Hey Co! Seni Hangi İsminle Çağırayım?

Hey Co! Seni Hangi İsminle Çağırayım?

İletigönderen Feza Tiryaki » Sal Tem 12, 2011 8:29

Hey Co! Seni Hangi İsminle Çağırayım?

Adı İngilizce bir televizyon kanalı var. Yayınlarını, alt yazısı Türkçe olarak, İngilizce yapan. Haftanın her günü “Kelime Oyunu” adlı bir yarışma izlencesi veriyordu.

Beş kişi birbiriyle yarışıyor. Çoğunlukla da gençler.

Yayın canlı. Sohbetler anında yapılırken yayınlanıyor. Yani isterseniz topluma bir duyuru yapabilirsiniz. Bir iki cümleyle de olsa şehitlerimizden söz edebilirsiniz veya toplumdaki yaralara, bozulmalara dikkat çekebilirsiniz…

Ama Allah siz inandırsın bir seneyi aşkın süredir izlediğim bu yayında bir aykırı ses duymadım.

Hepsi mutluluktan uçuyorlar. İşleri var, çalışıyorlar. Gezmeyi, eğlenmeyi seviyorlar. Dizi izlemeye bayılıyorlar. Ah ah, bir de bulmaca çözmeyi…

Yayına çıkanlar ya hamamdaymış, ya da plajdaymış gibi açık saçık giyiniyorlar. Yarışma koltuğunda otururlarken onlara baktığın da sen rahatsız oluyorsun. Gözlerin üstlerine ceket giydiriyor, gömlek giydiriyor, göğsüne şal atıyor, eşarp dolayıveriyor boyunlarına…

Bir bilgi yarışmasına, sırt, omuzlar, kollar, bazen de göğüsler açık, etekler tepede giyinip gelinir mi? Pabuçların topukları bir karış. Süs kesim öyle. Bazılarında böyle açıklık-uçukluk yok ama aşırı bir bakım, moda giyim, saç baş yerinde…Sıradan, sade, orta halli olana yasak demek ki bu yarışma.
Hepsi uluslararası şirketlerde, özel şirketlerde çalışıyor, kendi işyerleri var, hepsinin tuzu kuru.

Bu yarışma sonunda üçüncü elemede para ödülü alınıyor...

Bir kez olsun bir muhtaç öğrenciye gitsin bu para, bir kez olsun kazanan varlıklı yarışmacı, parasını hayır kurumuna versin, bir okula versin, bir derneğe versin. Hayır bu bir hayal, ben görmedim…

Tatile harcarlar. Yok bilmem neye harcarlar. Yarışmak güzelmiş derler, gerisi önemli değilmiş…Aldıkları yedi sekiz bin liralık parayı küçümserler…

Bakarım, bu ekrana çıkanlar mı uzayda yaşıyor? Ben ve benim gibiler mi uzaylıyız?

Konuşmaları da bir garip. Çoğu, ağızlarında sözleri yutuyorlar. Yutmayan ağzında sözü dolandırıyor, eziyor, yaygın bir durumda çıkarıyor. Kibar mı desem, kibar ötesi mi desem?

Bunlar nasıl hep böyle aynı tornadan çıkmış gibiler? Tıpkısının aynısılar?

Dün akşam yarışmanın sonuydu. Ara vereceklermiş. 800 program yapmışlar şimdiye dek. Tam tamına elli bin kelime sormuşlar.

Genç kadın kendini tanıtıyor:

Göz doktoruyum. İki çocuğum var.

"Kitap okumayı, film izlemeyi, bulmaca çözmeyi çok seviyorum. Bunlarla uğraşıyorum."

Bir başkası, bir kız öğrenci:

“Salsayı çok seviyorum. Tangoyu öğrenecektim. Bir ara gitar çalmayı denedim…Çok memnunum hâlimden. Hocalarımı da çok seviyorum…”

Bir okuyan oğlan:

“Yazar çizerim. Kendime yazıyorum. Fazla paylaşmayı sevmiyorum. Buradan sevgilime iyi ki varsın diyorum!"

