
Reha Muhtar
rmuhtar@gazetevatan.com
Polis arkadaşları, özel harekâtçı kardeşleri, bir zamanlar aynı yolun yolcuları, eski memurları, selefleri, mazideki amirlerine kıyak çektiler...
İbrahim Şahini gözaltına alırken, yanına bile yaklaşmadılar...
Eski Özel Harekât Başkanvekili gayet karizma yürüdü, tek başına arabaya bindi, çevredeki hiçbir görevli yayına bile gelmedi...
Hani bir ara dedim ki, Arşiv görüntüsü müdür acep bu?.. Görmedim böyle bir gözaltı...
Olabilir, insani şeyleri anlarım...
Gösterilen meslek dayanışmasını, vefa kaynaşmasını anlarım, takdir de ederim...
Anlıyorum ki, eski amirlerinin, mazideki yoldaşlarının kafasını zorla arabaya sokarak, ellerine kelepçe takarak karizmasını çizdirmiyorlar...
Vefa gösteriyorlar, eski özel harekâtçının havasını bozmuyorlar...
***
Peki bunu yapan polis arkadaşlar, eski YÖK Başkanı Kemal Gürüzün o beyazlamış ve dökülmüş neredeyse kalmamış saçlardan oluşan kafasını zorla polis otosuna sokarken, eliyle başını iteklerken, neyin karizmasını çiziyorlar, kimin intikamını alıyorlar?..
Ergenekon o, bu, şu bir kenara İbrahim Şahinin meslek karizması önemliyse, onbinlerce öğrenci yetiştiren koskoca bir profesörün, YÖK Başkanının binlerce öğrencisinin gözünde hiç mi değeri yoktur?..
Onun karizması özel harekâtçı olmadığı için mi, nakıstır?..
***
Baktım Yalçın Küçük kalpağıyla, kırmızı atkısıyla kalabalığın arasında şiddete maruz kalmadan arabaya biniyor...
Baktım İbrahim Şahin sanki bir yerleri denetlemeye gidecekmiş gibi arabasına seyirtiyor... Bir de baktım ki koskoca profesör yumuşacık bedeninin kaldıramayacağı bir şiddetle arabaya sokuluveriyor...
Dün İbrahim Şahinin bilgisi dahilinde gömüldüğü söylenen 30a yakın bomba çeşidi, lav silahları, plastik patlaycılar, TNT kalıpları falan gömüldükleri yerden çıkarıldılar...
Hiçbir şeyin savcısı değilim, olmama da gerek yok, karizma yaptırdıkları İbrahim Şahinin yanında kafasını zorla arabaya sokarak itibarsızlaştırdıkları Kemal Gürüzün o silahlardan birinden haberi varsa, ben bu işi hiç bilmiyorum...
Son gözaltılardan sonra artık her şey koskoca bir muamma...
Ama Susurluk mahkûmu bir Ergenekon zanlısı kadar muameleyi de hak etmiyorsa bir profesör şüpheli durum vahimdir...
Profesörler, hukukçular, tüm insanlar zanlı da olsalar, suçlu da sayılsalar itibarsızlaştırılmamalıdırlar...
Onbinlerce öğrencinin sızlayan yüreğinin ahı kimsenin üzerinde kalmamalıdır...
*****
BIRAKIN FISILTI KONUŞSUN... DOĞRUSU BUDUR...
Oh be...
Bırakın da millet tartışsın acaba ne söyledi diye?..
Oh be...
Bırakın da elalem merak etsin, Yahu bunlar aralarında 1 saat 20 dakika ne görüştüler? diye...
Bırakın muhtıra verdiler diye üfürülsün...
Boşverin isterlerse Başbakan zılgıt çekmiştir keza diye heveslenenler sevinsin...
Siz bu olayda yaptığınız gibi Devlet Adamı gibi davranın...
Ağır olun, cool davranın...
Başbaşa kalın, aranızda konuşun...
Her şeyi kamuoyu üzerinden oynamayın...
***
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğu tebrik ediyorum...
Ne bir demeç, ne bir açıklama...
Genelkurmay Başkanı görüşlerini ve değerlendirmelerini Başbakana sunmuştur...
