Günün Seçmeleri | 08.01.2009

Günün Seçmeleri | 08.01.2009

İletigönderen kgursu » Cum Oca 09, 2009 3:15

İsrail ve Ergenekon

Can Dündar
can.dundar@e-kolay.net


İsrail saldırganlığını mı yazmalı bugün, Ergenekon operasyonunu mu?
Tel Aviv’deki devlet teröründen mi söz etmeli; Türkiye’deki terör-devlet ilişkisinden mi?
İyisi mi, bize ikisinden de bahsetme fırsatı bahşeden, eski bir dosyayı açalım:
* * *
İsrail’i ilk ziyaret eden Türk Başbakanı Tansu Çiller’di.
“Tarihi gezi”, 1994’ün 3 Kasım günü başlamıştı.
Resmi temasların ardından Mossad’a gittiler.
O gezide Çiller’in yanında, MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, yardımcısı Mehmet Eymür ve Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar vardı.
Ziyaretin amacı, terörle mücadele ve istihbaratta işbirliği imkânlarını araştırmaktı.
Normalde güvenlikçiler arasında konuşulacak bu konuya Başbakan’ın müdahil olması garipti. Ama gariplik burada kalmadı.
Çiller, bir ara MİT’çilere dönüp “Bizi yalnız bırakabilir misiniz?” diye sordu. Köksal ve Eymür çıktılar.
Çiller ve Ağar, Mossad’la toplantıya devam ettiler.
* * *
Çiller’in hedefi Suriye’deki Öcalan’ın yakalanmasıydı.
Özel Harekât, bu işle görevlendirilmişti.
Dairenin başında, dün gözaltına alınan İbrahim Şahin vardı. 1994 başında “acilen” ihtiyaç duyduğu bazı malzemeleri raporla bildirmişti. Başbakan da o malzemeler için Mossad’dan yardım istemeye gitmişti.
Çiller döndükten 10 gün sonra Emniyet ambarına, İsrail’den koliler geldi. Ambalajı açılmadan Özel Harekât Dairesi’ne teslim edildi.
Emniyet’in 15 Kasım 1994 tarihli kayıtlarına göre gelen malzemenin dökümü şöyleydi:
2 adet 12,7 çapında Baretta dürbünlü tüfek...
8 adet pompalı av tüfeği...
100 adet hedef aydınlatıcı...
15 adet nişancı spot ışığı...
150 adet görülebilir lazer ışığı...
145 adet silah üstü dürbün...
20 adet gece görüş gözlüğü...
Sonra farklı malzemeler de geldi:
280 adet Uzi otomatik tabanca... 20 adet 7.62 mm. Galli tüfek... 100 adet susturucu... Işıklı cam kırma aleti... Alev makinesi... Mengene... Kapı kırma tokmağı... Ses bombası... Sis bombası... Dinamit... Çene açma aleti... Keskin nişancı elbisesi... İniş kayma takımı... Dağcılık ipi... Tel kesme makası... Köpek kovucu... Komando bıçağı...
Liste, “suikast kokuyor“du.
* * *
Özel Harekât timleri bu silahlarla, İsrailli uzmanların gözetiminde Antalya Bey dağlarında eğitim yaptılar.
Ama amaçlanan operasyon gerçekleştirilemedi.
Seçim öncesi Çiller’e “Apo’nun kellesi” verilemedi.
“Ne var bunda, devlet bir operasyona niyetlenmiş, olmamış” diyebilirsiniz?
Zaten asıl mesele, bundan sonrasında... O silahlarla daha sonra ne yapıldığında...
İsrail silahları, Emniyet’e 1994 Kasım’ında ulaşmıştı.
Peki Türkiye’yi karıştıran ve bugün hâlâ karanlıkta kalan provokasyon ve faili meçhul cinayetler ne zaman tırmanışa geçti:
1994 sonunda...
Aralık 1994: Özgür Ülke gazetesi kundaklandı.
Mart 1995: Hasan Ocak boğularak öldürüldü.
Mart 1995: Gazi Mahallesinde Alevi kahvelerinin taranmasıyla başlayan olaylarda 17 kişi öldürüldü.
Nisan 1995: Sultanahmet’e cuma çıkışı bomba kondu.
* * *
Liste uzayıp gidiyor.
İşte Susurluk budur!
Susurluk skandalında sokağa dökülenlerin Ergenekon soruşturmasına niye kuşkuyla yaklaştığını merak edenlerin “Soruşturma niye yakın tarihin kanlı izbelerine değil de ha bire hükümete muhalif isimlere doğru seyrediyor” sorusuna kafa yormaları gerekir.
Halbuki tahkikat, örneğini verdiğim türden konulara girse, bu arada Türk-İsrail silah ticaretinin de bir dökümü çıkarılsa ne kadar faydalı bir tarihi belge olur; düşünsenize...


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

10 maddede dünkü dalga neden çok ama çok önemli?

İletigönderen kgursu » Cum Oca 09, 2009 4:01

10 maddede dünkü dalga neden çok ama çok önemli?

rcakir@gazetevatan.com


Ergenekon kapsamında bugüne kadar birbirinden ilginç isimler gözaltına alındı ve bunların çoğu da tutuklandı. Fakat dün “en önemli dalga” nın yaşandığını söyleyebiliriz. “Neden en önemli dalga?” sorusunu yanıtlamaya çalışacak olursak:

1) Davanın başlaması ve duruşmalarda fazla heyecanlı anlar yaşanmaması nedeniyle Ergenekon eski popülerliğini kaybetmişti. Dün bunun aldatıcı olduğunu gördük.

2) AKP hükümetinin, Ergenekon’u kapatma davası süresince pazarlık unsuru olarak kullandığını, kapatmama kararının ardından konuya eski ilgi ve desteğini kestiği yolunda neredeyse bir görüş birliği oluşmuştu. Hatta en ateşli destekçileri bile soruşturmanın daha fazla derinleştirilmesi konusundaki ümitlerini kaybetmeye başlamışlardı. Bütün bunların yanlış olduğunu anladık.

3) Hurşit Tolon ve Şener Eruygur gibi iki emekli orgeneralin ardından daha fazla üst düzey emekli askerin soruşturmaya katılmasının zor olacağı düşünülüyordu. Tuncer Kılınç ve Kemal Yavuz başta olmak üzere çok sayıda eski subay da gözaltına alındı.

