Güzel ve Güzellik

Güzel ve Güzellik

İletigönderen Feza Tiryaki » Prş Ağu 25, 2011 22:00

Güzel ve Güzellik


Güzel sözü, sözlük anlamıyla, “ göze, fikir ve duyguya hoş gelen veya haz, hayranlık, heyecan uyandıran” demektir.

Güzellik göreceli bir kavramdır. Kişiye göre değişir. Aşk Veysel:

“Güzelliğin on para etmez / Bu bendeki aşk olmasa.”dizeleriyle bunu ne güzel anlatmıştır. Güzellik gönüle göre değişir. Göz nasıl görmek isterse öyle görür. Yine Aşık Veysel:

“Güzel ne güzel olmuşsun /Görülmeyi görülmeyi. “ diye sevileni över.

Güzelin bir anlamı da, soyluluk ve ahlâki üstünlük düşüncesi uyandıran demektir. Pek iyi, doğru, görgü kurallarına uygun olan… Hoşa giden, beğenilen, iyi ve doğru biçimde olan… Okşayıcı, aldatıcı, kandırıcı sözler… Beklenene uygun düşen, başarı düşüncesi uyandıran güzel duygular, güzel hareketler… Olağan bir durumda, sıkıntıya düşmeden bir şeyin olması…

Güzellik estetik bir zevktir, coşkudur, hoşlanma duygusudur…

Bizim millet olarak güzellik anlayışımız çok gelişmiştir, sanat tarihimize bakarsak, bütün o eşsiz eserleri atalarımızın nasıl yarattığına hayran olmamak elde değildir…

Halkımız, “Gönlü yüce Türk” diye isimlendirilir bilenler tarafından…

Güzel sanatlarda ileriyiz… Güzelliği hep ilk sırada tutarız… Destanlarımızda kızlar, oğlanlar güzeldir. Duygular, düşünceler güzeldir…

Masallarımızda masal kahramanlarımız güzeldir…

Tarihte yer alan büyük kahramanlarımızın hepsi güzeldir, güzel hareketleri ile tarihe geçmişlerdir…

Onlardan en büyüğü ise, Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Şimdi, bu kadar güzel duyguyu dile, sese, söze getirmiş, anıtlaştırmış, tarihe yön vermiş, güzel insanlar yetiştirmiş, insanlığa insanlık öğretmiş bu yüce millet bu durumlara düşürülmeye lâyık mıydı diye sorsam ne cevap verirdiniz?

Her konuda dökülüyoruz artık… Güzel insanlar bizi yönetmiyor. Güzel düşünceler yolumuzdan çekildi. Güzeli anlatanlar cezalandırılıyor, çirkinler ortalıkta!

Başta, sanatçı (!) adını verdiğimiz güzellikten yoksun insanlar ortalıkta cirit atıyor… Hamam böcekleri gibiler… Memleket elden gidiyormuş, bölücüler azgınlaşmış, ülkemiz sömürgeci Batı’nın hedefindeymiş… Kimin umurunda?

Pislikleri, üstlerinden akan irinler, kirler televizyonlarla evimizde. Yeni yetişenler onlardan ders görüyor, yetişkinler onların pislikleriyle besleniyor…

Güzeli sevmeyen yöneticiler… Güzeli aramayan, güzeli unutan insanlarımız…

Eski evlerimize bakın, bir de şimdikilere… Beton yığınlarına…

Eski yazarlarımızı hatırlayın bir de şimdi Türkçenin belini kırarak, bin bir yanlış yaparak , küfürlü, terbiyesiz bir dille yazanlara göz atın…

Eski şarkılarımız, türkülerimiz, bir de şimdikiler…

Eskinin devlet adamları, büyük adamları, bir de şimdinin…

Hürriyet gazetesinin eski yayın yönetmeni yazdığı hava civa köşe yazılarına geçen gün açılımcı iki şarkıcı kadını konu etmişti. Ajda ile Sertab.

İkisini de öve öve bitiremiyor. Nelerini mi? Güzelliklerini(?)

Bunlardan biri, Ajda, gerek özel yaşamı, gerek yaptıklarıyla örnek alınmayacak bir isim. Diğeri, Sertab, yine öyle. İngilizce söylediği bir şarkıyla ödül alan yani başka bir dilin temsilciliğiyle ödüllenen bir şarkıcı. Üç beş batı taklidi şarkıdan başka ne söylemiş? Türk kültürüne ne katkı yapmış?

