Haftasonu yazıları | 17-18.01.2009

Haftasonu yazıları | 17-18.01.2009

İletigönderen kgursu » Pzt Oca 19, 2009 3:19

6 milyon fazla seçmen var peki yazılmayanların sayısı kaç?

Can Ataklı, 17.01.2009
catakli@gazetevatan.com


Bu işin artık bir “skandal” olduğunu kabullenmek zorundayız. Bir yılda “oluşan” 6 milyon seçmeni Yüksek Seçim Kurulu ve AKP’liler dışında kimse savunamıyor ve mantıklı bir zemine oturtamıyor.

Yargının elinden alınarak “Adres bildirimine göre” ve “devlet memurları tarafından” düzenlenen seçim kütükleri üzerindeki şaibenin kalkması çok zor görünüyor.

İki gün önce yazdığım yazıda Ümraniye Aşağı Dudullu Mahallesi’ne bağlı bir sitedeki bazı blokların tümüyle “yok göründüğünü” anlatmıştım.

Bu, sadece bu köşede yayınlanan bir örnek. Günlerdir pek çok TV kanalında “hiç yazılmayan” evlerle veya aynı dairede oturuyor görünen birkaç aile ile ilgili haberleri izliyorsunuz.

Muhalefet ve vatandaşlar istedikleri kadar bu skandalı anlatmaya çalışsınlar Yüksek Seçim Kurulu, Nuh diyor peygamber demiyor. “Gidin nüfus müdürlüklerine, hatayı düzelttirin” demekle yetiniyor.

Oysa seçmen kütüklerinde kendisini bulamayanları nasıl bir maratonun beklediğini de biliyoruz. Ki buna rağmen pek çok duyarlı vatandaş her türlü zorluğu göğüsleyerek seçmen kütüklerindeki yerini almak için çabalıyor.

Ancak bu noktada insanın aklına başka bir şey daha takılıyor. 6 milyon yeni seçmen olduğunun açıklanmasına rağmen, kaç kişinin hiç yazılmadığını tam olarak bilemiyoruz. Ülkenin her yerinden “Adımı listelerde bulamadım” şikâyetleri geliyor. Bu sayı kaçtır, ne kadar vatandaş ister kasıt ister yazım hatası nedeniyle kütüklerde yer almamakta ve adını yazdırabilmek için zor bir yola sokulmaktadır?

Bu arada en azından bizlere ulaşan haberlere göre “hiç yazılmayan” seçmenlerin ortak bir özelliği var. O da “potansiyel olarak” AKP’ye oy vermeyeceği düşünülen vatandaşlar olmaları.

Örneğin benim yazdığım Ümraniye olayında, kaybolan bloklarda oturanların AKP’ye pek sıcak bakmadıkları ve bu bloklardan AKP’ye çok az oy çıkabileceği belirtiliyor. Diğer medyadaki haberlere bakıyorum, onlarda da aynı ortak özellik var.

Bu durumda AKP’nin kendisine bağlı yerel yönetimleri çok iyi çalıştırdığı, AKP’ye oy verme eğiliminde olmayanları aşağı yukarı saptadığı ve her nedense “kaybolan seçmenlerin” hep bu kesimden çıktığı şüphesi derinleşiyor.

*****


Eli kolu bağlı başkan

Başbakan Erdoğan yılbaşından bu yana birer ikişer gün arayla partisinin yerel yönetici adaylarını açıklıyor. Bunun için büyük toplantılar düzenleniyor ve ne kadar haber kanalı varsa bu açıklamalar canlı olarak yayınlanıyor.

Erdoğan bu aday açıklama törenlerini en az 10 haber kanalı canlı yayınladığı için çok ciddi bir seçim propagandasına dönüştürmeyi başarıyor.

Bu canlı yayınlarda Erdoğan çok önemli bir durumu da gözler önüne seriyor. Partilerine ait belediyeleri tek tek sayıp yaptıkları hizmetleri anlatıyor ama bütün bunların “merkezi otoritenin, yani hükümetin bu belediyelere destek olmasına” bağlıyor.

Erdoğan’ı dinlediğimde şu kanıya varıyorum: “Tamam, Gaziantep’te çok güzel işler yapılmış, ama eğer bu belediye hükümette AKP olmasaymış hiçbir şey yapamazmış. Tamam, Adana’ya büyük yatırımlar gitmiş. Ama hükümet AKP’de olmasaymış bunların hiçbiri gitmeyecekmiş.”

Kısacası Erdoğan belediyelerin tüm hizmetlerini aslında kendisinin yaptığını anlatıyor bu canlı yayınlarda. Demek ki şu söylenmek isteniyor: “Eğer seçeceğiniz belediye başkanı bizden olmazsa, hizmeti unutun.” İzmir bunun güzel örneğidir.

Tabii bu tavır Özal’ın 1989’da yaptığını hatırlatıyor ister istemez. Özal o yerel seçimde verdiği gazete ilanlarında ANAP’lı olmayan belediye başkanlarını eli kolu bağlı olarak tasvir etmişti.

