Hani Asker Siyaset Yapmayacaktı?

Hani Asker Siyaset Yapmayacaktı?

İletigönderen tuba » Sal Eki 14, 2008 1:09

Hani Asker Siyaset Yapmayacaktı?

Ordu iyi ki artık “siyasete karışmıyor” ha!

On yedi şehidin faturasını bile klasik “bize ödenek vermiyorlar” edebiyatı ile hükümete yıkmayı başardılar ya, helal olsun onlara…

Hükümete yıktıkları gibi, arada ‘Paşa’nın golfünü’ bile unutturdular.

Tıpkı diğer Paşa’nın “emeklilik piyangosu” olan zırhlı aracı unutturdukları gibi

“Siyaset yapmak” diye işte ben buna derim.




“Askerin siyasete karışmasına” en az Murathan Mungan-Cemil İpekçi çizgisi kadar karşı olan AKP’nin demokrasimize sağladığı en büyük kazanım, orduyu siyasete “muhtıracı müdahaleden” “entrikacı müdahale” çizgisine çekmektir.. Herkes siyasette kendince ayrı bir tecrübe kazandı AKP döneminde…

Ne diye gece yarısı bildiri yayınlayıp kendini “darbeci” konumuna düşüreceksin? Yüzlerine “Sizinle gurur duyuyoruz” de, arkalarından gazetecilere “Biz bu PKK işini bir gecede bitiriz ama elimizi kolumuzu hükümet bağlıyor” diye fısılda..

“Ayıp oluyor Paşam” diyen olursa da gazetecilere söylediğini inkâr et! “Aramızı bozmaya çalışıyorlar, gelmeyelim bu oyunlara” diye üste bir de cila çek!

Genelkurmay İkinci Başkanı, Aktütün saldırısının ardından basın temsilcilerini toplayıp menfur saldırıda TSK’nın hiçbir zafiyetinin olmadığını, istihbaratın tıkır tıkır işlediğini anlattı. Bir de sitemde bulundu Paşa… Türkiye, Irak’ın kuzeyindeki “bölgesel yönetim” adı verilen tuluat çadırından PKK terörü konusunda “hiç yardım görmüyordu”!

Çok şaşırdık…Biz, PKK terörünün Barzani’nin sorunu olduğunu zannediyorduk(! ) Muhatap Süleymaniye’ymiş demek..Ne güzel!

Ordunun iki numarasının ağzından alın size iki adet sorumlu: Bir hükümet, iki Barzani…

Sen sağ, ben selamet..Sofrayı kuran kaldırsın, ortaya çıkan pişkinlik, acziyet ve perişanlık tablosunu hükümet toparlasın..

Derken, bu basın toplantısının ardından “İsminin açıklanmasını istemeyen bir üst düzey TSK yetkilisi” ANKA Ajansı’na demeç verdi. Sınır karakollarının tahkim edilmesi için gerekli olan parayı hükümet sağlamıyordu! Maliye Bakanlığı bu konuda açıkça engel çıkarıyordu…

Genelkurmay’dan “İsmini açıklamayan kişinin açıklamaları bizi bağlamaz” diye bir açıklama gelmedi. Bir süredir orduyla arayı düzeltmenin memnuniyeti içinde olan hükümet şaşkın! Iğsız Paşa basın toplantısında böyle bir şeyden bahsetmemişti; bu da nereden çıkmıştı şimdi?

Sükûnet…

Cevap vermemek, bu ağır suçlamayı kabûl etmek anlamına gelecekti; cevap vermek ise hazır ne güzel 2008 YAŞ’ından sonra iyi bir mecraya oturmuş olan ordu-hükümet ilişkisinin tekrar limoni bir hâl alması riskini taşıyordu. Hem açıklamayı sahiplenen de yoktu, kime cevap verilecekti?

"Gül hazin, sümbül perişan

Artık bağ-ı hâzın şevki yok!"