Ajda’nın kızkardeşinin, dün bir magazin sayfasında kendisiyle yapılan söyleşisi vardı. Sosyete partilerinin şık kadınıymış. Bir zamanlar, dünyadaki “yüz önemli kadın” listesinde altıncı sıradaymış. Bu başarısı İngiliz dergisine tam sayfa haber olmuşmuş… İngiltere’de kimsesiz çocuklara yaşam anneliği yapmış, oradaki hastanelerde gönüllü hemşire olarak çalışmış…

Ajda’nın ve kardeşinin magazin haberlerini okuyarak büyüdük biz… Geçmişlerini iyi biliriz… Kardeş Pekkan’ın Türk basınında adından ilk sözettirmesi Fikret Hakan’ın tecavüz haberiyleydi, tecavüze uğramış mağdur kadın rolüyle gazetelerde idi…

Ajda’nın hayatı da farklı değildir. Sosyete haberlerinde uzatmalı aşklarıyla yer alan biriydi. Bir de estetik ameliyatlarıyla gündeme gelen… Sosyetenin ünlüsü…

Hiç unutmam yıllar önce, (12-13 yıl kadar önce) Hürriyet gazetesinde bir haber resmini görmüştüm. Başlık: “Ajda’nın Acı Günü”ydü. Ağlayan bir Ajda, gözünde kara gözlükler. Haber ne miydi? Ajda’nın kedileri ölmüş de onlara ağlıyormuş. Bu haberin hemen yanında bir haber daha vardı: “Üç Çocuğun Acı Sonu” Üç yoksul çocuk üzerlerine çöken toprak yığınının altında can vermişlerdi. Bu iki resme uzun uzun bakıp kaldığımı hatırlıyorum. Bir yanda ölen kimsesiz gariban çocuklar… Bir yanda ölen kediler… Ve çocuklara değil, kedilerine ağlayan yılların şarkıcısı…

Bunları adamdan sayıp şöhret yapan, para kazandıranları ayıplamıştım. Sesini, yaşam tarzını, okuduğu şarkılarını hiç sevmeyen biri olarak bu kişinin son yıllardaki tavırlarını daha da garipsiyorum. Konserine gelen iktidarın önemli bir kişisine övgü adına demediğini bırakmamış, Allah sizi başımızdan eksik etmesin, demeye kadar götürmüş işi… Ve tabii bu pespayeleliğinin ödülünü de almış. Somali gezisine davet edilmiş, gitmiş… Kendinin ne özelliği varsa? Muhafazakârlık taslayan bir iktidara ne tarafı uyuyorsa? Orada göbek atmış… Resim çektirmiş. Ertesi gün de iktidarın bir iftar davetinde boy göstermiş, yanında üç dinin temsilcisi varmış son modaya uygun şekilde… Bu hanım elllerini açmış dua eden pozlarda sofraya kurulmuş…

Diğer güzel hanım (Ertuğrul Özkök’ün deyişiyle güzel), Sertab, insanlığından utanmış, Somali’de gördükleri üzerine…

Ülkemizdeki yoksulluk karşısında utanmazlar, gözyaşı dökmezler nedense, bu yücelttiğimiz, paramızla zengin, ilgimizle ünlü yaptığımız kişiler…

Geçen aylarda bir askerimiz yol parası olmadığı için otostopla izne gitmişti ve yolda araba beklerken çiğnenip ölmüştü. Babası cenazeyi almaya parasızlıktan gidemeyeceğini söylemiş, ya cenazeyi getirin, ya bulduğunuz yerde gömün oğlumu, demişti…

Harçlığını çıkarmaya çalışan üniversiteli bir gencimiz çalışmaya başladığı ilk gün inşaattan düşüp ölmüştü…

Eve ekmek getiremediği için bunalıma giren, intihar eden işsiz babanın haberi vardı yine gazetelerde… Çocuğunun dersane parasını denkleştiremediği için intihar eden anneler… Maden işçilerimizin kazaları… Daha biri, Zonguldak’ta iki hafta önce göçükte kaldı öldü… Haberi bir pul büyüklüğünde verildi. Tersane kazaları malûm… Asgari ücretten çalışanlar, günde on beş on altı saat çalışan taşeron işçiler… İşsizler…

Bunları görmeyin… Memleketimiz için bir tuğla koymayın… Sonra Somali için yardım konserine kalkışın… Bir de üstelik duyandan duymayandan övgü alın!

Dün yine Diyarbakır’da bir şehidimiz vardı. Hastaneye kaldırılan ağır yaralı askerimiz kurtarılamadı. Astsubay Ahmet Yumak. Dört de yaralı… Askeri kontrol noktasına saldırmışlar caniler….Geçen gün kaçırılanlardan hâlâ haber yok…Bu gün de Hakkari’de iki askerimiz yola döşenen patlayıcıdan yaralanmış.