Bu “cin” propagandaya halk tepki gösterdi ve pek çok yerde “kesin favori” olan ANAP yerine başka partilere oy verdi.

*****


Bu artık ayıptır

Ne olduğu, kime çalıştığı bilinmeyen, sıfatı konusunda hiçbir ipucu bile olmayan bir adam aylardır TV ekranlarından, gazete sayfalarından herkese çamur atıyor. Ortada hiçbir kanıt belge olmadan insanları yabancı ülkelerin gizli servis elemanı olmakla suçluyor, ana muhalefet partisinin hırsızlar ordusu olduğunu ileri sürüyor, elindeki bazı kasetleri “yayınlatacakları!” şantajını yapıyor.

Medyamız ise önüne gelene mikrofon uzatıp “Bu iddialarla ilgili ne düşünüyorsunuz, bu açıklamalar sonucunda süreç nasıl işler?” diye soru soruyor.

Bunu bana da soranlara artık şunu söylüyorum: “Bu çok ayıp bir hale geldi. Hiçbir sıfatı olmayan bir adamın söylediklerini doğru kabul edip, adı geçenler üzerinde spekülasyonlar üretmeyi lütfen artık bir kenara bırakın. Tam tersine çeteleri ortaya çıkarmak istiyorsak bu tip magazinel şovları elimizin tersiyle itip gerçeği ortaya çıkarmak için bilgi ve belgelere yönelelim. Ortada hiçbir bilgi ve belge olmadan bir adımın sözlerini doğru kabul etmek, bundan korkuya kapılmak hepimizin ortak ayıbıdır. Gün korkma, sinme, çekinme günü değil, bu çirkin oyunları ortaya çıkarma, cesurca konuşma ve araştırma günüdür.”

Bu arada bu ne idüğü belirsiz kişiyi, parasını kamunun ödediği devlet televizyonuna çıkarmak ve tam 4 saat konuşturmak asla habercilikle açıklanamaz. Bu kurumun Genel Müdürü mutlaka istifa etmelidir. Onu oraya atayanların da sorumluluğunu ve müdahale etmelerinin zorunluluk haline geldiğini de hatırlatmak isterim.

*****


Bisküvi

Fıkra Yıldırım Tuna’dan: Adam kendini psikiyatristin koltuğuna atıp “Yardım et doktor” demiş, “Kendisimi bisküvi zannediyorum! Bu konuda ne düşünüyorsunuz?”

Ardından doktorla konuşma başlamış:

- Kare misiniz?

- Evet.

- Üzerinizde bir sürü delik var mı?..

- Evet... Evet...

- İncecik tuz tanecikleri üzerinize serpili mi?..

- Evet, evet, evet..!

- İşte şimdi saçmaladınız. Siz bisküvi değil, resmen bir tuzlu krakersiniz!

*****


Hiçbir şey ayağınıza gelmez; en azından iyi olan hiçbir şey. Gidip almanız gerekir.

Charles Buxton


[img]http://haber.gazetevatan.com/images/vatanLogo_yeni.jpg[/img]
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Bu nasıl eğitim sistemi?

İletigönderen kgursu » Pzt Oca 19, 2009 4:59

Bu nasıl eğitim sistemi?