4) Kimlik ve konumları tam olarak netleşmemekle birlikte albay, binbaşı ve yarbay türbesinde muvazzaf subaylar da gözaltına alındı ki dünün en az dikkat çeken en çarpıcı gelişmelerinden biridir.

5) Operasyonun ilk flaş isminin Yalçın Küçük gibi toplumun hemen hemen tüm kesimleri tarafından bilinen; yine her kesimden seveni ve nefret edeni bol olan bir aydın olması dünkü dalgayı başlıbaşına medyatik kıldı.

6) Susurluk mahkumu eski polis şefi İbrahim Şahin’in de gözaltına alınmış olması, soruşturmada Susurluk ayağının daha da güçleneceği ve buna bağlı olarak yeni gözaltılar olabileceğinin işaerti olarak algılandı.

7) Dönemin MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç’a ek olarak dönemin Genelkurmay Hukuk Müşaviri Erdal Şenel ile YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ün de alınmış olması Ergenekon’a ilk kez ciddi olarak 28 Şubat süreciyle hesaplaşma boyutu kattı.

8) Dünün en önemli ismi hiç kuşkusuz Sabih Kanadoğlu’dur. 28 Şubat sürecinin son dönemine yetişen Kanadoğlu’nun en belirgin vasfı emekli olduktan sonra da bir tür “baş içtihat mercii” fonksiyonu görmesi ve AKP hükümetine karşı neredeyse tek başına çok etkili bir muhalefet yürütmesidir. Kanadoğlu’nun evlerinin aranması, savcıların, onun içtihadıyla tetiklenen 27 Nisan süreciyle de hesaplaşmayı düşündüklerini gösteriyor. Öte yandan soruşturmaya ilk kez ciddi bir biçimde yüksek yargı ayağı eklenmiş oluyor ki Kanadoğlu bile gözaltına alınabiliyorsa birçok eski yüksek yargı görevlisinin de kapsama alanına girebileceği akla geliyor. Bunun bir diğer anlamı Ergenekon soruşturması destekçileriyle yüksek yargı arasında da zaten varolan ama pek su yüzüne çıkmayan çatışmanın şiddetleneceğidir.

9) Bedrettin Dalan isminin de altını çok ama çok kalın çizgilerle çizmek gerekiyor. Uzun zamandan beri Dalan’ın adı açık ya da örtülü bir şekilde “derin devlet” le bağlantılı bir şekilde anılırdı. İlk kez bu söylentileri savcıların da fazlasyıla ciddiye aldıklarını gördük. Bakalım Dalan söylediği gibi ilk fırsatta ülkeye dönecek mi, yoksa soruşturmanın gelişimini gözlemek için ABD’deki ikametini uzatacak mı?

10) Dünkü dalga, Ergenekon soruşturmasının kolay kolay bitmeyeceğini net olarak bizlere gösterdi. Bugüne kadar soruşturma kapsamına alınan isimleri tek tek hatırladığımızda, Türkiye’de “ulusalcılık” olarak bilinen ve son yıllarda ortaya çıkmış olan siyasi hareketin öne çıkmış isimlerinin çoğunun devre dışı bırakılmış olduğunu görüyoruz. Ancak ulusalcı hareket tam anlamıyla bitmemiş olduğu göz önüne alınırsa yeni dalgaların yolda olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

28 Şubat, 27 Nisan süreçlerinin de soruşturmaya dahil edilmiş olması Ergenekon’un bambaşka boyutlar kazanmakta olduğunu bizlere gösteriyor.


[img]http://haber.gazetevatan.com/images/vatanLogo_yeni.jpg[/img]
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Başbakan’a ders

İletigönderen kgursu » Cum Oca 09, 2009 4:12

Başbakan’a ders

ahmethakan@hurriyet.com.tr


SAYIN Başbakan...

Eğer, "Ulan adam oldun da bize ders mi veriyorsun?" falan demezseniz...

Ve de sıkılmazsanız...

Haddim olmayarak...

Size küçük bir "üslup dersi" vermek isterim...

Zira çok ihtiyacınız var...

* * *

Sayın Başbakan...

İsrail’e seslenirken, "Biz, dedeleriniz, ecdadınız kovulduğu zaman, sizi kalkıp da bu topraklarda ağırlayan, bu topraklarda misafir eden Osmanlı’nın torunları olarak konuşuyoruz" demişsiniz...

Biliyorum, niyetiniz kötü değil, içiniz temiz...

Aslında, "Biz, Yahudi düşmanı değiliz" mesajını vermek istiyorsunuz...

Aslında, "Batı, Yahudi düşmanlığı yaparken bizim atalarımız Yahudilere kucak açmıştı" demek istiyorsunuz...

"Biz işte böyle bir medeniyetten geliyoruz" havası atarak, geçmişinizle böbürlenmek istiyorsunuz...

Fakat Sayın Başbakan...

Bunu öyle bir üslupla ifade ediyorsunuz ki...

Bir çuval incir berbat oluyor...

Konuşmanın şehvetine kapıldığınızdan mıdır nedir, sözlerinizin nereye gideceğini bilemiyorsunuz...

Nasıl mı? Anlatayım...

* * *

İsrail’e, "Deden kovulduğunda seni burada benim dedem misafir etmişti" diyorsunuz ya...

Böyle bir cümle kurmak...

500 küsur sene evvel Osmanlı’nın kucak açtığı tüm Yahudileri, bir potada eritip bugünün İsrail’iyle özdeş hale getirmek anlamına gelir...

Bu da tehlikeli bir yaklaşımdır...

Çünkü bunun sonu İsrail’in yapıp ettiği her şeyden Yahudi ırkını sorumlu görmeye kadar gider ki aman Allah muhafaza!

Düşünün:

Eğer İsrail’in yapıp ettiği her şeyden tüm Yahudileri sorumlu tutacaksak...

İsrail’in Filistinlilere reva gördüğü zulme İsrail’in içinden karşı çıkanları nereye koyacağız?

"Benim İsrail’e karşı duyduğum öfke, bir Müslüman’ın duyduğu öfkeden daha az değil" diyen, İstanbul Yahudilerinden dostumuz sosyalist Roni Margulies’i nereye sığdıracağız...

