Halk Olmadan Bir Şey Olmaz, Halkı Uyandır / Serdar ANT

Halk Olmadan Bir Şey Olmaz, Halkı Uyandır / Serdar ANT

İletigönderen Güncel Meydan » Pzt Eki 10, 2011 12:55

Halk Olmadan Bir Şey Olmaz, Halkı Uyandır

Televizyonu açtım, ekranda Türkiye’nin Başbakanı… ABD gezisinden dönmüş, konuşuyor:

    ''Çok açık, net söylüyoruz, biz terörle mücadele ederiz, siyasi iradeyle de müzakere ederiz. Bizim anlayışımız budur. Terörle mücadele sonuna kadar, ama siyasette de müzakere… Siyasete gelen bizimle konuşabilir, ama gelmeyen bizimle konuşamaz.''
Bilmem ki artık ne demeli? İnsanın içinden eleştirmek, bir çift söz söylemek bile gelmiyor. Gencecik delikanlıların üçer, beşer şehit edildiği bir ortamda bu laflar artık bu kadar açık söyleniyor, dile getirilenler sanki gayet normal düşüncelermiş gibi ifade ediliyor ve halktan da dikkate değer tek bir tepki bile gelmiyorken, daha neyi eleştireceğiz, ne konuşacağız ki?

Birincisi, “biz terörle mücadele ederiz” diyor Başbakan…

Terörle nasıl mücadele edildiğini görmek için AKP iktidarı döneminde şehit sayısının nasıl arttığına bakmak bile yeterli değil mi? 20-22 yaşındaki gencecik askerleri, 3-4 aylık bir eğitimden sonra yıllardan beri dağda yaşayan katillerin önüne sürmek mi “mücadele”? Başbakan acaba hangi mücadeleden bahsediyor?

“Siyasi iradeyle de müzakere ederiz” diye buyurmuş Erdoğan…

Şimdi adama sormazlar mı, o “siyasi irade” kimin siyasi iradesidir? Başbakan’ın talimatıyla MİT yetkililerinin görüştüğü kişiler kimi temsil ediyordu?

Yanıtı herkes biliyor:

PKK…

Peki, PKK ile neyi müzakere ediyor AKP iktidarı? Türkiye’yi bölmek amacında olan terör örgütü temsilcileriyle müzakere olur mu? Vatan evlatlarını katleden alçaklarla görüşülür mü?

Deniliyor ki, “biz terör dursun, bu ölümler son bulsun diye görüşüyoruz.”

PKK’nın terörü bir yöntem olarak benimsemesinin ve uygulamasının nedeni de bu değil mi zaten? PKK, bir takım psikopatlardan oluşan, salt kan dökmüş olmak için asker, polis, kadın, erkek, çoluk çocuk, genç, yaşlı demeden zevk için adam öldüren bir örgüt değil ki… Belli bir amacı var, bu amacı gerçekleştirmek için silahlı gücü ve siyasi örgütlenmesi var. İşte terörü de o amaca ulaşmak için yapıyor. Bir eliyle askere, polise, vatandaşa kurşun sıkanlar, diğer eliyle de kendisiyle müzakereye oturanın elini sıkıyor! İki elin sahibi de aynı katil: PKK…

Resim

Son birkaç yıldır PKK ya da -ister yasal, ister yasadışı faaliyet gösteriyor olsun- onun adına konuşanlar ne talep ediyordu?

“Öcalan muhatap kabul edilsin, onunla müzakere edilsin.”

Şimdi Erdoğan çıkmış, “biz siyasi iradeyle müzakere ederiz” diyor!

Şunun adını koysanıza… Sizin “siyasi irade”, PKK ve yandaşlarının “önderlik” dediği, halkımızın ise “İmralı canisi”, “bebek katili”, “eşkıya başı” vb. sıfatlarla tanımladığı kişi ABDULLAH ÖCALAN’dır. İşte müzakere için muhatap kabul edilen siyasi irade de odur!