Ben ağzım açık öyle bakıyorum. Sanki altmışlı, yetmişli yıllar. Daha Amerika’nın yaptıklarından haberimiz yok. Cumhuriyetimize, eğitimimize böyle temelden saldırılar yapılmamış…Bize yeni yeni belletildiği gibi bencilce, tek kendimizi düşünerek yaşıyoruz.

“Sen, ben ikimiz, dünyalara bedeliz…”


Türkiye’nin suyu ısıtılıyor. Türkiye bitiriliyor! Dilimize savaş açılmış. Küresel çete ve onların yerli işbirlikçileri, bu gün olmazsa yarın, bizi millet yapan tutkalımızı çözecekler, eritecekler, binlerce yıllık kültür pınarımızı yerin dibine batıracaklar, yani dil birliğimize, dilimize darbe indirecekler. Öyle bir indirecekler ki bu darbeyi, tuz buz olacağız. Sonra, bu parçaları bir daha birbirine tutturabilene aşk olsun!

Bir genç adam, Boğaziçili’ymiş. Gömleğinin önü İngilizce yazılı. Yakasındaki kartta adı yazılı. Joe (co) yazıyor. Sunucu soruyor,” Joe, yani diğer adıyla Yavuz bey, size hangi adınızla sesleneyim?”

Joe, Amerikan futbol takımı başkanıymış, Boğaziçi Üniversitesi’nin. Takımın adı Boğaziçi Saltıns’mış. Saltıns, Sultanları kelimesinin İngilizce okunuşuymuş.

Kendini tanıtıyor:

Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği taze mezunuyum.

Yeni ve taze kelimesi arasındaki farkı bilmeyen, kendine Co takma adını yakıştıran bir gencimiz. Türkiye’nin geleceği bunlar! Geleceğimiz! Genetiği yiyeceklerle değil de beyninden değiştirilmiş bir kuşağımız…

Şimdi de var mıdır bilmem eskiden İngilizce derslerinde herkesin İngilizce bir takma adı olurdu. Öğretmenler mecbur tutardı. Dilini öğrenirken kimliğini de değiştirirdin derste. Hıristiyan ve Batı kültürünün adını alırdın. Kendin birdenbire filmlerdeki Conilerden biri oluverirdin. Veya Kraliçe Elizabet, Mariya, Diyana…

Bu yarışmaya çıkan üniversiteliler bir de dikkatimi çekti hep hazırlık okumuş oluyorlar. Trakya Üniversitesi ”hazırlığı” bitirdim, birinci sınıfa geçtim. Maltepe Üniversitesi Gazetecilik Bölümündeyim. Hazırlıktan sonra şunu yaptım…Bu “hazırlık”, öğretimde İngilizce ders görüldüğü için, İngilizce öğrenme yılıymış.

Türk Üniversitesi, derslerinde, dünyanın dördüncü büyük dilinin, dünyanın en zengin dilinin, en güzel kültür ve bilim dilinin ülkesi, bilim insanı, mühendis, doktor, öğretmen… yetiştiren okullarında İngilizce ders gördürtüyor. Kendi güzelim dilini bırakıp bunların ipine sarılıyor.

O zaman tabii, yerel ağızlarla konuşan, üç beş kelimelik dil dağarcığı olan, kendi aralarında bile Türkçe anlaşan, Türkçe konuşan, kalkar, demokratik hak olarak bu dilcikleri eğitim yapmak için ister. Özerkliğin, bölünmenin, parçalanmanın yolunu açar, yurdunu uluslararası aç çakallara yedirtmekten çekinmez…Çünkü zaten kendisi İngilizce eğitim yapacaktır. Kendi yerel ağzı da burada çerezlik olacaktır. Nasıl Türkçemiz çoktan çerezlik dil yapılmışsa bizim elimizle, öyle…

Gençliğimiz devşirilmiş…

Bir yanda dini kullanarak ülkeyi yüzyıl geriye götürmek isteyen, Arapçılar, tarikatçılar, yobazlar, badem bıyıklılar…

