
Ahmet Hakan
ahmethakan@hurriyet.com.tr
Susurluk, "Devlet için kurşun" atanların örgütüydü... Ergenekon ise "Tayyipi iktidardan düşürmek" için can atanların örgütü...
Susurlukun anahtar cümlesi, "Bir Mercedes, bir kamyona çarptığında..." idi... Ergenekonun anahtar cümlesi ise, "Ümraniyede bir evde ele geçirilen bombalar..." şeklindedir...
Susurlukun kahramanı Polata benzerdi, eli kanlı katil de olsa delikanlı bir imajı vardı, adına da Abdullah Çatlı derlerdi... Ergenekonun kahramanı ise pek yavşak bir adam, yandan yemiş bir James Bond, adına da Tuncay Güney diyorlar...
Susurlukun üzerine pek gidilmemişti... Ergenekonun üstüne ise neredeyse amacı aşacak denli fazla gidiliyor...
Susurlukun en baba sorusu "Bir milletvekili, aranan bir tetikçi ve bir polis şefi aynı otomobilde ne arıyor?" idi... Ergenekonun en baba sorusu ise şudur: "Bir hezeyancı profesör, dört emekli general, Susurluk artığı bir bombacı ve yaşlı başlı bir yazar nasıl bir araya gelebiliyor?"
Susurluk ayranı ve tostuyla meşhurdu... Ergenekon ise mavrası ve geyiğiyle meşhur oldu...
Susurluk iki aslan yürekli adam çıkardı ortaya: Mehmet Elkatmış ve Fikri Sağlar... Ergenekon ise iki karşıt gazeteciyi yükseltti: Şamil Tayyar ve Mustafa Balbay...
Susurlukun kitabı Kutlu Savaş adlı bürokratın hazırladığı broşür şeklindeki rapor idi... Ergenekonun kitabı ise Savcı Zekeriya Özün hazırladığı ansiklopedik Ergenekon İddianamesidir...
Susurluk için "sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemi yapılırdı... Ergenekon için ise "cephane fışkırıyor toprağı kazdıkça cephane" marşı söyleniyor...
Susurluk Veli Küçük gibi, Teoman Koman gibi muhteşem mağrurlar çıkarmıştı ortaya... Ergenekon ise Kemal Gürüz gibi anlı şanlı bir mağrurdan bile mağdur çıkarmasını başardı...
Susurluk bir teğmene bile dokunamamıştı... Ergenekonu ise emekli generalden aşağısı kurtarmıyor...
Susurlukta, "Niye dokunamıyorsunuz?" sorusu sorulurdu... Ergenekonda ise "Niye dokunuyorsunuz?" sorusu soruluyor...
Susurlukta "en baba fail" bile, "Bana kimse dokunamaz" havasındaydı... Ergenekonda ise Tayyipe yan bakan bakkal Recep bile, "Acaba beni de gözaltına alırlar mı?" kaygısında...
Baykala dört tavsiye
BİR: Arada hükümete övgü dolu sözler söylemek, en azından hükümet yergilerinin gücünü arttırır... "Kesintisiz yergi" yerine, sırası geldiğinde övgüde bulunmalısın... Mesela "Nâzım Hikmete vatandaşlık hakkının tanınmasından dolayı hükümetimizi kutluyorum" cümlesi, acayip şık kaçacak bir cümledir...
İKİ: İstanbuldaki mevcut CHPli ilçe belediye başkanlarıyla seçime gidip gitmeme meselesini bir daha düşünmelisin... Nedenini merak ediyorsan, aç bir telefon Yalçın Bayere... Sana nedenini anlatsın...
ÜÇ: Esenyurtta AKPliler, "İyi ki Gürbüz Çapan Ergenekondan içeride... CHP onu aday göstermez" falan diyerek bayram ediyorlar... Madem Ergenekonda avukatsın, madem benim de Çapana bir kefaletim söz konusu... Bu durumda Çapanı aday yaparak AKPlilerin sevincini kursağında bırakma meselesini bir daha düşünmelisin...
DÖRT: Geçen gün Başbakan Erdoğan, bir gecekonduyu ziyaret etmiş... Ayakkabısını çıkarıp girmiş eve... Fotoğrafı gördüm: O kadar rahat görünüyordu ki, etkilenmemek mümkün değil... Bence arada bir sen de "gecekondu ziyareti" yapmalısın... Ama unutma: Rahat bir görüntü vermek şart...
Sükut nereden gelirdi
BU köşede Mümtazer Türköne ile ilgili pek de yenilir yutulur olmayan cinsten ithamlar kaleme aldım...
Adama "Susurlukun Prensi" dedim... "Özeleştirisini vermedi" dedim... "Şimdi çıkmış Ergenekon üzerinden âleme nizamat veriyor" dedim...
Dedim de dedim...
Fakat! Heyhat... Elde sadece derin bir "sükut" var...
Hiçbir şey olmamış gibi davranıyor Mümtazer...
Oysa ben, "Kendisine bulaşılmayacak bir adam" değilim ki...
En azından bel altından vurmamaya özen göstermeye çalışıyorum... Centilmenliği elden bırakmamaya çaba sarf ediyorum...
En azından ikna edilmeye açık olmak türünden bir gayretim var...
Yani, "Bulaşmayayım şimdi şu Ahmet Hakan denilen herife" cümlesini hak ettiğimi hiç sanmıyorum...
Peki o halde nereden geliyor bu sükut?
Yoksa ikrardan mı?
