
Türkiye’de bugün Orman yasaları yürürlüktedir. Hem de yabanıl orman yasaları.
Türkiye cangıl ormanına dönüşmüştür. Gücü yeten gücü yetene. Sömüren sömürene. Çalan çalana. Çırpan çırpana. Altta kalanın canı çıkıyor…
Türkiye’de bugün yürürlükte olan “Hep bana, Rab bana demokrasisidir.” Öç alma hukukudur.
Köşe başlarını tutan, varlıklı, bileği güçlü, iktidar destekli bazı kimseler istediğini alıyor, istediğini satıyor, dilediğini gerçekleştiriyor. “Devlet malı deniz, yemeyen domuz” misali su akarken testisini doldurmaya çalışıyor. Çoluğuna, çocuğuna, torununa, yedi sülalesine yetecek servet ediniyor.
“Deniz Feneri”nde olduğu gibi, deliller karartıldıktan, yok edildikten üç yıl sonra da dava açılıyor.
Yüzlerce dokunulmazlık dosyası raflarda bekliyor. Soran yok. Oysa uygar ülkelerde kimse dokunulmazlık zırhına bürünüp suç işleyemez. Suç işleyen yargıda hesabını verir. Parlamenterlere dokunulmazlık, suç işlemek için değil, milletin hakkını özgürce, korkusuzca savunması için verilir… Parlamenterin dokunulmazlığı “kürsü dokunulmazlığıdır, suç işleme dokunulmazlığı değildir.
ÖSYM başkanı için, YÖK Başkanı, “Ben olsam istifa ederdim, iyi bir yönetici değil” diyor. Ama hâlâ Ali Demir adalet önüne çıkarılmıyor, çıkarılamıyor.
Anayasa mahkemesinin türban yasağı kararı ortada dururken sınavlara türbanlı öğrenciler alınıyor. Türbanlıları almayan öğretim görevlileri hakkında işlem yapılacağı söyleniyor. Mahkeme kararına karşın öğretim görevlilerini tehdit etmek suçtur. Anayasa suçu işlenmektedir.
“Ömer Dinçer’in İntihal-aşırma” cezası YÖK tarafından silinmiştir. Bu suçtur. Ama ne savcılar, ne yargıçlar her hangi bir işlem yapmamaktadırlar. Yapamamaktadırlar. Sürülme, görevinden alınma korkusu içersindedirler.
Sözün özeti bugün Türkiye’de hukuk evrensel olma özelliğini yitirmiş, siyasallaşmıştır.
Bu yanlış, yasa dışı uygulamalara kim baş kaldırıyorsa, kim Türkiye’nin bağımsızlığından, Atatürk devrimlerinden, haktan, adaletten yana tavır alıyorsa, kim iktidara muhalefet ediyorsa, hemen taraf basınıyla, yalakalarıyla birlikte “Sivil Darbe Karargâhı” kolları sıvıyor, harekete geçiyor, onları “Ergenekonculukla”, “balyozculukla” suçlayıp, hedef tahtasına yatırıyor. Radikal gazetesinin İLK KURŞUN’u ihbar etmesi gibi… Ondan sonra gelsin gizli, yalancı tanıklar, mektuplar, CD’ler, ıslak imzalar… Gelsin tutuklamalar, gözaltılar…
Bu demokrasi öyle ucube bir demokrasidir ki, bu demokraside ümmetçiliği, kulluğu savunabilirsin. Ortaçağı, etnik yapılanmayı, terörü, terör örgütünü, katilleri, savunabilirsin. Ama asla ulusu, vatanı, özgür vatandaşı, vatanın “tam bağımsızlığını”, vatan savunmasında canlarını yitiren şehitleri, çağdaşlığı, çağdaş yaşamı, uygarlığı, savunamazsın.
Bu demokraside herkesin ülkeyi bölme, parçalama, Türk-Kürt Federatif devleti için çalışma, APO ile kapalı kapılar arkasında anlaşma, uzlaşma hakkı vardır. ABD’ci, AB’ci, tarikatçı, tekkeci, bölücü, terörist olabilirsin ama asla Türkiye’den yana olamazsın. Türk bayrağı taşıyamazsın. “Türküm” diyemezsin.
Bu demokraside, komşumuz Irak’ta Müslüman kardeşlerimize işkence yapan, kadınların ırzına geçen Amerikan Coni’lerinin başarısı için dua edebilirsin ama asla Türk ordusunu, Türk askerini övemezsin. Türk subayına, generaline arka çıkamazsın. Çıkarsan darbeci olursun, Ergenekoncu olursun. Özgürlüğünü elinden alırlar. Sana dünyayı zindan ederler.
Bu demokraside PKK militanı, Türk bayrağını ayakları altına alıp çiğneyebilir, Bebek katili Apo’nun posterlerini açabilir, Türk polisine tokat atabilir, taş atabilir, otobüs, otomobil yakabilir ama sen asla bunları protesto edemezsin.
Hakkını, hukukunu arayamazsın. Ararsan coplu, kalkanlı polisler çıkar karşına. Biber gazını gözünün içine içine sıkarlar. Biber gibi yanar gözlerin. Biber gazıyla da hakkından gelemezlerse, seni yerlerde sürüklerler…
Köşe yazarıysan, köşeni alırlar elinden. Daha basılmadan kitaplarını toplarlar. İş adamıysan peşine vergi memurlarını, sigortacıları takarlar. Milyarlara varan cezalar keserler.
İşçiysen, işinden olursun.
Yargıçsan, savcıysan başka illere sürülürsün. Ya da seni daha düşük makamlara atarlar. Beğenmedikleri işler yapıyorsan, örneğin, cemaatler hakkında soruşturma açıyorsan ya da serbest bırakılmasını istemedikleri adamları tahliye ediyorsan ya da tahliyesini istiyorsan yerini değiştirirler.
Nasıl ileri demokrasidir ki bu, yeryüzünde bir tek örneği yoktur.
Örneği yoktur, çünkü bu, “Hep bana, Rab bana” demokrasisidir.
Örneği yoktur, çünkü bu demokraside muhalefet de yoktur. Eleştiri, hak arama yoktur. Hele hele grev, boykot, yürüyüş hiç yoktur. Peki, ne vardır?
Biat vardır. Kulluk, kölelik vardır. İtaat vardır. Yalakalık vardır. Öç alma hukuku vardır.
Başbakanı görüp de ayağa kalkmazsan, öç alma hukuku işlemeye başlar ve hapishanede alırsın soluğu. Kurmay Albay Dursun Çiçek’in eşi olursan, öç alma hukuku işlemeye başlar ve eşinle bir daha hiç görüşmemen için seni binlerce kilometre öteye, Ardahan’a sürerler.
Yanına gelen AKP’lilerin isteğini, emirlerini yerine getirmezsen, emniyet müdürü de olsan, seni, “çıkar amaçlı silahlı suç örgütü kurmaktan” gözaltına alırlar…
Ama onların yasalarına uyarsan, bir elin yağda, bir elin balda sultanlar gibi yaşarsın. Hayatın tadını çıkarırsın.
Uymazsan, ölümlerden ölüm, sürgünlerden sürgün beğenmelisin.
Kırk katır mı, kırk satır mı?
Bu düzenin adına da “ileri demokrasi” diyorlar.
İsmet İnönü’nün deyişiyle yanıtlayalım: “HADİ CANIM SEN DE…”
Güldürmeyin adamı…
Ali Eralp - 24 Temmuz 2011 - Güncel Meydan