Bir yanda dili kullanarak ülkeyi yüz yıl öncesinin yağma ve yıkım günlerine götürmek isteyen eli kanlı canilerin yandaşları olan Kürtçüler…Entel dantel geçinen sazanları, hainleri, aç gözlüleri, millîyetsizleri, vatansızları…

Bunların aralarında korkakları, paranın esiri olmuş borçluları, aptalları, cahilleri, uyutulmuşları, beyni esir alınmışları…Bilmeden arkalarına takılan aldatılmışları…Safları, iyi niyetlileri…

Sanatçı geçinen, bilim insanı geçinen, gazeteci, yazar geçinen, olacakları bitecekleri cin gibi bildikleri halde bilmezden gelen hin oğlu hinleri…Gizli vatan hainleri…Ruhunu şeytana satmışlar…Musa’nın saklı uşakları…Gizli ve açık misyonerler…Soros’un çocukları…

Dün söylendi, gazetelere geçti. Eğitimde kökten reform yapılacakmış. Başbakan, şekle ve törenselliğe değil, içerik ve işlevselliğe önem verileceğini açıklamış.

Törensellik dediği, bayramlarda, millî günlerimizde büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü anmak olmalı. Devletin televizyonu ve radyosu bayramlarda törenleri canlı yayınla vermeyi görevlerinden çıkarmıştı zaten üç dört yıl kadar önce…Şimdi bu da yetmemiş, müfredettan çıkaracaklar…

Gelecek kuşaklarımız kimliksiz bir topluluk olacak…

Kelime oyununda gördüklerimiz her yanı saracak. Bunların yanında türbanıyla üniversitesini bitiren başı gözü öyle sarılı, saçları arkadan hotozlu, alın kılları bile bez altına saklı, erkeğe elini dokundurmadan, kadın erkek ayrımı yaparak doktorluk yapacak. Şanlıurfa bunun öncülüğünü yapmış bile. Akçakale’de türbanlı göz doktoru ilk kez, 61 yıl önce açılan devlet hastanesinde göreve başlamış.! Başı açıkları cehennemlik odun gören, nâmahrem diye karşı cinsi dışlayan bu zihniyet mahkemede hakim olacak. Sınıfta öğretmen…

Atatürk devrimleri alaşağı edilecek…Adını silecekler önce duvarlardan, kitaplardan sonra beyinlerden, gönüllerden…

İlber Ortaylı gibi Yunan, Rum kollayıcısı, hristiyanlık sözcüleri de çıkıp fetva verecekler:

“Türk-Yunan tarihi yeniden gözden geçirilsin”

Dün buyurmuşlar efendim. Gazeteler şöyle yazdılar:

“Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı, Türkiye ile Yunanistan'ın ortak tarihinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini belirtti.”
Atina - Ortaylı, Atina'da yayımlanan Kathimerini gazetesindeki demecinde, ''Türkiye ile Yunanistan'ın ortak bir paydada buluşması durumunda, tarihin iki ülkeyi ayıran değil birleştiren bir unsur olarak görülebileceğini'' ifade etti.

Dediklerinin korkunçluğunu düşünebiliyor musunuz?

Tarihimizi değiştirmek ne demek? Büyük Yunanistan hayaliyle, Ege, Karadeniz, Kıbrıs ve İstanbul yeniden benim olacak rüyası gören Yunan’ı sevindirmek, Yunan’a vatanı direnişsiz peşkeş çekmek için,Yunan’a yaranmak, yaltaklanmak için geçmişi değiştirecekler…Tarihi yeniden uydurup yazacaklar. Olmuşu değil, olmasını istediklerini ders diye anlatacaklar! Kimin çıkarına? Kim kimden ne istiyor? Kimin gözü var Anadolu’da? Ege Denizi’nde? Akdeniz’de?

Bu kişi o kelime oyununu veren televizyonda her hafta “Zaman Kaybolmaz” adlı program yapıyor. Ekümenik bir Patrikhane için, Ruhban okulu açılması için uğraşıyor. Bilgiç bilgiç yukardan bakarak millete, bu Yunan’ın ve küreselcilerin bitmeyen emelleri için çırpınıyor.

