Hayvan Masalları

Hayvan Masalları

İletigönderen Feza Tiryaki » Sal Kas 16, 2021 22:14

Hayvan Masalları

Fabl, ibret verici konusu olan hayvan masallarıdır. Eski ders kitaplarımızda bu masalların adı Fabl (Fransızca) olarak geçerdi. Tam Türkçesi bunun, “Öykünce.”

Eski zamanlarda, krallara, hükümdarlara, güçlülere karşı çıkamayan, can korkusuyla onları eleştiremeyen insanoğlu, bunun çaresini, hayvan masallarında, hayvanları, insanların yerine koyarak, onları insan gibi konuşturmakta bulmuştur.

Sanki günümüzde konuşabiliyor muyuz?

Hele, şu son aylarda en ileri en uygar sandığımız ülkeler bile demokraside (halkın kendini yönetmesi), insan haklarında, özgür, bilimsel düşüncede sınıfta kaldılar.

Meğer işin ucu, insanlığı yöneten tepedeki güce, küresel çeteye dayanırsa, çetenin çıkarlarına aykırı olunursa, hiçbir yerde, hiçbir evrensel kural geçmiyormuş. Yel değirmenlerine karşı savaşmaya kalkışana, paranın çarkına karşı çıkana ölümlerden ölüm beğen deniyor. Bu “sıvıyı” alacak mısın, işsiz mi kalacaksın?

Bu sıvıya razı mısın, yoksa hapis mi olacaksın evine? Ya bu sıvı, ya açlık!

“Ya herrü ya merrü!” “Ne olacaksa olsun!” dedin mi, bu olanaklardan birini seçeceksin, başına gelene de razı olacaksın… Ya da uzun, zor bir savaşımı göze alacaksın.

*
Türk yazınında pek çok yazarımız bu konuda (fabl) eserler vermiş, Fransızcadan özgün çeviriler yapmıştır.

Bu tür öykülerin ilk bilineni Beydeba’nın Kelile ve Dimne adlı hayvan masallarıdır. Beydeba’ya Türk denir çoğu kayıtlarda. Kimi Hintli der. İsa’dan önce yaşamış. Masallarının Ezop ve Lafonten’e esin kaynağı olduğu söylenir.

Sabahattin Eyüboğlu’nun “La Fontaine Bütün Masallar” kitabı, Cem Yayınevinden çıkmış. Masalları şiir dilinde, Fransızcadan çevirerek yazmış.
Önsöz’de güzel Türkçemizi övmüş:

Bizim halk dilimiz adsız La Fontaineler yuğurmuş olacak ki, bu yaman dil ustasının deyişini değilse bile deyimlerini, özel tadını değilse bile anlam zenginliğini, anlatım imkânlarını, düşünce oyunlarını, taşlama inceliklerini karşılamakta pek zorluk çekmedim. Çevirme zorluklarımızdan çoğu Türkçenin değil, bizim darlığımızdan, deyimlerimizi yarım yamalak bilişimizden…

Bu kitaptan (1984 basımı, 12 kitap bir arada) bir kısa öykü alırsak:

Put Taşıyan Eşek

Eşeğin birine put yüklemişler:
Herkes yere kapanır olmuş önünde.
Eşek kendine tapıyorlar sanarak,
Tütsüleri, duaları benimseyerek
Başlamış kasılıp karmaya,
Alçak dağları ben yarattım demeye.
Adamın biri farkına varmış işin;
Eğilip kulağına demiş ki eşeğin:
- Merkep Çelebi, bu çılgınca sanrıyı
Hemen kafandan sil:
Gördüğün saygılar, secdeler sana değil, sırtındakine.
Cahil devletlinin de
Nesine selam verirler?
Cübbesine.”