aguclu@milliyet.com.tr


Hangi partiden olursa olsun, Milli Eğitim bakanlarının öncelikli hedefi, hep soran, sorgulayan, düşünen ve üreten nesiller yetiştirmek. Ama gelin görün ki, hâlâ hedefine ulaşan yok.
Öğrencilere eskisinden çok daha fazla yükleniyoruz. Muhtemeldir ki öğrendikleri bilgiler, bizim öğrendiklerimizle kıyaslanmayacak kadar fazla. Peki o halde sorun ne?
Sorun, neyi neden öğrendikleri. Neredeyse hiç bir öğrenci, okulda öğrendiği bilgilerin ileriki hayatında, bir işe yarıyacağına inanmıyor. Bu yüzden de ezberciliğin ötesine geçemiyor.
Ezberliyor, notunu alıyor, unutuyor. İşte eğitim sistemimizin özeti bu.
Geçenlerde okullararası bir bilgi yarışmasının göbeğine düştüm. Finali yapılıyordu. Yani onca okulu geride bırakıp oraya gelmişler. “Bir soru da sen sor” dediler. En basitini sordum. “Milli Eğitim Bakanı’nın adı ne?” dedim. Çıt çıkmadı. 6’şar kişilik gruplardan, bakanın ismini bilen tek kişi olmadı.
Diğer bakanları artık sormadım. Valiyi, belediye başkanını da. Eminim onları da bilmiyorlardı.
Bir kaç gün önce de çoluklu çocuklu bir arkadaş toplantısında söz yine dönüp dolaşıp eğitimin ne işe yaradığına gelince, bir kaç ilimizin hangi bölgede olduğunu sorduk yine bilen çıkmadı.
Benim bu konularda ki en temel sorum, hep sınıftaki arkadaşlar ve öğretmenler olur. Sınıfınızdaki öğrencileri ve ders aldığı öğretmenleri, tümüyle bilene rastlarsanız onu alkışlayın. Özellikle de üniversite öğrencisiyse.
Ve yine dikkat edin, eğitim kademesi yükseldikçe, yakın çevreyi, ülkeyi ve yönetenleri bilenlerin sayısı giderek azalır. Gündemi yakından takip edenleri ise alnından öpün.
Örneğin günlerdir Gazze ile yatıp Gazze ile kalkıyoruz. Okullarda anma törenleri bile yapıldı. Yine aynı şekilde Ergenekon’u, sağır sultan’ın bile duyduğundan kuşkunuz kalmamıştır.
Peki o halde rastladığınız ilk öğrencilere Gazze’nin nerede olduğunu ve Ergenekon’u sorun. Eminim, bilmeyenlerin sayısı bilenlerden çok daha fazla olacaktır.
Yakın çevresine ve sıcak gündeme duyarlı olmayan bir öğrenci, teorik dersleri okuyup, yutsa ne olacak?
Dahası akademik başarımız da ortada. AB ülkeleri ve aday ülkeler arasında sondan ikinci sıradayız.
Peki çocuklarımızın bildiği hiç mi bir şey yok. Olmaz olur mu?
Medyanın yarattığı popüler kültürün tüm kahramanlarını sorun, bir bir saysınlar size. Dizilerin kahramanlarını, yarışmaların jürilerini, takımların tüm oyuncularını, sanal dünyanın tüm hergeleliklerini, magazin dünyasının en’lerini ve daha neler neler, ağzınız açık dinliyorsunuz.
Demek ki sorun öğrenmelerin de değil. Neyi öğrendiklerinde. Peki bu kimin kabahati? Müfredatın, öğretmenlerin, sınav sisteminin, bakanın, medyanın, velilerin yani hepimizin.
Önce şuna karar vermeliyiz: Sorun üreten nesiller mi yetiştireceğiz yoksa sorun çözen mi?
Hemen herkesin cevabı, elbette sorun çözen nesiller şeklinde olacak. Peki o halde neden hep sorun üreten ve mevcut sorunları çözme yerine ağlayan, sızlayan, mızmızlanan nesiller yetişiyor?
Sorunun cevabını bulmak için hiç uzağa gitmeyelim. Çünkü bu koşullarda cevabını bulamayız. Değil bir tane Hüseyin Çelik, bin tane de gelse, sonuç değişmez.
Sistemin A’dan Z’ye değişmesi şart ama buna önce başbakanların, cumhurbaşkanlarının, muhalefet liderlerinin inanması gerekir ki, bu da cumhuriyet’in ilk yıllarından sonra, hiç mümkün olmadı.
Görünürde Çankaya’sı, hükümeti, bakanları, YÖK’ü, rektörleri ve TÜBİTAK’ı ile muhteşem uyumlu bir dönem yaşıyoruz. Ama eğitime yansıması sıfıra sıfır, elde var sıfır.
Siz hiç hemen her konuda sık sık bir araya gelen bu zevatın eğitim, bilim ve çocuklarımızın geleceği için de toplandığına şahit oldunuz mu? Bu konuda olmazsa olmaz kararlar alıp, takipçisi olduklarına şahitlik ettiniz mi?
Ya da bütün bunlardan vazgeçtik, kendi çocuklarına sağladıkları eğitim ortamının onda birini diğer gençler için de istediklerini gördünüz mü?
Ülkeyi yönetenler hep çok meşguller, hep çok önemli işleri var ve eğitim, bilim, çocuklar gibi sıradan işlere ayıracak zamanları yok. Bürokratlar ne günler için var ki!..
Özetin özeti: Ülkesini en çok seven, çocuklar için bir şey yapandır!..


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Devlet iletişimi mükemmel yönetiyormuş...

İletigönderen kgursu » Pzt Oca 19, 2009 5:08

Devlet iletişimi mükemmel yönetiyormuş...