Kendisine bin selam olsun, İsrail karşıtlığıyla maruf Noam Chomsky adlı Yahudi düşünürü nereye koyacağız?

İsrail’in dışında yaşayıp da olup bitenlerden fena halde rahatsız olan Yahudileri nasıl değerlendireceğiz?

Sayın Başbakan...

Keşke "bir düşünüp beş söylemek" yerine "beş düşünüp bir söyleseniz"...

Akif’in yerine gelene dair

DUYDUM ki Akif Beki’nin yerine Kemal Öztürk atanmış...

Başbakan Erdoğan’ın medyayla ilişkilerini bundan böyle Kemal arkadaşımız düzenleyecekmiş...

Kemal’in eski Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın basın danışmanlığını yürütürkenki performansına baktığımda "eyvah" demekten başka elimden bir şey gelmiyor...

Kendisini, danışmanlığını yaptığı zattan bile daha fazla önemseyen bir yapısı vardır Kemal’in...

Bir de henüz kayıtlara geçmeyen hırtlıkları...

Mesela...

Dolmabahçe Sarayı’nın önünde park edilmemesi gereken bir yere arabasını park ettiği için kendisini uyaran zavallı polis memurunu sürdürmüştü...

Mesela...

Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir polis komiserini yumruklamaya kalkışmıştı...

(Not: Eğer Kemal isterse bu iki olayın ayrıntılarını da aktarırım.)

Başbakan Erdoğan’ın medya karşısındaki celallenmelerini aklıma getirdikçe...

"Acaba bu türden sabıkaları nedeniyle mi Kemal’i bu göreve layık gördü" diye düşünmekten kendimi alamıyorum...

Yoksa haberciler için "fiili saldırılara karşı gard almak" dönemi mi başlayacak?

Neyse... Neyse...

Öyleydi böyleydi ama Akif Beki’nin yerini Kemal Öztürk gibi biriyle doldurmaya kalkmak, en azından Akif’i hafife almak gibi geldi bana...

Bu kadarı da fazla

CUMHURİYET’in Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, "Ergenekon / Her yere kon" diye hayli çocuksu bir espricik yaptığında fazla kale almamıştım...

Ama artık alıyorum...

Çünkü bu iş böyle giderse korkarım sıra...

Bizim mahallenin "Bunlar hepimizin başını örtecek" diye paranoyanın dehşetini yaşayan laikçi teyzelerine, "Mahalle baskısı almış yürümüş" diyen Binnaz Toprak Hoca’ya, sınıfının farkında olmayıp kendini "anti-Tayyip" cereyana kaptıran kapıcı Cemal’e, muhalefetin daniskasını yapan CHP Lideri Deniz Baykal’a, kelle avcısı Kemal Kılıçdaroğlu’na, internet sitelerinde gayet naif / gayet laik yorumlar attıran heveskâr yorumculara, laik cephenin şanlı direnişçisi Hüsamettin Cindoruk’a falan gelecek...

Balbay! Haklıymışsın... Bu Ergenekon her yere konuyor vallahi...


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Muska...

İletigönderen kgursu » Cum Oca 09, 2009 4:16

Muska...

yozdil@hurriyet.com.tr


Bir iki ay önce...

Canlı yayına geldi.

Uğur Dündar soracak.

O cevaplayacak.

Oturdular haber masasına...

Yaka mikrofonları takılıyor.

Ceketinin içinden mikrofon kablosu geçirilirken, pat diye bi şey düştü yere...

Muska.

*

Din tüccarlarının, Atatürk düşmanlarının yamyamlar gibi vahşi çığlıklar atarak, kazana ittirmek istedikleri adam.

*

Sabih Kanadoğlu’ydu o.

*

Tek güvencimiz olan "hukuk"un kimleri içeri tıkmaya çalışıp, kimleri kolladığına bakıyorum da... Artık hepimizin, hiç olmazsa can sağlığı için, birer muskaya ihtiyacı var sanırım.

*

"Peki sıradaki kim?" derseniz...

Anlatayım.

*

50’li yıllar...

Cadı avı var!

Uğur Dündar’ın rahmetli babası -ki, oğluna bak babasının karakterini tahmin et- Tekirdağ Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şube Şefi... Kapı komşuları, beyefendi bir adam, kamu kurumunda müdür, ailece görüşüyorlar. Gel zaman git zaman, polis şefi öğreniyor ki, komşuları olan o beyefendi adam "azılı komünistler" listesinde... Nereye gitse, gölge gibi, adım adım takip ediliyor, kiminle görüştü, nereye girdi çıktı, nefes bile alsa kayda geçiriliyor... "Allah Allah?" diyor polis şefi kendi kendine, komşusuna bakıyor, hiç öyle bir gözlemi yok... İşinde gücünde, çevresine saygılı, güzel bir aileye sahip, karıncayı incitmeyen bir adam, nasıl olur da "azılı, tehlikeli" listesinde olabilir? Takıyor kafaya... Dosyasına bakıyor... Öğreniyor ki, İstanbul’da "mimli" birinin evi basılmış, o evde bir kitap bulunmuş, o kitabın içinden bir gazete kupürü çıkmış, o gazete kupüründe, evi basılan "mimli" adamla birlikte, 15 kişinin ismi var... Ve, komşunun ismi de, o 15 kişinin arasında... O nedenle hepsi takip ediliyor... Merak ediyor polis şefi... Nedir bu gazete kupürü? Neden bu 15 kişinin ismi o listede yer alıyor? Gazete arşivlerine giriyor, inceliyor. Şunu buluyor... Gazete, ödüllü bulmaca yarışması yapmış, kazanan 15 kişinin ismini, gelip ödüllerini alsınlar diye, liste halinde yayınlamış!


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Türk yargısının Ergenekon sınavı

İletigönderen kgursu » Cum Oca 09, 2009 4:20

Türk yargısının Ergenekon sınavı

fbila@milliyet.com.tr


Ergenekon soruşturması hızla yuvarlanan bir kartopu gibi büyüyor. Dün gerçekleşen yeni gözaltılarla gözler yeniden bu soruşturmaya çevrildi.
Yeni dalgayla, kamuoyunun yakından tanıdığı isimler gözaltına alındı. Eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, emekli orgeneraller Tuncer Kılınç, Kemal Yavuz, eski Genelkurmay Adli Müşaviri emekli Tümgeneral Erdal Şener, Prof. Dr. Yalçın Küçük dikkat çeken isimlerdi.
Ayrıca Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun evinin aranması da ilk kez karşılaşılan önemli bir gelişmeydi.