Bir kez Mehmetçik için konser verdiniz mi? Bir şehidimiz için ağladınız mı? Onlardan birinin evini ziyaret ettiniz mi? Bir gazimizle ilgilendiniz mi? Kaç öğrenci okutuyorsunuz? Nereye bir kuruşunuz gitti?

Ertuğrul Özkök yazısında coşmuş:

“Sertab'ın nasıl güzelleştiğini açıklıyorum.” diye söze başlamış.

“Artık yüzü başka bir yüz; bedeni başka bir beden; duruşu başka bir duruş. Programı seyreden birçok tanıdığım kapıma dayanıyor: “Lütfen Sertab’a sor, ne yapmış?” Tabii asıl soru “Ne yaptırmış, kime yaptırmış?” Her hafta, “Elçiye zeval olmaz” deyip soruyorum; o da sağ olsun her hafta bana cevap vermiyor.” diye güzellemelerine devam etmiş… Maksat lâf olsun, torba dolsun.

Ajda müthiş bir kadınmış, güzelliğinin doruğundaymış…Ajda’nın yaşı neyse, güzelliğin yaşı da oymuş…

Sertab’ın müzik bilgisi önemliymiş ve bu yüzden rehabdeymiş ve yes yes diye haykırıyormuş…

Bakınız güzellikte nereden nereye gelmişiz. İnsanlarımızın merakları neler? Kimleri güzel görüyorlar? Kime güzel diyorlar?

Yazarken bile yazılarını, Türkçe sözlerle yazmak onlara yetmiyor. Yabancı dil biliyorlar, çok bilgililer ya, hem de moda ya artık İngilizceyi araya katarak konuşmak, yazmak… Katın bakalım Tarzancayı sözlerinizin arasına; bununla da övünün!

Güzellik, iç güzellikten çoktan çıkmış… Aynı o Yılmaz Erdoğan’ın abuk sabuk gülmece dizisindeki gibi olmuş. Tek siyasi ve sosyal mesaj vermeden belden aşağıya vur, özenti ve kaba taklidi yücelt. Olsun size:

“Çok güzel hareketler bunlar!”

İbrahim Tatlıses’e de güzel dediler. Sesi güzel deyip baştacı ettiler. İbrahim’e, yürü ya kulum dedi Tanrı… Memlekete tek kuruş faydası olmadan, kesesini doldurdu, “imparator” oldu. Etnik kimliği nedir demeden, bunu aklına bile getirmeden sevdi milletimiz sesini… Onu ünlü etti, zengin etti… Şimdi bölünmemizde rol alsın diye ondan fayda umuluyor, büyük bir adammış gibi ziyaret ediliyor…

Yıldız Tilbe, yine ayrım yapmadan sevildi, ünlü oldu… Şehitlerimizin olduğu gece canlı yayında göbek atıyordu televizyonlarda ve özel yaşamının pisliklerini matahmış gibi anlatıp alkış alıyordu… Gazetelerde okuduk…

Kemal Sunal gelmiş geçmiş en büyük gülmece sanatçımızdır. Bakın, oğlu babasına ne kadar lâyıkmış?

Adalarımıza göz koyan, ikisini geçmiş yıllarda( bu iktidar zamanında) sessizce işgal eden, Kıbrıs’a benim diyen, Anadolu’da gözü olan, ülkemiz üzerinde bitmeyen emelleri olan saldırgan Yunan’ı ihya etmek, ekonomik krizden kurtarmak için Yunanistan’a el vermiş… Bodrum’da evlenmiş ve nikahın ardından bunlar, aileleri ve yakın dostlarıyla balayı için Yunanistan’ın Leros adasına gitmişler… Şehit haberleri aldığımız, içimizin yandığı günlerde hem de… Ertuğrul Özkök, demin duydum, üç ünlü gazeteci ile Yunan adalarında tatildeymiş şu an…

Nasıl birkaç gazetemiz, sayıları iki elin parmaklarıyla ancak sayılan doğru düzgün gazetecimiz, çok az sayıda yurtsever siyasetçimiz, gerçek aydınımız kaldıysa bizim görünürde, sanatçımız da öyle… Dünya umurlarında değil çoğunun… Türkiye batmış, ters dönmüş…onlara ne?

Mehmet Ali Erbil, yeter küpümü doldurdum, bu millete biraz da saygımı göstereyim demiyor. Rezilliğin daniskasını oynuyor televizyonlarda.