ali.saydam@aksam.com.tr


İstanbul Erkek Liseli kardeşim, Amerikan Hastanesi'nin benim de uykularımın düzelmesine yardımcı olan hekimlerinden sevgili Sabri Derman e-posta'ya iliştirmiş. Büyük olasılıkla pek çoğunuzun bilgisayarında vardır. National Goegraphic dergisinin 1929 yılında, yani 80 sene önce yayınlanmış bir nüshasından bir bölüm... 'Volume LV, Number One' diyor. Yani 55'inci cilt, Birinci Sayı...
Maynard Owen imzalı yazı ve fotoğraflar var. Yazının başlığı şu: Türkiye okula gidiyor... Konu: Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin Arap harflerinden Latin alfabesine geçerken yürüttüğü kampanya...
Yazıyı okumanıza gerek yok. Fotoğraflara bakın yeter. İletişimin o dönemde nasıl yönetildiğini hemen anlıyorsunuz... Bir tesadüfle Türkiye'nin devlet ve hükümet olarak sıtma ve veremle mücadelede elde ettiği başarıların Dünya Sağlık Örgütü WHO'nun literatürüne geçtiğini öğrendiğimde de hayli şaşırmıştım.
Sonradan yüzlerini tamamen Batı'ya çevirmiş olanlar ve ülkeyi sadece Batı ile 'benchmark'layanlar (kıyaslayanlar), bizi öyle bir 'Bizden adam olmaz' kompleksiyle yetiştirmişlerdi ki, dünyaya örnek olacak iyi işler yaptığımızı görmek; hele bunu iletişim gibi gelişmişlik simgesi bir alanda izlemek, insanı ister istemez şaşırtıyordu...
Bugün Ergenekon soruşturmaları konusunda kafalar giderek daha karışırken, insan kendine sormadan edemiyor: Özellikle Cumhuriyetin inşası döneminde mükemmel bir şekilde uygulanmış olan o iletişim politikalarının başarılı olmasının arkasındaki sır neydi? Aynı basiret ve kabiliyet şimdi niye gösterilemiyor; neden bu dava halka adam gibi anlatılamıyordu?..
Bu sorun üzerine doktora tezleri yazılabilir. Fakat çok yalın bir yanıt vermek istenirse özetle belki şöyle diyebiliriz: O zaman devlet ve hükümet politikaları arasında bir çelişki, çatışma yoktu... Hükümet, iletişimi bu çelişkilerin kaldırılması noktasına odaklıyordu...
Bir de tabii devlet memuru oldukları için savcıların konuşma yasağı var...
Bazen 'Keşke bizde de ABD'de olduğu gibi, hakim ve savcılar seçimle iş başına gelseler', diye düşünürken yakalıyorum kendimi... Tabii milletvekilleri de dar bölge anlayışıyla seçilmeliydi. Örneğin, Gayrettepe'yi temsil edecek milletvekilini sadece o bölgede oturanlar seçmeli sonradan ondan hesap sormalıydı... O zaman zaten parti başkanı sultası biterdi...
Seçimle iş başına gelmiş savcılar tekrar iş başına gelebilmek adına, yaptıkları işi hedef kitlelerine adamakıllı anlatmak zorunda kalacaklardı...
Bu bazılarına hayal” gelecek bir çözüm olabilir. O zaman şöyle sorabiliriz belki: Nasıl Genelkurmay her cuma basını ve dolayısıyla kamuoyunu çok başarılı bir yöntemle bilgilendiriyorsa; nasıl Emniyet Genel Müdürlüğü yakın geçmişte sık sık kamuoyuna bilgi veriyor idiyse (sahi o uygulamayı neden kaldırdılar?) Adalet Bakanlığı ve/veya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu benzer bir iletişim ağını neden kuramasın? Lütfen şu sitenin adresine girip bakın: www.hsyk.gov.tr... Bu kadar iletişimden yoksun bir kurum algısı isteseniz yaratamazsınız. Hem de iletişime en çok ihtiyacınız olduğu bir bir dönemde...
National Geographic fotoğraflarına bakıp devletin bir zamanlar iletişimi ne kadar mükemmel yönettiğini gözlemlemekte yarar var. (Dileyenler bana bir e-posta atarlarsa dosyayı gönderebilirim). O kadar uzağa da gitmeyin, Sağlık Bakanlığı'ndan kopya çekin mesela. Nasıl olup da sosyalist bir bakanlık gibi iletişimi idare ettiklerini inceleyin üşenmeden... Zenginleşirsiniz...


[img]http://www.aksam.com.tr/template/aksam1/images/aksam-logo.jpg[/img]
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Ormanın hazin hikâyesidir bu...

İletigönderen kgursu » Pzt Oca 19, 2009 5:24

Ormanın hazin hikâyesidir bu...

bcoskun@hurriyet.com.tr


BU aslında çevrenizde gördüğünüz korulukların, yeşil alanların, ormanların, o ormanlardaki fıstık çamlarının hazin hikâyesidir.

(.........)

Ormanları satmaya karar verdiler.


Bu ülkenin her şeyini çalıp çırptılar; bankaları, kasaları, KİT’leri, bütçeleri, örtülü ödenekleri, yoksul insanların vergilerini...

Şehirlerde-kasabalarda-yerleşim ve sanayi bölgelerinde yağmalanacak bir şey kalmadı...

Tıpkı, bölgesindeki tüm koyunları tüketen kurtların yer değiştirmeleri gibi...

Sıra ormanlara gelmişti...

*

Siyasetçiler, "İlmen ve fennen orman vasfını yitirmiş araziler" diyerek, ormanları satmak için iki kez Anayasa’yı değiştirdiler.

Eski Cumhurbaşkanı geri gönderdi...

Yeniden TBMM’den geçti yasa.

Bu sefer Anayasa Mahkemesi, iki kez orman satışıyla ilgili yasaları iptal etti...

