
Taksim-Gezi Parkı olayları sonrası gelişen hadiselere millet kilitlenmiş, böylece ülkemizin tüm önemli meseleleri ve dış politikadaki can alıcı gelişmeler kamufle edilmiş durumdadır. Nitekim Suriye meselesi sanki çözüme kavuşturulmuş gibi, medyamız büyük bir suskunluk içindedir. Muhalefet de maalesef iktidarın estirdiği rüzgara kapılarak, bu meseleyi göz ardı etmiştir. Oysa Suriye’de devamlı kan akmakta, müdahale için zeminin daha da olgunlaşması beklenilmektedir. Obama’nın aniden Başbakan’ı aramasının, Taksim-Gezi Parkı olayları ile ilgili olması düşünülemez. Olsa olsa Suriye için hazırlıkların tamam olup, olmadığını öğrenmek istemesi ile ilgilidir.
Suriye için yazdığımız bütün makalelerimizde, Suriye’nin vurulacağını belirtmiş ve bu işin de Türkiye’ye ihale edildiğini ifade etmeye çalışmıştık. Gün geçtikçe olayların gelişimi bizi teyit eder gibidir.
Savaş, savaşan her ülke için büyük zararlar meydana getirir. Önce ekonomileri perişan olur, sosyal patlamalara, etnik kavgalara sebebiyet verir. Savaşlar hayırlara vesile değil, yıkımlara neden olur. Bunun önemli misalleri 1. ve 2. Cihan Harpleri olmuştur. Irak ve Afganistan savaşı elan gözümüzün önünde cereyan etmektedir.
Açlık, sefalet, gözyaşı ve ölümün her çeşidi, yürekler acısı manzaralara her gün şahit oluyoruz. Ölen Müslüman, öldürenler ise Hıristiyan ve Yahudiler. Şimdi de iki Müslüman ülkeyi birbirine kırdırma plan ve programları yapılmaktadır.
Bahane Irak’ta Saddam, Suriye’de de Beşar Esad. Aslında bunlar işin bahanesi. Aslolan İsrail’in önünü açmak ve Ortadoğu Bölgesinde büyük bir çıban ihdas etmek, Türkiye’nin gücünü zayıflatmaktır. Ayrıca itibarımızı zedelemek, bu bölgedeki sempatimizi azaltarak, yalnızlaştırmaktır.
Sıfır problem politikası ile işbaşı yapan Ahmet Davutoğlu, maalesef değil sıfır problem politikası uygulamak, tam aksi tüm komşularımızla içinden çıkılması zor problemlerin doğmasına neden olmuştur. Rusya, İran, Suriye, Irak bizimle düşman bir cephe oluşturmuş durumdadır. Üretmeye çalıştığı politikalar köksüz ve son derece kuraktır. Bunun arkasını araştırmak gerekmez mi?
Hariciyede tecrübesi olmayan Ahmet Davutoğlu’ndan başka ne beklenebilir? Hariciye mesleğinde sadece akademik kariyerin kafi gelmediğini, Ahmet Davutoğlu’nun beceriksiz dış politikasında görmekteyiz. Sanki bir el düğmeye basmış ve Ahmet Davutoğlu’nu yönlendirmektedir. Manevi coğrafyamıza batı kafası ile bakması milletimizi şaşırtmaktadır.
Suriye’ye karşı takındığı tavır, H. Clinton’un tavrından farklı değildir. Emperyalist güçlerin kurgulaması ile hareket etmektedir. Libya’nın vurulması öncesi takındığı tavır ile Suriye için takındığı tavırda paralellik gözlemlemekteyiz.
Libya’nın vurulması için, Paris’te Elize Sarayında yapılan toplantılara katılan Ahmet Davutoğlu, şimdi de ‘Suriye Dostluk Grubu’ nam altında batıyı Suriye’nin aleyhine kışkırtmakta ve dolar zengini yapılan muhaliflere destek arayışına girmiş bulunmaktadır.
Öncelikle bir Müslümanın Hıristiyanlarla ittifak ederek, bir Müslüman ülkeyi vurmaya çalışması İslam’dan onay almaz. Ayrıca bir Müslüman, başkalarının menfaatlerine teşne olmaz. Diğer taraftan ülkesine zarardan gayrı bir faydası olmayan işlere tevessül etmek, aklın alacağı iş değildir. Yani Suriye’nin vurulmasında Türkiye’nin faydası nedir, ne olabilir?
Ama Irak’ta bir milyona yakın Müslümanın kanının dökülmesine seyirci kalan, Libya’da yetmiş bin Libyalının imhasına alışkın olan Türk dış politikası, şimdi de Suriye’de dökülecek kanın elbette ki hesabını yapmaz.
Bütün manipülasyonlara rağmen milletimizi ikna etmek mümkün olmamıştır. Zira milletimiz, hükümetin Suriye politikasını tasvip etmemektedir. Ayrıca bir Müslüman devletin de, haritadan silinmesini istememektedir. Onun için de direnmektedir.
Ama bütün bunlara rağmen emperyalistler ağır basmaktadır. Patroitlerin Türkiye’ye davet edilmesi, daha önce füze kalkanlarının Kürecik’e yerleştirilmesi, gelecek felaketlerin öncü görüntüleridir.
Bugün değilse belki yarından da yakın bir tarihte Suriye vurulacak, hanümanlar yıkılacak, feryatlar yükselecek, çocuklar yetim kalacak, namuslar perişan edilecek, Türkiye’de de sabah namazında birinci sırayı kapmak için koşanlar bu manzaradan asla yakınmayacak. Ama hesap ahrette herkese sorulacak.
İsmail MÜFTÜOĞLU, 1 Temmuz 2013
i-muftuoglu@hotmail.com