İki ayrı eksen
Ergenekon soruşturmasında göze çarpan iki ayrı eksen var:
Birincisi, bazı zanlıların konut veya işyerlerinde yapılan aramalarda ortaya çıkan silahlar, bombalar, bazı suikastlarla ilgili yeni bilgiler ve açıklamalar. Bu eksende yürüyen soruşturma kapsamına girenler daha çok eski güvenlik mensupları ve emekli olduktan sonra ilişkide bulundukları sivil kişilerden oluşuyor.
İkinci eksen ise kamuoyunda konuşmalarıyla, yazılarıyla, kitaplarıyla, televizyon yorumlarıyla bilinen, kamuoyunun aydın olarak tanımladığı, profesörler, emekli üst düzey komutanlar. Bu kapsamdaki isimlerin ortak özelliği son dönemde “ulusalcı” olarak tarif edilmeleri. CHP lideri Deniz Baykal’ın, “Hukukun değil siyasetin icabı yerine getiriliyor” eleştirisinde bulunmasının nedeni daha çok bu isimler.

Baykal’ın yorumu
Ergenekon soruşturması ve davasının siyasi alanda çok tartışılacağı açık. Nitekim CHP lideri Baykal, davayı ve soruşturmayı iktidarla ilişkilendiren bir yorum yaptı. Baykal, kesin bir ifadeyle, Ergenekon davasının arkasında hükümetin olduğunu iddia etti.
Gözaltına alınanların ortak özelliklerinden birinin de iktidara muhalif olmaları. Bu noktadan hareketle, dava süreci boyunca muhalefet, siyasi tartışma açacak ve bu yönde eleştirilerini sürdürecektir.
Baykal, dünkü açıklamalarında doğrudan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı suçlayarak, “Bu davanın gelmekte olduğunu çok önceden açıkladılar” diyerek, davayla siyaset arasındaki ilişkiyi en üst düzeyde öne sürmüş oldu.
Bu yönüyle Ergenekon soruşturması ve davası, siyaset kurumu ve özellikle de siyasi iktidar açısından önemli bir sınav niteliği taşıyacaktır. Baykal’ın iddiaları, eleştirileri ve suçlamaları önemli ve ağırdır. İktidarın, bu iddiaları, tatmin edici biçimde aydınlığa kavuşturması, hızlı ve şeffaf biçimde karşılaması gerekecektir.

Yargının sınavı
Ergenekon davası ve devam eden soruşturmanın ulaştığı boyutlar, Türk yargısı için de bir sınav niteliği taşımaktadır.
Silahlı eylem veya eylem hazırlığı içinde oldukları iddia edilenlerle, üst düzey görevlerde bulunmuş ünlü isimlerin aynı soruşturma ve dava içine alınmaları, terör örgütüne veya gizli örgüte üye olmakla suçlanmaları, dış dünyanın da dikkatlerini Türk yargısı üzerine çevirmiş durumdadır.
Türk yargısının vereceği sınav, aynı zamanda Türk demokrasisinin ve hukukun üstünlüğü ilkesinin de sınavı olacaktır.
Türk yargısı, siyasallaştığı iddiasıyla karşı karşıyadır. Bu da Türk yargısı açısından Ergenekon davasının ve soruşturmasının önemini ve hassasiyetini artırmaktadır.


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Ergenekon ve Garih cinayeti

İletigönderen kgursu » Cum Oca 09, 2009 4:26

Ergenekon ve Garih cinayeti


Ergenekon davası birbirinden çok farklı görünen hadiseleri ihtiva ediyor. Şemdinli'de Sefer Yılmaz'a ait Umut Kitapevi'ne atılan bombalardan, Alparslan Arslan'ın Danıştay'a saldırısına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in tuttuğu günlüklerden, Susurluk'un aydınlatılmamış dosyalarına kadar uzanıyor. Bir bakıyorsunuz, kapandı denilen davalar bile su yüzüne çıkıyor. Sözgelimi, Üzeyir Garih cinayeti.
Alarko Holding'in İthalat Koordinatörü ve ailenin yakını Doğan Kasadoğlu, Silivri'deki mahkemeye verdiği dilekçede, cinayet günü yaşanan bir olaydan bahsetti: Garih'in torunu Tal'ın kendisine polis süsü veren kişilerce kaçırıldığını, meselenin üzerine gidilmesi halinde Garih cinayetinin Tal'ın üzerine yıkılacağı tehdidiyle aileye baskı yapıldığını iddia etti.
O günlerde, bu iddialar yalanlanır düşüncesiyle konuya girmedim, bekledim. Hem Kasadoğlu söylediklerinde ısrarlı davrandı; iddialarını tekrarladı. Hem de aile fertleri onu tekzip edecek tek bir açıklama yapmadı. Üstelik, başka bilgilere de ulaşıldı. Üzeyir Garih cinayetini işlediği için mahkûm olan Yener Yermez'in, Ergenekon davası sanığı emekli Albay Fikri Karadağ'ın emrinde, Hasdal Kışlası'nda askerlik yaptığı ortaya çıktı. Fikri Karadağ'ın, Kuvayı Milliye örgütünün başkanı olduğu, arkadaşlarına Kur'an, bayrak ve silâh üzerine şu garip yemini ettirdiğini biliyoruz: "Kutsal Kuran'ımız, bayrağımız ve silâhlarımız üzerine! Türk anadan, Türk babadan doğmuş, soyunda dönme olmayan Türk oğlu Türküm ben. Türk milletini dünyanın efendisi yapmak uğruna, yılmadan çalışacağıma, Türk vatanını ve Türklük camiasının şan ve şerefini korumayı canımdan aziz bilip, icabında vatan, cumhuriyet ve bayrak uğrunda seve seve canımı feda edeceğime, namus ve şerefim üzerine ant içerim. Ne mutlu Türküm diyene."
Karadağ, 15 Haziran ile 9 Ağustos 2001 arasında Hasdal'daki 3. Kolordu Komutanlığı yardımcılığı ve Mekanize Piyade Tümeni emrinde çalışıyordu. Garih cinayetten 16 gün önce, 10 Ağustos'ta, İstanbul Yeni Levent Silâhlı Kuvvetler Akademik Öğretim Başkanlığı emrine verilmişti. Ayrıca, Ergenekon soruşturmasının derinleşmesine yol açan, Ümraniye bombalarının sahibi emekli astsubay Oktay Yıldırım da, 6 yıl, Hasdal'da görev yapmıştı. Yıldırım, Ağustos 1999'dan 1 Nisan 2005'e kadar Hasdal Kışlası 6. Piyade Tugayı'nda vazifeliydi.
Tabii bütün bunlar bir tesadüf de olabilir; Organize bir suçun işaretleri de. Ama her halükârda, Ergenekon öyle hafife alınacak bir olay değil.