Onlar da "Yabancılara Mülk Satışı Yasası"nın içine koydular ormanları satma hükümlerini...

Yüksek yargıdan geri döndü...

Ve geçtiğimiz günlerde yine "2B arazilerinin ilmen ve fennen satılması" hükmü TBMM’den bilmem kaçıncı defa geçti...

Bu kez de "Tapu ve Kadastro Yasası"nın içine gizlenmiş maddelerle...

Toplumdan saklı-gizli...

Anayasa’ya rağmen...

Zaten çölleşen bir ülkede; Anayasa’ya, hukuka, insan vicdanına, hatta ahlak değerlerine rağmen...

Anayasa’yı kandırarak...

Kendi Cumhurbaşkanları elbette onaylayacak...

Ormanları satacaklar...


*

Ve sizin haberiniz yok...

Bu toplumun büyük kesimi ise; sadaka ile beslenen dilenci rolüne çoktan alıştı...

Bu kez orman arazilerine konacak diye eminim mutlu.

Umurunda değil; orman morman.

Hukuk, yasa masa...

Doğası, ormanı, havası, çocuklarının dünyası yok edilen, en gelişmemiş halkların bile göstereceği refleks ise sadece bizim hayallerimizdedir...

Bir yok edişin hazin hikâyesidir bu...


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

‘Kime el atsan elinde kalıyor‘

İletigönderen kgursu » Pzt Oca 19, 2009 5:54

AKP’li eski bakandan Kemal Kılıçdaroğlu’na
‘Kime el atsan elinde kalıyor‘


gunericivaoglu@milliyet.com.tr


CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu “siyasette arka sokaklar” dizisinin başrolünde. Halk arasındaki bu tanımı o da benimsiyor.
Ensesinden yakaladığı politikacı bir daha iflah olmuyor.
Gökçek’in bile Ankara Belediye Başkan adaylığı uzun süre havada kaldı.
“İflah” olup olmayacağı Yerel Seçimlerde görülecek.
Onun “terminator (yokedici)” özelliği AKP’liler tarafından bile kabullenilmekte.
Parlamento kulislerinde bu görüşlerini içtenlikle dile getiriyorlarmış.
Örneğin, AKP’li bir eski bakanla Meclis koridorunda karşılaşmışlar. Bakan, cep telefonuyla konuştuğu kişiye “bir saniye” demiş ve Kemal Kılıçdaroğlu’na seslenmiş:
“Ulan Kemal! Kime el attıysan elinde kaldı. Seni tebrik ediyorum.”
Gerçekten Kemal Kılıçdaroğlu CHP’ye hayat öpücüğü olmanın ötesinde, bütün siyasi partilerde etik değerler üzerindeki ölü toprağını savuran bir rüzgâr estirmekte.
Toplumda seviliyor ve sayılıyor.
İzleyiciler çıktığı TV programlarına odaklanıyorlar.
ŞEFFAF ODA’nın bugünkü konuğu olan Kemal Kılıçdaroğlu, daha gençlik yıllarından başlayarak “güvenilir insan” çizgisini sürdürüyor.
Örneğin...
Fakültede hocası olan dönemin DPT Müsteşarı Memduh Aytür, sınavda soruları hazırlama görevini ona vermiş.
Kılıçdaroğlu, -kendi söylemiyle- “inek” denecek kadar çalışkan ve başarılı bir öğrenci olmanın ötesinde kişiliğiyle de “güven” duygusunu yaşatırmış.
Aytür’ün itimat ederek ona hazırlattığı soruları kimseye sızdırmamış.
Kemal Kılıçdaroğlu, siyaset hayatında sergilediği mücadeleci doğası gereği fakülte öğrencisiyken de eylemciymiş.
Hatta Toplumsal Kültürel Eylemler Derneği’nin de başkanı...
Bu yüzden bir eylem sonrası, karşı görüşten 3-4 öğrenci tarafından dövülmüş. Kanlar içinde kalmış ve hastanenin acil servisine götürülmüş.
“İlk yumrukta yıldızları saymaya başladım” diyor.


Kılıçdaroğlu’ndan seçim dosyası
AKP Yerel Seçimde ciddi kırılma yaşayacak.