Seda Sayan bile yeni kurulan, yandaş, Beyaz adlı bir televizyon’a kurulmuş, idare ediyormuş…

Ortalık arsızdan hırsızdan, ahlâksızdan geçilmiyor…

Üstelik bunlara güzel deniyor…

İşte siyasette geldiğimiz güzel(!) nokta:

AKP’li Çelik, “BDP özerkliği, federasyonu, ayrılmayı gelsin Meclis’te dile getirsin,” demiş…

Türkiye yeni bir dönemden geçiyor, devlet içinde çöreklenmiş ideolojik çeteler çökertiliyor, diye açıklamış görüşlerini. Türk ordusunun tasviye edilmesini, her gün bir iki personelinin tutuklanmasını bu sözleri bir güzel açıklıyor… Ermeni’ye taviz vermek, toprak vermek için, Ermeniye yaranmak için de millîyetçi sesleri susturmayı, “Ermeni soykırımı yapılmamıştır, diyen bilim adamlarını bile tutuklamayı göze alabildiler. Ermeni Soykırımı iddialarının baş çürütücüsü Türk Tarih Kurumu Başkanı Halaçoğlu’nu yıllar önce görevden almaları gibi… Tarihçi başkan görevden alınır alınmaz Ermeni açılımını başlatmışlardı. Talat Paşa komitesiyle bu yalanı çürüten, yıllarını bu yalanı çürütmeye adamış genç araştırmacı hocayı, Mehmet Perinçek’i tutukladılar geçen gün. İşçi partisi yönetecilerini tutukladılar. İktidara muhalefet eden bir iki yayından biri olan Ulusal Kanal’ı ve Aydınlık gazetesini aradılar, baskı altına aldılar.

Ülkemizin güzel insanları duymadı bile bunları.

BDP’ye yapılan bu tüyler ürperten iktidar çağrısına da kulak vermediniz eminim. Asker polis öldürmenin adı silaha sarılarak siyaset yapmakmış meğer…İktidar sözcüsünün, “Halk onları Meclis’e göndermiş, silaha dayanarak siyaset yapılmaz, gelin Meclis’te yapın, demesinin arkasında yatan bölücü sözleri anlamadınız mı yoksa?.. Devleti yönetenlerin bölünmeye çoktan razı olduğunu, 2009’da bir yerel ağızla 24 saat televizyon yayınına başlamakla bunun ilk adımının atıldığını, böyle gidersek sonumuzun komşularımızdan beter olacağını bilmezden görmezden geliyor büyük çoğunluğumuz…

Güzeli unutturmuşlar! Güzellik kaybolmuş…

Şehidimizin kaybolan cenazesine iktidarın en büyük adamı kalkıp ceset diyebiliyor. Haftasonunda uğradığı öğretmen evinde, kendisini yapılan törende karşılamayan müdürü istifaya zorlayabiliyorlar…

Çirkinler, çirkinlikler ve çirkin sözler sarmış ortalığı…

Utanmanın, çekinmenin bittiği, arsızlığın ödül aldığı yerdeyiz!

Balyoz tertibi duruşmasında bir tuğamiralimiz (Gavremoğlu), “Asıl darbe girişimi Cumhuriyet’e karşı!” demiş önceki gün. Cumhuriyet Donanmasına, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı bir darbe teşebbüsü vardır!”

İstifa eden Genelkurmay Başkanımızı bile dinlemiş tarikat çeteleri. Çarşaf çarşaf haberi gazetelerde…

Millet, benim ordumu kim dinleyebilirmiş demiyor! Kanunsuzluğun, casusluğun hesabını sormuyor! Olanı biteni izleyen düşmanlarımız ise sevinçli, bir zil takıp oynamıyorlar! Hepsi cesaretlendi! Bölücülere gün doğdu! Bu olaydan hepsi kendilerine pay çıkaracaklar. Askerimizi biraz daha hırpalayacaklar akıllarınca…

Gelin, güzel insanlarımıza sahip çıkalım. Güzeli yeniden bulalım ve güzele sarılalım…

Kurtuluşumuz güzelde… Güzel ve çirkini ayırabilmemizde…

Haldun Taner, “Güzellik de uçar gider, zenginlik de erir biter.” demiş.

Asıl bitmeyen güzellik içimizde… Öğrendiklerimizde… Atatürk devrimlerinde…

Güzelliklerimiz, onlara sahip çıkmayı bilirsek, bize yol gösterecektir…


Feza Tiryaki, 25 Ağustos 2011
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x