme problemlerimizi birer birer otaya çıkartmakta.

***


Müzik mağazalarına gidip “Alaturka şarkılar seçkisi” aradığınız oldu mu hiç?

Hani içinde Yesari Asım Arsoy, Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar bestelerinin, eski İstanbul türkülerinin toplu halde bulunduğu CD’ler.

Ararsanız bu seçkilerden bol bol bulabilirsiniz ama bir tek şeyi bulamazsınız:

O da bu şarkıların cıs-tak, cıs-tak disko davullarına boğulmamış olan halidir.

İlginç bir biçimde bu albümlerin hepsinde bilgisayardan indirilen davullar çalınmış.

Sonuç korkunç.

Şarkıların kendi içinde binbir aksan ve incelik taşıyan ritimleri, mekanik bir bilgisayar davuluna kurban edilmiş.

Bu şarkıların artık ne tadı var ne tuzu.

Çünkü yanlış bir bileşim yapılmış.

“Sazlar çalınır Çamlıca’nın bahçelerinde” diyen şarkıya, New York diskolarının alt yapısı yerleştirilmiş.

Yani altı kaval üstü şeşhane olmuş.

Sonuç gerçekten umut kırıcı.

İnsan kendisini hakarete uğramış hissediyor.

Belli ki bu albümlerin yapımcıları, şöyle modern davullar koyalım da çağı yakalayalım diye düşünmüşler.

Ama tam tersine, bütün çağların dışına düşen bir zevksizliğe sürüklenmişler.

Bazı yabancı turistler, gidip orijinal Türk müziği arıyor ama kendilerine bu cıs-tak davulları sunulduğu için almadan gidiyorlarmış.

***


Sadece bu örnek bile Türk modernleşmesi dediğimiz şeyin ne kadar sancılı bir süreç olduğunu anlatmaya yeter.

Geleneksel üslupları reddeden ama çağdaş bir yoruma da kavuşamayan mimarimize, kentleşmemize, müziğimize bakın; çarpıklığı bütün açıklığıyla göreceksiniz.

***


Aslında müzik, toplumu anlamak için büyük bir kılavuzdur.

Bir örnek daha vereyim: Şimdi hemen hemen her şarkıda duyulan ve “civciv çıkacak-kuş çıkacak” diye tarif edilen bir ritim var.

Herkes bunu Türk müziği sanıyor.

Ama Osmanlı müziğinde bu ritim kesinlikle kullanılmamış.

Biz bugün Osmanlı ritimlerini değil, Araplardan ithal edilmiş olan bir ritmi temel üslup haline getirmişiz.

Aynen, bizde hiç bulunmayan göbek dansını milli dans ilan etmiş olmamız gibi.

Musahipzade Celal “Eski Türk Yaşayışı” adlı kitabında buna değiniyor ve “Bizim ne şehrimizde ne köyümüzde var bu acayip dans!” diyor.

***


Kısaca demek istiyorum ki: Modernleşmenin hatalarını “Efendim geleneklerimizden kopup Batıcılığın pençesine düştük!” klişesinin kolaycılığına kaçmadan, daha derinlemesine düşünmek gerekiyor.


[img]http://haber.gazetevatan.com/images/vatanLogo_yeni.jpg[/img]
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

“Öteki”

İletigönderen kgursu » Cmt Oca 03, 2009 1:47

“Öteki”

tkiremitci@gazetevatan.com


Esat Ahmet Koraltan, Demokrat Parti kurucularından Refik Koraltan’ın yeğeni. Aşağıdaki alıntılar, onun “Öteki” adlı kitabından:

***


“Öğretmenlerimin ‘sen Refik Koraltan’ın nesi oluyorsun’ diye her soruşlarında, korku ve kuşku içinde, ne taraftan olduğunu anlamaya çalışırdım karşımdakinin. Taraf olmak, öteki olmak, biz olmak... Hepsini öğrenmiştim çocuk yıllarımda.”

***


“Sorunun tonlamasında ya da gözlerde ipuçları aramaktan yorgun düşmüştü çocuk gözlerim. Demokrat Parti sempatizanıysa eğer sorgulayan, yani bizdense, kurtarırdım paçayı. Hatta faydasını bile görürdüm bazen. Sevgiyle okşardı başımı teyzeler, amcalar.”

***


“Ben yapmadım, ben hiçbir şey yapmadım!’ diye haykırmak gelirdi içimden. ‘Bu memleket çok çekti senin amcandan’ diyerek küçük bir çocuğun yüzüne öfkelerini kusmaktan çekinmeyenlerle bile karşılaşmıştım. Ben mi? Benim ne çektiğimle kimse ilgilenmiyordu ki zaten!”

***


“Evimiz, bütün varlığını tüketmiş Divriğili bir hanedanın son kırıntılarıyla yapılmıştı. Babaannem ve Sıtkı Amcamın vefatıyla büyük aile dağılmış, ihtilal de babamı emekli olmaya zorlamıştı. Çünkü devletin gözünde o artık ötekiydi. Ona güvenilmezdi.”

***


“Emperyal gücün küresel baskısını bir yana koyalım, bizler kendi topraklarımızdaki farklı renkleri yaşatmak için ne çaba harcıyoruz? Rengârenk dokunmuş bir kilim üzerinde dolaşır gibi dolaştığımız Anadolu’muza bu doyumsuz renk cümbüşünü veren de etnik, dinsel ve mezhepsel, kısacası kültürel farklılıklarımız değil mi?”

***


“Diyelim ki herkes Türk, Sünni Müslüman, bütün kadınlar başını açmış ya da herkes aynı cemaat önderinin peşinde. Sözün kısası, birbirimizi yiyip durduğumuz farklılıkları sona erdirmişiz. Ne güzel değil mi, harika!

Bu dünya bizlere sevgi ve barış mı getirir, yoksa yeni ayrılıklar, yepyeni çatışma alanları mı? Öteki olmak, ötekini dışlamak öyle bir kısır döngü ki canlar, bulursunuz. Mutlaka bir ‘öteki’ bulursunuz.”

***


Bu alıntıları okurken ne hissettiniz? Yoksa ilk paragraftaki “Demokrat Parti” ismini okuyunca gardınızı baştan aldınız mı? Hatta bu köşeyi de her sabah “bakalım ne yazmış sosyal demokrat bozuntusu” diyerek mi okuyorsunuz?

O zaman müjdemi isterim: Esat Ahmet Koraltan’ın kitabını okuması gereken ilk kişi sizsiniz!


[img]http://haber.gazetevatan.com/images/vatanLogo_yeni.jpg[/img]
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x