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Hesaplaşma...

İletigönderen kgursu » Cum Oca 09, 2009 4:32

Hesaplaşma...

bcoskun@hurriyet.com.tr


"DOKUZUNCU dalga" mı, "onuncu dalga" mı?..

Suçlananlar; eski YÖK Başkanı, Yargıtay Onursal Başsavcısı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri...

Orgeneraller..

Hâkim tümgeneraller...

80 yaşındaki profesör yazar Yalçın Küçük’ü, kaçmasın diye kolundan tuttular... Genelkurmay Hukuk Müşaviri emekli Tümgeneral Erdal Şenel... Eski İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan evde olmadığı için yerine oğlu...

Koyun üzerine içerde bekleyen gazetecileri, yazarları, profesörleri, generalleri, parti genel başkanlarını, aydınları, sanatçıları, işadamlarını, hukukçuları...

Bunların tümü:

"Terör" suçlusu!..

*

Emin olabilirsiniz, elbette bu burada kalmayacak... Bekleyin gelecektir; onuncu dalga, on birinci dalga, on ikinci dalga...

Eğer laik cumhuriyeti savunuyorsanız, eğer karşı devrimin sinsi sinsi yapılmakta olduğunun farkındaysanız... Eğer Anayasa’nın değiştirilerek, örtülü bir din devleti kurulmasına tepkiniz varsa...

Bekleyin...

Sıra size gelecektir...

*

Bu hukuki bir dava değil, bir siyasi hesaplaşmadır...

Orgeneral Kılınç, 28 Şubat’ın MGK Genel Sekreteri... Tümgeneral Erdal Şenel, 28 Şubat’ın Genelkurmay Adli Müşaviri... Kemal Gürüz, 28 Şubat’ın YÖK Başkanı... Sabih Kanadoğlu, 28 Şubat’ta Fazilet Partisi’ni kapatan Başsavcı...

Hesaplaşma bu...

Hedef ise; ilk denemelerde başarılamayanı başarmak...

AKP’nin "ılımlı İslam" projesine karşı olan, laik cumhuriyeti savunan, Anayasa değiştirilerek din referanslı devlet kurma niyetlerine karşı duran insanları sindirmek hedef...

Aydınları korkutmak...

İtirazı olanları susturmak...

Söyler misiniz; çoğunu tanıdığınız, ömürleri devlete hizmetle geçmiş, çoğu yaşamları pahasına irticayla, çağdışılıkla, geri kalmışlıkla, dışa bağımlılıkla, hatta terörle mücadele etmiş bu insanların "terörist" sayılmaları ve sabahın karanlığında elleri kelepçeli birer adi suçlu gibi götürülmeleri size normal mi geliyor?..

Nasıl?..


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Deniz Feneri olayı biterse Ergenekon biter mi?

İletigönderen kgursu » Cum Oca 09, 2009 4:36

Deniz Feneri olayı biterse Ergenekon biter mi?

rmengi@gazetevatan.com


Dün ilk etapta aralarında çok önemli isimlerin bulunduğu 30 kişinin “Ergenekon çeteciliği” şüphesiyle gözaltına alındığını, evlerinde arama yapıldığını öğrenince hiç şaşırmadım ve “tam zamanıydı” dedim.

Evet tam zamanıydı, çünkü başta Deniz Feneri olmak üzere iktidar partisi tarafından unutturulmaya çalışılan dev yolsuzluklar unutturulamamıştı. Korunmaları yerine üstüne gitmeleri, suçluların yargıda hesap vermesini sağlamaları isteniyordu. Bunun yanında (Maliye Bakanlığı’ndan Ankara Belediyesi ve diğer AKP’li belediyelere kadar) milletin kuşaklar boyu sırtına yüklenecek trilyonlarca liralık başka yolsuzluklar da gündeme gelmişti.

YÖK, yargı (Adalet Bakanlığı baskısı, yargıç ve savcıları izlemeler, dinlemeler), Adli Tıp Kurumu, Doğalgaz demeden birçok kurum ve kuruluşun aşırı kadrolaşma ve baskılarla ne hale getirildiği de her gün yeni bir haberle, araştırmayla gözler önüne seriliyordu. Bu yıl camilerde okutulan hutbelerin bile toplumu bölüp kışkırtacak şekilde hazırlandığı görülmüştü.

Gazze konusunda Başbakan’ın Türkiye adına yaptığı “istediği arabuluculuk görevini bile imkansız kılacak” hatalı konuşmalar, “Olmert’ten daha önce saldırıyı öğrenmiş olup olmadığı” konusundaki sorular hepsinin üstüne tuz biber ekti.

Tam bu noktada yine “Ergenekon” devreye girse ve Türkiye’nin saygın, önemli isimleri aransa, göz altına alınsa dikkatler başka tarafa çevrilir, olaylar biraz durulabilirdi. Ve stratejistler, ya da kim planlıyorsa doğru kararı verdi.

Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu başta olmak üzere aralarında YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz, MGK eski Genel Sekreteri emekli Org. Tuncer Kılınç, Eski 2. Ordu Komutanı Kemal Yavuz’un (bir süre Tuncay Özkan’la Kanaltürk’te program yapmıştı) da aralarında bulunduğu 40’a yakın kişinin evleri arandı, çoğu gözaltına alındı.

ORTAK NOKTA VE HUKUKSUZLUK

Ortak noktalarına bakın: ya “laik demokratik Cumhuriyet”i savunan ve AKP’nin rejime tehlike oluşturacak girişimlerine karşı çıkan saygın isimler veya önemli emekli askerler...

