HASTIR MASTIR
Mustafa, uzaktan yeğenim olur, bunu dinlemiş, beyni yerine gelmiş.
Şöyle yazmış sayfasına, bir şarkı dinleme adresinin altına:
“Oh be, beynim yerine geldi!” “Bu gün başka yok!
Tüm gün bunu dinleyip mutlu olacağım…”
*
O gün nasıl da başım ağrıyordu, içim bulanıyordu…
Yaşananlara yürek dayanmaz,
Ülkemizin düştüğü durumları insan düşünde görse inanmaz…
Bakalım benim de kafam yerine gelir mi?
Bu müziği dinlersem içimin acısı az da olsa geçer mi?
Gençlerin beyni yerine geliyormuş, ne dinleniyorsa burada,
Benim de beynim yerine gelir mi acep, dedim,
Şarkı adresinin üstüne şöyle bir bastım.
Önce, binbir çeşit tanıtım ürünleri geldi ekrana.
Mallar yabancı, adları yabancı, oynayan, tanıtan kızı erkeği yabancı.
Kapata basıyorum kapanmıyor, hadi biri daha, biri daha!..
Kapat, kapanmaz, hacıyatmaz olmuş bunlar ekranda.
*
Neyse sonunda karardı çerçeve, ortada yıldızlar döndü, sahne önü açıldı.
Aman, sizlere gördüğümü, nasıl, nasıl anlatsam?
Cehennemde yanma böyle olmalı, sesi görüntüyü nasıl tanımlamalı?
Uzun saçlı sakallı, saç baş papaz görünümlü adamlar,
Bellerine kadar soyunup, yarı çıplak ortaya fırlamışlar…
Çırpınıyor, titriyor, kıvranıyor, davullara vuruyor bunlar…
Saçları dolam dolam, ağızlar kocaman, dişleri sanki aslanın dişi…
Gövdeler durmadan dolanıyor, kafalar sallanıyor… Işıklar dönüyor, aman!
Arada haykırıyorlar, davula güm güm vururken atılan çığlık: “Mastır”
“Mastır! Mastır! Mastır!”
Elleri yukarda dinleyenlerin, bir uçtan bir uca salon dolmuş.
Yüzleri gözleri dönmüş, bakışları baymış genç insanlar…
Amerika’da, Amerika’nın bir müzik topluluğuymuş bunlar.
Görseniz sorarsınız: “Yeniden maymunluğa mı geçmiş yoksa insanlar?”
Çığlık, bağırtı, ışık, gölge, şimşek, yıldırım!..
Gürültü patırtı, bağırtı böğürtü, hepsini bastırıyor: “Mastır!”
“Mastır! Mastır! Mastır!”
Meğer bu, “Metalika” denen bir toplulukmuş.
Söyledikleri “Mastır” da şarkının nakaratıymış…
Aldı mı beni de bunlar etkisine, başladım mı onlar gibi bağırmaya: “Mastır!”
“Mastır! Mastır! Mastır!”
*
O günden beri dilimde bu: “Mastır!”
Haberler bile koymuyor bana artık eskisi gibi.
İçime kötülük gelmeden, içim bulanmadan, feryat figân etmeden…
Dinliyorum artık, yandaş kanallarda, TRT de bile, haber.
TRT 1’in yeni simgesine de alıştım.
Dörtgen, bordo renkli kılıf içindeki, tepesi düz çizilmiş, ışıklı…
“ T “ harfi benzeri sayıyla yazılmış, “1” yazısı bile irkiltmiyor, bu şarkıdan beri.
Bir (1) sayısını yazarken tepesini T’ ye çevirmişler,
Belli, birilerine bir şeyler demişler…
*
Mezar oyunu oynuyor koca koca adamlar.
Siyasiler, gazeteciler, konuşanlar, nutuk atanlar…
Bir zamanlar Çankayalarda konuk olanlar:
“Açalım mezarı, yok açmayalım, açıp bakalım, yok bakmayalım…”
*
Aradan bir ömür geçmiş, mezarında kemikleri kalmamış ölenin…
Soyu sülalesi meydanlarda, ağzı olan ekranlarda…
Arayıp tarayıp kafaları meşgul edecek konuyu bulmuşlar.
Anlı şanlı adamlar, kadınlar, laklak, lak lak da, laklak…
Ülke kılıf değiştiriyormuş, Cumhuriyeti kuranlara ihanet ediliyormuş,
Devletin yapısı çaktırmadan başkalaştırılıyormuş…
Bir yanda askerimizi şehit ediyor pis hainin kurşunu, mayını…
Bir yanda bu eli kanlılarla pazarlık, konuşma, anlaşma,
Hattâ yılanın başına ev hapsi olabilir tavizi…
Umurlarında mı ülke, akıllarında mı olacaklar, küresel saldırılar?
Ne gam, ne keder, ne üzüntü bunlarda…
İlâç gibi geliyor duyduğum bu bağırma:
“Mastır! Mastır! Mastır!”
*
İstanbul’da trafik felç olmuş, elli iki bin kişi yollara düşmüş geçen gece.
Doldurtmuşlar koskoca sahayı, adı Yunanca, yeni yaptırdıkları alanı.
Türk olmayanların ağzından çıkan, yarım Türkçeye ayılmış bayılmışlar…
Aman da aman, ne de güzel okudu, nasıl da dili döndü demişler, sevinmişler…
Yabancıların danslarıyla, oyunlarıyla kendilerinden geçmişler…
Amerika ‘da herkes İngilizce konuşuyor, dünyanın çoğu insanı bu dili biliyor.
