Programı ilgiyle ve dikkatle izledim, şükranlarımı sunuyorum.
Ama maalesef Cengiz Hocadan pek birşey öğrenemedim, beklediğimi bulamadım.
Bir kere anladım ki çok temel bir nokta, karışık evlilik (cemaat dışı) yapılıp yapılmıyor olduğu. Diğer (deyim yerindeyse Sabetaycı avcısı

) yazarlar, isim isim aile aile inceleyip, yapılmadığını söylerken, Cengiz Hoca (en azından bu programda) hiçbir bilimsel veriye ve temele dayanmadan, karışık evliliklerin yapıldığını varsayıyor, bu varsayımla da gayet güzel şekilde birçok meseleye, kendi bakış açısına göre çözüm buluyor. Bana ilginç geldi doğrusu. Şaşırdım. Bunu yapan herhangi bir insan değil, Harvard doktoralı bir bilimadamı.
Öte yandan, Yahudiler için üzüntü duyulan bir bayramın Sabetaycılar için sevinç içinde kutlandığı örneğinden yola çıkarak Yahudilerle Sabetaycıların sanki bir çatışma içinde olduğunu kanıtlar gibiydi. (Buradan şahsen Sabetaycıların, mesela siyonist bir ideale sahip olmasının mantıksız olacağı izlenimi verilmeye çalışıldığını sanıyorum.) Oysa o kadar aşikar bir şekilde, söz edilen bayram, beklenen Mesih gelene dek üzüntüyle, geldikten sonra da sevinçle kutlanılıyormuş; normal Yahudiler için mesih henüz gelmediğinden onların üzüntüyle, mesihin geldiğine inanan Sabetaycıların da sevinçle kutlamasından daha doğal ne olabilir ki? Ben olsam Yahudilerle Sabetaycıların ilişkisine, esas ve en basitinden Vaadedilmiş Topraklar, Siyonizm, ve masonlarla olan ilişki açılarından bakardım.
Ayrıca Cemil İpekçi'nin söyledikleri de çok çarpıcıydı. Söylediklerinin doğru olduğuna inanarak, doğrusu Efendi kitabının geri kalanının, benim için pek bir ciddiyeti kalmamıştır.
Ne var ki, "dönme" kelimesinde, zannımca bizi eşek yerine konarak, sanki kelimenin ne manada kullanıldığını bilmiyormuşuz gibi "yok efenim ona bakarsan islama geçen herkes dönmedir" diyebildi ki, Gürkan Bey'in bunu nasıl atladığına şaşırdım doğrusu. Belki ben bir noktayı kaçırıyorum, lütfen aydınlatın ama benim anladığım yani dönme kelimesinden kasıt şudur: Sevi, canını kurtarmak için Müslüman olmuş gibi gözükmüş (ve bir sürü kaynağa göre göğsündeki güvercini salarak aslında yalnızca görüntüde müslüman olduğunu ifade etmiş), ona inananlar da yine stratejik olarak, görüntüde müslümanlığı seçmişler ve inançlarına, cemaatlerine artık ne gibi bir amaçları varsa, herşeylerine devam etmişler. Etmişler ki şimdiye dek Sabetaycılık diye birşey var, Cengiz Hoca'nın da söylediği şekilde, en azından teolojik olarak devam etmesi ne demek? Yoksa gerçekten İslam'ı seçmiş olsalardı, o andan itibaren Sabetay cemaati diye birşey olmazdı ki, normal halktan hiçbir farkları kalmadığı üzere, kimse onlara dönme demezdi ki.
Cengiz Hoca'nın çalışmasına tabii ki çok saygı gösteriyorum ve önemli buluyorum; şu anki durumu ne olursa olsun bu topraklarda yaşanmış tüm inançların, siyasetlerin gün ışığına çıkarılmasını ve bizlere sunulmasını çok muteber buluyorum.
Kitabını okumadığım ve kısa vadede okuma şansım bulunmadığından çok da yüklenmeyi doğru bulmuyorum, ama konuya kendi tanımladığı açıdan yani tarihsel süreç, teolojik çerçeveden bakınca da bence en temel soru şudur: Sevi'den şu ana kadar olan tüm Sabetaycılar, Mesihlik konusunda ne düşünüyor? Sevi'nin gerçekten mesih olduğuna inanıyorlar mı, inanmıyorlar mı? İnanmıyorlarsa, Sevi'yi takip etmek, Sabetaycı olmak gibi bir amaçlarının bulunmadığı aşikar. Ama inanıyorlarsa, yada en azından inananları için sölüyorum; mesihin görevi kurtuluşu sağlamak olduğuna ve Sevi öldüğüne göre, ne düşünüyorlar? Onun öğretisi yahut her neyiyse onu takip ederek, "naciz vücudu toprak oldu ama açtığı yol devam edecek" tarzı bir fikirleri mi var? Varsa, bunun da bir stratejisi olmalı, işte bu noktada Prof. Yalçık Küçük'ün savları bir anda gündeme geliyor.
Daha eleştirecek çok noktam var, hatta böyle aklımda kalanlarla değil de programı tekrar izleyip not alarak birşeyler yazabilirim, belki de Cengiz Hoca'ya mail bile atarım.
Ne dersiniz, siz nasıl buldunuz?
Son birşey; Sabetaycılık meselesiyle ilgili çok genel birşey demeden de edemeyeceğim: Yahu bu 4. Mehmed ve yanındaki o davayı görenler, saf mı Allahaşkına? Sevi'nin bir nevi takiye gereği müslüman olabileceğine ve çalışmalarına alttan devam edebileceğine ihtimal veremiyorlar mı? "Müslüman oldum" deyince Aziz + Efendi diye nam vermek de neyin nesi? Hayır eyvallah iyi niyetlisin ama, insan peşine ajan takmaz mı, özde mi sözde mi (!) müslüman olduğunu teyid etmez mi? Öte yandan, yahu bu ne biçim bir adalet ki, kaos çıkarmaktan dolayı suçu sabit görülen bir insan, müslüman oldu diye suçu nasıl olup da affediliyor? Suç varsa cezası da vardır, İslam'ı kabul ederse müslüman olarak ölür, o kendi bileceği iş, Allah'la arasındaki iş. Anlamıyorum ben bu meseleyi, ve haydi bir komplo teorisi de ben üreteyim: Sevi, taraftarlarının beklediği üzere padişahı ve şeyhülislamı falan gerçekten kafaladı, ama "nasıl yapalım nasıl edelim şu kadar müslüman halkımız, yeniçeri ordumuz var, Sevi'yi tutup hünkar yapamayız ya" diye düşünüp, "abi en iyisi sen gel müslüman olmuş gibi yap, biz de sana Aziz diyelim Efendi diyelim, sen davamızı asırlara yayarak devam ettir" kararı aldılar. Nasıl ama
