
Ahmet Hakan
ahmethakan@hurriyet.com.tr
Emine Erdoğanın önderliğinde İstanbulda toplanan lider eşleri arasında bir tek Batılı lider eşi bile yoktu... Acaba bu sonuçtan, toplantıyı düzenleyen Emine Hanımı mı, yoksa davet edildiği halde İstanbula gelmekten kaçınacak denli duyarsızlık gösteren "Batılı lider eşleri"ni mi sorumlu tutmalıyız?
Hani Allaha inanmamayı göze alamayanların sık kullandıkları bir klişe vardır, "Allaha inanmıyorum ama bir güç var" diye... "Penguen" bu klişeyi haftalar önce Ergenekona uyarlamış... Ben yeni gördüm ve bayıldım: "Ergenekona inanmıyorum ama bir güç var."
Vay be! Sıra "medyadaki Ergenekoncular"a gelmiş... Böyle buyuruyor demokrat arkadaşlar... Bense ABDli senatör McCarthyyi anımsıyorum... O da "Her yerde komünistler var... Hepsinin sırası gelecek" dememiş miydi? Bir de 27 Mayısı gerçekleştirmiş bir subay, "Yakında Babıâliden de geçeceğiz" diye buyurmamış mıydı? Demokratlar da aynı tondan konuşmaya başladı... Hay Allah...
Yavuz Bülent Bakiler diye sağcı bir yazar var... Adamda öyle bir Nâzım Hikmet nefreti var ki bitmek tükenmek bilmiyor... Bir "soğuk savaş dönemi sağcısı" olan Bakiler, oturmuş "Nâzım Hikmete nefretimiz hiç bitmemeli" konulu bir yazı döşenmiş... Diyor ki: "Nâzım, Sovyetlerin adamıydı." Sanki o dönem kendisi Amerikanın adamı değilmiş gibi... Bir de Nâzımın özel hayatını diline dolamış... Sanki anlı şanlı sağcı yazarların özel hayatı pirüpak imiş gibi... İnsanın "Ne bu kin be adam" diyesi geliyor...
Taha Aksoy... Geçen yerel seçimde AKPnin İzmir adayı idi... Kazanamadı... O kampanyadan bir tek "iki modern kızı ile çektirdiği fotoğraflar" kalmış aklımda... Tayyip Erdoğan, İzmire daha parlak bir isim bulamayınca yine Taha Aksoyu sahaya sürdü... Sanırım bu seçim döneminde de "AKPnin İzmir adayı Taha Beyin güzel ve çağdaş iki kızı" konulu fotoğraflara bolca maruz kalacağız... Hadi hayırlısı...
Azıcık delikanlı olun
ŞAHSIMA ait "mail kutusu"nu da bloke eden bir kampanya yürütülüyor sanal dünyada...
Kampanyanın hedefi: Türkiyede yaşayan Yahudiler...
Yahudi vatandaşlarımız, İsraili kınamalıymış...
Çünkü bizim atalarımız, onların atalarına iyilik etmiş...
Yahudiler, 5 yüz küsur yıldır bu topraklarda gül gibi geçinip gidiyorlarmış...
Tamam, arada "Varlık Vergisi" zulmü yaşanmış... Ama o zulmü "inananlar" yaşatmamış... İsmet Paşa yaşatmış...
İnsanın içinden, "Peki muhteremler, 6-7 Eylülü kim yaşatmıştı? Sizin demokrasi kahramanı diye selamladığınız Menderesin 6-7 Eylülde payı yok muydu?" diye sorası geliyor, ama gerek yok...
Çünkü çok daha temel bir "insanlık sorunu" var bu kampanyada...
İsrailin yaptığı zulüm karşısında yapacak onca şey varken, en kolay yolu seçerek, zaten bir avuç kalmış korumasız Yahudi yurttaşları hedef almak, en azından delikanlılığa sığmaz diye düşünüyorum...
Sen geçmişte iyilik yaptın diye adamlara sürekli diyet mi ödeteceksin kardeşim...
Ya da...
Çoğunluğuna güvenip adamlara her daim "rehin alınmış azınlık" muamelesi mi çekeceksin...
Azıcık delikanlı olsana...
Böyle ayıplı işlerle uğraşacağına, gidip esas faille meşgul olsana...
Kemali şişe geçiriyorum
"MEMLEKETİMİZİN yeni Akif Beki"si, Başbakanın yeni basın danışmanı Kemal Öztürk kardeşimiz, 28 Şubattan önce İslamcı bir mecmuanın en arka sayfasında "müstear" isimle mizah yazıları yazardı...
"Laiklerle kafa bulma" iddiasında olan yazılardı bunlar...
"Mizah, zekânın zekâtıdır" derler...
"Bizim Kemal"de maalesef zekât verecek bir potansiyel yoktu...
Ancak o, buna rağmen "ille de zekâtımı vereceğim" diye tuttururdu...
Sonuç: Facia tabii ki...
Espri duygusu sıfır olan bir adamın espri yapma gayreti nasıl da acıklıdır, bilirsiniz...
Bizim Kemalin gayreti de çok acıklı bir gayretti...
Ne yazık ki Kemalde "farkındalık" da yoktur...
Feci esprilerinin harika olduğuna inanırdı...
Bu yüzden, tuttu o berbat mizah yazılarını, bir kitapta toplayıverdi...
Dönemin yargıçları ise, zamanın ruhuna uygun olarak, irticacı avına motive olduklarından, espri falan dinlemediler...
Kitapta geçen "Laikleri şişe geçirmek lazım" gibi cümlelerin altını çizerek, "Bizim Kemal"e irticadan bastılar cezayı...
Kitap toplatıldı... Kemal "düşünce suçlusu" oldu...
O dönem "düşünce suçlusu" olmanın ekmeğini epey yemişliği vardır Kemalin...
"Kitabım ceza aldı, ben bir düşünce suçlusuyum" diye az mı kapı aşındırdı?
Neyse... Neyse...
Aslında Kemal, yazdığı yazılardan dolayı cezayı gerçekten hak etmişti...
Ama "irtica" nedeniyle değil, "yaptığı berbat mizah" nedeniyle ceza almalıydı...
