Hangi hukuktan bahsediyorlar?

Kıbrıs Meselesi

Hangi hukuktan bahsediyorlar?

İletigönderen KutluTürk » Prş Eyl 03, 2009 23:57

Hangi hukuktan bahsediyorlar? -1-

5 Mayısta Hristofyas-Talat bir araya geldiğinde tüm gözler Talatın üzerindeydi. Acaba Orams davası sonucundan sonra ne yapacaktı? Hristofyas ile neler konuşacaktı? Orams davası sonuçlarını kabul etmediğimizi sert bir dille söyleyebilecek miydi? Tüm basın buna kilitlendi. Sonra liderler gözüktüler ve beklenen açıklama BM temsilcisi tarafından geldi; meğer beklenenin aksine iki liderin de bundan böyle görüşmeleri daha da ileri safhalara götürme kararı aldıkları açıklandı. Tüm bu olanlar karşısında sanki de geçtiğimiz haftalarda tüm siyasi liderlerle makamında bir araya gelerek Oramas kararını eleştiren Talat gitmiş yerine bilinen "Mr. Yes Talat" gelmişti. Değişen bir şey yoktu. Talat dünkü Talattı. Onun dünya görüşü ve politik çizgisi buydu. Bu misyonundan da asla taviz vermemişti...
Hukuk olmadan düzenli bir yaşam olmaz. Her ülke kendi iç hukuku dışında sınırlarını aşan uluslararası hukuk kurallarına da tabidir. Kimi ülke bu kuralları dikkate alır kimi almaz. Ancak işin sonunda güçlünün hukuku geçerli olur. Yani biz buna realpolitik kurallar uluslararası ilişkilerde hakim olur diyebiliriz. Kısaca güçlü olanın politikası da hukuku da geçerli olur. İttifak ülkeler bu kurala riayet ederek birbirlerinin çıkarlarını her zaman korurlar.
Kıbrısta ihtiyaç olunan çözümde da bitmek bilmeyen bir mülkiyet davası var. Her görüşme sürecinde sanki de hemen çözümlenecekmiş gibi ümit içerisinde olanlar var. Halbuki Rumlar ile ne kadar zıt kutuplarda olduğumuz açıkça dillendirilmiyor. İlle de çözüm denilerek gerekli siyasi duruşumuz gösterilemiyor. İşte Orams davası ile ilgili ABAD tarafından alınan karara tepkimiz ve aldığımız sonuç da buna benziyor. Kendi içimizde feveran ettik, dışarı gelince pisi kedicik durumunda kaldık(!) Acaba neden?
Bugün dünyada gerçekten uluslararası hukuk uygulanmış olsaydı, Kerkükte katledilen bir milyon Türkün hukukunu arayan sivil toplum dernekleri bir sonuca varırdı. Ya da KKTCde güneydeki istimlak edilen mallarına karşı Rum hükümetine dava açan insanların davaları AİHMde görülürdü. Veya Yunanistanda AİHM nezdinde Türk kimliğini kullanmak için mücadele veren Batı Trakya Türklerinin AB ülkesi konumunda olan Yunanistanda rahatça kimliklerini kullanmaları veya müftülerini kolaylıkla seçebilmelerine müsaade edilirdi.
Amerikanın Iraka girişi bile uluslararası hukuka aykırı dendi, ya sonra? Hukuk kime işledi? Filistinde İsrailin katletmediği sivil masum insan neredeyse kalmadı, hukuk kime geçerli oldu? Hadi tüm bunları geride bırakın 1963-74 yılları arasında %3lük gettolarda yaşamak zorunda kalan Kıbrıs Türkleri, Muratağa, Atlılar, Sandallar ve diğer bölgelerde katledildiklerinde hangi hukuk geçerli oldu? Açık açık Rum ifşaatçıları "Türkleri katlettik" diye itiraflarda bulunmalarına karşın kim Kıbrıs Türklerini haklı buldu? Annan planında bile Kıbrıs Türklerine "evet deyin, Rumlar hayır derse sizi tanıyacağız, ambargoları üzerinizden kaldıracağız" diyen dış unsurlar bunu neden yerine getirmediler? Kimin hukukunu bize satmaya kalkıyorlar? Veya sözde Ermeni "soykırımı" iddiaları arkasına sığınarak Türk milleti aleyhine ses yükseltenlere her alanda destek olanlar kimler? Tüm bu taraflı duruş sizce de düşündürücü değil midir? Şimdi konumuza dönecek olursak Rumlar yine yaygaracılık yaptılar ve hukuk zemininde bir de Orams davasını aleyhimize döndürdüler. Bunu da AB vasıtası ile yaptılar. Yani ABne üye olduklarından beri ısrarlı bir şekilde Kıbrıs anlaşmazlığını BM zemininden AB zeminine aktarma çabalarının aralıksız devam ettiğinin de bir göstergesidir.
Orams davasının Rumlar lehine sonuçlanacağı davanın ABADa havalesinin gerçekleşmesinden belliydi. Nitekim de öyle sonuçlandı. Önce Rum mahkemelerinde Oramslar aleyhine alınan karar İngiliz Yüksek Mahkemesine taşındı, oradan da Rumların talebi ile ABADa görüş almak için havale edildi. ABAD Rumlar lehine karar aldı ve bu sonuç Rum tarafında büyük coşku ile karşılandı. Hristofyas alınan bahse konu karar üzerine yaptığı açıklamada "Tek egemen devlet Kıbrıs Cumhuriyetidir" dedi ve ekledi; "Karar haklılığımızın kanıtı!" Hal böyle olunca Kıbrıs Türk liderliğinde ortalık kasırga misali karıştı. Sanki de bu alınan karar beklenmiyordu. Halbuki bugüne kadar mülkiyet konusunda Rum tarafı her ortamda dış unsurlar tarafından destek gören taraf olmuş, bizim makamlarımız ise Rumların bu yaygaracılığı karşısında gerekli karşı duruşu sergileyememiştir.
Peki Ormas çiftine karşı Rum mahkemesi aldığı aleyhte kararda neler istemekteydi? "Orams ailesinin Apostolidese maddi tazminat ödemesi, adaya izinsiz girişlerinin durdurulması, arazinin sahibine iade edilmesi, araziyi işgal ettikleri süre kadar kira ödemeleri, arazi üzerine inşa ettikleri villayı yıkmaları ve Apostolidesin mahkeme masraflarını karşılamalarını" istemekteydi. Oramslar KKTCde Laptada eski Rum arazisini satın alarak üzerine villa inşa ettirmeleri ve 2004te kapıların açılması ardından anılan arazinin eski sahibi Meletis Apostolidisin kuzeye geçerek anılan arazi üzerinde İngiliz ailenin villa inşaatı yaptığını görmesi ardından konuyu hukuki zemine taşıyarak İngiliz çift aleyhine Rum mahkemesinde dava açma yoluna gitmesi mülkiyet sorununda yeni bir sürecin de yaşanmasına imkan kıldı.