Şimdi Amerika bunun bayramını yapar mı, bunları çıkartıp bir de alkışlar mı?
Almanya’da , göçmeni, geleni gideni, hepsi mecbur bilmeye Almanca.
Gurbetçi çocukları, konuşur sanki doğuştan bilir gibi Almanca.
Ayıramazsınız kim Türk , kim Alman, kim Yunan, kim Rus …
Herkesin ortak dilidir Almanca, yoksa derler sana: “Ekmeğini başka yerde ara!”
Onların dili dil, canları can; bizin dilimiz oyuncak, canımız patlıcan olmalı!
Bir dili yarım yamalak öğrenmenin, çıkıp da söylemenin bayramı mı olur?
Tutup ülkenin her yerinde böyle panayırlar mı kurulur?
Bayramlarımız kaldırıldı, yerinde bu çakma bayramlar,
Meydan boş, ortam uygun, hava tam kıvamındaymış, durma bağır:
“Mastır! Mastır! Mastır!”
*
Kürtçe yerel ağız değilmiş, böyle muameleye uygun değilmiş…
Yabancı dil sayılacakmış artık, yabancı dil gibi seçmeli ders, okullarda.
Siz deyin İngilizce gibi, ben diyeyim Fransızca gibi, bilmem nece gibi…
On on iki kişiyi buldun mu, isterim dedin mi, “Arap cini” karşında.
Lebbeyk deyip gelecek, buyrun ne emrettiniz diye kıracak dizini…
Kürtçe diye bir dil yok aslında, alfabesi yok, kitabı yok, aracı yok, gereci yok…
Olmayan dilin hocası yok, öğretmeni yok, müfredatı yok, bileni yok, edeni yok…
Onca yerel ağızdan birini seçmişler, adına da Kürtçe senin adın, demişler.
PKK’lı istese, Cumhuriyet’in okullarına girer, istese öğretmen odalarında…
Kürtçe öğretmeye geldim der, istese, ustayım, bu dili bilirim der, girer…
Kurşuna dizdiği öğretmenlerin kanıyla kanlı elinde, tebeşir…
Yaktığı yıktığı köylerin isiyle dumanıyla kaplı gözüyle bakar,
Mehmetçiklerin kanlarıyla boyalı, o olmayan yüreği…
Devletine başkaldıran teröristin hakkı, insan hakkı,
Terörden, teröristten yurdunu koruyan askerin ise hakkı yok.
Doldur küme küme onları, Silivri, Hasdal sanki bir kışlanın adı, değil mahpus damı…
Habur’dan giren terörist şimdi öğretmenim dese, sıraya girse…
Derse girmek istemeyenleri, canı isterse korkutması da cabası.
Gelmeyene bir görünse, tek kişi kalır mı ben istemem diyen…
Çocuklarımız ayrılacak sınıf kapılarında: Sen Türk, sen Kürt, sen Zaza, sen Çerkez…
Yerleşik yabancılara gün doğdu, İngiliz’in dili, nerdeyse eğitimin dili.
Ruslar okullarını açtılar Antalya’da çoktan…
Az kaldı eğitimde anadillerin en başa geçmesi… İngilizce, sömürge eğitim dili!
Haydi bağıralım bir ağızdan:
“Mastır! Mastır! Mastır!”
*
Okullar millî eğitimin okulları olmaktan çoktan çıktı,
Türkçe derslerini azaltıyor, İngilizceyi artırıyorlar, iyi mi?
Haftada en fazla dört saat Türkçe göreceksin,
Buna karşılık okulun durumu uygunsa on altı saat İngilizce…
Hem de ilkokul ikiden başlayarak, Türkçeyi öğrenmeden önce el dili …
Dördüncü sınıfta da ikinci el dili, Arapça, ister al ister alma!..
Unuttan mu: “Dilin Türkçe, ulusunun adı Türk, vatanın Türkiye!”
“Devletini kuranlar Türkler, Anayasa’nda adın Türk, dilin Türkçe!”
Peki o halde bu yapılanlar ne?
“Mastır! Mastır! Mastır!”
*
Ergenekon, Türk’ün diriliş destanının adını koydukları,
Yurtseverleri , ses çıkaracakları, toplumu arkasına alacakları,
Yurdunu miletini sevenleri topladıkları, içeri tıktıkları davada bir gelişme olmuş.
Beş yıldır süren bu dava, başka bir davayla birleşmiş,
Bir beş yıl daha sürsün, sürsün sürünsün, bitmesin diyeymiş:
“Mastır! Mastır! Mastır!”
*
Para darbesi yapılmış sessiz sedasız.
Atatürk’ün resmi olmayan demir paralar sürülmüş piyasaya…
Hatıra paraymış, okyanus ötesine selâmmış, yeni bir lira.
İki yanı da yazı olan, turasız para, çakma para.
*
Ulusu sınayan sınayana…
İnce deliklerden geçiren geçirene…
Oyun büyük, tezgâh büyük, kurulmuş kurtlar sofrası.
Bir yanda buna aldırmayan, elleri havada bağıranlar…
Gününe gün katanlar… El avuşturan tek dişi kalmış canavarlar…
Sesleri geliyor bakın: “ Mastır! ”
Şimdi tam zamanıdır seslenmenin, ağzını açmanın,
Bağıralım:
“Mastır! Mastır! Mastır!”
Feza TİRYAKİ, 16 Haziran 2012