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

İnsan renkleri

İletigönderen kgursu » Pzt Oca 19, 2009 7:31

İnsan renkleri

m.asik@milliyet.com.tr


Hikâye ünlüdür... Osmanlı’nın en parlak isimlerinden Mithat Paşa, Yıldız’daki uydurma mahkemede, uydurma suçlardan mahkûm edilir. Sürgüne gönderileceği gemiye bindirilir... Gemi kalkar ama Kızkulesi önüne gelince demir atıp bekler... Ancak 48 saat sonra yola çıkar. Yakınları, bir yolunu bulup sebebini Abdülhamit’e sorarlar. Sultan’ın cevabı:
- Mithat Paşa’nın uğruna kendisini feda ettiği millet, bakalım onun için ne yapacak, Mithat Paşa’yı kurtarmaya çalışacak mı, diye merak ettim...
Evet.. Mithat Paşa için İstanbul’da kimse kıpırdamamış... Böyledir güzel halkımız... Onlar için hayatını feda edenleri boş zamanlarında alkışlar ama... Ortam gerilince peşinden gitmez. Veya gitmek için yeni lider bekler...
Aynen cumhuriyet mitinglerine katılan yüzbinlerin sergilediği tavır gibi...
* * *
Omurgası sakat bir genç kız anlatmıştı... 1 Mayıs mitingine katılmış... Miting sonrası polis içinde bulunduğu gruba saldırıp kovalamış. Arkadaşıyla birlikte bir işçi ailesinin gecekondusuna sığınmışlar. Aman, demişler, polis gelirse bizim gösterici olduğumuzu söylemeyin, Anadolu’dan gelen akrabamız falan deyin. Peki demiş ev sahibi. Ama polis gelip sıkıştırınca sözünü tutamamış. Kızları ele vermiş. Bir dayak, bir dayak... O dayak sonucu yarıyarıya sakat kalmış.
İşte o genç kıza sordular:
- Uğruna mücadele ettiğin insanlar seni ele verince büyük bir hayal kırıklığı yaşamadın mı?
- Hayır, dedi genç kız, çünkü ben bu mücadeleyi onlar için değil, kendi içimden geldiği için yapıyordum...
Bu yiğit insanlar da yine bu toplumun ürünüdür.


Hükümet yabancı viski firmalarının vergi cezalarını affedecekmiş.
İşe bakın; içki içen vatandaşlarını cezalandırmaya çalışanlar içki satan yabancıları ödüllendirme gayreti içinde...

Haldun Ertem


Çılgın Kaymakam!
“Çılgın Türkler” yani mucizevi işler yapan Türkler günümüzde de var tabii... Mesela Of Kaymakamı Tuncay Sonel... Of ile Trabzon arasında çalışan yolcu otobüslerinin arka koltuğuna cepler diktirip içine kitaplar koydurmuş... İnsanlar artık 45 dakikalık yolculuğu kitap okuyarak yapıyor. Başka neler yaptığını şöyle anlatıyor:
- 4 ay önce tayin olduğumda okul öncesi eğitim görebilen çocuklarımızın oranı yüzde 53 idi. Çocuklarını ana okullarına göndermeyen 200 aileye birer beyaz eşya hediye etmemiz büyük teşvik oldu. Oran şimdi yüzde 94. Bu başarıda payı olan 10 öğretmenimizi, Selanik gezisiyle ödüllendirdik. Her okulda, o ayın en çok kitap okuyan öğrencisine bir kitap ve bir altın hediye ediyoruz. Of’ta 3 bin 167 okuma - yazma bilmeyen olduğunu belirledik. ‘Öğren okuma - yazmayı, al altınını, diplomanı’ adını verdiğimiz kampanyamızla, bir yıl içinde bu sayıyı sıfıra indireceğiz. 212 öksüz - yetim çocuğumuz var. Bu yavrularımızdan, anneniz - babanız sağ olsaydı, onlardan en çok ne isterdiniz, konulu bir mektup yazmalarını istedik. O mektuplarda ne yazmışlarsa kendilerine alıp hediye ettik.
- Başka?
- Çay ocaklarına kitaplıklar yaptırıyoruz. 18.30 - 19.00 arası kitap okuma saati olacak. Bunda da altın ödülümüz var. İlçemizde 4 yıllık üniversiteyi kazanan öğrenci sayısını ikiye, üçe katlamaları halinde öğretmenlerimizi İtalya gezisiyle ödüllendirileceğiz...
Tuncay Sonel hakkında söylenen şu: Onun gibi 100 kaymakam olsa ülke kurtulur...


HESAP...
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Antalya konuşmasında yaptığı iktidar hesabı, partililerin yüreğine su serpmiş olmalı. Hayli net bir hesap:
“2009 Şubat’ın da 40. kuruluş yıldönümümüzü kutlayacağız. Bugün size 2009’da iktidara geleceğimizin ulvi işaretlerini göstereceğim. 2009’un sıfırlarına çarpı koyun, geride kalacak rakam 2 ile 9’dur. 2 ile 9’u toplayın elde edeceğiniz rakam 11’dir. Aynı 2 ila 9’u yan yana getirdiğinizde bulacağınız rakam 29’dur. 29 ila 11’i toplayın çıkacak rakam 40’tır. Peki bu 40 ne midir? MHP’nin 40’ıncı yılı, yani iktidara geleceğimiz gündür...”

ADLAR...
Bir zamanlar Fulden, Fulya, Helin, Hülya, İlayda, Kiraz, Melis, Pelin, Petek gibileri modaydı...
Değişen zamana göre şimdilerde Merve, Sümeyye, Büşra, Tuğba, Rabia, Kübra, Feyza, gibi dinsel referanslı Arapça isimler moda oldu... Hangileri kulağa daha hoş geliyor diye sorarsanız...
Bir de Osmanlı Sarayı’ndaki hanım adlarının müziğine bakalım... Mesela:
“Nazikeda, Nazperver, Emsalinur, Edadil, Nalandil, Nüketseza, Şayeste, Servetseza, Hüsnümelek, Bezmialem, Aynısefa, Safizar, Hümaşah, Mehtabe, Muteber, Hürrem, Aynışah, Mahidevran vs..”