Hangi hukuktan bahsediyorlar? -2-

Bilindiği üzere, İngiliz çift Linda ve David Orams aleyhine sonuçlanan dava sonucu üzerine Oramslar konuyu Rum Temyiz mahkemesine taşımışlar ancak temyiz mahkemesinde de istedikleri şekilde sonuç alamamıştırlar. Rumlar alınan kararla ilgili hızlarını alamamışlar ve bunun üzerine 18 Ekim 2005te konuyu İngiltere Yüksek Mahkemesine götürerek anılan karara uymayan Oramsların İngilterede tutuklanmasını ve oradaki mallarına ve paralarına el konulmasını, tazminat ve hatta hapis cezasının kendilerine uygulanmasını talep etmiştirler. Bu gelişmeler üzerine Oramsların savunmasını İngiltere Başbakanının eşi Charie Blair aldığını açıklamıştı. Nitekim İngiliz Mahkemesi 6 Eylül 2006da "Kıbrısta bir anlaşma oluncaya değin AB yasalarının kuzey Kıbrısta uygulanmayacağını, dolayısıyla Kuzey Kıbrıstaki taşınmaz mallarla ilgili Rum mahkeme kararının İngilterede icra edilemeyeceğini" karara bağlasa da Rumlar İngiliz Yüksek Mahkeme kararına karşın temyiz yoluna giderek 10 nolu protokolün ATAD tarafından yorumlanması gerekçesi ile davayı ATADa taşınması konusunda İngiliz Yüksek Mahkemesine başvuruda bulunmuşlardır. Bunun üzerine Blair, hem KKTC makamları, hem de İngiliz çiftle görüşerek konu hakkında nasıl bir yol izlenebileceği üzerinde durmuştur. Nihayetinde C. Blair her iki tarafın da itirazı olmaksızın konunun ATADa havalesine onay vermesi üzerine Rumlardan gelen bu talebe olumlu yanıt vermiştir.
Rum mahkemesinde Oramslar aleyhine verilen kararın İngilterede uygulanıp uygulanmayacağına dair yapılan girişim sonunda anılan konunun diğer AB ülkelerini etkileyeceği gerekçesi ile Avrupa Adalet Divanının görüşü sorulmuş ve maalesef Türk tarafının aleyhine sonuçlanmıştır. ABAD Rum mahkeme kararının tüm Avrupa ülkelerinde de dikkate alınması gerektiği şeklindeki görüşü Kıbrıs sorununda yeni bir sürecin yaşanmasına imkan kıldı. Öyle görünüyor ki Rumlar başından beri ısrarlı bir şekilde Kıbrıs anlaşmazlığını BM zemininden AB zeminine kaydırma çabaları "hukuk" adı altında başarılmış görünmektedir.
Bundan sonra mülkiyet konusunda yeni bir sürece gidilecek. Şüphesiz ki alınan bu karar Rumların otorite ve egemenliklerini KKTCye kabul ettirmek maksadı da taşımaktadır. ABAD kararı KKTC için hem hukuki, hem siyasi, hem de ekonomik anlamda aleyhte sonuçlar yaratması için psikolojik bir baskı unsuru olabilecektir.
Şimdi Kıbrıs Türk tarafında bu kararın ardından Tv programlarında Kıbrıs konusunun çözümlenmesi için öncelikli olarak mülkiyet konusu çözümlenirse sorun çok rahat çözümlenebilir şeklinde söylemlere baş vuranlar olduğu gözlemlenirken, öte yandan da Orams davası sonuçlarının hiçbir şekilde kabul edilemeyeceği dolayısıyla da Cumhurbaşkanı Talatın bir an evvel görüşmelerden çekilmesi gerekliliği konusunda sivil toplum ve bazı siyasi partilerden tepkiler geldiği gözlemlenmektedir. ATAD raportörü Juliane Kokottun 18 Aralık 2008de açıkladığı raporunda "Rum Mahkemelerinin KKTCde meydana gelen tüm sivil ve ticari olaylarda karar vermeye yetkili olduğu, dolayısıyla taşınmaz mal davalarında da karar verebileceği ve verilecek kararların tüm AB ülkelerinde uygulanması gerektiği" şeklinde hukuki mütalaada bulunmasına rağmen Cumhurbaşkanı Talatın ve Ankara hükümetinin ciddi bir ses çıkarmayarak "görüşmelere zarar gelmemesi mantığı ile" hareket ettiğinin gözlemlenmesi oldukça düşündürücüdür.