Yine de Cemil Bey, “ortaya” konuştu. Teessüf etti, hükümetin böyle bir niyeti asla olamayacağı gibi, Maliye Bakanlığı’nın Terörle Mücadele Yüksek Kurulu’na âzâ yapılması da bu tür kaynak sorunlarını anında çözmek içindi…Ama olan olmuş, hükümet topa kimin vurduğu belli olmasa da güzelce bir gol yemişti…

İkinci güzel “gol” de Devlet Bahçeli’nin ortaya attığı “tampon bölge” meselesinde geldi. Erdoğan Meclis kürsüsünden artık bıkkınlık vermiş olan “Terörün dini, dili, milliyeti olmaz” tekerlemesine sarılırken; Bahçeli “tampon bölge” diye tumturaklı bir öneri ortaya attı. Efendim, siyasette ettiğiniz lafın içeriği değil, havası önemlidir. “Tampon bölgenin” ne demek olduğunu kim biliyor Allah aşkına? TSK’dan ses çıkmayınca AKP de zannetti ki, bu tampon bölge denilen şey, yarın öbür gün gerçekliğe bürünebilir, ordu uygun bulabilir, durduk yerde tampon bölgeye karşı çıkmış gibi olmayalım..

Erdoğan ile Cemil Çiçek hemen atıldılar: “Olabilir, neden olmasın? Bakarız, inceleriz, her öneriye açığız…”

Sonunda ne oldu? Genelkurmay, “tampon bölge” hakkında ne düşündüğünü hükümete, Bahçeli’nin önerisinden tam bir hafta sonra bildirdi: “Olamazdı öyle şey, hiç geçerliliği yoktu! “Tampon bölgeye” mecbur kalmak, bölgedeki terör tazyikinin Türkiye’nin gücünü aşmaya başladığını kabûl etmek anlamına gelirdi…”

Başbakan da Bahçeli’ye “gecikmeli olarak” patlamak zorunda kaldı: ".Burada tampon bölgeye gerek yok.Olması gereken yapılıyor.Ağzı olan konuşuyor. Bilen de bilmeyen de konuşuyor"

İyi de kardeşim… niye bunu aynı gün söylemeyip bizi açığa düşürüyorsunuz, Bahçeli’nin önünde ağız eğmemize sebep oluyorsunuz?

Niye olacak? Ordu siyaset yapmayı öğrendi de ondan.

Sayenizde…

Şimdi Tayyip Erdoğan’ın başına yoğun bir Terörle Mücadele Yüksek Kurulu toplantıları sardılar . Artık Bakanlar Kurulu toplantıları bile on beş günde bir yapılacakmış. Herkes bin tane şey söyleyecek orada. Asker şunu da isteyecek, bunu da isteyecek, dışarıya haberler sızacak, terörde sonuç alınamadıkça vatandaş hükümete kızacak…

Bu kadar dert yetmiyormuş gibi, bölgesel Kürt yönetimi liderinin Ankara’ya çağrılmasının faturası da AKP’ye yazacak. “Çareyi bu çapulcularda mı arıyoruz” diye hiddetlenenlerin sesi yükselecek. Aslında eğri oturup doğru konuşalım mı… Bölgesel Kürt yönetimini işin içine katmaya hükümetten çok askerler hevesli. Bir de cumhurbaşkanı..(Nedenini biliyorsunuz siz onun).

En önemlisi de…

Yerel seçimler yaklaşıyor. Güneydoğu’da yumurta küfesi AKP’nin sırtında. AKP’den “kapatılmamanın bedellerinden biri olarak” hem "güneydoğu'yu kaptırmaması", hem de "teröre karşı etkin tavır alması" isteniyor.

Nasıl olacak bu?

Bana ne, Erdoğan düşünsün…

Cengiz Çandar boşa demedi “Keşke AKP kapatılmış olsaydı..Şimdi demokrasi mücadelesi veriyor olurduk” diye…


Fatma Sibel YÜKSEK
Kullanıcı küçük betizi
tuba
Üye
Üye
 
İletiler: 1113
Kayıt: Cmt Ara 29, 2007 21:09
Konum: Güneşin doğduğu yerden...

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

cron

x