Güney Amerikalı Ortodoks rahip adaylarının Selanik’t e okulları varmış. Orada okuyorlarmış. Diyor ki İlber Hoca: "Ben buna dayanamam! Ben orada hemen Heybeli’ye bir çentik çekerim. Güney Amerikalı Ortodoks rahip adaylarının İstanbul’u koklaması lâzım! Selânik’e gidemez onlar! Ruhban okulu açılmalı!"

“Bu çok açık”, diyor, “Konstantin İstanbul’u hristiyanlığın bir başkenti olarak kurdu!”

Çöküşteki Yunan’a taze kan buradan! Bizim dört gemicimize altı yüz bilmem kaç yıl hapis cezası, milyonlarca Avro da para cezası vermiş, Yunan’ın mahkemesi, kaçak göçmeni kıyılarına bıraktı diye…Yunan’da Türk düşmanlığı tepelerde…En yüksek yerde! Ama ne gam…Türk’ün lâfı mı olur bu devirde?

Hele iktidar şu anayasayı bir değiştirsin, bir halletsin…Görün siz başımıza daha neler neler gelecek?

AKP’li Kuzu, CHP’ye gönderilen mektuptan sonra gazetecilere konuşmuş. Yazdılar:

“Dünyanın en büyük ülkeleri arasına girmek için başkanlık sistemine geçilmesi gerektiğini söyleyen AK Partili Burhan Kuzu “Parlamenter model hiçbir ülkeye fayda sağlamamış. Başkanlık sistemi, problemlerimizin panzehiridir” dedi.”

Başkanlık sistemi dediği eyalet yönetimine ülkeyi geçirmek. Bölücü terörün istediğini millete yaptırmak…Başkanlık sistemi federasyonun olmazsa olmazıdır diyor siyaset bilimciler!

Federasyon bölünmedir. Bölünme ise Türkiye’nin sonudur! demeye gerek var mı?

İktidarın kendi vekillerine ihtiyacı yok. Ortalık koltuk değneklerinden geçilmiyor.

Ünü büyük Türk (?) tarihçisi İlber Ortaylı bize olayı özetliyor. Hiç utanmadan ve sıkılmadan söylüyor bu zat! İhaneti itiraf ediyor. Türkiye’ye verilen rolü bu konuşmasında açıklamış. Daha açık nasıl söylesin?
“Türkiye, yeni bir rol üstleniyor” demiş. Gazeteci yazıyor:

“Türkiye ile ilgili sorular üzerine de Ortaylı, ülkenin bugün bir geçiş sürecinde bulunduğunu, bunun iyimser bir dönem olduğunu belirtti.

''Zor bir dönemden sonra dengeleri oturttuk. Türkiye şu anda yakın ve uzak geçmişini süzgeçten geçirerek, yeniden inceliyor. Bazı değerler ve gelenekler canlılığını muhafaza edecek, bazıları ise yenileriyle değiştirilecek. “

Aferin size bu memleketin adam ettikleri, aferin size…

Bazı değerler yenileriyle değişecekmiş…

Örtme şu pisliğin üzerini bari, aç üstünü de herkes görsün!

Yavuz Bingöl, yine aynı televizyon kanalında Ahmet Kaya sevgisini anlatıyordu. Barış ve kardeşlik(!) için ne yapılırsa varmış. Başbakanın yüzüne de katıldığı kahvaltıda söylemişmiş…Başlattığı “Açılımı” başbakan siyaseten değil, kalben yapıyormuş. Yavuz Bingöl buna inanıyormuş.

Silahla şiddetin çözülmeyeceğine, bir şeylerin yapılması gerektiğine. Bir de projeleri varmış: “Umudun olsun yeter! Barış için söyle! “

Sanatçılar on yıl önce Yunanistan’la köprü kurmuşlar, Yunan’la sorun bitmiş. Ermeni’yle öyle. Sanatın gücüymüş…(İnanırsanız veya argo deyişle, yerseniz)

AB Komisyonu Türkiye Delegasyonu Başkanı, dün bizim devletimize akıl vermiş: “Bizim için anayasa çok önemli.Modern demokrasinin önündeki engelleri yeni anayasa ile çözün! Anayasada Kürt ibaresi önemli değil. AB için anayasa önemli. Dil ve kültürel hakların anayasada olması önemli.” demiş.