Rumlar Oramslar ile ilgili davanın İngiliz Yüksek Mahkemesinden ATADa havalesini esasen ATADın AB bünyesi içinde yer alan en yüksek mahkeme olması, AB üyesi ülkeler arasında AB hukukunu ilgilendiren konularda son sözü söyleyen kurum olması münasebetiyle istemişlerdir. Rum mahkeme kararının KKTC hukuki otoritesi yok sayılarak ATAD tarafından desteklenmesi oldukça taraflı bir durumu yansıtır. Tıpkı ATADın Orams davasına bakan Yunanlı yargıcının olduğu gibi. ATADın Rumlar lehine mülkiyet ile ilgili davalarda Rum mahkeme kararlarını desteklemesi neticesinde KKTCde kurulan Mal Tazmin Komisyonunun aldığı kararları neden kabul görmektedir? Sualini sormak lazımdır.
Rumların aldıkları mahkeme kararlarının tüm adada uygulanabilirliğinin kabul görmesi kabul edilir bir durum değildir. Ancak bugüne kadar hiçbir şekilde Kıbrıs Türk tarafının etkin ve fiili varlığını, otoritesini, egemenliğini kabul etmeyen AB makamlarının, Kıbrıs anlaşmazlığına çözüm bulmak maksadı ile yürütülen görüşmeler sürecinde bu kararı alması sürecin tıkanmasına da imkan yaratacaktır. Özellikle de 2006 AB ilerleme raporunda Türkiyenin 2009 Eylül ayına kadar "Rumları tanı, limanlarını aç, ek protokolü kabul et..." gibi şartları ön koşul olarak koyan bir dayatmada bulunması, Talat-Hristofyas görüşmelerinde mülkiyet konusunun 2009 yılına kaydırılması bugün açıklanmış olan Orams dava sonucunun aslında bir tesadüf olmadığının da göstergesi olmaktadır. Tüm bu ortamda KKTCdeki yerel seçimlerde CTP-ÖRP koalisyonundan çok daha ciddi anlamda ulusal çıkarlara eğilecek bir iktidarın kazanması Kıbrıs Türküne büyük bir umut vermiştir. Bu zafer ülkede daha önce gerçekleştirilen "yeşil devrimin " son bulduğunun da bir göstergesi olmuştur.
Sonuç itibarıyla Kıbrıs anlaşmazlığı ile ilgili devam eden süreçte KKTCde yeni kurulan hükümet Kıbrıs Türklerinin mukadderatını tehlike altına sokacak bir hükümet olmayacağını açıkça dillendirdi. Rumlar karşısında bir kedi gibi siyasi duruş içerisinde olmak bizlere hiçbir kazanım sağlamadı. Bilakis kayıplarımız çok oldu. Yeni hükümetin ülkemize hayırlı olmasını dilerim. Ne diyelim "Adalet olmayınca bir yerde insan düşer her derde"...

Emete GÖZÜGÜZELLİ CİVAN
Kıbrıs Türk Gençliği Çözüm Hareketi Derneği Başkanı
...
“ Kalleşlik meydanı tutmuş neyleyim
Tanıyıp bilmem kime şikayet eyleyelim
Bizim çektiğimiz adamlığın bedeli
Yolumuz diken olsa da biz gül derleyelim ”
Kullanıcı küçük betizi
KutluTürk
Üye
Üye
 
İletiler: 17
Kayıt: Prş Eyl 03, 2009 23:39
Konum: K.K.T.C.

Şu dizine dön: Kıbrıs Mücadelesi

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x