AKP iktidarı, PKK terörü sonucunda müzakere masasına oturacak kıvama getirilmiş, teröre boyun eğmiştir. İşin özü budur…

PKK’nın amacını biliyoruz. Kısa vadede demokratik özerklik adı altında yerel iktidarı devralmak, orta vadede bunu (Kuzey Irakla ya da Kuzey Irak olmadan) federasyona veya konfederasyona dönüştürmek ve uzun vadede de birleşik, bağımsız Kürdistan…

“Siyasi irade” gibi laflarla allayıp pullayarak PKK ile yaptığınız müzakereyi millete yutturdunuz diyelim. İyi de müzakere sadece alarak olmaz, bazı şeyleri de vermeniz gerekir. Terörün durması, savaşın son bulması için ne vereceksiniz müzakere masasının öteki tarafında oturan katillere? PKK’yı hangi amacından vazgeçireceksiniz?

PKK, yukarıda ifade ettiğimiz amaçlarına artık silahlı mücadele yoluyla, terör uygulayarak, kan dökerek ulaşamayacağını çoktan gördü zaten… Bundan sonraki yöntemi, silahla elde edemediğini müzakere yoluyla, pazarlıkla, sözde siyasetle elde etmektir. PKK terörünün bugünkü hedefi de nihai amacını gerçekleştirmek değil, o amaca ulaşacağı uygun koşulları ve kanalları yaratmaktır. “Siyasi iradeyle müzakere ederiz” diyerek Öcalan’la ya da onun yetkilendireceği temsilcileriyle görüşmeyi kabul ettiğini ilan eden Başbakan ve AKP iktidarı, PKK’nın iradesine boyun eğmiştir.

Ana muhalefet lideri ise “silahla çözüm olmaz” diyerek, seçim döneminde akil adamların İmralı’ya gidip görüşmesini önererek, bugün de (artık bunlar kimlerse?) akil adamların Meclis’te bir araya gelerek sorunu görüşmeler yoluyla halletmesini tavsiye ederek Erdoğan ve AKP ile aynı paralelde olduğunu açıklamıştır. MHP ise birkaç kuru nutuktan başka eylemli bir tavır göstermekten özenle kaçınmaktadır.

Bundan sonraki süreçte PKK’ya teslimiyet, birkaç kanaldan meşru kılınmaya çalışılacaktır. Askeri operasyonlar kesilmeyecektir, kimsenin kuşkusu olmasın. Ne var ki şehit sayısının daha da artacağı görünmektedir. Ama öte yandan Bülent Arınç’ın da belirttiği gibi “inkıtaya uğrayan görüşmeler” (belki de açık açık) yapılmaya devam edecektir.

Buna paralel olarak da yeni anayasa ile PKK’nın yakın dönem hedeflerini mümkün kılan yasal düzenlemeler gerçekleştirilecektir. CHP de MHP de, AKP’nin yeni anayasa konusundaki görüşme çağrısını bu nedenle itirazsız kabul etmişlerdir. Hukukun ayaklar altına alındığı, dış savaş tehlikesinin yüksek olduğu ve ülkenin en azından üçte birinin fiilen savaş koşullarında yaşadığı bir dönemde hangi toplumsal mutabakata dayanarak anayasa yapılabileceği kimsenin umurunda değildir. Çünkü esas niyet, gerçekten toplumsal ihtiyaçlara yanıt verecek bir mutabakat metni hazırlamak değil, açılım sürecini yasal temele oturtmaktır.

Sürecin üçüncü aşamasında da en azından Türkiye sınırları içinde PKK’ya silah bıraktırma amacıyla bir genel af gündeme getirilecek, Türkiye kamuoyunu buna ikna etmek için muhtemelen Silivri ve Hasdal da bu affa dahil edilecektir. Bu noktada Öcalan’ın da, af edilmese bile, özel ev hapsine kavuşturulması yüksek olasılıktır.

Ne acıdır ki Türkiye’nin yurtsever güçleri, Silivri ve Hasdal’ı eksen alan bir mücadeleyle, çadırlar kurarak bu gidişata muhalefet ettiklerini sanıyor. Silivri-Hasdal eksenli bir muhalefet cephesi kurarak çıkış mümkün değildir oysa… Bu, ancak AKP planının parçası olmaya hizmet eder. Yapılması gereken, özellikle CHP ve MHP tabanını etkin kılacak ve hareketlendirecek bir atılımı başlatabilmektir.

O güzel türkümüzde ne diyordu?

Halk olmadan bir şey olmaz,

halkı uyandır!


Gün, halkı uyandırma günüdür!


Serdar ANT, 26 Eylül 2011
Kullanıcı küçük betizi
Güncel Meydan
Üye
Üye
 
İletiler: 584
Kayıt: Pzr Eki 12, 2008 23:12

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 6 konuk

x