Ne eksik, ne fazla...
Gayet kıvamında...
Keza Yargıtay Başkanını tebrik ediyorum...
Devlet zirvesi aynen böyle olur...
Kıvamında, mesafeli ve vakur...
***
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ göreve geldiğinde ilk yazıda bunu talep etmiştim...
Aman paşam demiştim, Muhataplarınızla kamuoyunun önünde değil muhatabınızın önünde başbaşayken konuşun...
Hem daha samimi hem daha etkili...
Fısıltı gazetesi çalışacakmış...
Çalışsın...
Bire bin katacakmış...
Varsın katsın, doğrulayan var mı?..
Yok...
Şimdi Ergenekon olayı çıktığından bu yana ilk defa ortada ciddi bir durum olduğu hepimiz tarafından anlaşılmakta...
Neden?..
Çünkü taraflar susmakta, sadece başbaşayken, ya da kendi başlarınayken konuşmakta...
Suskunluk olunca, ciddiyet oluyor...
Şimdi herkes ciddi ciddi gelinen noktayı, ciddi ciddi düşünsün...
Herkes kendi takkesini kendi önüne koysun, ağırbaşlı ve ciddi olarak meseleyi kendince harmanlasın...
Belki çözüm böyle daha kolay bulunur...
*****
ERGENEKON GÖZALTISI SORULARI...
Kafamı kurcalayan soruları şöyle bir alt alta sıralayayım...
Yanıtlar ortaya çıktıkça, elimine ederiz...
1) İbrahim Şahin bugüne kadar tutuklanmış...
Hüküm giymiş, 6 yıl yemiş...
Susurluktan aranmış, Ergenekonda adı geçmiş...
Böyle bir adam, nasıl olmaktadır da evinde bir cephaneliğin krokisiyle uyumaktadır?..
Çeteler ve çeteciler böyle midirler?..
***
2) Kazılan çukurlardan çıkan gazeteler 7 Temmuz 2004ü göstermekteler...
Bunların orada gömülü olduğu 5 yıldır bilinmiyordu da önceki gün İbrahim Şahinin evi basılıp kroki ortaya çıkınca mı meydana çıktı her şey?..
***
3) Madem Sabih Kanadoğlu ve İbrahim Şahin aynı terör örgütü Ergenekonun aynı dalgada yakalanan üyeleridir...
Bu adamlardan hukuk başsavcısı olanı, özel timci olanı niye hapse sokmak için çabalamaktadır?..
Niye Susurluk kararına itiraz etmekte, Bu adamlar ceza çekmelidir diye ahkam kesmektedir?..
***
4) Bu terör örgütü nasıl bir şeydir?..
Bunlar birbirlerini tanıyorlar mı?..
Aynı örgütün üyesi olduklarını biliyorlar mı?..
Yoksa tanımadan, bir sürüsü kafasına göre mi takılıyor?..
***
5) Bu terör örgütünün bir manifestosu, bir bildirgesi, bir düşünceler ya eylemler sinsilesi var mı?..
Terör ötgütü Ergenekonun üyeleri, kararlardan nasıl haberdar ediliyorlar?..
Farzı mahal Alınan örgüt kararı Yargıtay Başsavcısıyla, onun daha fazla hapiste tutmak istediği eski özel harekâtçıya nasıl ulaştırılıyor?..
***
6ncı ve son sorum:
Lütfen bilen birisi varsa bana söylesin...
Şüpheli Sabih Kanadoğluyla, şüpheli İbrahim Şahin aynı ülküler, idealler ve örgütler adına çalıştıklarını biliyorlar mı?..
Ve son sorunun bonusu:
Yalçın Küçüke örgüt kararlarını ileten kişi kim?..
Yalçın Küçük disipline bir terör örgütü militanı mı?..
Merakım şundan...
Üstat ağır Marksist olduğu zamanlarda bile ego şişmesi yüzünden doğru düzgün örgütleşememişti...
Nihayet bunu Ergenekon sağladıysa, valla helal olsun!..
[img]http://haber.gazetevatan.com/images/vatanLogo_yeni.jpg[/img]