Bunlara adeta birer çete suçlusu muamelesi yapılıyor ve böyle bir etiket yapıştırılıyor. “Elinde bir delil, bir belge mi var da bunu yapıyorsun” diye de kimse soramıyor.

Soramıyor çünkü bir toplumun en önemli güvencesi olan hukuk ortadan kalkmış durumda. Hukukçu da takipte olduğu gibi gazeteciler dahil soranların hepsi kendini aynı tehlikenin içinde buluyor.

İçeri alınırsın ve suçsuzluğun anlaşılana kadar aylarca, yıllarca hapis cezasını yediğin gibi bir de “darbeci, çeteci” etiketi alnına yapıştırılmış olur.

İktidar senin tutuklanmanı istemiyorsa en ağır suçları işlemiş olsan da “onun işyeri ve evi var, kaçmaz nasılsa” gibi bir mazeretle veya bir Adli Tıp raporuyla serbest bırakılırsın, tutuklanmanı istiyorsa “işyeri, ev, en saygın görevleri yıllarca onurunla yapmış olman” filan fark etmez, atarlar içeri...

İşe bakın ki AKP’nin kapatılma davasında Türkiye’nin en yüksek yargı organına hukuk dersi veren AB’nin de bu hukuk cinayetlerine sesi sedası çıkmıyor.

Nedir peki bu?.. “Darbe yapmak istese neden emekliliği beklesin” denebilecek birçok üst düzey eski ordu mensubunu aylarca tutuklayıp kiminin beyin kanaması geçirmesine, kiminin ağır hastalanmasına neden olarak ve önemli emekli askerleri gözaltına almayı sürdürerek orduya gözdağı mı veriliyor yoksa “zor durumdayız, bir muhtıra veya darbe bizi kurtarır” düşüncesiyle kışkırtma mı yapılıyor?

Cumhuriyet yanlısı insanlar elinde tutarlı bir delil bile olmadan tutuklanarak AKP’nin eylemlerini dile getirebilen herkes susturulmak mı isteniyor?

Orduda darbe isteyenlerin olduğu ve bu “Ergenekon harekatı” Özden Örnek’in günlüğünden yola çıkarak iddia edildi de Örnek’in kendisinin konuşmasına neden gerek duyulmuyor? Dün siyaseti yakından izleyen bir bilim adamı tanıdığım; “Deniz Feneri olayı sürdüğü sürece Ergenekon da sürer” diyordu. Gerçek bu mudur acaba?

SAMİ SELÇUK’UN TEPKİSİ

Birçok hukukçunun yaratılan korku ile konuşmaktan çekindiği bir ortamda Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk’un, dün Sabih Kanadoğlu’nun evi Ergenekon nedeniyle aranırken yaptığı açıklama bu konudaki ciddi hukuksuzlukları destekleyenlerin gözünü açacak nitelikte... Selçuk:

“20 senelik savcıyım, böyle iddianame görmedim. İddianame böyle düzenlenmez, neden dolayı suçlandığınızı bilmek zorundasınız (...) Özellikle çok yakından tanıdığım Sabih Kanadoğlu gibi başsavcılıktan emekli olmuş birine yapılan böyle bir suçlama beni şaşırtıyor. Daha önce de ordular yönetmiş, yüksek düzeyde kişiler göz altına alındı. Hukukun ve yargının bağımsızlığı konusunda çok dikkatli olmak gerekir. Yargı ne iktidarın karşısında ne de yanında olur. Yargı yasama ve yürütme organlarına, kamuoyuna karşı bağımsız olur” diyor ki bu cümlelerin her biri tek tek üzerinde uzun uzun düşünülmesi gerekecek kadar önemli.

Olup bitenlere geniş açıdan baktığında Ergenekon davasının siyasi bir olay olduğuna inandıracak çok şey buluyor insan.

Sami Selçuk’un da konuşmasının devamında vurguladığı gibi “iddianameyi kısaltıp duruşmaları yıllara yaymasalar”, Özden Örnek ve gerekli herkesi konuştursalar herhalde net şekilde göreceğiz ama konu iktidarla ilgili olaylara karşı şantaj malzemesi gibi tutulduğu için onu bile göremiyoruz.

*****


Poşu komedisi

Filistin halkına destek vermek için” CHP ve AKP’li birçok kadın milletvekili TBMM’ye boyunlarında poşularla gitmişler, fotoğraflarını görünce gülmemek için

kendimi zor tuttum.

Demek ki Fransa bir haksızlığa, felakete uğrasa boyunlarına eşarp, kafalarına bere, İspanya olsa ellerine kastanyet takacak, Suudi Arabistan olsa çarşaf, İskoçya olsa

kilt giyecekler. Hatta belki gayda bile çalarlar daha

etkili olsun diye.

Yaptıkları şey komedi ötesidir. Kadın milletvekilleri

Filistin’e destek vermek istiyorlarsa kürsüye çıkıp, ekrana çıkıp konuşsunlar.

Mesela; “Hangi AKP’li

kadın milletvekili ekranda

görüş açıklayabiliyor” konusunu anlatsınlar.

Milleti güldürmek yerine!


[img]http://haber.gazetevatan.com/images/vatanLogo_yeni.jpg[/img]
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Yarbayın evi

İletigönderen kgursu » Cum Oca 09, 2009 4:40

Yarbayın evi

mehmetaltan@stargazete.com


Birisi bana... ‘2008 yılının Türkiye’deki en önemli olayını’ sorsa... Cevabım hiş kuşkusuz:

‘Ergenekon Terör Örgütü Davası’ olur... Ne var ki... Bir zaman önce, kulağı delik bir dostum...

Soruşturmanın yeni bir aşamaya ulaştığını... Ama gerekli gözaltıların olup olmayacağı konusunda çok da umutlu olmadığını söylemişti...

* * *

Süreci, dostumun fısıldadığı isim üzerinden izliyordum...

Baktım dünkü operasyonda o isim de var...

Demek ki yüksek bir irade, Ergenekon Canavarı’nın tüm bedenini teşhir etmekte kararlı...

Gelişmeleri izlerken, bu yüksek irade içerisinde yeryüzünün payının da tahminimden daha fazla olduğunu hissettim...

* * *

Ergenekon, NATO ülkelerinde, soğuk savaş döneminde, muhtemel bir Sovyet saldırısına karşılık oluşturulmuş paralel bir devletti...