Orhan Veli de çevirmiş bu öykülerden, çok da güzel çevirmiş. Bu tür çevirdiği öykülerden oluşan 49 öykülük bir kitabı da var. Aşağıdaki öykü eski ders kitaplarımızdan:

Karga ile Tilki

Bir dala konmuştu karga cenapları;
Ağzında bir parça peynir vardı.
Sayın tilki kokuyu almış olmalı,
Ona nağme yapmaya başladı:
“- Ooo! Karga cenapları, merhaba!
Ne kadar güzelsiniz, ne kadar şirinsiniz!
Gözüm kör olsun yalanım varsa.
Tüyleriniz gibiyse sesiniz,
Sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın.”
Keyfinden aklı başından gitti bay karganın.
Göstermek için güzel sesini
Açınca ağzını, düşürdü nevalesini.
Tilki kapıp onu dedi ki: “Efendiciğim,
Size güzel bir ders vereceğim:
Her dalkavuk bir alığın sırtından geçinir,
Bu derse de fazla olmasa gerek bir peynir.”
Karga şaşkın, mahcup, biraz da geç ama
Yemin etti gayrı faka basmayacağına.

Eflatun Cem Güney’in de böyle bir masalı vardır, Türk Halk Masallarından derlenmiş, ders kitaplarımıza da girmişti: Bıldırcınla Çakal.
Kısaca özetlersem, masal şöyle:

Bıldırcın bir ağacın tepesine yuvasını yapmış, üç yavrusunu orada büyütüyormuş. Bir gün çakal bıldırcına musallat olmuş. Ağacın dibine gelmiş, seslenmiş. Ya yavrularından birini verirsin ya yuvanı yıkarım, demiş. Bıldırcın yalvarmış yakarmış çakala günlerce, sonunda içi yana yana bir yavrusunu feda etmiş. Ertesi gün çakal yine gelmiş, bir kez alan durur mu ikincisini de alacak. Bıldırcın yuvasını kurtarmak için ikinci yavruyu da çakala atmış. Kalan tek yavrusuna bakar bakar çakala beddua edermiş, iki gözü iki çeşme ağlarmış. Buna şahit olan bir karga bıldırcını azarlamış: “Akılsız bıldırcın! Niye yavrularını kendi elinle veriyorsun? Çakal senin yuvana çıkamaz ki? Çakal bir daha geldiğin de, gel de al de!”

Gerçekten öyle olmuş. Bıldırcın üçüncü yavrusunu böylece kurtarmış. Çakal bıldırcına bu aklı karganın verdiğini anlayınca kargaya bir tuzak kurmuş. Kendi kendini bilerek yaralamış, ölmüş gibi çalılara uzanmış.

Bunu gören karga, yemeğim ayağıma geldi deyip çakalın üstüne atlamış. Atlamasıyla, çakalın kargayı tutması bir olmuş. Çakal:

“Kısmetimi kestin de ne oldu? Seni kıtır kıtır yiyeyim mi şimdi, yoksa uçurumdan aşağı mı atayım?” demiş.

Beni uçurumdan atma da, ne yapacaksan yap demiş akıllı karga, sanki uçurumdan atılmaktan çok korkarmış gibi.

Sonunda ne mi olmuş? Hırslanan aptal çakal, kargayı uçurumdan atıvermiş ölsün diye. Uçuruma atılan karga ölür mü? Uçar.

Karga uçmuş gitmiş ötelere. Yaraları kötüleşen çakal da oracıkta can vermiş… Bıldırcın aldığı bu dersten sonra düşünmeden, akıl yürütmeden hiçbir iş yapmamış… Yavrusunu büyütmüş. Yuvadan uçurmuş. Bir daha çakallara kanmamış…

*
Günümüzde, hayvan masallarıyla ilgilenen bu konuda yenice iki kitap yazan bir yazarımız var. Yılmaz Örmeci. Emekli mühendis. Geçen yıl yayınlandı, 6- 12 yaş arasındaki çocuklara olanı, şiir tarzında yazılanı.

Önsöz’de, “Ezop öykü ve masallarından esinlenerek yazdığım şiirlerden oluşuyor kitabım” diyor yazar. Kitap, seksen sayfa. İç resimler eski yıllarda çizilmiş, yabancı bir ressama ait. Kitabın sayfa düzenlemesi, sayfa köşelerindeki desenler çok güzel. Buradan alacağımız bir öyküyle yazarın dilini tanıyalım:

Tilki, Kirpi ve Sinekler

“Dikkatsizlik sonucunda bir Tilki
Nehre düşüp akıntıya kapıldı.
Kurtuluş çaresi olurdu belki
Can havliyle bir kütüğe sarıldı.”