Adam ya milleti aptal sanıyor, ya dediğini bilmiyor. Bizi yıkmanın yolunun dilden geçtiğini sağır sultan bile duydu! Bunu herkes biliyor!Anayasaya başka bir dilin adı yazılırsa zaten kendiliğinden yeni bir halk yaratılmış olacak. Lozan çöpe atılacak. BM’lerin müdahale hakkı doğacak. İşgale zemin hazırlanacak…

Ne diyorsa ağaları, Türkiye’ye küresel çete ne dayatıyorsa bunların küçüğünün büyüğünün, şarkıcısının, artistinin dilinde de o!

Sinan Çetin adlı “açılımcı” yönetmen, “Çanakkale Destanımızı” bir güzel sulandırmış yeni filmiyle duydunuz değil mi? Oğullarını oynatmış. İşin içine bölücülük koymuş, Türklüğü dışlamayı koymuş…Şehitlerimize, tarihimize ihaneti koymuş…

Cem Yılmaz bir reklâm filminde oynuyor. Yine bu kanalda görüyorum, bu kelime oyunundan sonra mutlaka yayınlanıyor…

İki satırlık konuşmasının yarıdan çoğu Tarzanca diliyle. Türkçe başlayıp İngilizce bitiriyor sözü. Acınacak hâline gülünmesini bekliyor.

Acun Ilıcalı yeni projelerini anlattı yine bu kanalda. Halkın mutluluğu için çalışıyormuş. Halkı mutlu etmek için varmış…Çok iyi işlerde varmış…

Gani Müjde de söyledi:

“Bizim yaptığımız insanları mutlu etmek…”

Böyle gençlerimiz, aydınlarımız, sanatçılarımız olduğu müddetçe eminim biz çok…mutlu olacağız…

Ne diyelim sizlere bilmem ki? Ne diye çağıralım?

Hey Co! Seni hangi isminle çağırayım?

Feza Tiryaki, 11 Temmuz 2011
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Re: Hey Co! Seni Hangi İsminle Çağırayım?

İletigönderen Feza Tiryaki » Sal Tem 12, 2011 11:11

Bu yazımı bir yazı olarak okuyup geçmeyin. Üzerinde düşünmenizi isterim. Özellikle bu İngilizce meselesinde. Üniversitelerde dersler İngilizce niye yapılıyor? Hain ve aymaz sanatçılarımız, yazarlarımız kimler? İlber Ortaylı kim aslında? Yazıda pek çok konuya değindim...

Türkçe üzerine bir yazı bu.
Dilimiz üzerine dönen dolaplarla ilgili.

Niye dersler İngilizce üniversitelerde? Hiç düşündünüz mü bunu?

Niye İngilizce anaokullarına kadar girdi? İlkokulda niye İngilizce dersi var?

Niye bütün liseler Anadolu Lisesi olacak? Dili İngilizve olacak!

Niye düz liseler kalkacak?

Niye Türkçe eğitim öğretim dili olma özelliğinden uzaklaştırılıyor?

Alman'ın,İngiliz'in,Amerikalı'nın,Fransız'ın... en önemli dersi kendi dilinin dersi de niye bizde öyle değil?

Niye Türkçe okullarda en önemli ders değil?

Niye iktidar son öğretmen atamalarında en çok İngilizce öğretmeni atadı?

Niye 40 bin misyoner İngilizce öğretmeni geliyor?

Yine Fethullah okulları İngilizce?

Niye kanallar İngilizce yayın yapabiliyor?

Niye niye niye?


Cevabı çok basit:

Ülkeyi bölmek için. Türkçeyi öldürmek için...Yerel ağızlara sanki bir dilmiş gibi resmiyet kazandırmak, dilciklere dil muamelesi etmek için...

Türkçe ölürse Türkiye ölür!

Bunu hainler biliyor biz bilmiyoruz!

Çok çok acı!..

Sevgilerimle...
Feza Tiryaki
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12


Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x