Demokratik ülkeler Sovyetler çökünce, ‘Özel Harp’ öncülüğünde silahlandırılmış sivillerden oluşan bu milis gücünü dağıttı...

Türkiye ise korudu...

Amaçsız kalan bu silahlı örgütlenme, kendine iç düşman üreterek demokratik rejimi ve halk iradesini fütursuzca hedef aldı...

Sanıyorum bir NATO ülkesi olan Türkiye’deki bu skandallara yeryüzünün de artık tahammülü kalmadı...

* * *

Dün haber sitelerinden birinde rastladığım, ‘Ergenekon’a 7 emekli paşa takıldı’ başlıklı haber şöyleydi:

‘Ergenekon soruşturmasının son dalgasında aralarında iki orgeneral ve bir tümgeneralin de bulunduğu toplam 37 kişi gözaltına alındı.

Son operasyonla, şu ana kadar Ergenekon soruşturması çerçevesinde toplam 6 paşa gözaltına alınmış oldu.

Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz de Ergenekon soruşturmasının firari sanığı olarak aranıyor.

Gözaltına alınan geçmişte 4 yıldız takan 4 emekli orgeneralin isimleri şöyle:

‘Milli Güvenlik Kurulu eski Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, Jandarma eski Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur, 1. Ordu eski Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve emekli Orgeneral Kemal Yavuz.

Gözaltına alınan ilk paşa, emekli Tuğgeneral Veli Küçük olmuştu.

Bugün yapılan operasyonla Genelkurmay eski Adli Müşaviri emekli Tümgeneral Erdal Şenel de gözaltına alındı’

* * *

Ergenekon, devlet içi odaklar üzerinden bir örgütlenme olduğu için hiç küçümsemeye gelmez...

MİT Müsteşarlığının bu konudaki Başbakanlık’la birlikte Mahkemeye de göndermiş olduğu bilgileri doğrusu insan merak ediyor...

Anlaşılan, istihbarat bu örgütlenmeyi ilk ortaya çıkışından itibaren medya bacağı da dâhil izlemekte...

* * *

Medya Bacağı da diyorum, çünkü medyada açıktan Ergenekon’u savunan, en azından yok sayan, ya da olup biteni gereği şekilde yansıtmayan bir garip tutumu şaşırarak izlemekteyiz...

Hâlbuki ilk iddianame çerçevesindeki mahkeme sürecini yansız bir şekilde izlemek bile Ergenekon’un ne olup, olmadığını görmek için yeterli...

Sanırım dünkü gelişmelere de yekten itiraz edip, işi siyasallaştırmak isteyen Ergenekon yanlılarına bugün de rastlayacağız...

İşe yaramayacağını bile bile, gene de onlara, dün gözaltına alınan Yarbay Mustafa Dönmez’in Sakarya’nın Sapanca İlçesi Kadıpınar Köyü’ndeki evinde, jandarma ve polis ekipleri tarafından yapılan aramada ele geçenleri hatırlatmakta fayda var:

22 el bombası, 100’ü aşkın mermi, 1 Kalaşnikof tüfek, 4 tabanca...

Gene dünkü aramalarda Sivas’ta ele geçirilenleri de yok sayıyorum...

* * *

Ergenekon Soruşturması’nın yürüyor olması, büyük endişelerle girdiğimiz yeni yılın, en önemli ve daha da önemlisi en umut verici olayı olmaya kuvvetle aday...

Ne güzel...


[img]http://www.ssm.gov.tr/TR/dokumantasyon/basinbulteni/PublishingImages/stargazete_logo.gif[/img]
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Dalga değil tsunami

İletigönderen kgursu » Cum Oca 09, 2009 4:48

Dalga değil tsunami

gunericivaoglu@milliyet.com.tr


Ergenekon’un 10. dalgası ilginç bir zamanlamayla yükseldi.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın oğlu ve ortağını Ankara Belediyesi’yle “ballı-kaymaklı” gayrimenkul becayişi iddiaları da manşetlere yükselmişti.
Ukrayna üzerinden gelen Rus doğalgazının kesilmesiyle birlikte “titreten kış mı” kuşkuları tırmanıştaydı.
İsrail-Filistin ateşkesi için Fransa Başkanı Sarkozy ve Mısır Devlet Başkanı Mübarek’in başrolü çalmalarıyla vitrin bozulmuştu.
Ergenekon’da 10. dalga yükselmeseydi bunlar konuşulacak, medyada tavan yapacaktı.

Olmaz deme, olmaz olmaz
Ergenekon’da 10. dalga bir tsunami... Tsunami, şiddetli bir deprem sonucu oluşur.
Evlerine arama ve baskın yapılan, sorgulamaya alınanların isimleri, sıfatları Türkiye’yi sarstı.
Eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu gibi, açıkladığı anayasa ve yasa yorumlarıyla siyaset tarihini değiştiren bir hukuk gurusu, TSK’nın gayri resmi sözcüsü konumundaki emekli Orgeneral Kemal Yavuz, eski Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri emekli Org. Tuncer Kılınç, eski İstanbul Belediye Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi kurucusu Bedrettin Dalan, eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz... (Kanadoğlu’nun sadece evleri arandı. Gözaltına alınmadı.)
Onların dün sabah yaşadıklarını çok değil 1-2 yıl önce, kahve fincanına bakarak fal gibi söyleyenler olsaydı, sırtlarına deli gömleği geçirilir, akıl hastanesine atılırlardı.
Ama... 2000’li yıllar Türkiye’sinde “Olmaz deme, olmaz olmaz...”
Tsunaminin köpükleri daha nerelere kadar kabaracak?..
Bunu göremiyoruz.