KUTULAR
Biz yazarların mail kutuları oldukça hacimlidir... Kolay dolmaz. Ne var ki, bazı arkadaşların kutuları çabuk doluyor. Okurlardan not geliyor:
- Falanca yazara not gönderdim, kutusu dolu olduğundan geri geldi...
Nota bakıyorsunuz: Kınama...
Demek kimi yazar arkadaşlar bu tür ağır eleştirileri görmemek için dolu kutularını boşaltmıyorlar.
İyi de... Yazılarının meydana getirdiği yankıyı merak etmiyor mu bu arkadaşlar? Yoksa küfür geleceğinden eminler mi? Neden gelen postaları okuyup kendileriyle yüzleşmiyorlar? Ki kendileri de ne kadar yüzleşme meraklısıdır bilirsiniz...


Aşk eşitsizlik üzerine kuruludur, dostluk eşitlik üzerine...
W.B.Yeats

İSTANBUL
CHP İstanbul’da anket yaptırıyor; Belediye başkan adayınız Kemal Derviş mi olsun, Gürsel Tekin mi, Kemal Kılıçdaroğlu mu?
Bu saatten sonra kim olursa olsun pek fark etmez... Sonuç aşağı yukarı belli.
CHP lideri bu konuda ciddi olsaydı, İstanbul adayını en az bir yıl önce belirlerdi.
15 milyonluk metropolde, seçime 70 gün kala aday mı belirlenir?
Aday kenti tanıyacak da, projeler oluşturacak da, bunları halka anlatacak da, oy toplayacak. Ölme eşeğim ölme...
Tembellik ve ciddiyetsizlik yalnızca İstanbul değil bütün yurtta paşin peşin oy kaybettirdi CHP’ye... Bir sebep de çok oy alma korkusu tabii...


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

CHP’de seçim kulisleri

İletigönderen kgursu » Pzt Oca 19, 2009 8:10

CHP’de seçim kulisleri

ybayer@hurriyet.com.tr


İSTANBUL’da CHP’nin Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı için resmi başvurularını yapan isimler; sırayla Ali Özcan, Ercan Karakaş ve Çetin Gümüşoğlu oldu.

Karakaş, Sosyal Demokrasi Vakfı Başkanlığı’ndan ve Kültür Bakanlığı’ndan kamuoyu tarafından, Özcan SODEP’in oluşumundaki emeklerinden ve İstanbul İl Başkanlığı’ndan parti örgütü tarafından yakından biliniyor. Gümüşoğlu da İstanbul metrosunun ilk proje direktörlüğünden tanınıyor.

Hepsinin İstanbul’la ilgili iddialı projeleri var.

CHP’nin kendi içinde bir aday seçme yöntemi var.

Kazanacağı yerlere Baykal’ın güvendiği isimlere yer verilirken, partinin oy oranının düşük olduğu yerlerde ise partiye kendi bireysel oyunu getirebilecek parti dışından adaylar konuluyor.

İlk örnek... Kadıköy’den Selami Öztürk, Trabzon’dan Volkan Canalioğlu, İzmit’ten Sefa Sirmen...

İkinciye örnek... Bahçelievler’den Saffet Bulut, Büyükçekmece’den Hasan Akgün, Tuzla’dan Cemil Ekşi...

Partinin en üst karar organı olan 20 kişilik MYK üyelerinden milletvekili Mehmet Ali Susam’ın İzmir’den, eski milletvekili Sırrı Özbek’in Kadıköy’den, eski Bakan Erdoğan Toprak’ın da Bakırköy’den aday olmak istedikleri basında yer aldı... Aslında MYK üyelerinin aday tespitlerinde ve partinin seçim kampanyasında çalışmaları gerekmiyor mu?

Hangi bölgede nasıl bir strateji izleneceği, AKP’nin açıklarının ve halkın taleplerinin neler olduğu konusunda parti örgütlerine kaç bilgilendirme raporu gönderildiğini bilen var mı?

Bunları niye yazıyoruz?

Dünkü "CHP’de aday adayları inletiliyor" başlıklı yazımızın bu kadar ilgi göreceğini bilmezdik.

Meğerse ne sıkıntılar yaşıyormuş partililer...

"Dosyama bakılmadı" bile diyor İstanbul dışından bir aday...

İstanbul’dan bir aday adayının söyledikleri, yazdıklarımızdan da ilerde:

"Eziliyoruz, sürünüyoruz."

Bir başkası:

"Bizi ne arayan ne soran var. Ancak partiye zarar gelmesin diye konuşmuyoruz. Susuyoruz."

Çoğu kaderine razı; "Gösterilmezsem bile partim için çalışacağım" diyor.