Böyle başlıyor öykü. Sonrasında tilki bir çukura düşüyor, yaralanıyor, yarasına sinekler üşüşüyor. Kanını emiyorlar. Yine öyküden:

“Çukurdan gelen bu iniltileri
Kirpi duydu, merak etti sesleri
Karanlık çukurdan baktı içeri
Bir Tilki sinekle kaplı her yeri.”

Kirpinin yardım önerisini istemeyen tilki, kirpinin, “Yardımımı istemezsin ne diye?” sorusunu şöyle yanıtlar, masalın verdiği ders de bu sözlerde gizlidir. Yine burasını kitaptan, olduğu gibi yazalım:

“Bunlar doydu, artık emmiyorlar kan
Üstümdeki sinekleri kovarsan
Yerine yenisi gelir ne yapsan
Tüm kanımı onlar emer o zaman.”

Hayvan öykülerinden ders almaya, anlatamadıklarımızı onlarla anlatmaya daha bir süre devam edeceğiz gibi görünüyor, durumumuza bakarsak. İki buçuk ay önce yayınlanan “İki Damla Gözyaşı” kitabımda da hayvan öykülerine yer vermiştim, sözün yetmediği yerlerde onlar konuşuyordu.

Yeni tanıdığımız Atatürkçü yazarlarımızı da desteklemeli… Onları yazmaya yüreklendirmeli… Cumhuriyet aydınları aydınlatmayı sürdürmeli.
Bir “Kurt Masalı” ile sözü bitirelim:

Orhan Seyfi Orhon’un (1890 – 1972) “Kurt Masalı”, çok eskidir, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden beri ders kitaplarımızdadır. Masalı, Türkçe ders kitaplarımızın (1985 yılı basımı) birinden aldım:

“Kurt bir akşam acıkmıştı,
Dağlarda ava çıkmıştı;
Bakınarak sağa sola,
Geldi en işlek bir yola;

Dedi: ”Bu çok güzel bir yer,
Bir kısmetim varsa eğer
Ayağıma gelir kendi.”
Durduğu yeri beğendi…

Geçti öyle hayli zaman
Bir katır çıktı uzaktan,
Geliyor çifte atarak,
Tozu dumana katarak.

Titretti bir sevinç kurdu,
Çıktı yol üstünde durdu.
Katır dedi: “Kurt arkadaş,
Böyle uzak durma yanaş;

Bilirim ne diyeceksin?
Açsın beni yiyeceksin;
Ye! Afiyet olsun ama,
Bak bir şey geldi aklıma;
…”
Katır kemiklerinin sert olduğunu söyler, bir satır bulayım, kemiklerimi onunla kır diyerek kurdu aldatır kaçar gider. Sonra bir at, sonra bir koyun çıkar karşısına. At, beratımı getireyim, kim olduğumu bilerek yiyesin der, koyunun kurdu aldatması en güzelidir. Kurdun kederli göründüğünü söyleyerek “Yiyeceksen neşeyle ye!” der, devam eder:

“Mademki son demimdeyim,
Böyle bir iyilik edeyim
Sana ölümümden evvel!..
“Haydi oyna güzel güzel!”

Böylece koyun da kurdu aldatır kaçar. Öykünün sonu ders vericidir. Kurt başına gelenleri nasıl aldatıldığını sırasıyla sayar ama son pişmanlık fayda vermez:

“Kurt zavallı bütün gece
İnleyip durdu delice
Gün doğarken işi bitti,
Açlığından ölüp gitti…”

Hayvan öykülerinden, başa gelenlerden ders alma dileğiyle…

Güzün bu son günlerinde, bol bol kitap okumalar…

Feza Tiryaki, 16 Kasım 2021
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 988
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x