Resim

500 MİLYARLIK SORU
Kimsenin, hiçbir kurumun dokunulmaz olamayacağı bir süreç bu.
Öyle bir yol açıldı ki, sadece girişi var, çıkışı yok.
Gün gelir öyle isimler de bir başka tsunaminin nedenini oluşturur ki, bugünden kahve falına bakarak bile söylense, adamın sırtına deli gömleği giydirirler.
Kimsenin dokunulmaz olamaması demokrasinin gereğidir elbette...
Ne var ki... Yasal olanın hukuki olması da önemlidir.
Gözaltına alınanların aylarca, hatta 2 yıla yaklaşan sürede neyle suçlandıklarını bilmeden, haklarında iddianame bile yazılmadan özgürlüklerinden yoksun bırakılmaları, yasal olanla hukuki olanın örtüşüp örtüşmediğini tartışılır hale getiriyor.
İktidara kafa tutan herkesin üzerinden silindir geçirildiği ve geçirileceği yolunda kaygılar yoğunlaşıyor.
Hukukçu olarak konuya “esastan” giremiyorum.
İddianame olmayan, kanıtları bilinmeyen bir hukuk olayı, hukuk ölçütleriyle, hukuk yöntemleriyle irdelenemez.
Ancak... Siyasi boyutunun, “amaçlar, araçlar, oluşturulmak istenen psikolojik hedef, zamanlama” başlıklarıyla tartışmaya kapıları ardına kadar açtığını belirtmeliyim.


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Son dalganın anlamı

İletigönderen kgursu » Cum Oca 09, 2009 4:51

Son dalganın anlamı

f.koru@yenisafak.com.tr


Dün bütün gün bizler de sizler gibi 'Ergenekon operasyonunda yeni dalga' olarak duyurulan gözaltıları izledik. Kuvvet komutanlığı yapmış bazı emekli orgenerallerin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı konumuna yükselmiş bir hukukçunun, eski bir YÖK Başkanının, bazı yazarların, Emniyet mensuplarının ve halen silâh altında bulunan bazı subayların da aralarında yer aldığı toplam 37 kişi son operasyonun hedefiydi.

Vaktiyle işgal ettikleri makamlar sebebiyle isimleri kamuoyu tarafından iyi bilinen insanlar bunlar...

Böyle ortamlarda “Ne oluyoruz?” diye sorulması doğaldır.

Aslında yeni ve şaşırtıcı bir durum söz konusu değil. Şaşırtıcı olan, operasyonun, 'Ergenekon' davası kapsamında gerçekleştirilmesidir. Dün gözaltına alınan kişiler ile halen davaları görülmekte olanlar arasında ilk bakışta fazla bir irtibat var gibi gelmiyor. Sanki yargı tarafından açılacak daha farklı bir davanın operasyonu ile karşı karşıyayız.

'Ergenekon' operasyonunu yürüten savcılar yeni elde ettikleri belge ve bulgulara bakarak 'Ergenekon' davasının genişletilmesine ve bunun da şimdi yapılmasına da karar vermiş olabilir.

'Ergenekon' örgütüyle ilgili yargı süreci başladığında gözaltına alınıp tutuklananlara bakılarak, “Bunlar mı ülkede darbe yapacaklardı?” biçiminde küçümseyici sorular soranlar olmuştu. Birkaç düşük rütbeli emekli asker, bir-iki akademisyen ve yazar, beş-on kabadayıdan ibaret bir 'gizli örgüt' seçimle işbaşına gelmiş iktidarı devirmeye çalışmakla suçlanınca, bu tür sorular kaçınılmaz olur.

Daha önce tutuklanan iki emekli orgeneral ile bazı ismi fazla duyulmuş kişilerle ilgili suçlamaların savcıların hazırladığı çok sayfalı iddianamede yer almaması da en kafa karıştıran noktalardan biriydi.

Son dalga, kafa karışıklığını giderebilecek yeni bir iddianame hazırlığıyla ilgili olabilir. Yeni iddianame daha önce tutuklananlar ile şimdi gözaltına alınanlar arasında kuracağı irtibatla 'Ergenekon' örgütüne şimdiye kadar bilinenlerin ötesinde yeni bir görüntü kazandırabilir.

Hoşumuza gitmese de kabullenmek zorunda olduğumuz çıplak gerçek şu: Türkiye'yi demokrasisine sürekli müdahale edilebilen 'çağdışı' bir ülke görünümünden uzaklaştırıp hukukun üstünlüğü ilkesinin herkese uygulandığı demokratik bir 'çağdaş' ülke görünümüne eriştirmek için böyle bir sürecin yaşanması gerekiyor... Mahkeme sonunda açıklanacak karar hangi yönde çıkarsa çıksın, sırf bu davanın görülüyor olması bile, demokrasimizi güçlendiriyor.

Darbeye zemin hazırlamak üzere örgütlenmiş olanlar ile darbe sürecinde yer alanlar arasında kurulabilecek irtibat “Bunlar mı darbe yapacaklardı?” sorusuna cevap teşkil edecektir.

Şimdiden kimseyi mahkum etmek gibi bir niyetimiz yok; dün gözaltına alınanları savcılık veya mahkeme salıverebilir, ya da tutuklanmaları yönünde karar çıksa bile, yargılananlar, yargılama süreci sonunda beraat edebilirler...

Geçmişte gerektiğinde idareye el koymak üzere oluşturulmuş benzer örgütleri yargılayan ülkelerde, yargı süreci, kamuoyunun başka türlü asla öğrenemeyeceği gerçekleri ortaya çıkarmaya yaramıştı. Bizde de 'şüpheli' konumundakilerin mahkemede verdikleri ifadeler ve çapraz sorguda anlattıkları dikkatle incelendiğinde, 'Ergenekon' davasının hayli aydınlatıcı bir süreç olacağı şimdiden belli. İleride son derece ilginç başka ifşaatlarla da karşılaşabiliriz.

Hemen tepki vermek yerine yargıya güvensek daha iyi olacak.


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

İletigönderen antalyalim » Cum Oca 09, 2009 11:16

[i] Offf offf vallahi de billahi de icim karardi ya. Yahu arkadas nasil bir ülkedir bu ya.Bülent Ersoy bi ara demisti ya "oglum olsa askere göndermem" diye. Ben bir "Vatansever" olarak o sözleri hayatta demem ama bi insan bu kadar hukuksuzluga bu kadar celiskiye ancak ve ancak Türkiye'mizde düser.
Can Dündar'in bu yazisi kendisinin ne kadar itici bi insan oldugunu bir kez daha gösterdi.Bu arada o yazdigi listeye; bir tutam örümcek bacagi, 3 tane kakalak, 1 adet kertenkele kuyrugunu da yazsinda tam olsun.
"Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" :turkiye:
Kullanıcı küçük betizi
antalyalim
Çeviri Takımı
Çeviri Takımı
 
İletiler: 522
Kayıt: Sal Ara 16, 2008 21:39
Konum: Evden


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x