Aday adaylığından vazgeçen tanıdığımız bir isim ilginç bir değerlendirme yapıyor:

"MYK üyeleri parti için çalışacağına, onlar da ’seçim’ siyasi geleceklerinin derdinde... Yeni tüzük gereği, 20 MYK üyesi iptal edilmiş olacak... 80 kişilik Parti Meclisi içinden 1 genel sekreter ile 13 genel başkan yardımcısı kim olacak?.. Bunu kimse gözardı etmesin. Bir de erken seçim olur da milletvekilliği listesine giremezler diye sessizler ne yazık ki..."

29 Mart sonrasında, kötü sonuçlar çıkarsa CHP yine bir kurultay sürecine gebe...

(Bir not... CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Bihlun Tamayligil’den telefonda söylediği açıklamayı bekliyoruz.)

Çin, işsiz kalanları Türkiye ve Hindistan’a tatile gönderecekmiş

TURİZM sitelerinden birinde ’komik’ bir haber okuduk: "Ekonomik kriz dolayısıyla Çin’de işini kaybedenlerin mutsuzluk hissine kapılmalarını engellemek amacıyla Çin hükümeti bir plan doğrultusunda çalışanları tatile göndermeyi planlıyor.

Çin Sosyal Hizmetler Bakanı Çan Yu ilk planda 500.000, daha sonra 500.000 ve toplamda 2 milyon çalışanı başta Hindistan ve Türkiye gibi ülkelere göndereceklerini ve her çalışana 450 dolar tatil parası vereceklerini belirtti.

Henüz planlama aşamasında olduklarını belirten Bakan Yu, "Motivasyon çalışmalarımız daha başka projelerle devam edecek" dedi. Kaynak, Çin’de faaliyet gösteren Türk menşeli bir seyahat acentesi yetkilisi... Konu, mecliste görüşülüyor."

Biz işsizlerimizi nereye gönderelim?

Belediyeler panikte

İSTANBUL’dan bir ilçe belediye başkanı, belediye gelirlerine dönük bir olumsuzluğu şöyle anlatıyor: "Elektrik faturalarından belediyelere aktarılan yüzde 5’lik kesintinin artık belediyelere verilmeyeceğini öğrendik. Bu kesintiler, aralık ayında görüşülen bütçe kanununda yapılan bir değişiklikle Maliye’ye aktarılmış... Böylesine önemli bir gelir kaybını hiçbir belediye başkanı fark etmemiş... Açık şekilde söylemek gerekirse, bundan sonra muhalefet partilerinin belediyeleri etkilenecektir... AKP’li belediyeler bunu dert etmeyeceklerdir; çünkü istedikleri kaynakları sağlayabiliyorlar."

- Bir örnek verebilir misiniz?

- Bizim belediyemizin elektrik tüketiminden her ay 800 milyon TL gelirimiz vardı. Elektriğe yapılan son zamla birlikte gelirimiz daha da artacaktı. Nitekim, 2009 bütçemizdeki bu gelir kalemini (12 aylık olarak) 14 milyar olarak göstermiştik. Eğer bu kaynaktan mahrum kalırsak, pek çok yatırım ve hizmeti gerçekleştiremeyeceğiz.

- Maliye bu payı belediyelere aktarmayacak mı?

- Belediyelerin her ayın 20’sinde doğrudan aldıkları bu kaynağı Maliye’nin her ay ödeyip ödemeyeceğini bilemiyoruz. Asıl endişemiz, ya hiç ödemezse...

Yerel seçimler öncesindeki bu uygulama, seçilecek belediye başkanlarına acı bir sürpriz mi?

İki sanayici

AKP’den Bakırköy adayı gösterilen eski TİM Başkanı Oğuz Satıcı’nın, Türk ihracatçılarını Mısır’a davet edip götürmesine tepki gösteren sanayici Ali Fatinoğlu’nun CHP Bakırköy’den aday olması durumunda Satıcı’nın "ülke ihracatını düşünmeyip kollamadığını" halka anlatacağını ve Bakırköy’e uluslararası ödül alabilecek projeler hazırladığını söylediğini... SİVAS eski milletvekili Mahmut Işık’ın, Keçiören’den belediye başkan aday adaylığı için verdiği dilekçesini, ’partiye zarar vermemek’ için geri çektiğini... AKP’den Çankaya Belediye Başkan adayı gösterilen Bülent Akarcalı’nın belediye meclis listesinde 1. sıraya Melih Gökçek’in oğlu Osman Gökçek’in gösterilerek belediyenin ’2 numarası’ olacağının AKP kulislerinde konuşulduğunu... CHP Çankaya ilçesine kadın bir aday arama düşüncesiyle parti MYK’sında görüşülen isimlerin, Prof. Oya Araslı, Gülsün Bilgehan, Tansel Çölaşan ve Prof. Ayşe (Güneş) Ayata’nın olduğunu, ancak teklif götürülen isimlerin bu öneriyi kabul etmediklerini...


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x